9

 Güya Allah'ı ve iman edenleri aldatıyorlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar; bunun farkında değillerdir.

"Güya Allah'ı ve îman edenleri aldatıyorlar". Burada geçen hida; içinden geçeni saklayarak karşmdakini maksadına ulaştırmamak için başka bir şey göstermektir. Bu da hadaad dabbu'dan gelir ki, kertenkele deliğinde gizlendiği zaman söylenir. Dabbun hâdiün ve hadiün de kertenkele onu kışkırtarak avlamak isteyene doğru gelip de sonra başka kapıdan çıktığı zaman denir. Maddenin aslı gizlemektir, kilere mah'da' denilmesi de bundandır. Boynun iç kısmında iki damara da ahdaan denilir. Muhadaa ise karşılıklı aldatmaktır. Onların Allah'ı aldatmaları dış manasına göre değildir; çünkü ona hiçbir şey gizli kalmaz. Bir de onlar onu aldatmak istememişlerdir. Belki maksat ya muzâf hazf edilerek Peygamberini aldatmaktır ya da Resûlüllah ile yapılan muamele Allah ile yapılan muamele manasına olmasındandır. Çünkü onun hâlifesidir. Nitekim Âyette:

"Kim Peygambere itâat ederse, Allah'a itâat etmiştir” (Nisa: 80). "Sana biat edenler Allah'a biat etmişlerdir” (Feth: 10) denilmiştir.

Ya da onların îmanı göstererek, küfrü gizleyerek Allah ile yaptıkları şeyin ve Allah’ın da gazabına olarak onlara Müslüman muamelesi etmesinin - hâlbuki onlar kâfirlerin en kötüleridir ve cehennemin en alt karındadır - ve Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem ile mü'minlerin de Allahü teâlâ’nın yaptığı gibi onların hâllerini gizleyerek onlara Müslüman muamelesi yapmaları, şeklen aldatmacaya benzemesindendir.

Yuhadiune kalıbının yahdeuna kalıbı yerinde kullanılmış olması da ihtimal dahilindedir, çünkü o, îman ettik sözlerinin açıklamasıdır ya da maksadı açıklayan yeni cümle başıdır. Ancak mübalağa için fâale kalıbında verilmiştir. Çünkü kalıp ne zaman yeriişmek için olur da fiil de yenişmede kullanılırsa, rekabetsiz olandan daha çok mübalağa ifade edeceği için o kalıp o manada süreklilik kazanır. Yahdeune okuyanların kırâati da bunu destekler. Bundan maksatları da diğer kâfirlerden gelecek kınamaları önlemek ve kendilerine de mü'minlere yapılan şeyin aynısının yapılmasını istemek ve Müslümanlara karışarak sırlarından haberdar olmak ve onları muhâliflerine ulaştırmak ve benzeri şeylerdir.

"Vema yuhadiune illâ enfüsehüm". Nâfi', İbn Kesîr ve Ebû Amr böyle okurlar.

Mana da şöyledir: Aldatma çemberi onların başlarına geçer, zararı da onları kuşatır.

Yahut da şöyledir: Onlar bu konuda kendilerini aldatmışlardır; çünkü kendilerini böyle aldatmışlardır. Nefisleri onları aldatmıştır; çünkü onlara boş kuruntular vermiş ve onları kendisine hiçbir şeyin gizli kalmayacağı Allah'ı aldatmaya sevk etmiştir. Diğerleri ise vema yahdeune okumuşlardır. Çünkü birbirlerini aldatmak ancak iki kişi arasında düşünülür. Haddea babından yuhaddiune şeklinde de okunmuştur. Yahaddiune de okunmuştur ki, yahtediune manasınadır. Meçhul kalıbı ve enfüsehümün de nasbi ile yuhdeune ve yahadeeune de okunmuştur.

Nefs bir şeyin kendisi ve gerçeğidir. Sonra ruha denilmiştir, çünkü canlının nefsi onunla kaimdir. Kalbe de denilmiştir, çünkü rûhun yeridir veyahut onunla ilgilidir. Kana da nefs denir, çünkü onu ayakta tutan odur. Suya da denir, çünkü ona aşırı derecede ihtiyacı vardır. Görüşe de nefs denir, Meselâ: Fülanun yuamirü nefsehu deyiminde geçtiği gibi, çünkü görüş de ondan doğar yahut da ona emreden ve işâret veren bir zata benzer. Burada nefislerden maksat zatlarıdır. Bunu ruhları ve görüşleri manasına almak da ihtimal dahilindedir.

(Bunun farkında değillerdir). Bunu hissetmezler, çünkü devamlı gaflet ve aymazlık içindedirler. Aldatmanın vebalinin onlara ulaşmasını ve zararının onlara dönmesini gayet açık olarak görünen bir şey gibi kıldı, bunu ancak duyuları dumura uğrayanlar fark etmezler. Şuur hissetmektir, meşairül insan da onun duyulandır. Aslı şi'r'dir, şiar da bundan gelir.

9 ﴿