32Onlar da: Seni tenzih ederiz. Biz senin bize öğrettiğinden başkasını bilmeyiz. Şüphesiz hakkıyla bilen ve hikmet sâhibi sensin, dediler. (Onlar da: Seni tenzih ederiz, biz senin bize öğrettiğinden başkasını bilmeyiz, dediler). Bu da; aciz ve kusurlu olduklarını itiraftır; suallerinin itiraz değil de öğrenmek için olduğunu, insanın üstünlüğünde ve yaratılmasının hikmetinde kendileri için gizli kalan şeyin açığa çıktığını bildirmektir; kendilerine kapalı kalan şeyi tarif edip açmakla verdiği nimete şükür göstermektir, bütün ilmi ona havale etmekle edep takınmaktır. Sübhan gufran gibi mastardır, nerede ise ancak muzâf ve gizli fiille mensûb olarak kullanılır, Meselâ maazallah gibi. Şurada kural dışı teşbihe Âlem (özel isim) olarak kullanılmıştır: Gururlanan Alkame'ye sübhane (Gururlanmasına şaşarım doğrusu!) Sözü bununla başlatmak öğrenmeye kalkışmalarından ve gerçek durumu bilmemelerinden özür dilemek içindir. Bunun içindir ki, tevbenin anahtarı sayılmıştır, Mûsa aleyhisselâm "Sübhaneke sana tevbe ettim” (Araf: 143) ve Yûnus da "sübhaneke inni küntü minezzâlimin” (Enbiya: 87) buyurmuştur. (Şüphesiz hakkıyle bilen sensin) sana hiçbir şey gizli kalmaz. "Hikmet sâhibisin” Örneksiz olarak yarattıklarını sağlam yapansın, her şeyi ince bir hikmetle yaparsın. "Ente” zamiri, fasıladır. Kâfi te'kit için olduğu da söylenmiştir: Merertü bike ente sözünde olduğu gibi. Ama: Merertü bi ente demek câiz değildir. Çünkü metbuda câiz olmayan tabide câiz olabilir. Bunun içindir ki: Ya hazerrecülü câiz görülmüş, yarrecülü câiz görülmemiştir. Bunun mübteda, arkasındakinin haber olduğu ve cümlenin de inne'nin haberi olduğu da söylenmiştir. |
﴾ 32 ﴿