50

Bir zamanlar size denizi yarmış; sizi kurtarmış ve Fir'avn hanedanım suda boğmuştuk. Siz de bakıyordunuz.

 (Bir zamanlar size denizi yarmıştık). Ferakna denizi birbirinden ayırdık, öyle ki, onda gitmeniz veya sizi kurtarmamız veyahut sizinle ilgili olarak yollar oluştu. Son mana şairin şu mısraındaki gibidir:

Atlarımız bize düşmanların kafataslarını ve kaburga kemiklerini çiğnetti

Bu, teksir babından olarak ferrakna şeklinde de okunmuştur, çünkü açılan yollar kabilelerin sayısına göre on iki idi.

"Sizi kurtarmış ve Fir'avn hanedanını suya boğmuştuk". Bundan Fir'avn ile halkını kastetmiştir. Sadece onlardan bahsetmesi ilk boğulacak onlar olması hasebiyledir. Âl, Fir'avn'in şahsıdır da denilmiştir. Nitekim Hazret-i Hasan radıyallahü anh: Allah'ım, Muhammed'in âl'ine rahmet et, der ve bundan onun şahsını kastederdi. Fir'avn'i zikretmekle halkını söylemeye gerek kalmamıştır.

"Siz de bakıyordunuz” bunlara.

Ya da boğulmalarına veyahut denizin üzerlerine kapaklanmasına veyahut denizin yarılıp eskimiş kuru yollara ayrılmasına veyahut denizin sahile attığı cesetlerine bakıyordunuz.

Yahut birbirinize bakıyordunuz. Çünkü

rivâyete göre Allahü teâlâ Mûsa aleyhisselâm'a İsrâîl oğullarını geceleyin yürütmesini emretti; o da onları çıkardı. Sabahleyin de Fir'avn ve ordusu onları bastırdı. Onlara deniz kıyısında rastladılar. Allah ona asasıyla denize vurmasını emretti, o da vurdu. Ondan kuru on iki yol göründü. Onlar gittiler: Ey Mûsa, bazılarımızın suya boğulup da onları bilememekten korkuyoruz, dediler. Bunun üzerine Allahü teâlâ delikler açtı, denizi geçinceye kadar birbirlerini gördüler ve seslerini işittiler. Sonra Fir'avn ve askerleri oraya ulaşıp da açık olduğunu görünce kendisi ve orduları içine daldılar, deniz de onların hepsini yuttu ve onları boğdu.

Bil ki, bu olay Allah'ın İsrâîl oğullarına verdiği en büyük nimetlerden ve hikmet sâhibi Allah'ın varlığına ve Mûsa aleyhisselâm'ın tasdikine zorlayan en büyük mu'cizelerdendir. Sonra onlar bunun ardından buzağıyı ilâh edindiler ve: Allah'ı açıkça görünceye kadar sana îman etmeyiz, dediler ve benzeri sözler ettiler. Onlar kavrayış, zekâ, nefis temizliği ve güzelce tâbi olma bakımından ümmet-i Muhammed'den çok uzaktırlar / geridirler. Üstelik Efendimizin mütevatir mu'cizeleri zekilerin anlayacağı şekilde ince nazari şeylerdi. Efendimiz aleyhis-salâtü ves-selâm'ın bunları haber vermesi de yukarıda geçtiği gibi onun mu'cizelerinden sayılır.

50 ﴿