104

Sizden hayra davet eden; iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir cemâat olsun. İşte onlar kurtulanların ta kendileridir.

 (Sizden hayra davet eden bir cemâat olsun). "Min” ba'z manasınadır, çünkü iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek farz-ı kifayedendir. Bir de herkesin yapamayacağı bir şeydir. Çünkü onun belli şartlan vardır, onlar bütün ümmette bulunmaz; Meselâ ahkâmı ve denetleme işini bilme, bunları yerine getirme ve bunları yerine getirmek için imkân gibi. Allahü teâlâ herkese hitap etti ve bir kısmından istedi ki, onun herkese vâcip olduğu bilinsin. Öyle ki, herkes direkt olarak onu terk etse hepsi günahkâr olur, ancak bazılarının yapmasıyla düşer. Bütün farz-ı kifayeler de böyledir.

Ya da min edâtı beyaniyedir, o zaman, iyiliği emreden bir toplum olun manasına gelir, Meselâ:

"Sizler insanlar için çıkarılan iyiliği emreden orta bir ümmet oldunuz” (Al-i İmran: 110) kavli gibi. Hayra davet etmek, içinde dinî ve dünyevî fayda olan her şeyi kapsar. İyiliği emri ve kötülükten men’i hayrın üzerine atfetmek, özeli genelin üzerine atfetmektir ve bunun da faziletini bildirmek içindir.

"İşte onlar kurtulanların ta kendileridir” tam kurtulanlar onlardır.

Rivâyete göre aleyhis-salâtü ves-selâm Efendimiz'e, insanların en hayırlısı kimdir, diye soruldu? O da: İyiliği emri ve kötülüğü men'i en iyi şekilde yerine getiren ve sıla-ı rahmi en çok yapandır, dedi. İyiliği emir duruma göre vâcip ve mendup olur. Kötülükten men ise her zaman vâciptir; çünkü şerîatın bütün beğenmediği şeyler haramdır. Öyle anlaşılıyor ki, âsi kimsenin de bu görevi yapması vâciptir, çünkü onun da bunu terk etmesi ve yapanı men etmesi gerekir; birini terk etmekle öbürünün vâcip olması düşmez.

104 ﴿