99O ki, gökten su indirdi. Onunla her şeyin bitkisini çıkardık. Ondan yeşillik çıkardık. Ondan sırt sırta binmiş taneler; hurmadan da tomurcuğundan yakın salkımlar; hem benzeyen hem de benzemeyen üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri çıkartıyoruz. Meyve verdiği zaman meyvesine ve olgunlaşmasına bakın. Şüphesiz bunda mü'min bir topluluk için âyetler vardır. "O ki, gökten su indirdi” buluttan yahut gök tarafından demektir, (ondan çıkardık) çeşitlilik için üslup değiştirmiştir, (onunla) su ile demektir, "her şeyin bitkisini” her sınıf bitkiyi. Mana da tek su ile sulanan şeyden çeşitli bitkiler çıkararak Allah'ın gücünü göstermektir. Şu Âyette olduğu gibi: "Bir su ile sulanır, kimisinin tadını daha hoş kılarız” (Rad; 4), "Ondan çıkardık” bitkiden yahut sudan "yeşillik” yeşil şeyler, ahdar ve hadr denir ki, a'ver ve avr gibidir. O da tohumdan dallanarak çıkan filizdir. "Ondan çıkarırız” yeşillikten "sırt sırta binmiş daneler” o da başaktır. "Hurmadan da tomurcuğundan yakın salkımlar” yani ve ahracna minen nahli nahlen min taliha kınvanun demektir. "Minennahl"in "kınvan"ın haberi olması ve "min taliha"nın da ondan bedel olması da câizdir. Mana da şöyledir: Hurmanın tomurcuğundan salkımlar vardır. Ona izk denir, kınvan kınv'ın çoğuludur, smvanın smvın çoğulu olması gibi. Kafin zammı ile de okunmuştur ki, zi'b ve zü'ban gibidir. Feth ile de ismi cemi olarak okunmuştur, çünkü cemi kalıpları içerisinde fâ'lan vezni yoktur. (Yakın) el uzanabilir ya da sarmaştır ki, birbirine yakın demektir. Yakın deyip de karşıtı olan uzaklıktan bahsedilmemesi bunun hem ona hem de fazlasına delâlet etmesindendir. (Üzümlerden bahçeler) bu da nebate külli şeyin'e atıftır. Mübteda olarak Merfû' da okunmuştur ki, leküm yahut semme cennatün yahut minel kermi cennatün demektir. "Kınvan"a atfı câiz değildir, zira üzüm (bağ) hurmadan çıkmaz. (Zeytin, nar) bunlar da "nebate” üzerine atıftır, ya da ihtisas üzere mensûbtur, çünkü bu ikisi tür olarak nadir bulunur. (Hem benzer hem benzemez) bu da rumman'dan yahut hepsinden hâl’dir yani bunların bir kısmı bir kısmına şekilde, miktarda, tatta ve renkte benzer, bir kısmına da benzemez demektir. "Unzuru ilâ semerini” yani her birinin meyvesine bakın, demektir. Hamze ile Kisâî, se'nin ve mim'in zammı ile (sümür) okumuşlardır ki, semere'nin çoğuludur, Meselâ hasebe ve huşub gibi ya da kitab ve kütüb gibi. "İza esmere” meyvesini çıkardığı zaman, nasıl da zayıf olarak meyve veriyor, neredeyse ondan istifade edilmez. "Ve yen'ihi” yani olgunluk hâline bakın demektir, nasıl bileşiyor, yararlı ve lezzetli hâle geliyor. Yen' aslında mastardır, yenaatis semerem denir ki, meyve olgunlaşmaktır. Yani'in cem'idir de denilmiştir ki, tacir ve tecr gibi. Zam ile (yün') okunmuştur ki, o da lügattir, yanihî de okunmuştur. "Şüphesiz bunda mü'min bir topluluk için âyetler vardır” hikmet sâhibinin varlığına ve birliğine âyetler vardır. Çünkü muhtelif cinslerin ve ayrı şeylerin bir kökten çıkması ve hâlden hâle geçmesi, ancak onların tafsilatlarını bilen ve çeşitli hâllerinden hikmetine uygun olanı tercih eden ve bir benzerinin yahut bir muhâlifinin engelleyemeyeceği güçlü birinin var etmesiyle olur. Bunun içindir ki, sonunda kendine şirk koşânı azarlamış ve reddederek şöyle buyurmuştur: |
﴾ 99 ﴿