27

 Ey îman edenler, Allah'a ve Resûl'e hainlik etmeyin ki, bilerek emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.

"Ey îman edenler, Allah'a ve Resûl'e hainlik etmeyin” farzları ve sünnetleri durdurmakla ya da açıkladığınızın tersini içinizde saklamakla ya da ganimetlerde çapulculuk etmekle.

Rivâyete göre aleyhisselâm Efendimiz, Yahûdî Kurayza oğullarını yirmi bir gün kuşattı, onlar da Nadiyr oğulları gibi sulh istediler. Şâm toprağında Ezruat ve Eriha'daki soydaşlarının yanlarına gitmek istediler. O da Sa'd bin Muaz'ın hakemliğini kabul etmelerini istedi. Onlar da kabul etmediler ve: Bize Ebû Lübabe'yi gönder, dediler. Çünkü o, kendileri için iyi şeyler düşünüyordu ve ailesi ve malı da onların ellerinde idi. Gönderdi, onlar da: Ne dersin, Sa'd bin Muaz’ın hakemliğini kabul edelim mi, dediler? O da elini boğazına götürdü, bunun boğazlanma olduğuna işâret etti. Ebû Lübabe diyor ki: Daha adımımı atmamıştım ki, Allah'a ve Resûlüne hainlik ettiğimi anladım. Âyet de bunun üzerine indi. Kendisini mescidin sütunlarından birine bağladı ve: Allah'a yemin ederim ki, ölünceye ya da Allah tevbemi kabul edinceye kadar yemek tatmayacak ve su içmeyeceğim, dedi. Yedi gün öyle kaldı, sonunda bayılıp düştü. Sonra Allah tevbesini kabul etti. Ona: Tevben kabul edildi, kendini çöz, dediler. O da: Hayır vallahi, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem çözmedikçe çıkmam, dedi. O da geldi, eliyle çözdü. O da: Tevbemin tamamlanması için yurttaşlarımı ve içinde günah işlediğim malımı terk edeyim, dedi. Aleyhisselâm Efendimiz: Üçte birini sadaka etmen sana yeter, dedi. Âyette geçen havn (hiyanet) maddesi aslında eksiltmektir, nitekim zıddı olan vefa da tamamlamaktır. Emanetin tersi olarak kullanılması da o manayı içermesindendir.

"Ve tehunu emanatiküm” kendi aranızdaki emanetlere de hiyanet etmiş olursunuz. Bu da birinciye atıfla meczumdur yahut vâv ile cevap olarak mensûbtur.

"Bilerek” hainlik ettiğinizi yahut iyiyi kötülüğü ayırdığınızı bilerek demektir.

27 ﴿