117Şüphesiz Allah,; Peygambere ve içlerinden birtakımının neredeyse kalplerinin eğrilmesinden sonra zorluk ânında ona tâbi olan Muhâcirlerle Ensâr'a da tevbe bahş etti. Sonra da tevbelerini kabul etti. Çünkü o, çok şefkatli, çok merhametlidir. "Şüphesiz Allah,; Peygambere, Muhâcirlere ve Ensâr'a tevbe bahş etti". Münâfıklara savaşa katılmamaları için izin vermesinden ya da onları günah ilişkisinden temizledi, şu âyet gibi: "Tâ ki, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın” (Fetih: 2). Bunun tevbeye gönderme olduğu da denilmiştir. Mana da şöyledir: Kim varsa tevbeye muhtaçtır hatta Peygamber, Muhâcirler ve Ensâr bile, çünkü Allahü teâlâ: "Hepiniz Allah'a tevbe edin” (Nûr: 31) buyurmuştur. Çünkü kim varsa mutlaka onun daha yükseleceği bir makam vardır. Bunu da o kusurdan tevbe ederek yapar, böylece fazileti açığa çıkar. Bu da kullarından peygamberlerin ve iyi kimselerin makamıdır. "Onlar ki, ona zorluk ânında tâbi oldular” o da Tebuk seferindeki hâlleridir. O zaman binek bakımından çok sıkışık idiler; on kişi bir deveye nöbetleşe biniyorlardı. Erzak açısından da öyle idi, hatta bir hurmayı bölüşüyorlar ve hayvanların kirişlerindeki suyu içmeye çalışıyorlardı. "İçlerinden birtakımının kalplerinin neredeyse eğrilmesinden sonra” neredeyse îmanda yahut peygambere tâbi olmada sebat edemeyeceklerdi. "Kâde"deki zamir-i şe'n o topluluğa râcidir, ait zamiri de "minhüm"dür. Hamze ile Hafs ye ile "yeziğu” okumuşlardır, çünkü kulub'un müennesliği hakiki değildir. "Min badi mâ zağat kulubu ferikin minhüm” şeklinde de okunmuştur. Bundan da savaşa gitmeyenler kastedilmiştir. "Sonra tevbelerini kabul etti” te'kit için tekrar edilmiştir ve şuna dikkat çekilmiştir ki, tevbeleri çektikleri sıkıntıdan kabul olunmuştur ya da kayacak gibi olmalarından dolayı öyle olmuştur. "Şüphesiz o çok şefkatli, çok merhaletlidir". |
﴾ 117 ﴿