107

Orada gökler ve yer durdukça ebedî kalacaklardır. Ancak Rabbinin dediği şey müstesna. Şüphesiz Rabbin dilediğini hakkıyla yapandır.

"Orada gökler ve yer durdukça ebedî kalacaklardır” bu ifade ateşte kalmalarını göklerle yerin devamına bağlamak için değildir. Çünkü nasslar onların sürekli kalacaklarını; o kişinin ise devamlarının kesileceğini göstermektedir. Bu, ebedilik ve mübalağayı Arapların temsili ile ifade etmektir. Eğer bir bağlantı olsa bile göklerin ve yerin zevalinden onların da azabının zevali, devamlarından da devamı lâzım gelmez. İrtibat olsa olsa mefhum kabilinden olur, çünkü o ikisinin devam etmeleri azabın devamının sonucu gibidir. Şunu da bilmişsindir ki, mefhum mantuka direnemez.

Şöyle de denilmiştir: Maksat âhiretin gökleri ve yeridir.

"O gün yer ve gökler başkalarıyla değiştirilir” (İbrâhîm: 48) kavli de bunu gösterir. Şu da bir gerçektir ki, âhiret halkını da gölgeleyecek ve taşıyacak bir şey lâzımdır. Bu görüşte itiraz yeri vardır, çünkü bu, birçok kimselerin varlığım ve devamım bilmediği bir şeye benzetmedir. Bilen de ancak sevap ve cezanın devamı ile bilir ki, bu da teşbih için yeterli değildir.

"Ancak Rabbinin dilediği şey müstesna” bu da cehennemde ebedî kalmadan istisnadır, zira bazıları yani Allah'ı bir bilenlerin fâsıkları ateşten çıkacaklardır. Bu da istisnanın sıhhati için yeterlidir. Çünkü bütünden hükmün zevali parçadan zevali için de kafidir. İkinci istisnadan murat edilenler bunlardır. Çünkü onlar azâp günlerinde cennetten uzaktadırlar. Zira belli bir başlangıçtaki ebedilik başlangıç itibarı ile bozulduğu gibi sonuç itibarı ile de bozulur (istisna baştan da sondan da yapılır). Onlar isyanları ile şaki iseler de îmanları ile mutludurlar.

Şöyle denemez: Buna göre "onlardan kimi mutlu, kimi de mutsuzdur” sözü doğru bir taksim değildir. Çünkü onun şartı her kısmın sıfatı, karşıtında olmamaktır. Çünkü bu şart taksim açısından gerçek ayrım ya da birleşmenin mani olmasındandır. Burada ise maksat mahşerdekilerin bu iki kısımdan hariç olmamaları ve hâllerinin de mutluluk ve bedbahtlıktan hâli olmamasıdır. Bu da iki itibarla iki durumun birleşmesine manidir ya da cehennem halkının zaman zaman zemheri soğuğuna çıkarılmalarıdır. Cennet halkı öyledir ki, onlar da cennetten daha yüksek bir şeyle sefa sürerler, o da Allah'ın cemalini tamaşa ve rızâsını kazanmaktır.

Ya da istisna esas hükümdendir, istisna edilen de mahşerde hesap için bekleme süreleridir. Çünkü bunun (o günün gelmesinin) zahiri o gün geldiği zaman ateşte olmalarıdır istisna edilen, eğer hüküm mutlak olur da gün ile kayıtlı olmazsa, dünyada ve berzahta bekleme süreleridir. Bu te'vile göre bildiğin gibi istisnanın ebedî kalmaktan olma ihtimali de vardır.

Şöyle de denilmiştir: İstisna "onların orada bir soluk verme ve soluk almaları vardır” kavlindendir.

Şöyle de denilmiştir: İllâ burada siva manasınadır Meselâ: Aleyye elfün illâ elfani (bin dirhem borcum vardır, ancak eski iki bin hariç) sözün gibi.

Mana da şöyledir: Rabbinin dilediği fazlalık hariç, o da göklerin ve yerin kalma süresinin üzerine olan sonsuz fazlalıktır.

"Şüphesiz Rabbin dilediğini hakkıyla yapandır” itirazsız yapandır.

107 ﴿