25Şüphesiz kâfir olup da insanları Allah'ın yolundan ve ken disini yerli ve taşralı için eşit kıldığımız Mescid-i harâm'dan çevi renler (Allah'ın azabına duçar olacaklardır). Kim orada zulüm ile doğrudan sapmak isterse, ona acıklı azaptan tattırırız. (Şüphesiz kâfir olup da insanları Allah'ın yolundan çevirenler) bundan ne şimdiki zaman ne de gelecek za man kast edilmemiştir; ancak onların insanları devamlı çevirmeleri murat edilmiştir, mesala: Filan verir ve vermez sözü gibi. Bunun için dir ki, maziye atfı güzel düşmüştür. Şöyle de denilmiştir: O, keferu'nûn fâ'ilinden hâl’dir, inne'nin haberi mahzûftur, Âyetin sonu da ona işâret etmektedir ki, o da muazzebun (Allah'ın azabına duçar olacaklar) kavlidir. "Velmescidil harami” bu da Allah'ın ismine ma’tûftur, Hanefiler bunu Mekke ile te'vil etmişler ve "kendisini yerli ve taşralı için eşit kıl dığımız” yani mukim ile yabancı için eşit kıldığımız sözünü, Mekke evlerini satmanın ve kiralamanın câiz olmadığına delil getirmişlerdir. Bu da zayıftır, Allahü teâlâ’nın "evlerinden çıkarıldılar” (Haşr: 8) âyeti ve Hazreti Ömer radıyallahü anh'in orada bir evi hapishane olarak alması ve kimsenin de ses çıkarmamasıyla çelişkidir. "Sevaün” lâfzı mukaddem haberdir, cümle de caalnahu'nûn ikinci mef'ûlüdür, eğer linnasi he'den hâl kılınırsa, yoksa ondaki gizli zamirden hâl’dir. Hafs onu mef’ûl yahut hâl olarak mensûb okumuştur, el-âkifü de onunla merfû’dur. Vel-âkifi şeklinde cer ile de okunmuştur ki, lin-nasi'den bedel olur. (Kim orada isterse) genel olması için mef'ûl terk edil miştir, feth ile (yerid) de okunmuştur. "Bil-hâdin” doğrudan sapmakla "bi-zulmin” haksızlıkla, bu ikisi eşanlamlı hâllerdir ya da ikincisi birinciden bedeldir, o zaman harf-i cer tekrar edilmiş ya da ona taalluk etmiş olur ki, şirk ve günah irtikâp etmekle zulme saparak demek olur. (Ona acıklı azaptan tattırırız) bu da men'in cevabıdır. |
﴾ 25 ﴿