4

Onun için, kâfirlerle harpte karşılaştığınız vakit boyunlarını vurun. onları öldürün. Öldürme işi genelde boyun vurmak suretiyle gerçekleştiği için boyun vurma ile tabir edilmiştir. Nihayet onları iyice vurup sindirdiğiniz, onların çoğunu öldürdüğünüz vakit, onları öldürmeyi durdurup kendilerini esir edin ve bağı, esirler kendisi ile bağlanan şeyi sıkıca bağlayın. Sonra da ya iyilik edersiniz onlara iyilik edip karşılıksız serbest bırakırsınız ya da fidye mal yahut müslüman esirler karşılığında onları serbest bırakırsınız. Ta ki, harp, harp edenler ağırlıklarını, silah ve benzeri mühimmatlarını bırakıncaya kadar, kâfirler müslüman oluncaya yahut boyunduruk altına girinceye kadar öldürülürler. Onlara yapılacak iş budur. Allah dileseydi savaşa gerek kalmadan da elbet onlardan intikam alırdı. Lâkin bir kısmınızı onların bir kısmiyle imtihan etsin ve böylece sizden öldürülenler cennete, onlardan öldürülenler de cehenneme gitsin diye size savaşı emir buyurdu. Allah yolunda öldürülenlere gelince, -Bu âyet, Uhud gazvesi olduğu gün nâzil olmuştur. O gün öldürülme ve yaralanma olayları müslümanlar arasında iyice çoğalmıştı- onların amellerini asla boşa çıkarmaz.

Âyet-i kerîme’de geçen “fe darbe.....” lâfzı fiilinin telaffuzu yerine zikredilmiş masdar (mef ul-u mutlak) dır. Âyetin devamındaki “ mennen” lâfzı da fiilinin telaffuzu yerine zikredilmiş masdardır. Ayrıca Âyette geçen ” zâlike ” lâfzı, mukadder bir “ el-Emrü “ mübtedasının haberidir. Âyet-i kerîme’de geçen “ kutilû” lâfzı, bir kırâatta” kâtelû“ şeklinde okunmuştur.

4 ﴿