10

"Onların kalblerinde hastalık (maraz) vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır. Yalan söylemeleri sebebiyle onlara acı (elim) bir azap vardır."

Maraz, bedene arız olan, bedenin kendine uygun itidalini bozan, hareketlerine halel getiren ve ölüme de götürebilen halden ibarettir.

A- "Onların kalblerinde hastalık (maraz) vardır."

Burada bir teşbih aracı olarak kullanılan maraz münafıkların kalblerındeki şüphe, tereddüt, cehalet, bâtıl inanç, Allah ve Peygamber düşmanlığı gibi insanı helake sürükleyen küfür çeşitleridir. Âyette maraz kelimesi "nekire / özellikle neye delâlet ettiği bilinmeyen isim" olarak zikredilmektedir Bu da münafıkların kalblerindekı marazın insanlarca bilinmeyen bir tür hastalık olduğuna delâlet eder. Bu cümle, daha önceki âyette geçen "Onlar imân etmiş değillerdir" (Bakara 2/8) cümlesinin mânâsını, yani imansızlıklarının sürekli olmasını izah eder veyahut anılan cümlenin gerekçesidir. Sanki "onlar hiçbir zaman mü'min olmayacaklar mı?" sorusunun cevabıdır. Onlar kalblerinde imânlarına engel bu hastalık geçmedikçe inanmayacaklardır.

B- "Allah da onların hastalığını artırmıştır."

Yüce Allah, öğüt ve uyarmanın onlara tesir etmeyeceğini bildiği için onların kalblerini mühürlemiştir. Demek oluyor ki münafıklar, kalbleri mühürlenmiş kâfirlerdendir.

Bir görüşe göre de, Cenâb-ı Allah, onların şer'î mükellefiyetlerini artırmakla küfürlerini de artırmıştır. Çünkü vahiy akışı içinde onların mükellefiyetleri arttıkça küfürleri de artmıştır.

Münafıkların hastalığı, islâm'ın izzetini ve gücünü gördükçe kalblerinde duydukları zafiyet, korkaklık ve horluk olarak da yorumlanabilir.

Allah'ın onların kalblerindeki hastalığı artırmasına gelince; bu Peygambere her suretle yardim etmesi, İslâm dinini çeşitli zaferler ve imkânlarla güçlendirmesi ve münafıkların kalbine korku s almasıdır. Bu mânâya göre "kalblerinde bir hastalık var" cümlesi, "Allah'ı aldatmaya çalışıyorlar" cümlesinin sebep ve gerekçesi olur. Sanki:

"- Niçin aldatmaya çalışıyorlar, güzel sözlerle insanı yanıltıyor, ikiyüzlü davranı (müdahane edi) yorlar20 da kalblerindeki küfrü açığa vurmuyorlar?" şeklindeki bir soruya:

"- Kalplerinde kat kat zafiyet var da ondan!" cevabı veriliyor.

İşte münafıkların dünyadaki halleri böyle tasvir ediliyor.

C- "Onlara (münafıklar) yalan söylemeleri sebebiyle acıklı bir azab vardır."

E-li-me kökünden gelen "elem" acı, ağrı; "elim" ise acı çektiren, elem veren demektir. Eğer burada "elîm" acı duyan anlamına alınırsa, bu azabın değil, fakat azap edilenin sıfatı olur. O takdirde ifadede mübalağa (manayı te'kid) vardır.

Yani münafıklar, gerçekten inanmadıkları hâlde "Allah'a ve âhiret gününe imân ettik!" şeklinde yalan beyanda bulundukları için azaba uğrayacaklardır.

Münafıklar için azabı gerektiren diğer kuvvetli sebepler arasında bunun ön plana çıkarılmasının açıklaması da şudur:

1- Bundan maksat, münafıklara mahsus azabın belirtilmesidir. Çünkü onlar küfürde direnenlere iştirak etmişlerdir. O kâfirler için öngörülen azap onlar için de geçerlidir. Nitekim "insanlardan kimileri vardır ki..." (Bakara 2/8) mealindeki âyet münafıkların, söz konusu kâfirlerden özel bir grup oluşturduklarını bildirir.

2- Bu âyet, münafıkların sadece nifakları sebebiyle değil işledikleri diğer" suçlar sebebiyle, de ceza göreceklerini ifade eder.

3- Münafıkların azabı mûcıb birçok halleri olduğu hâlde yalnız yalanlarının zikredilmesi yalanın son derece çirkin olduğunu belirtmek ve insanları ondan nefret ettirmek içindir.

Abdullah b. Ebû Bekr el-Sıddîk'ten (radıyallahü anh) rivâyet olunduğuna gore Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Yalandan şiddetle sakının. Çünkü yalan, imânı uzaklaştırır."21

Hazret-i İbrâhîm'in (aleyhisselâm) üç kere yalan söylediği rivâyet olunuyorsa da, onun söyledikleri yalan olmayıp tariz (üstü kapalı konuşma) idi. Ancak sureta yalana benzedikleri için bu ad verilmiştir.

Bir görüşe göre de münafıklar, Peygamberi ve Kur’ân'ı tekzib ettikleri için acı bir azaba maruz kalacaklardır.

Kizb, yalandan başka tereddüt mânâsına da alınabilir. Çünkü münafık, işlerinde ve düşüncesinde tereddüt içindedir. Bundan dolayıdır ki münâfıka da "müzebzeb" denir. Müzebzeb; küfürle imân arasında gidip gelmeyi ifade eder. (Nisa 4/143)

10 ﴿