15

"Oysa Allah onlarla istihza (alay) eder ve kendi tuğyanları (azgınlık) içinde onların (şaşkınlık ve gafletlerini) artırır, güçlendirir."

A- "Oysa Allah onlarla istihza (alay) eder."

Allah, onları istihzaları sebebiyle cezalandırmaktadır. Âyette, istihzanın cezası yine istihza olarak isimlendirilmiştir (tesmiye edilmiştir). Nitekim başka âyetlerde de, kötülüğün (seyyienin) karşılığı kötülük (seyyie) olarak : belirtilmiştir. Bunun muhtelif sebebleri olabilir. Şöyle ki:

1- Lâfızda benzerlik (müşakele / şekilde birlik) olması için;

2- Gerçekleşmedeki karşılıklılığı (mukarenet / yakınlık) belirtmek için;

3- İstihzanın vebali kendilerine döndüğü (râci olduğu) için;

4- İstihza edilenler kendilerıymiş gibi istihzanın mûcib olduğu hakaret ve; aşağılanma onlar üzerine indiği (nazil olduğu) için;

5- Allah, onlara, kendi kendileriyle istihza eden kimseler muamelesi yaptığı için.

Bununla beraber Allah dünyada iken münafıklara karşı aynen Müslümanlar hakkındaki hükümleri (ahkâmü'kmüslimîn) uygular. Hattâ onlara mühlet verir, nimetlerini artırır; azgınlıklarına devam etmelerine müsaade eder ve bu şekilde onları yavaş yavaş gazab ve azabına yaklaştırır. Ahireret-de onlar kendileri için, cennete doğru bir kapı açıldığını görürler; ona doğru koşmaya başlarlar ama oraya vardıklarında kapı yüzlerine kapanır. Gerçekten Mutaffıfîn (83) sûresinin 34. âyetinde:

"İşte bugün imân edenler de kâfirlere gülerler" buyrulmak suretiyle buna aret edilir.

Bakara (2) sûresinin mezkûr 15. âyeti gızli bir soruya cevap veriyormuşcasına münafıkların âhiretteki durumunun ne olacağını bu suretle ifade eder. Münafıklar, mü'minlerle alay etmede o kadar aşırı gitmişlerdir ki sonunda bu seni hareket ve davranışları apaçık anlaşılmış ve duyanların zoruna gitmiştir. Nihayet "bu işin sonu nereye varacak, bu hâlin sonu ne olacak?" diye sorulmaya başlanmıştır.

Yine bu âyetten açıkça anlaşıldığı gibi Yüce Allah'ın, yaptıklarından dolayı münafıklara misli ile karşılık vermeye ihtiyacı yoktur fakat onlara öyle mukabele eder ki, onların alayı o karşılık yanında hiç kalır. Nitekim münafıklara, dünya ve âhirette son derece ağır ceza, zillet ve hakaret indirilmesi söz konusudur.

Fiilin istikbal (gelecek) siğasıyla vârid olması, (Arapçadaki özelliğinin gereği olarak) cezalarının yenilendiğine ve sürekli olduğuna delâlet eder. Tevbe (9) sûresinin 126. âyeti bu gerçeği açıklar. Şöyle ki:

"Onlar, her yıl bir veya iki kez belalara çarpıldıklarını görmüyorlar mı?"

Gerçekten münafıklar çoğu zaman, şeref ve haysiyetlerinin haleldar olması, sırlarının açığa vurulması, haklarında bir âyet inmesi ve benzeri durumlardan hâli kalmamışlardır. Yine aynı (9) sûrenin 64. âyetinde buna işaret edilir:

"- Münafıklar, kalblerinde olanı yüzlerine vuracak bir sürenin indirilmesinden çekinirler." De ki:

"- Sız istihza (alay) edin bakalım; Allah, sizin o çekindiğiniz şeyleri ortaya çıkarıcıdır."

B- "... Ve onların kendi tuğyanları (azgınlık) içinde (şaşkınlık ve gafletlerini) arınır, güçlendirir."

Bu âyet-i kerimede, münafıkların hâllerinin, kendi kötü seçimlerine bağlı olarak gerçekleştiğine işaret vardır. Çünkü bu sonuçlar, ancak onların yardım istemeleri veya anılan örneklerde olduğu gibi, onu gerektiren vesilelere baş vurmaları hâlinde gerçekleşir.

"Tuğyan", her işte haddi aşmaktır. Burada tuğyandan murad, münafıkların serkeşlikteki aşırılığı ve küfürdeki taşkınlığıdır. Tuğyanın onlara izafe edilmesi, bunun onlara has bir hâl ve bu hallerinin, kendi kötü seçimlerinin sonucu olduğunu belirtmek içindir.

Kâfirlerin azgınlığını artırmak, genişletmek, uzatmak (medde, yemüddü) fiili, "Kardeşleri (şeytanlar), onların azgınlığını artırırlar." (A'raf 7/202) mealindeki âyette, şeytanlara izafe edilmişken, bu fiilin burada Allah'a izafe edilmesi, hak ehlinin inancını isbat eder. Çünkü kulların bütün fiilleri iktisab bakımından kendilerine, yaratma halamından Yüce Allah'a isnad edilir.

Mu'tezile, âyetin nazmını tabiî mecrasında yorumlamak, kendi inançları açısından mümkün olmayınca, şu şekilde te'vil etmiştir:

1) Münafıklar küfürlerinde ısrar edince Allah, onları yardımından mahrum bıraktı ve lûtfunu onlardan uzaklaştırdı. Böylece onların kalbindeki pas ve perde arttı. Bu da, tuğyanda artış olarak adlandırıldı. Bu sebeple tasarruf Yüce Allah'a isnad edildi. Şu hâlde bu isnadda mecaz vardır. Çünkü fiil sebbibine isnad edilmektedir. Bu fiilin gerçek faili ise kâfirlerdir.

2) Burada tuğyan içinde artan şaşkınlıktan maksat, onları imâna zorlamamak, icbar etmemektir. Nitekim, "Ve onları tuğyanları (azgınlık) içinde bırakırız." (En'âm 6/110) mealindeki âyet de bu gerçeği belirtir.

3) Burada hakikati hâlde kasdolunan şeytanın fiilidir. Ancak bu fiil. Allah lâfzına mecaz olarak isnad edilmiştir; çünkü bu imkân ve kudreti veren Yüce Allah'tır.

15 ﴿