127

"Hatırla o zamanı ki İbrâhîm ile İsmail, Beyt'in temellerini yükseltiyorlardı (İşte o vakit şöyle duâ ettiler):

- Ey Rabb'ımiz! Bizden bu hizmeti kabul et. Şüphesiz her şeyi hakkıyla işiten (e's-Semr), her şeyi hakkıyla bilen Sensin Sen."

A- "Hatırla o zamanı ki İbrâhîm ile İsmail Beytin temellerinı yükseltiyorlardı (İşte o vakit şöyle duâ ettiler)"

Bu cümle, bir önceki âyetin başındaki "Ve iz kale İbrâhimü rabbi'c'a'l hazâ belede âmmen Hatırla o zamanı ki, İbrâhîm:

- Rabbim! Burasını güvenk bir belde kıl..." cümlesine atıftır. Mazi hikâye kipinin kullanılması, parlak bir mucizenin eseri olan Kabe inşasını zihinde canlandırmak içindir.

"Yerfeu" kelimesi değişik yorumlara vesile olmuştur:

1- Yükseltilen temeller değil, fakat aslında bina ve duvarlarıdır. Ancak temel ile bina bir bütünlük arz ettiği için sanki temel yükseltilmiş gibidir.

2- "Kavaid / kaideler", kenarlar veya duvarlar demektir. Çünkü binanın her kenarı, üzerine bina edilen tarafın kaidesidir.

3- Kabe'nin kaidelerinin yükseltilmesi, onun manevî değerinin ve şerefinin yüceltilmesi ve insanların hacca çağırılmasıdır.

4- İbrâhîm'in Söâl Beytullah'ın kaidelerini yükseltmesi, onun toprak altında kalmış temellerini bulup meydana çıkarması ve onlar üzerine bina inşa etmesi demektir.

Rivâyet olunur ki, Allah, Beytullah'ı cennet: yakutlarından bir yakut olarak yeryüzüne indirdi. Biri doğu, diğeri bati yönlerinde olmak üzere zümrütten ıkı kapısı vardı. Ve Allah, Âdem'e:

"- Benim Arş'ımın etrafında tavaf edildiği gibi, senin için de yeryüzüne tavaf edilecek bir Beyt indirdim" buyurdu.

Bunun üzerine Âdem Hinci toprağından (Serendip / Seylan / Sri Lanka) yaya olarak Mekke'ye doğru yola çıktı. Melekler onu karşıladılar ve:

"Haccın kabul olsun ya Âdem! Biz senden önce iki bin sene müddetle bu Beyt'i haccettik" dediler.

Âdem Hind toprağından Mekke'ye yaya olarak kırk defa hacc yaptı. Beyt, Tufan (Nûh Tufanı) günlerine kadar öyle kaldı. Tufanda Allah, onu dördüncü semâya kaldırdı. İşte "Beytü'l Mâmur" budur. Beytullah'ın dünyadaki yeri de, İbrâhîm zamanına değin boş kaldı. Nihayet Allah, İbrâhîm'e Beyt'i bina etmesini emir buyurdu. Cebrâîl de, Beytullah'ın yerini İbrâhîm'e gösterdi.

Beyt'in yerinin İbrâhîm'e gösterilmesi ve binanın inşası konusunda da muhtehf rivâyetler vardır:

1- Allah, Beyt'in yerini İbrâhîm'e göstermesi için (bir nevi nur) gönderdi. İbrâhîm, de, onu izleyip nihayet Mekke'ye, vardı.

2- Allah, Beyt'in büyüklüğünde bir bulut parçası gönderdi. İbrâhîm de onun gölgesinde yürüdü. Nihayet o bulut parçası Mekke'ye vardı ve

Beyt'in yerinde durdu. O zaman İbrâhîm'e:

"- O bulut parçasının gölgesinde Beyt'i bina et; ne fazla yap, ne de eksik!" diye nida edildi.

3- İbrâhîm, Beytullah'ı beş yerden Tûr-i Sına, Tûr-u Zeytâ, Lübnan, Cûdî dağlarından aldığı malzemelerle bina etti ve Beyt'in temellerini Hirâ dağından getirdiği kayalarla attı. Hacerü'l-Esved'ı de Cebrâîl gökten getirdi.

4- Ebû Kubeys Dağı yarıldı; Hacerü'l-Esved oradan çıktı; Tufan günlerinde oraya saklanmıştı. Hacerü'l-Esved, cennet yakutlarından beyaz bir yakut idi. Câhiliye döneminde günahkârlar ona el süre süre karardı.

Muhammed el-Fâsî, "Mesîru'l-Ğıram fi Tarıhi'l-Beledi'l-Haram" isimli eserinde diyor ki:

"Kabe'nin kaç kere bina edildiği konusunda söylenenlerden çıkan sonuç Kabe'nin, on kere bina edildiğidir:

1) Meleklerin binası (Binâü'l-Melâike).

Bunu, Ebû Zekeriyya Muhyiddin el-Nevevî, "Tehzîbü'l-Esmâ Ve'i-Luğat"; Muhammed b. Abdullah el-Ezrakî de, "Tarih-ü Mekke" adli eserlerinde zikrederler. Ancak Ezrakî, bunun, Âdem'in yaratılmasından önce olduğunu ileri sürer.

2) Âdem'in binası (Binâ-ü Âdem).

Bunu Alınıed el-Beyhakî, "Delâilü'n-Nübüvve" isimli eserinde zikretmektedir.

Beyhakî, bu eserinde Abdullah b. Amr b. As'dan rivâyet ederek diyor kî; "Resûlüllah şöyle buyurdu:

"Allah, Cebrâîl’i Âdem'e gönderdi ve Cebrâîl vâsıtası ile Âdem ile Havva'ya ikiniz Benim için bir Beyt yapın!" diye emir buyurdu.

Bunun üzerine Cebrâîl Beyt'in yapılacağı yere indi ve Âdem yeri kazmaya başladı. Havva da, toprak taşıyordu. Nihayet kazılan temelden su çıkınca, "Yeter, ya Âdem!" diye alttan nida geldi. Nihayet Âdem ile havva, binayı tamamlayınca, Allah Âdem'e, Beytullah'ı tavaf etmesi emrini verdi. Âdem tavafı bitirince kendisine:

"- Sen, insanların ilkisin; bu da ilk Beyt'tir (ev)." buyruldu.

Ezrakî anılan eserinde ve Abdurrazzak el-San'anî (radıyallahü anh) de "el-Mûsannef" inde bu rivâyeti dile getirirler.

3) Âdemoğullarının binası (Binâ-i Benî Âdem).

Bu bina, Allah'ın, Âdem'e (cennetten çıkarılmanın üzüntüsüne) tâziyet olarak verdiği çadırın kaldırılmasından sonra yaptimıştir. Çadır, Beyt'in yetine kurulmuştu. İşte Âdem'in çocukları o çadırın yerine çamurdan ve taştan bir ev bina ve onlardan sonra gelen insanlar da hep o Beyti imar ettiler. Beyt, Nûh zamanında Tûfan'ın altında kalıncaya kadar böyle sürüp gitti. Ezrakî, Vehb b. Münebih'e yükselen senediyle böyle söylüyor.

4- İbrâhîm Halilin (aleyhisselâm) binası (Binâü'l-Halil)

Bu bina, Kur’ân'da sarahatle zikredilmektedir ve uzak, yakın herkesçe bilinmektedir.

5 - Amalika'nın binası.

6- Cürhüm'ün binası.

Bu iki binayı da Ezrâkıî, Ali b. Ebî Tâlib'e (radıyallahü anh) yükselen bir senetle zikreder.

7- Kusayy b. Kilâb'ın binası.

Bu binayı da Zübeyr b. Bekâr, "Kitabü'n Neseb" (Kitabu Nesebi Kureyş ve Ahbarihim) isimli eserinde zikretmiştir.

8- Kureyşlilerin binası.

9- Abdullah b. Zübeyr'in binası.

10- Haccac b. Yûsuf'un binası.

el-Hafız Abdurrahman el-Süheyk de diyor ki, :

"Kabe'nin binası, tarih boyunca yalnız beş kere olmuştur. İlki Şît'in (aleyhisselâm) binasıdır."

"Ve iz yarfeu' ibrâhîmü'l-kavai'de mine'l-beyti ve İsmail" buyurulmasi, "İsmâil'in "kaideler"den sonra zikredilinesı Kabe'nin temellerinin yükseltilmesinde asıl olanın İbrâhîm olduğunu gösteril:; İsmail (aleyhisselâm) ise, ona tâbidir.

Bir rivâyete göre, İsmail, babası İbrâhîm'e taşları veriyordu ve o da duvarı örüyordu.

Bir rivâyete göre de, her ikisi Kabe'nin iki tarafından duvarları örüyorlardı.

Hacerü'l-Esved de tarihî süreç içinde müteaddit defa gözden geçirilmiş ve çerçevesi değiştirilmiştir.

B - "(İşte o vakit şöyle duâ ettiler:)

- Ey Rabb'imiz! Bizden bu hizmeti kabul et ."

Yahut İbrâhîm, Kabe'nin temellerini yükseltiyordu; İsmail de böyle duâ ediyordu.

Duanın, "Rabb" kelimesi ile yapılması -ki Rabb, terbiye ettiklerine bol bol iyilik yapan mânâsını ifade eder- ve Rabb kelimesinin, İbrâhîm ile İsmail'in Sîâ zamirlerine izafe edilmesi (Rabbimiz denmesi), Cenâb-ı Allah'ın duayı kabul zincirini hareket ettirmek içindir.

İbrâhîm sûresinde " Ey Rabb'imiz duamızı kabul et!" (14/40) dendiği hâlde burada mefûiün (tümlecin) zikredilmemesi (duamızı... denmemesi), bu yakarısın hem duayı, hem hac menasikıni hem de diğer ibâdetleri, hepsini kapsaması içindir.

C- "Şüphesiz her şeyi hakkıyla işiten ve her şeyi hakkıyla bilen Sensin Sen"

Bunun anla şudur.

"- Ey Rabbimiz! Şüphesiz kî, Sen her şeyi ve ez cümle duamızı da hakkıyla işitensin; her şeyi ve ezcümle bütün amellerimizdekı niyetlerimizi de hakkıyla bilensin!"

Bu cümle, ilâhî kabulün sebebidir. Ancak bunun sebep ve gerekçe olması, Allah'ın, onların dualarını işitiyor ve niyetlerini bihyor olmasından değil, fakat onların niyetlerinin doğruluğundan ve amellerindeki ihlâstanciır.

Cümlenin başında teltid harfıninin "inne / şüphesiz" zikredilmesi, İbrâhîm ve İsmail'in (aleyhisselâm), bu cümleye olan kesin imânlarının kuvvetinin kemâlini ifade etmek içindir. Her şeyi işitmeyi ve her şeyi bilmeyi Allah'a hasretmeleri de, dualarının yalnız Allah'a (celle celâlühü) mahsus ve Allah'tan başkasından umutlarının tamamen kesilmiş olduğunu açıklamak içindir.

İbrâhîm kıssasında bihnenleri şöyle sıralayabiliriz:

1- Allah'ın İbrâhîm'i sınaması ve buna bağlı diğer olaylar.

2- Beyt'in bulunduğu yerin güvenli bir şehir olması ve buna bağlı diğer olaylar.

3- İbrâhîm'in oğlu İsmail ile Beytullah'ın temellerim yükseltmesi ve buna bağlı olaylar.

4 Beytullah'ın Allah tarafından insanlar için toplanma ve güven yeri kılınması ve onun temiz tutulması emri.

Âyetlerdeki anlatımda olaylar arasında sıra gözetilmemesi, doğrudan doğruya Allah " tarafından gerçekleştirilenleri ayrı; İbrâhîm ile İsmail'den sâdır olan söz ve fiilleri ayrı zikretmek içindir.

(2/126) âyette "Kaale ve men kefere — Allah da şöyle buyurdu:

-Kim inkâr ederse..." başlığı ile başlayan konunun, İbrâhîm ile ilgili haller arasında zikredilmesi ise, makamın gereği ve kendisinden önceki kelâmın tamamen kaçınılmaz icabıdır. Tıpkı (2/124)'de İbrâhîm'in "Zürriyetimden de..." ifadesinin aynı sebepten dolayı Cenâb-ı Allah'ın söyledikleri arasında zikredilmesi gibi.

127 ﴿