284

"Göklerdlekiler ve yetdekiler yalnız Allah'ındır. İçinizdekılerı açığa vursanızda, gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir. Artık O, dilediğini affeder; dilediğine de azab eder. Allah, her şeye kaadirdir."

A- "Göklerdekiler ve yerdekiler yalnız Allah'ındır ."

Göklerin ve yerin hakikatine dahil olan her şey ve onların hakikatinin haricinde kalıp da onlarda mekân tutmuş akıl sahibi ve diğer varlıklardan her ne varsa hepsi yaradılış olarak, mülk olarak ve tasarruf olarak yalnız Allah'ındır (celle celâlühü); başkasının, bu varlıkların en ufak parçasında bile hiçbir suretle ortaklığı yoktur.

B- "İçinızdekileri açığa vursanız da, gizieseniz de Allah, ondan dolayı sizi hesaba çekecektir ."

İçinizdeki kötülükleri ve bunları işleme azmini kavlen veya fiilen veya hem kavlen hem de fiilen insanlara açıklasanız da, gizieseniz de veya hiçbir suretle insanlara açıklamasanız da, Allah (celle celâlühü) kıyamet gününde ondan dolayı sizi hesaba çekecektir. Ancak insanın korunamadığı vesvese ve insanın aklına gelip de içinden gerçekleştirmeye karar vermediği ve azmetmediği kötü şeyler buna dahil değildir. Çünkü teklif (sorumluluk), kişinin gücü ve imkânı nısbetindedir. 36

36 Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) tarafından rivâyet edildiğine göre Bakara (2) sûresinin meali yukarda yazılı 284. âyeti nazil olduğu vakit Ashaba çok şiddetli geldi. Huzurda diz çöküp oturdular ve:

"— Ya Resûlallah (Eskiden) bize gücümüzün yeteceği ameller, namaz, oruç, cihad ve sadaka (gibi ibadetler) teklif olun (muş)tu. (Şimdi) sana şu âyet indirildi. Biz buna takat getiremeyiz." dediler. Resûlüllah

"— Etürîdûne en tekuuki kema kale ehlüi-kitabeyni min kabliküm / Sizden önceki iki Ehl-i Kitabin dedikleri gibi: Semi'na ve a'sayna / İşittik ve isyan ettik mı demek istiyorsunuz? Bel kuulû / Hayır, siz: Semi'na ve ata'na ğufraneke Rabbena ve ıleykel-maslîr — Dinledik ve itaat ettik, gufranını dileriz; ya Rabb, dönüş ancak Sanadır; deyin!" buyurdular. Ashâb da : "- Dinledik ve itaat ettik; gufranını dileriz; ya Rabb, dönüş ancak Sanadır." dediler. Cemaat bunu okuyunca dikeri ona yatişti. Hemen arkasından Allah şu âyeti indirdi: "Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene imân etti, mü'minler de imân ettiler. Hepsi Allah'a, meleklerine, Kitablarına ve Resullerine imân ettiler. Biz, Allah'ın Resulleri arasından hiçbirini ayırmayız; işittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz Senden bağışlamanı dileriz. Dönüş ancak Sanadır; dediler."

Onlar bunu yapınca Allahü teâlâ o âyeti neshederek :

"Allah, kimseye, gücünün üstünde, kaldıramayacağı bir yük yüklemez. v.d." âyetini inzal etti. (Sahih—i Müslim Tercemesi ve Şerhi, Ahmed Dâvudoğlu, Sönmez Yayınları, İstanbul 1977, Ciltti, Kıtabu 1-İmân, Sayfa: 466-472, Hadîs No: 199, 200)

Bu âyet-i kerîme, kıyamet günündeki hesabı inkâr eden Mutezile ve Ratızîler (İmamiyye Şiîleri) aleyhinde hüccettir.

{Mutezile ve İmamiyye Şiîleri, kıyamet gününde amellerin tartılmasını inkâr ederler. Onlara göre ameller, araz (kendi zâtıyla kaim olmayan, başkasıyla kaim olan) oldukları için tartilabilir nesnelerden değildir. Bir de ameller zaten Allah'a malûmdur. Bu itibârla onların tartılması abestir. Ehl-i Sünnet'e göre ise bu bir hakikattir; ancak keyfiyeti bizce malûm, değildir.}

"İçinizdekileri açığa vursanız da, gizleseniz de.." buyrulmak suretiyle önce açığa vurma (ibda'), sonra gizleme (İhfa) zikredilmiş;

" De ki, İçinizdekileri gizleseniz de, açığa vursanız da, Allah onu bilir." (Al-i İmran 3/29) mealindeki âyette ise bunun aksi vârid olmuştur. Çünkü burada insanların nefsine taallûk eden muhasebedir ve muhasebeye esas oluşturan da açık amellerdir.

Mezkûr âyette belirtilen ise ilâhî ilimdir; onun insanlara taallûku, gizli amellere taallûku gibidir. Buna nasıl hayır denebilir ki, Allah'ın ilmi, bir suretin hâsıl olması yoluyla olmaktan münezzehtir; hangi şekilde olursa olsun, bir şeyin kendi nefsinde mevcudiyeti, Allah'a (celle celâlühü) göre ilimdir (İlâhî ilim herhalükârda varlıklara taallûk halindedir). Bunda açık ve gizli eşya arasında bir durum değişikliği sözkonusu değildir. Ancak insanlar açısından gizleme mertebesi, açığa vurma mertebesinden önce gelir. Çünkü açığa vurulan her şey, ya kendisi veya unsurları daha önce kalbte mutlaka gizlidir. Bu itibârla Allah (celle celâlühü) ilminin ilk hâline (kalbtekı hâline) taallûku, ikinci hâline olan taalukundan önce gelmektedir. Nitekim bu hakikatin izahı,

"Onlar bilmiyorlar mı ki Allah, onların gizlediklerini de, açıkladıklarını da hakkıyla bilir." (Bakara 2/77) mealindeki âyetin tefsirinde geçti.

C- "Artık O, dilediğini affeder; dilediğine de azab eder . Allah, her şeye kaadirdir ."

Allah hikmetinin gereği olarak, dilediğini lütfuyla affeder ve dilediğine de adaletiyle azab eder. Âyette ilâhî mağfiret, az ab tan önce zikredilmiştir. Çünkü Allah'ın (celle celâlühü) rahmeti, gazabından geniştir.

Allah'ın her şeye kaadir olduğu cümlesi, makabli için açıklayıcı bir zeyl gibidir. Çünkü Allah'ın (celle celâlühü) bütün eşya üzerindeki tam ve kâmil kudreti, O'nun, daha önce geçen muhasebeye ve onun sonuçlan mağfiret ve azaba muktedir olmasını da gerektirir.

284 ﴿