5

"Şüphesiz yerde ve gökte Allah'a hiçbir şey gizli kalmaz ."

Daha önce Allah'ın (celle celâlühü) kudret: ve izzetinin kemâli açıklanmıştı. Şimdi bu istinaf cümlesiyle Allah'ın (celle celâlühü) bilgisinin genişliği, onun ilminin kâinatta gizli veya açık her şeyi, ezcümle kulların küfür ve fışkını da kuşattığı belirtilmiş oluyor. Bundan amaç, makablindeki vaîdi (azab tehdidini) kuvvetlendirmek ve İsâ (aleyhisselâm) gibi bazı gayblere vâkıf olmanın, ilâhî sıfatlar mertebesine ulaşmak demek olmadığını belirtmek içindir.

Bu âyet-i kerîmede de tıpkı,

" Ne yerde, ne gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." (İbrâhîm 14/38) mealindeki âyet-ı kerîmede olduğu gibi, Allah'ın (celle celâlühü) ilminin, "Hiçbir şey O'na gizli kalmaz" seklinde ifâde edilmesi, şu gerçekleri bildirmek içindir:

Allah'ın (celle celâlühü) ilmi, sınırsız ve son derece gizlidir fakat onun dışında, onun için sır ve ona gizli kalan, onun ihata ve ihtiva etmediği hiçbir şey yoktur. O ihata ve ihtiva itibariyle gizlilik şaibesinden tamamen uzaktır.

Mahlûk olan insanın ilmi ise son derece sınırlıdır; bilmediği pek çok suvardır. İhata itibariyle gizlilik şaibesinden kurtulması mümkün değildir.

Hulâsa,  ne yerde, ne gökte, hiçbir şey Allah'a (celle celâlühü) gizli değildir.

Kâinatın yer ve gökle ifâde edilmesi, yer ve göğün, kâinatın iki tarafı (aşağı ve yukarı tarafı) olmasındandır.

Yerin gökten önce zikredilmesi, yerde yaşayanların ahvâline itinâ göstermenin bir ifadesidir.

Yer (Arz) ile gök (sema) kelimeleri arasına nefıy (olumsuzluk) harfi (velâ) konulması "fi'l-ardıi velâ fi'se-semâ" buyrulmasi bize göre yakınlık ve uzaklık itibarıyla aşağıdan yukarıya terakki belirtmek içindir. Bu yakınlık ve uzaklık, bizim yer ve gök hakkındaki bilgilerimizin de farklı olması sonucunu doğurur.

5 ﴿