18

"Allah, hak ve adaletle şahadet eder ki gerçekten kendisinden başka ilâh yoktur. Melekler de (bunu ikrar), ilim sahibleri de (buna imân etmişlerdir). O'ndan başka ilâh yoktur. O, A'zîz'dir, Hakîm'dir."

A- "Allah, hak ve adaletle şahadet eder ki gerçekten kendisinden başka ilâh yoktur . Melekler de (bunu ikrar), ilim sahibleri de (buna imân etmişlerdir) ."

Allah (celle celâlühü), kâinatta enfüsî (öznel) ve afakî (nesnel) deliller yaratarak vahdaniyetini (birliğini) apaçık ortaya koymuş ve bunu ifâde eden teşriî âyetler indirmiştir. Bu mânânın şahadet olarak tavsifi, mecazî olup mevcut delillerin matlûbun isbatındaki kuvvetlerini ve inkârın ne kadar anlamsız olduğunu ifâde içindir.

"Şehidellahü / Allah şahadet eder" cümlesi,

bir kırâete göre "şühedâe li'llâh";

diğer bir kırâete göre de "şühedâü li'llâh"; şeklinde okunmuştur.

Bu iki kırâete göre "şühedâü" kelimesi, ya şehidin ya da şahidin çoğulu olarak bundan önceki âyetlerde anlatılan takva sahiblerinin sıfatı olur. Yani o takva sahibleri Allah için şehid veya şâhid olurlar; demektir.

Burada şahadete, ikrar ve imânı da kapsayan genel ve mecazî bir anlam yüklenmek suretiyle melekler ve ilim sahipleri, ism-i celâle (Allah'a) atfedilmiştir. Yani melekler de bunu ikrar ve ilim sahibleri de buna imân ettiler, tekvini (kâinattaki) ve teşriî delillerle buna hüccet getirdiler; demektir.

İlim sahiblerinin kimler olduğu hususunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. İlim sahiblerinden murad:

Peygamberler'dir (sallallahü aleyhi ve sellem);

Muhacirler (Peygamberimiz ile beraber Mekke'den Medine'ye hicret etmiş olan Müslümanlar) ve Ensar (Mekkeli göçmen Müslümanlara her türlü yardımı yapan Medineh Müslümanlar)dır;

Ehl-i Kitab'tan imân etmiş olan Abdullah b. Selâm ve benzerleridir;

Allah'ın (celle celâlühü) vahdaniyetini (birliğini) kesin delillerle anlamış olan bütün muinin âlimlerdir; diyenler olmuştur.

Âyetin başında Allah'ın (celle celâlühü) zâtının kemâli anlatıldıktan sonra "adaletle kaaim / âdil", yani bütün işlerinde adaleti ayakta tutan, ifadesiyle de, Allah'ın (celle celâlühü) fiillerindeki kemâl açıklanır. Allah'ın bu sıfatının, melekler ve ilim sahiblerinden sonra zikredilmesi meleklerin ve ilim sahiplerinin mertebelerinin yüksekliğini ve Allah'a yakınlıklarını zımnen belirtmek, bir de tevhidin yüce şânına binaen onun şâhidlerini bir an önce bildirmek içindir.

B- "O'ndan başka ilâh yoktur; O, A'zîz'dir, Hakîm'dir ."

Bu tevhıcl ifâdesinin tekrarı,

anlamı tekid etmek (kuvvetlendirmek, güçlendirmek);

tevhid delillerini öğretmeye ziyadesiyle itinâ göstermek;

delilleri ortaya koyduktan sonra varılan hükmü anlatmak;

Azîz ve Hakim sıfatlarıyla bağlantı kurmak ve bunların Allah'ın sıfatları olduğunu bildirmek içindir.

Azîz sıfatının, Hakîm sıfatından önce zikredilmesi de Allah'ın (celle celâlühü) kudretine (Azîz sıfatının mânâsına) olan ilmin, O'nun hikmetine olan ilimden önce geldiğini zımnen bildirmek içindir.

Rivâyete göre bu âyetin fazileti hakkında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet günü, bu âyetin müdavimi ve sırrına mazhar olan kişi, Allah'ın huzuruna getirilir. Allah der ki:

"- Bu kulumun benim yanımda bir ahdi (Benim ona bir taahhüdüm) var ve Ben herkesten daha çok ahdime vefa ederim. Haydi, bu kulumu cennete götürün!"

Bu âyet-i kerîme, "İlm-i Usûlü'd-Dîn / Dinin Temel Esasları" nın faziletine ve bu ilmi bilenlerin şerefine delildir.

Rivâyete göre:

Tâbiîn'den Saki b. Cübeyr'den şöyle deniyor:

"Kabe'nin etrafında üç yüz altmış put vardı. Bu âyet-i kerîme nazil olduğu gün (tevhidin zafer işareti olarak) bütün putlar yüzüstü yere düştü." 43

43 Bu zât tâbünden olduğuna göre görgü şahidi değildir. Rivâyet etmekte veya mecaz yoluyla Mekke'nin fethinde bizzat Resülullah’ın eliyle putların devrilmesi olayına işaret etmektedir.

Bu âyet, (daha önce bahsi geçen) Necran Hıristiyanları hakkında nazil olmuştur.

Muhammed b. Saib el- Kelbî de diyor ki:

"İki Yahudî âlimi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile görüşmek üzere yola çıktılar. Medine'yi gördükleri zaman biri diğerine dedi ki:

"- Bu şehir, âhir zamanda zuhur edecek Peygamberin (kitablarımızda tarif edilen) şehrine ne kadar benziyor!"

Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) huzuruna girdiklerinde, onu bütün sıfatları ile tanıdılar ve:

"- Sen Muhammed'sin değil mi?" dediler. O,

"- Evet!" buyurdu.

Onlar:

"- Senin bir adın da Ahmed'dir değil mi?" dediler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

"- Muhammed de benim, Ahmed de benim!" buyurdu. Onlar:

"- Biz sana bir şey soracağız. Eğer onu bize haber verirsen, sana imân ve dâvanı tasdik ederiz!" dediler.

Peygamber

"- Sorun!" buyurdu.

Onlar da:

"- Allah'ın Kitabindakı en büyük şahadeti bize haber ver!" dediler. İşte o zaman Allah (celle celâlühü) bu âyet-i kerîmeyi indirdi. Cevaplarını alan o iki Yahudî âlimı de Müslüman oldular.

18 ﴿