36

"Vaktaki onu doğurdu,

"- Rabbim, kız doğurdum!" (Allah onun ne doğurduğunu elbette biliyordu.) Erkek kız gibi değildir. Ve ben ona Meryem (ibâdet eden) adını verdim. Gerçekten ben onu ve onun zürriyetini o kovulmuş (recmedılmis, taşlanmış, lanetlenmiş, ilâhî rahmetten uzaklaştırılmış) şeytanın şerrinden Sana ısmarlarım." dedi.

A- "Vaktaki onu doğurdu :

"- Rabbim, kız doğurdum!"

(Allah, onun ne doğurduğunu elbette biliyordu — Vallahü ca'lcmü bima vedaa't) dedi."

Hanne'nin bu sözleri, umduğuna kavuşamamaktan doğan üzüntünün bir ifadesidir. Çünkü kendisi, oğlan doğurmayı umuyordu. Bundan dolayı onu, bütün işlerden azade olarak Beytü'l-Makdis'in hizmeti için adamıştı. Hanne'nin bunu tekid ile "innî / şüphesiz ben" diyerek dile getirmesi, hamlinin oğlan olacağına olan yanlış inancını reddetmek içindir.

Elbette Allah, onun erkek mi, kız mı doğurduğunu herkesten daha iyi biliyordu. Fakat böylece Hanne'nin doğurduğu çocuğun şanı yüceltilmiş ve annenin de çocuğun değerini gereği gibi bilmediği ifâde edilmiş oluyor. Başka bir deyişle Allah (celle celâlühü), Hanne'nin doğurduğu çocuğun kıymetini, o çocukla beraber gelişecek hâdiseleri ve onun dünyaya getireceği çocuğun da bütün âlemler için "âyeten lilâ'lemîn" (Enbiya 21/91) bir ibret olacağını herkesten iyi biliyordu. Fakat Hanne elbette olacaklardan habersizdi.

Bu cümle bir müteriza (birbiriyle alâkalı cümleler arasına girmiş bir ara) cümlesidir. Gaaıb kipi ile vârid olan "vedaa't / doğurdu" fiili çeşitli kıraatlere göre farklı şekillerde okunmuştur:

Tekellüm veya hitab kipi ile "veda'ti / doğurdun" seklinde.

Buna göre Allah (celle celâlühü) Hanne'ye şöyle hitab etmiş olur:

"- Ey Hanne! Sen, sana bağışlanan bu çocuğun büyük değerini, Allah'ın (celle celâlühü) bu çocuğa ihsan buyurduğu yüce şânı, yüksek kadri bilmiyorsun!"

Konuşan birinci şahıs (mütekellim) kipi ile "veda'tü / doğurdum"

şeklinde.

Bu takdirde "Vallahü ea'lemü bima vedaa't / Allah onun ne doğurduğunu elbette biliyordu" cümlesi "Vallahü ea'lemü bima veda'tü / Allah benim ne doğurduğumu elbette biliyordu" olur.

Bu kırâete göre, bu ifâde, Hanne'nin, Allah'tan (celle celâlühü) özür dilemesi anlamına gelir. Zira o, adağı olan Beytü'l-Makdis hizmetine uygun olmayan bir çocuk doğurmuştur. Yahut da bu sözleri kendi nefsini teselli etmek için söylemiştir. Yani herhalde bunda bir sır ve hikmet vardır. Belki de bu kız çocuğu, oğlan çocuğundan daha hayırlıdır.

B- "Erkek kız gibi değildir ."

Bu cümle de, itiraz (ara) cümlesi olup birinci itiraz cümlesini beyân etmekte, doğan çocuğu yüceltmekte, onun mertebesinin pek yüksek olduğunu belirtmektedir. Daha açık bir deyişle söylenen şudur:

"- Sana bağışlanan bu kız, Beytü'l-Makdis hademelerinden biri olması için istediğin ve kemâlini hayal ettiğin erkek çocuk gibi değildir."

Ama Hanne bu kızdaki büyük fazileti kavravacak bilgi ve idrâk düzeyinde değildir. Bu, tevcih ilk iki kırâete (vedaa't, veda'ti kıraetlerine) göredir.

Allah'tan özür dilemek anlamındaki son kıraetin (veda'tü) ilk tefsirine göre "faziletçe erkek çocuk bu kız gibi değil, fakat bu kızdan aşağıdır" demek olur.

Hanne'nin, Allah benim ne doğurduğumu herkesten iyi biliyor, sözleri ile kendi kendini teselli etmiş olması anlamındaki son kıraetin son tefsirine göre, bu cümle, geçen itizar (mazeret dileme) cümlesine bir tekiddir. Çünkü bu cümle, cismanî fazilette, meziyette, mâbedlerin hizmetine uygunlukta erkek çocuğun kız gibi olmadığını beyân eder. Nitekim kızlar bu hususlarda erkeklerden farklıdir.

C- "Ve ben ona Meryem adını verdim ."

Bu cümle, daha önce geçen ".. innî vada'tüha ünsa / ben onu kız doğurdum" cümlesine atıftır. Hanne'nin, kızının adını Allah'a (celle celâlühü) arzetmesi, onu Allah'a yaklaşma vesilesi yapması ve ona ismet dilemesi anlamındadır. Zira onların lügatinde Meryem kelimesi, âbide (ibâdetle meşgul kadın) mânâsında idi.

Kurtubî Muhammed b. Ahmed el-Endülüsî (öl: 1273) diyor ki:

"Meryem, Rabbin hadimi demektir."

Hanne'nin kızının adını Cenab-ı Allah'a arzetmesi, doğurduğu kız da olsa, yine niyetinden rucû etmediğini, Beytü'l-Makdis'in hizmetine uygun olmasa da, en azından Beytü'l-Makdis'te ibâdet edenlerden olması arzusunu açıklamak içindir.

Ç- "Gerçekten ben onu ve onun zürriyetinı o kovulmuş şeytanın şerrinden Sana ısmarlarım ." dedi.

Bu cümlede "â'ze / sığınmak, koruma istemek, himaye dilemek"

fiilinin geniş zaman (muzarî) tek ellim kipi "üıîzü" nün kullanılması, bu mânânın sürekli olduğuna delâlet eder.

Racîm, tardolunmuş, kovulmuş, demektir. Racîmin mastarı olan recm, lügatte taşlamak anlamına gelir.

Rivâyete göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Her çocuk doğarken mutlaka şeytan ona dokunur; çocuk da şeytanın dokunmasından yüksek sesle ağlar. Yalnız Meryem ve onun oğlu İsa bundan müstesnadır."

Yani şeytan, her doğan çocuğu azdırmak ister ve çocuğun, kendisinden etkilenmesi umudunu besler; ancak Meryem ve onun oğlu müstesna. Zira Allah (celle celâlühü) bu duanın bereketiyle onları korumuştur.

36 ﴿