147"Onların sözleri : "- Ey Rabb'ımız! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve ayaklarımızı sabit kıl (illâ)! Kâfirler topluluğuna karşı da bize yardım et !" demekten başka bir şey değildir." O gerçek mü'minler, düşman karşısında, savaşın zorluklarına ve çeşitli güçlüklerine mâruz kaldıklarında sözleri başka değil ancak şunlardan ibaretti: "- Ey Rabbımiz! Bizim küçük ve haddi tecavüzle işlediğimiz büyük günahlarımızı bağışla ve katından bize takviye ve destek bahşederek savaş meydanlarında ayaklarımızı sabit kıl! " Yahut bizi hak dinde sabit kıl!" Bu Rabbanî mü'minler, Allahü teâlâ'ya karşı tefritten uzak insanlardır. Öyle olduğu hâlde küçük ve büyük günahları kendi nefislerine izafe etmeleri, nefsaniyet duygularını daha da bastırmak, himmetlerini küçümsemek ve uğradıkları kısmî hezimeti kendi gayretlerinin yetersizliğine bağlamak içindir. O mü'minlerin bu dualarında mağfiret isteklerini, durumlarına göre daha önemli olan, - ayaklarını zemine sağlam bir şekilde basma, - kâfirlere karşı muzaffer kılınma; dileklerine takdim etmeleri, dualarını kabul ortamına daha da yaklaştırmak içindir. Zira alçak gönüllülük ve kemâl-i edeble temiz bir insandan sâdır olan duâ, kabule daha yakındır. O Rabbanî mü'minler, hep bu duaya devanı ettiler; savaş meydanlarında ve savunma mevzilerinde şikâyet, zaaf ve sarsılma şaibesini yansıtacak bir söz sarfetmediler. Bu âyet-i kerîme, Uhud savaşında savaş sahasını terk edenlere apaçık bir tarizdir. |
﴾ 147 ﴿