173"Onlar ki insanlar kendilerine, "- Halk size karşı toplanıyor ; onlardan korkun (fahşevhüm)!" dediklerinde bu, onların îmânını ziyâdeleştirdi de şöyle dediler : "- Allah, bize yeter (Hasbünallâhü); O, ne güzel bir vekildir." Rivâyet olunuyor ki, Ebû Süfyan b. Sahr b. Harb b. Ümeyye, Uhud'dan askerleriyle Mekke'ye dönerken Revha denilen yere geldiklerinde kısmî bir zafer kazanmış iken savaştan çekildiklerine pişman oldular ve tekrar savaş için geri dönmek istediler. Bu haber Resûlüllah'a ulaşınca, Resûlüllah kendisinin ve Ashabının kuvvetlerinin yerinde olduğunu göstermek ve onları yıldırmak istedi. Ashabı Ebû Süfyan'ı takib için teşvik etti: Dün savaşta bizimle beraber olanlardan başka hiç kimse bu gün bizimle beraber çıkmasın !" diye kesin emir verdi. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir cemaatle yola çıktı ve Hamraülesed denilen yere kadar gitti. Burası Medine'den sekiz mil uzakta idi. Peygamber ile giden Ashâbtan yarak olanlar bu ecirden mahrum kalmamak için kendilerini çok zorlamışlardı. Müşrikler, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) in, kendilerini takib ettiği haberim alınca, Allahü teâlâ tarafından onların kalplerine korku ilka edileli. Müslümanlarla tekrar çarpışmayı göze alamadılar ve hemen Mekke'ye yöneldiler. İste bunun üzerine bu âyeti kerîme nâzıl oldu. 5 5 Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmanı o şartlar içinde takıp etmesi askerî otoritelerce hayranlıkla karşılanmış olup ayrıca yüksek bir pedagojik değer ifâde etmektedir. Müşriklerin kendilerine karşı asker topladığını söyleyenler, 1- ya yolda Müslümanlarla karşılaşan Abdü Kays kabilesinden bir kervanın mensublari; 2- ya da Nuaym b. Mes'ud el-Eşceî idi. Bu ikinci görüşe göre Nuaym'a insanlar denmesi, onun insan emsinden olması ve sözünün insan kelâmı olması hasebiyledir. Nitekim tek bir atı ve tek bir elbisesi olan bir adam için de" filan adam, atlara biniyor ve elbiseler giyiyor" denir. 3- Yahut Nuaym'a Medîne'li bazı insanlar da katılıp onun sözlerini yaymışlardı. Rivâyet olunuyor ki, Ebû Süfyan Uhud savaşından Mekke'ye dönerken: Ya Muhammed, istersen, gelecek sene Bedir panayırı mevsiminde orada buluşalım!" diye seslenmiş ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "- İnşallahü teâlâ!" diye karşılık vermişti. Nihayet ertesi sene Bedir panayırı mevsiminde Ebû Süfyan, Mekke'den askerleriyle yola çıkmış ve Merru'z-Zahran denilen yere kadar gelmişti. Fakat Allah onların kalblerine bir korku salmış ve neticede müşrikler topluluğu oradan geri dönmenin çarelerini aramaya başlamışlardı. O sırada oradan geçip Medine'ye gitmekte olan Abdü Kays kabilesine ait bir kervana rasdadılar. Ona bir deve yükü kuru üzüm vermeyi va'dederek Müslümanların Bedr'e gelmesini önlemelerini istediler. Bir görüşe göre de, Ebû Süfyan yolda umreden dönmekte olan Nuaym b. Mesüd'la karşılaştı ve kendisine on deve vermeyi taahhüd ederek ve Süheyl b. Amr'ı da buna kefil göstererek Müslümanları bu seferden engellemesini istedi. Nuaym da, Medine'ye geldi ve Müslümanların bu sefere çıkmak için teçhizat hazırlığı içinde olduklarını görünce onlara şöyle dedi: Onlar, yurdunuzda üzerinize geldiklerinde sizden kaçanlardan başkası ellerinden kurtulamamışti. Şimdi onlar sizin için çok sayıda asker toplamış iken yurdunuzdan çıkıp oraya mı gideceksiniz? Haydi dağılın!" O zaman Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): "- Nefsimi kudreti elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki ben mutlaka çıkacağım; velev benimle beraber bir kişi bile çıkmasın !" diyerek kesin kararını bildirdi. İşte o zaman Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yetmiş atlı ile beraber yola çıktı. Bu mücâhidlerin hepsi: "- Hasbunallah ve ni'melvekîl / Allah bize yeter; O, ne güzel vekildir!" demişlerdi. Rivâyete göre bunlar, İbrâhîm (aleyhisselâm) in, ateşe atılırken söylediği sözlerdi. Propaganda için söylenen bu sözler, yahut propagandacı Nuaym, Müslümanların îmânını arttırmış oldu. Müslümanlar ona iltifat etmediler, aksine Allahü teâlâ'ya olan yakınî inançları sabit kaldı, onların itminanı daha da arttı, onlar İslâm hamiyetini gösterdiler ve niyetlerindeki ıhlâsı hiç bozmadılar. Bu âyet-i kerîme, îmânın ziyâde ve noksan olarak farklı olabileceğine delildir, îmânın, ülfet, fazla tefekkür ve hüccetlerin yardımı ile ziyâdeleştiğinde hiç şüphe yoktur. Abdullah İbni Ömer (radıyallahü anh) in şu sözleri de bunu destekler niteliktedir: "Biz: "-Ya Resûlallah! imân artar ve eksilir mi ? diye sorduk. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "- Evet, artar ve nihayet sahibini cennete götürür. Eksikr ve nihayet sahibini cehenneme götürür " buyurdu. |
﴾ 173 ﴿