3

"Eğer yetimler hakkında adalet icrasından korkarsanız, hoşlandığınız kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Eğer bu durumda aralarında adaleti gözetememekten korkarsanız bir (kadın) ile veya sağ ellerinizin mâlik olduğu (câriye) ile yetinin. Bu adaletten sapmamak için en doğru yoldur."

A- "Eğer yetimler hakkında adalet icrasından korkarsanız, hoşlandığınız kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın."

Korkmaktan murad, o bilinen şeyin sakıncak ve sakınılacak bir şey olduğunu bildirmektir. Nitekim,

"Her kim de mûsiî (vasiyetçi)nin bir hatâ işlemesinden veya günaha girmesi (haksızlık etmesinden endişe eder (korkar) de onların aralarını düzeltirse ona bir günah yoktur." (Bakara 2/182) meâlindeki âyet de bu anlamdadır. Bunun "havf — korku" ile ifâde edilmesi bundandır. Yoksa burada korkmak hakikî mânâsında kullanılmış değildir. Çünkü burada cevabın bağlandığı şart, haksızlıktan korkmak değil, fakat o şahsın korkulan haksızlığa düşeceğini bilmektir.

Bundan önce, yetimlerin özellikle malları ile ilgili bir nehiy zikredilmişti. Şimdi burada, muhatablarm yapageldikleri başka bir cürüm nehyedilmektedır. Bu nehiy, asaleten yetimlerin kendi nefısleriyle; dolayk olarak da malları ile ilgilidir. Bunun, birincisinden sonra zikredilmesi, birinciye göre daha az vaakıî olmasından ve onun bir kısmı gibi sayılmasından dolayıdır. Şöyle ki:

1- Hasen-ı Basrî'ye göre bazı kimseler, velileri oldukları yetimlerden kendilerine helâl olanlarla evleniyorlardı. Ancak bu evliliği, yetimleri beğendikleri için değil, fakat mallarına konmak için yapıyorlardı. Ve bu evlilikte yetimlerle olan ilişki ve muaşeretlerini çok kötü düzeyde sürdürüyorlar ve mallarına vâris olmak için ölmelerini bekliyorlardı.

2- Urve b. Zübeyr'den ve onun da Âişe ((radıyallahü anha) den rivâyetle Zührî'ye göre ise veli, velayeti altında bulunan yetim kızın malına ve güzelliğine rağbet ederek, diğer eşlerinin mehrinden daha az bir melikle onunla evlenmek isterdi İşte bu âyet, emsal mehirden daha az bir melikle o yedmelerle evlenmeyi men ve bu durumda başka kadınlarla evlenmelerini emretmiştir.

3- Ulemâdan bir çokları da bu âyeti, bir velinin çok sayıda yetim kızla evlenmesi şeklinde yorumlamışlar ve demişlerdir ki:

"Önceleri bir veli, velayeti altında bulunan güzel ve servet sahibi yetim kızın başkasıyla evlenmesine tahammül edemediği için kendisi evleniyordu ve böylece bazen on yetim kız ile evlenen oluyordu..."

Ancak bu âyette veliye, yetim kızdan başkasıyle evlenmesinin emredilmesi, o müfessirlerin bu tefsirine mânidir. Çünkü öyle olmuş olsa, mahzur, onların sayısını azaltmakla giderilmiş olurdu.

4- "Mâ tabe leküm mine'n-nisâi / hoşunuza giden kadınlardan" cümlesinde kullanılan "mâ" harfi, aslında akıl sahibi olmayan varlıklar için kullanı-lır. Akıl sahibleri için ise "men" harfi kullanılır. Burada "mâ" nın "men" harfine tercih edilmesi, onun vasfı (hoşluk) itibariyledir ve evlenilecek kadının hoşa gitme vasfı olduğunu bildirmek içindir. Yoksa kadınların akılsız varlıklar gibi düşünüldüğü için değildir. Çünkü bu, kadınlara teşvik makamıyla da uyuşmaz.

İbn-ü Ebi Able ise, "mâ" harfini "men" olarak okumuştur. (Bu kırâete göre bir izaha gerek kalmaz.)

Yetimlerle evlenildiği takdirde adâletsizlikten korkulması hâlinde bu evliliğin nehyedilmesi asıl amaç olduğu hâlde, bunun yerine, başka kadınlarla evlenme emri ifâdesinini tercihi, onları bundan lütûfkâr bir tavırla vazgeçirmek içindir. Çünkü insan nefsi tabu olarak, yasaklandığı şeylere ihtirask olur. Nitekim kadınların "hoşa gitmek" vasfıyla vasıflandırılmaları da, erkekleri daha fazla onlara meylettirmek ve teşvik içindir. Bunların hepsi de, bu sakıncak durumda velileri yetimlerle evlenmekten vazgeçirmeye dönüktür, işte âyetin nüzul sebebi, tahakkuk etmiş evlilik iken, zımnî nehyi, beklenen evliliğe tecih etmenin sırrı da budur. Çünkü bu yaklaşımda, şer vaakıî olmadan onu sür'atle önlemek vardır -zira vaakıî olan bir şey, bazen kaldırılamiyor- ve bir de, tahakkuk etmiş böyle bir evliliğin sakıncası mübalağa ile ilâde edilmiş olur. Zira beklenen evliliğin sakıncası, ondan beklenen haksızlıktan dolayı olduğuna göre, haksizlikla beraber tahakkuk etmiş evliliğin sakıncası daha ağırdır.

5-

Bir diğer görüşe göre ise, âyetteki "tayyib"ten murad, hoşa gitmek değil, fakat şer'an helâl olmaktır. Yani "size helâl olan kadınlardan" demektir. Çünkü erkeklerin hoşuna giden kadınlar mefhûmu genel olup nikâhları haram olan evli kadınları da kapsar. Ve bu ifâdede onları istisna eden bir unsur da yoktur. Ancak bu görüşe göre, bir mahzurdan kaçarken ondan daha beterine düşülmüş oluyor. Çünkü nikâhları onlara helâl olan kadınlar mefhûmu mücmeldir ve sabit bir hakikattir ki, bir nass, icmal ile tahsis arasında mütereddit (her ikisini de muhtemil) olduğu zaman, tahsise hamledilir ve hususiyet kazanmış umumi bir hüküm, tahsis yerleri dışında da hüccet sayılır Mücmel ise tafsilât ile beyân edilmeden önce asla hüccet olamaz. Eğer "Hurrimet a'leyküm / Size haram, kılındı..." (Nisa 4/23) mealindeki âyetin, bu âyetten önce nazil olduğu iddia ve anılan icmale tafsil kabul edilirse, o zaman da umûma tahsis edilmiş sayılır.

"ikişer, üçer ve dörder..." buyrularak evlenme izni dairesinin tevsii, "hoşunuza giden kadınlardan..." sözleriyle de onlar hakkında hoş vasfının istimali, kadınlara teşvik ve meyli artırmak içindir.

Yani siz hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer ve dörder sayısı ile sınırlı olarak istediğiniz gibi nikâh edebilirsiniz. Herkes bu sayılardan istediği sayıyı seçebilir. Yoksa, "şu on bin dirhemi alın; iki iki, üç üç ve dört dört olarak bölüşün" ifâdesinde olduğu gibi, bu sayıların bazıları, bazı insanlar için ve diğer bazıları da diğer bazı insanlar için geçerlidir, demek değildir. Eğer âyette "ikişer, üçer, dörder.." yerine "iki, üç ve dört" buyrulmus olsaydı, tevzi mânâsı değil, fakat bu sayıların toplamının caiz olduğu anlamı çıkardı. Eğer sayılar arasındaki "v" (ve) yerine "ev" (veya) harfi zikredilmiş olsaydı, bu sayılardan her birinin caiz olduğu mânâsı ifâde edilmiş olmazdı.

6- Bu âyet-i kerîmenin tefsirine ilişkin bir görüş de şöyledir:

Yetimler hakkında nazil olan âyet, onların mallarını yemenin büyük bir günah olduğunu bildirince, yetimlerin velileri, onlar hakkında gerekli adaleti gerçekleştirememek yüzünden büyük günah işlemiş olmaktan korkarak onların velÂyetinden çekinmeye başladılar. Oysa aynı insanlar, kadınların hukukunda adâletsizlikten çekınmiyodardı. Nitekim bir erkeğin on karısı bile oluyordu. İşte bunun için kendilerine denildi ki; eğer yetimlerin hukukunda adâletsizlikten korkup da, velayetlerinden çekmiyorsanız, evli bulunduğunuz kadınlar arasında da adâletsizlikten korkun da, nikâhklarmızın sayısını azaltın. Çünkü bü günahtan çekinip de veya ondan tevbe edip de onun benzeri bir günahtan çekinmeyen bir kimse, aslında o günahtan çekinmiş ve tevbe etmiş sayılmaz.

7- Bir başka görüşe göre de, o insanlar, zinadan çekinmiyorlardı, fakat yetimlerin velÂyetinden çekmiyorlardı. İşte bundan dolayı onlara denildi ki; eğer yetimler hakkında haksızlık yapmaktan korkuyorsanız, zinadan da korkun, size helâl olan kadınlarla evlenin ve haramların etrafında dolaşmayın.

Ancak Kur’ân'ın nazm-i kerîminin fasahat mükemmeliyetinin, bu son iki görüşe müsait olmadığı açıktır. Çünkü bu iki görüş, bundan bir önceki (2.) âyetin, bu âyetten epeyce evvel nazil olduğu ve insanlar arasında şüyu bulduğu faraziyesine binaendir. Oysa o (2.) âyetin ifâde ettiği hükmün tamamı, bundan sonra gelecek 5. ve 6. âyetlere tevafuk ettiği gayet açıktır.

B- "Eğer bu durumda aralarında adaleti gözetememekten korkarsanız bir (kadın) ile veya sağ ellerinizin mâlik olduğu (câriye) ile yetinin."

Yetimler hakkında ve yukarda zikri geçen sayılar üstündeki eşler arasında adaleti gerçekleştirememekten korktuğunuz gibi asgarî sayıdaki çok eşlilikte de eşler arasında adaleti sağlayamamaktan korkarsanız o takdirde bir eşlilikten ayrılmayın. Bir eşle yetinin ya da çok sayıdaki eşlerinizden birini seçin ve diğerlerini bırakın.

Cariyeler hakkında bir sayı sınırı yoktur; sayıları olabildiğince fazla olabilir. Çünkü cariyelerle yaşamak, nikâh ile değil, fakat mülkiyet yoluyladır.

"Sizden, kimin hür ve mü'min kadınları nikâhlamaya gücü yetmiyorsa, mâlik olduğunuz mü'min cariyelerinizden alsın." (Nisa 4/25) mealindeki âyette evlenmeleri emredilenler, cariyelerin mâlikleri olan kimseler değildir.

Âyette, suhulet ve kolaylıkta bir hür kadının, sınırsız cariyelere denk sayılması, cariyelere bağlılığın az, masraflarının hafif olmasından ve cariyeler arasında eşit yatak nöbeti zorunluluğu bulunmamasındandır.

"Mâ meleket eymanüküm / sağ ellerinizin mâlik olduğu (câriye)" cümlesindeki "mâ" harfi, bir kırâete göre "men" okunur. (Yukarıda belirtildıği gibi mâ harfi, akıl sahibi olmayan varlıklar hakkında kullanılır) Meşhur kırâete göre burada "mâ" harfinin kullanılmasi, cariyelerin mertebesinin, hürlerden düşük okluğunu bildirmek içindir.

C- "Bu adaletten sapmamak için en doğru yoldur."

Yukarıda belirtildiği gibi, bir eşle yetinmek veya cariyelerle yaşamak, diğerlerine nisbetle, adaletten sapmamak için en uygun yoldur. Çünkü tek eşlilikte, adâletsizlik konusu yoktur. Cariyeler arasında ise, zaten böyle bir tehlike söz konusu değildir. Fakat çok eşlilik böyle değildir; çünkü onda adâletsizlik konusu vardır ve bu beklenen bir haldir.

İşte bu izahlardan da anlaşılıyor ki, bu konuda asıl emredilen, adâletsizliğe düşmemektir; yoksa bazılarının sandığı gibi adaleti gerçekleştirmek değildir. (Yani burada asıl emredilen tek eşliliktir; yoksa çok eşlilik yapıp da adaleti gerçekleştirmek değildir.)

Bu cümleyi şöyle de tefsir etmişlerdir:

"Aile nüfusunuzun fazla çoğalmaması için en uygun olanı budur."

Bu mânâya göre, bir çok câriye ile yaşamak caiz iken, bu takdirde aile nüfusunun çoğalmaması, cariyelerin izni olmaksızın, da azl (hamileliği önleyeci tedbirlere baş vurmak) caiz olduğu içindir. Hür kadınlarda ise, onların izni olmadan caiz olmaz.

Âyetin bu cümlesi, makablinin illeti ve sebebi gibidir.

3 ﴿