56

"Âyetlerimizi inkâr edenleri şüphesiz ki ateşe atacağız. Derileri yandıkça azabı tatmaları için derilerini başka derilerle değiştireceğiz. Şüphesiz Allah, her şeye üstün ve gaalib (A'zîz)dir, hükümlerinde hikmet sahibi (Hakîm) dir.

A- "Ayetlerimizi inkâr edenleri şüphesiz ki ateşe atacağız."

1- Eğer bu kâfirlerden murad Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) inkâr edenler ise inkâr ettikleri âyetlerden de kasdedılen:

- ya Kur’ân'ın tamamı veya bir kısmıdır;

- ya da Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) in diğer mîcizelerini de kapsayan daha geniş bir alandır.

2- Eğer bu kâfirlerden murad, öncelikle Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) i inkâr edenleri de kapsayan bütün kâfirler emsi ise, inkâr ettikleri âyetlerden kasdedılen:

- hem zikredilenler;

- hem de bütün peygamberlere verilmiş olan diğer mucizeleri de kapsayan çok daha geniş bir alandır.

B- "Derileri yandıkça azabı tatmaları için derilerini başka derilerle değiştireceğiz."

Ateşte yanan derileri azab acısını duymaz hale geldikçe o yanmış deriler yerine onlara, madde olarak aynı olmakla beraber şekil ve görünüm itibariyle ondan farklı deriler vereceğiz. Yani yanmış maddeler, o derilerden giderilecek ki, derilerin azaba, duyarlılığı yine geri gelsin ve yanma acısı hiç kesilmeden (lâ yenkatıî) devam etsin.

Diğer bir görüşe göre ise, Allah (celle celâlühü) yanan o deriler yerine yeni deriler yaratacak.

Hangi tefsire göre olursa olsun, azabı âsi nefis (ruh) duyacak; yalnız günahı işleyen organ duymayacaktır.

İbn Abbâs (radıyallahü anh) diyor ki:

"Onların derileri, kâğıt gibi bembeyaz derilerle değiştirilir / Yübeddıkine cülûden beydâe keemsâk'l-karatıîs."

Rivâyet olunuyor ki, bu âyet Ömer (radıyallahü anh) huzurunda okundu. Ömer, âyeti okuyana:

"- Tekrar oku!" dedi. O da tekrar okudu. O mecliste bulunan Muaz b. Cebel

"- Bu âyetin tefsiri bendedir ; Allahü teâlâ, onların ateşte yanan derilerini bir saatte yüz kere değiştirir " dedi.

Bunun üzerine Ömer de:

"- Ben de Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle buyurduğunu bizzat işittim / Ha keza semi'tü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) " diye onu teyid etti.

Hasen-ı Basrî diyor ki:

"- Cehennem ateşi her gün onları yetmiş bin kere yakar (yer) ve her yanışta onlara :

- Eski hâlinize dönün, denir ve onlar da eski hâllerine önerler."

Ebû Hüreyre'nin (radıyallahü anh) Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) rivâyetine göre:

"Cehennemde yanan kâfirlerin vücudları o kadar büyütülür ki, iki omuzları arasındaki uzunluk, sür'atli bir süvarinin seyri ile üç günlük bir mesafe olur."

Yine Ebû Hüreyre'nin rivâyet ettiğine göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Cehennemde kâfirin dişi -veya azı dişi- Uhud dağı kadar olur ve onun derisinin kalınlığı da üç günlük mesafe kadar olur."

Azabı duymanın azabı tatma biçiminde ifâde edilmesi, azabın azlığını beyân için değil,

- fakat ateş azabına uğrayanların devamlı yanmakla duyarlılıklarında bir eksilme olmayacağını, her defasında azabı duymalarının, yeni bir şeyi tatmak gibi tam olacağını,

- ya da azabın, bedene acı vermekle beraber yanı sıra bir tat da vereceğini bildirmek;

- veyahut azabın şiddetine dikkati çekmek içindir.

Çünkü tatma duyusu, duyuların en kuvvetlisidir yahut da bu azab acısının ruhun bütün deriniklerine işleyeceğine dikkat çekmek içindir.

Allahü teâlâ, cehennemde yananların derilerini değiştirmeden de azab acısını duyma hassasiyetlerini, olduğu gibi bâld kılmaya veya bedenlerini ateşe karşı korumaya muktedir olduğu hâlde onların derilerini değiştirmesindeki hikmet: insanın, cehennemde yanarken zamanla duyarlılığını kaybedeceğini ve bedenin yanıp kül olmaktan korunduğu gibi, elem ve azab duymaktan da bu suretle kurtulabileceğini vehmetmesi olabilk.

C- "Şüphesiz Allah, her şeye üstün ve gaalib (A'zîz)dir, hükümlerinde hikmet sahibi (Hakîm)dır."

Allah Teâla, Azız'dir; irâde buyurduğu hiçbir şey, kendisi için imkânsız değildir ve hiç kimse O'na engel olamaz. Ve Allah (celle celâlühü) Hakîm'dır; cezalandırdığı kimseleri hikmete uygun olarak cezalandırır.

Bu cümle, kâfirlerin cehenneme sokulmalarının ve derilerinin tebdilinin illeti mahiyetindedir. Burada gaaıb üslubuna geçilerek ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, durumun korkunçluğunu ifâde etmek, mehabeti arttırmak ve hükmün illetini zımnen bildirmek içindir. Zira ulûhiyet unvanı, Allah'ın (celle celâlühü) bütün kemâl sıfatlarının temelidir.

56 ﴿