174"Ey insanlar! Şüphesiz Rabb'ınızdan size bir burhan (kesin delil) geldi ve size apaçık bir nûr indirdik, " A- "Ey insanlar! Şüphesiz Rabb'ınızdan size bir burhan (kesin delil) geldi." Kâfirlerin içinde bulunduğu: her çeşit küfür ve dalâlet ortaya konduktan; onlar sağır dağların bile, karşısında secdeye kapandığı kesin delillerle ilzam edildikten; boş şüpheleri apaçık delillerle giderildikten sonra burada hitab bütün mükellef insanlara tevcih edilmiş; ve artık onlar için hüccet tamamlanmış; - ileri sürülebilecek hiçbir mazeret kalmamıştır. Demek istenen şudur: "- Ey insanlar! Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) in nübüvvetinin doğruluğunu gösteren, içindeki, hükümler ve âyet-i kerimelerle hakkın hak, bâtılın bâtıl olduğunu isbat eden o kesin delil, yani Kuran size ulaştı ve inkâra mahal bırakmayacak şekilde kalbinize yerleşti." "Burhan"dan ne anlamak gerektiği konusunda değişik düşünceler vardır: 1 - Rivâyete göre İbn Abbâs (radıyallahü anh) diyor ki: Burhan, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) dir. Ona bu adın verilmesi, sıdkına şahadet eden mucizelerindendir. 2-Burhan, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) in gösterdiği mucizelerdir. 3-Burhan, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) in getirdiği hak dindir. Allah'ın (celle celâlühü), muhatabların zamirine izafe edilen Rabb unvanıyla zikredilmesi, onlara ilâhî lütfü izhar etmek ve Kur’ânin (veya Peygamberimizin) gönderilmesinden amaç, insanların terbiyesi ve kemale erdirilmesi olduğunu bildirmek içincür. B- "Ve size apaçık bir nur indirdik." Bu apaçık nurdan da maksad, Kur’ân-ı Kerim'dir. Bundan önce Kur’ân'a niçin burhan dendiği açıklandı. Burada Kur’ânin, parlayan ve başkalarını da aydınlatan bir nûr olarak vasıflandırılması şu gerçeği bildirmek içindir: Kur’ân-ı Kerim, mir olarak vasıflandırılmıştır. Çünkü: apaçıktır; hak ve Allah katından olduğu kendi icâziyla isbattan müstağnidir; başka bir şeye muhtaç değildir; insanları küfür karanlığından îmân aydınlığına çıkarmıştır. Âyetin bu iki cümlesi de Kur’âni anlattığına göre, aralarında bir mugayeret (farklılık) yoktur. Oysa atıf cümleleri arasında mugayeret olmak gerekir. Ancak iki cümle arasındaki vasfı mugayeret, zatî mugayeret olarak mülâhaza edildiği için bu üslup kullanılmıştır. "Rabbınizden size bir burhan geldi / kad câeküm burhânün min rabbiküm." cümlesinde Kur’ân'a gelmek fiili izafe edilmiştir Bu, Kur’ânin son derece kuvvetli bir burhan olduğunu belirtmek içindir. Sanki Kur’ân, kendiliğinden gelip kendi hükümlerini isbat ve kâfirlerin şüphelerini ibtal etmiştir. "Ve size apaçık bir nûr indirdik / ve enzelnâ ileyküm nûran mübînâ." cümlesinde ise, Kur’ân için ınzâl fiili kullanılmıştır. Bu da onun nûr vasfına en münasib olan fiildir. Böylece Kur’ânin her vasfına uygun fiil kullanılmıştır. Kur’ân hakkında iltifat yoluyla "indirdik / ve enzelnâ" buyrulması Kur’ân'a şeref kazandırmak içindir. Bu izahlar, "burhan" kelimesinin, Kur’ân-ı Kerîm olarak anlaşılması takdirine göredir. Ama eğer yukarda zikredildiği gibi, "burhan", kelimesinden murad Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) veya onun eliyle gösterilen mucizeler veya hak din demek ise o zaman iş kolaydır. "Size indirdik / ve enzelnâ ileyküm" buyrulması sebebine gelince; Kur’ân her ne kadar bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) e indirilmiş ise de, hedef onun vasıtasıyla bütün insanlardır. Nitekim, "Şüphesiz ki Biz sana insanlar arasında Allah'ın gösterdiği şekilde hükmedesin diye Kitabi hakla indirdik." (Nisa: 105) âyeti ile benzerleri bu kabildendir. Burada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) in bizzat kendisine değil, bilvasıta olan haline itibar edilmiştir. Bunun da amacı, Allah'ın (celle celâlühü), kullarına olan sonsuz lütfunu izhar etmek; onların mazeret beyanlarını ortadan kaldırmak; Kur’ânin onlara ulaştığını şahadetle tesbit etmek içindir. |
﴾ 174 ﴿