13"Onlar mîsaklarını nakzettiler; Biz de onları lanetledik ve kalblerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini tahrif ederler. Kendilerine verilen öğütlerden nasib almayı unuttular. İçlerinden pek azı müstesna sen onların hep hıyanetine muttali olursun. Bununla beraber sen yine de onları affet, vazgeç. Şüphesiz Allah, Muhsin (iyilik eden)leri sever." A- "Onlar misaklarını nakzettiler ; Biz de onları lanetledik ve kalblerini katılaştırdık." Ahidlerini bozmaları yüzündendir ki, onları rahmetimizden kovduk, uzaklaştırdık. Yahut onları meshederek suretlerini maymunlara ve domuzlara çevirdik. Yahut onları, kendilerini cizyeye bağlamak suretiyle zelîl ettik.'2 Onların kalblerini, âyetlerin ve uyarıların tesir etmediği kaskatı bir hale getirdik. Başka bir görüşe göre de Biz, onların hak ettikleri cezaları hemen göndermedik; kendilerine mühlet verdik; nihayet onların kalbleri katılaştı. Yahut onları ilâhî lütuflardan mahrum kıldık; nihayet kalbleri bu hale geldi. B- "Onlar kelimelerin yerlerini tahrif ederler." Bu istinaf cümlesi, onların kalblerinin ne kadar kaulaştığını gösterir. Zira Allahü teâlâ'nın kelâmını değiştirecek ve O'na iftira etmek cüretini gösterecek kadar büyük bir kalb katdığı mertebesi yoktur. "Yuharrifûne / tahrif ederler" şeklinde muzarî (geniş zaman) kipi kullanılmış olması tahrifin devam ettiğine, yenilendiğine, sürekli hale geldiğine delâlet eder. C- "Kendilerine verilen öğütlerden nasib almayı unuttular." Kendilerine verilen öğütleri ve öğretilen Tevrat hükümlerini ve Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e uymaları gereğini unuttular. Diğer bir görüşe göre de, Tevrat'ı tahrif ettikleri için Tevrat'tan bazı kısımlar hafızalarindandan silindi. İbni Mes'ûd'dan (radıyallahü anh) rivâyet olunduğuna göre: "Bazen kişi, günahları (ma'siyeti) sebebiyle ilminin bir kısmını unutur." demiş ve bu âyeti okumuştur. Ç- "İçlerinden pek azı müstesna sen onların hep hıyanetine muttali olursun." Vefasızlık ve hiyanet, onların ve seleflerinin, terk edemedikleri ve gizleyemedikleri devamlı bir davranış biçimidir. Bunun içindir ki, sen her zaman bunu onlarda müşahede edersin. İstisnadan murad, Abdullah b. Selâm ve benzerleri gibi onlardan îmân edenlerdir. Bir diğer görüşe göre ise, istisna, kişilere değil, fakat fiillere mütealliktir. Bunun anlamı şudur: Onların pek az fiilleri müstesna, hep hainliklerini görürsün. D- "Bununla beraber sen yine de onları affet, vazgeç." Eğer onlar tevbe ve îmân ederlerse veya sizinle muahede yapıp cizye vermeyi kabul ederlerse, yine de sen onları, affet ve aldırış etme. Diğer bir görüşe göre ise, burada tevbe ve îmân şartı olmayıp emir mutlaktır ve bu hüküm, kılıç âyeti ile (Tevbe 9/5) nesholunmuştur (mutlakun nüsiha bıâyeti's-seyfi). E- "Şüphesiz Allah, muhsin (iyilik eden)leri sever." Bu, affetme ve vazgeçme emrinin illetini beyan, emre uymayı teşvik eder ve dikkatleri mutlak affın ihsan (iyilik)babinden olduğuna çeker. |
﴾ 13 ﴿