85"Böyle söylemelerinden dolayı Allah da onları altlarından ırmaklar akan cennetlerle mükafatlandırmıştır. Orada sürekti olarak kalacaklardır. İyilik yapan (muhsin)lamı mükâfatı işte budur." A- "Böyle söylemelerinden dolayı Allah da onları altlarından ırmaklar akan cennetlerle mükafatlandırmıştır." Bu inançlarından dolayı Allahü teâlâ da, onlara bu mükâfatı verdi. Nitekim "bu, filanın sözüdür" dendiği zaman, yani onun inancıdır, demek olur. B- "İyilik yapanların mükâfatı işte budur." Fikri ile ameli güzel olanların, yahut bütün işlerinde iyilik ve güzelliği itiyad edinenlerin mükâfatı işte budur. Bu dört âyetin, Necaşî (zamanın Habeşistan hükümdarı) ve yakın adamları hakkında indiği rivâyet olunmuştur. Şöyle ki: Resûlüllah ona bir mektup gönderir. Necaşî, mektubu okuduktan sonra Cafer b. Ebi Talib ve onunla beraber Habeşistan'a hicret edenleri çağırır. Keşişlerle rahibleri de huzuruna getirtir. Sonra Cafer'in kendilerine Kur’ân okumasını emreder. Cafer (radıyallahü anh) de, Meryem (19) sûresinden bir miktar okur. Onu dinleyen Hıristiyanların âlimleri ve reisleri ağlar ve Kur’ân'a inanırlar.27 27 Kureyş müşriklerinin vicdan ve ibadet hürriyeti tanımayan katı ve acımasız tutumları, uyguladıklan terör ve baskı politikası İslâm'ı benimsemiş olanları yeni bir sığınak aramaya itti. Osman b. Affan (radıyallahü anh) ve eşi Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) in kızı Rukıyye'nin (radıyallahü anha) dahil olduğu on beş kişilik ilk kafile Bi'setin 5. yılı Receb ayında gizlice Mekke'den çıkarak kıyıda kendilermi beklemekte olan bir gemiye bindiler ve Habeşistan'a gittiler. Bu ilk göçten yaklaşık bir yıl kadar sonra 82 erkek ve 21 kadından oluşan ikinci bir kafıle ayni yolu izledi. Bu ikinci kafileye Ca'fer b. Ebû Tâlib (radıyallahü anh) başkaıılık ediyordu. Müslümanların göçünü durdurmak ve gidenleri de geri getirmek için tedbir düşünen müşrikler, Habeş İmparatoru (Necaşî) Eshame ile diplomatik münasebetler kurmaya giriştiler. Amr b. As ile Abdullah b. Ebî Rebîa'yı bir çok hediyelerle ve elçi sıfatıyla Necaşî'ye gönderdiler. Elçiler önce imparatorun üst düzey general ve danışmanlarını birer birer ziyaret ederek onlara pek değerli armağanlar sundular ve hükümdar katında kendilerıni desteklemeleri için bunlardan sözler aldılar. Kabul sırasında, Kureyş elçileri hediyeleri arz ve takdım etdikten sonra imparatora: "- Bizden bazı beyinsizler, dinimizden çıktılar; fakat sizin dininize de girmediler. Mahiyetini anlamadığımız yeni bir dine inandılar. Sonra da ülkenize sığındılar. Onları bize geri vermenizi istiyoruz!" dediler. Sağduyulu ve düşünceli Necaşî Eshame bu teklife : "- Hayır, onlarla konuşuncaya ve işin aslını öğreninceye kadar benim ülkeme sığınanları size teslim edemem. İddianız doğruysa onları veririm; değilse himayem altına alırım." dedi. Huzura çağrılan Müslümanlar, hükümdardı saygı ile selâmlamakla beraber önünde eğilmediler. Necaşî tarafından yöneltilen soruları Müslümanları temsilen Ca'fer b. Ebû Tâlib (radıyallahü anh) şöyle cevaplandırdı: - Biz ne Yahudî ne de Hıristiyanız. Kavmirnizin dininden de değiliz. Biz, bir tek Allah'a kulluk eder, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayız; biz Müslümanız, Bu dinı bize aslını ve neslinı bildığimiz, kendisini yakından tanıdığımız, dığer Peygamberler gibi Allah tarafından gönderilen bir Peygamber getirdi. Biz evvelce putlara tapar ve her tüdü köfülüğü yapardık. Kuvvetli olanımız zayıfı ezerdi. O Peygamber bize bir tek Allah'a kulluk etmeyi, iyiliği, doğruluğu, vefayı, emaneti korumayı, akrabayı ziyareti, komşuya iyi davranmayı, kan dökmemeyi, helâl ve haramı, haramdan kaçmmayı öğretti. Putlara tapmaktan, yalan şâhidlik yapmaktan, yetim malı yemekten, iffetli kadına iftiradan, bütün kötülüklerden bizi men etti. Bız de onu tasdik ettik, ona inandık, onun getirdiğine uyduk. Allah'ın kelâmmı anlamaya çalıştık. Bu davramşımızla kavmimızin düşmanlığınl kazandık. Onlar Peygamberi yalanladilar, onu öldürmek ve bızi yeniden putataparlığa döndürmek istediler. Bize işkence ve zulüm yaptilar. Biz de kaçarak ülkenıze sığındık. Allah'ın Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem), bize cennet ehlinin selâmını öğretmişti. Sizi de bu suretle selâmladık. Meryem oğlu İsa'ya gelince; Peygamberimizin bize öğrettiklerine göre: "O, Allah'ın kulu ve Resulüdür. O'nun ruhudur. Afif ve temiz bakire Meryem'e ilka ettiği kelimesidir." Ca'fer b. Ebû Tâlib (radıyallahü anh), bu konuşmadan sonra, Necaşî'nin isteği üzerine Meryem (19) sûresinin baş tarafından birkaç sahife okudu. Allah'ın yüce kelâmı, iyi düşünen, iyi muhakeme eden bu dürüst ve âdil hükümdarı o derece etkiledi ki sakalından süzülen gözyaşları onun kalbinde saklı gerçek inancın en beliğ şâhidleriydi. Müslümanlara sığınma hakkı tanıyan ve onları himayesi altına alan Necaşî Eshame, Kureyş elçilerine istedikleri mültecileri değil kendisine sundukları hediyeleri iade etti. Kureyş elçileri elleri boş Mekke'ye dönerken Müslümanlar güvenikr bir hükümdarın yönetiminde inançlarının gereğini serbestçe yapabilecekleri yeni bir ülke bulmanın sevincini yaşıyorlardı. Diğer bir görüşe göre ise, bu dört âyet, Necaşî kavminden Resûlüllahı ziyaret eden otuz veya yetmiş kişilik bir heyet hakkında inmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu heyete Meryem (19) sûresini okuyunca onlar ağladılar ve iman ettiler. |
﴾ 85 ﴿