4

"Onlara Rabb'larının âyetlerinden bir âyet gelmiyordu ki ondan yüzçevir (iı'raz et)mesinler."

Onların,

1. âyette Allahü teâlâ'ya ortak koştukları ve tevhid delillerinden yüz çevirdikleri,

2. âyette de âhiret hayatı hakin da bir takım şüphelere düştükleri ve onun delillerinden yüz çevirdikleri beyan edilmişti.

Şimdi bu istinafı kelâm ile onların Allahü teâlâ'nın âyetlerini inkâr ve onlardan tamamen ifraz ettikleri anlatılıyor.

Burada, hitab tan gıyabî ifadeye geçilmesi (siz değil, onlara denmesi),

onların çirkinliklerinin zikri,

zemm ve takbih edilmeleri gerektiği içindir.

"Ayetler / âyât", kelimesinin Rabb'a ve "Rabb" ın da, onlar zamirine izafe edilmesi, ayetlerin şanını yüceltmek amacına matuftur. O halde onların bu âyetler hakkında işlemeye cüret ettikleri suç pek büyüktür.

Bu âyetlerden murad:

1- Ya tenzilidir;

buna göre, âyetlerin onlara gelmesi, âyetlerin nazil olması demektir. Yanı onlara,

Allahü teâlâ'nın harika islerini anlatan,

ulûniyetinin bütün kâinatta cari,

ilminin her şeyi muhit olduğunu bildiren,

bu yüzden iman ile telâkki edilmesi gereken bir âyet geldi mi, onlar muhakkak tekzib ve istihza ile ondan yüz çeviriyorlardı.

2- Ya da kevitidir;

buna göre âyetlerin gelmesi, zuhur etmesi demektir. Bunlar, mucizelere, başka acayib varlıklara ve olaylara şamildir. Yani,

Allahü teâlâ'nın vahdaniyetinin delillerinden ve kâinatla ilgili büyük işlerinden biri zuhur etti mi, onlar muhakkak ondan yüz çeviriyorlar; o vakıaya, onu meydana getiren Allahü teâlâ'ya imanı gerektiren bir nazarla bakmak istemiyorlardı.

Bu beyan aynı zamanda şunlara delâlet eder:

1-Bu yüz çevirme, Kamer (54) sûresinin 2. âyetinde belirtilen anlamda geçici bir iı'raz değildi.

2-Kur’ân âyetlerinin gelişi (nüzulü)sürekti olduğu için onların ifrazı da sürekli idi.

3-Ayrıca onlar yüz çevirmekte de çok acele ediyorlar ve âyetler geldiği anda hemen bunu yapıyorlardı.

4 ﴿