8"Dediler ki: "- Ona bizim de göreceğimiz bir melek indirilseydi ya!" Eğer Biz öyle bir melek indirseydik, mutlaka iş bitirilmiş olurdu; Sonra kendilerine mühlet de verilmezdi." A- "Dediler ki: "- Ona bizim de göreceğimiz bir melek indirilseydi ya !" Bundan önce, onların Peygamberdin risâlet ve nübüvvetine zımnî itirazlarına işaret edilmişti. Şimdi burada da sarih itirazlarına yer veriliyor. Bir görüşe göre bu cümle, geçen şartın cevabına matûftur. Ancak böyle değildir. Çünkü eğer onların istediği Kitab indirilmiş olsaydı., bu çirkin sözün onlardan sâdır olacağı, takdir edilmezdi. Fakat onların bu sözleri, bâtıl ve çareleri kalmadığında, söyleyecekleri tükendiğinde ileri sürdükleri bir takım uydurma laflardır. Yani onlar dediler ki: "- Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) e bizim de göreceğimiz ve bize onun Peygamber olduğunu söyleyecek bir melek indirilseydi ya!" Nitekim yukarıda Kelbî ve Mukatil'in sözleri nakledildi. Bunun bir benzeri de şu sözleridir: " Ona bir melek indirilse de beraberinde bir nezîr (uyarıcı) olsa ya!" (Furkan 25/7) B- "Eğer biz, böyle bir melek indirseydik mutlaka iş bitirilmiş olurdu ; " Onların isteklerinin temeknde iki şey vardı: 1-Meleğin aslında olduğu gibi indirilmesi, 2-Meleğin, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber uyarıcı kılınması. Onların bu isteklerine, bunun gerçekleşmesinin asla mümkün olmadığı cevabı verildi. Çünkü bu taleb, beraber gerçekleşmesi mümkün olmayan iki zıt unsuru muhtevidir. Şöyle ki: 1- Meleğin, asıl suretinde indirilmesi, zorunlu olarak, onun uyarıcı olmamasını gerektirir. 2- Meleğin uyarıcı yapılması da, asıl suretinde indırılmemesini gerektirir. İşte Âyetin bu cümlesi ile birincisine işaret edilmektedir. Yani; "- Eğer taleb ettikleri gibi Biz, bir meleği asıl şeklînde indirseydik, korkunç görünüşlerinden dolayı insanlar beşerî kuvvetleriyle onlara bakmaya muktedir olamazlardı. Bilindiği gibi Peygamberler (aleyhisselâm) bile, melekleri insan suretinde görüyorlar ve o şekilde onlarla münasebet kuruyorlardı. İbrâhîm ve Lût'un (aleyhisselâm) misafirleri ve Davud'un (aleyhisselâm) hasmı gibi. Peygamberler, kudsî kuvvetlerle desteklendikleri halde durumları böyle olursa, avam halkın durumunu nasıl olurdu bir düşün! İşte bundan dolayı eğer onlar meleği hakikî suretinde görselerdi, helâk işi tamamıyle bitirilmiş olurdu ve onun uyarıcı kılınması mümkün olmazdı. Bu sonuç ise, onların isteklerine ters olmanın yanı sıra, dünya ve ahiret nizamının bağlı olduğu bu âlemin kanunlarına da aykırıdır. Peygamberler gönderilmesi ve bir takım şer'î hükümler vazi bir ilâhî sünnet gereğidir. Nitekim Allahü teâlâ şöyle buyurur: "Biz, bir Peygamber göndermedikçe kimseye azab edecek değiliz." (İsrâ 17/15) C- "Sonra kendilerine mühlet de verilmezdi." Meleğin indirilmesinden sonra onların arzu ettikleri uyarılma şöyle dursun, bir göz kırpması (lcmh-ıı basar) kadar bile kendilerine mühlet verilmezdi Bu cümlede "sümme / sonra" kelimesinin kullanılması, işin bitirilmesi ile mühlet verilmemesinin ayrı ayrı şeyler olduğuna dikkat çekmek içindir. (Yani sümme, tehir mânâsı için değildir.) Onlara mühlet verilmez; çünkü ani azab, azabın kendisinden daha çetin ve daha ağırdır. Diğer bir görüşe göre ise istekleri yerine getirilseydi; onlar meleğin asıl suretinde Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) indiğini görmüş olsalardı - ki bundan daha açık delil yoktur- sonra yine iman etmeselerdi, helakten asla kurtulamazlardı. Bir diğer görüşe göre ise, onlar meleği asıl suretinde gördükleri takdirde teklif kuralı olan ihtiyar (muhayyerlik) kalkmış olurdu. Bundan dolayı da onların helâk edilmesi icap ederdi. |
﴾ 8 ﴿