103

"Gözler O'nu idrâk edemez (kavrayamaz); O, gözleri idrâk eder. O, lütûfkâr (Lâtîf)dır, her şeyden hakkıyla haberdar (Habîr)dır."

A- "Gözler O'nu idrâk edemez; O, gözleri idrâk eder."

Bir şeyi idrâk etmek, ona ulaşmak, onu ihata etmek, kuşatmak, kavramak demektir. Yani gözler, Allahü teâlâ'ya ulaşamaz ve O'nu ihata edemez.

Tabiînden Said b. el-Müseyyeb de böyle demiştir. Yine Tabiînden Ata'ya göre de" Mahluk (yaratılmış)ların gözleri Allahü teâlâ'yı ihata etmekten âcizdir."

Bu itibarla bu âyet, rü'yetu-llâhı inkâr edenler (Mutezile) için asla delil olamaz.

İbn Abbâs ile Mukatil'e göre:

"Dünyada gözler Allah'ı göremez; fakat O, âhirette görülür."

Allahü teâlâ ise kendini göremeyen gözleri görür, O'nun ilmi her şeyi, bütün gözleri ihata eder, çünkü hiçbir gizli O'na gizli değildir.

B- "O, lütufkâr (Lâtîf)dır, her şeyden haberdar (Habîr)dır."

Allahü teâlâ, sadece gözlerin gördüğü şeyleri değil görmediği şeyleri de idrâk eder. Bu cümle, geçen iki hükmün illeti de olabilir. Buna göre, gözler O'nu idrâk edemez; çünkü Latif olan ancak O'dur; O, gözleri idrâk eder; çünkü her türlü şeyden haberdardır.

Bu görüşe göre Latif, kesifin mukabili olup duyularla idrâk edilemeyen demektir.

103 ﴿