3

"Şüphesiz Rabbiniz O Allah'tır ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arş üzerine istiva etti. Bütün işleri O tedbir eder. O'nun izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz Allah budur. O halde yalnız O'na kulluk edin. Hiç düşünmez misiniz?"

A- "Şüphesiz Rabbiniz O Allah'tır ki gökleri ve yeri altı günde yarattı . Sonra Arş üzerine istiva etti. Bütün işleri O, tedbir eder."

Bu cümleler dikkatleri icmâlen, yaratma, takdir ve tedbir işlerine ilişkin bazı gerçeklere çeker.

İnsanları da bunları anlamaya sevk ve irşad eder.

Ve ister ki inkâr cihetine sapmadan bu apaçık gerçeği itiraf etsinler. Nitekim diğer bir âyette şöyle buyurulur:

" (Resûlüm) de ki:

"- Yedi göklerin Rabbi ve Büyük Arş'ın Rabbi kimdir?"

" Onlar Allah'tır; diyecekler. (Resûlüm) de ki:

"- O halde hiç sakınmaz mısınız?" Bir diğer âyette de şöyle buyurulur:

" (Resûlüm) de ki:

"- Sizi gökten ve yerden kim rızıkl an diriyor?

Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik bulunuyor?

Ölüden diriyi kim çıkarıyor; diriden ölüyü kim çıkarıyor?

Bütün işleri kim idare ediyor? "- Allah'tır; diyecekler.

(Resûlüm) de ki:

"- O halde sakınmaz mısınız ?"

Size uyarı ve müjde amacı ile içinizden bir recül (adam) göndermesine taaccüb ettiğiniz ve gönderdiği Resulüne vahyetüği Kitabı sihir saydığınız Rabbiniz O Allah'dır (celle celâlühü) ki gökleri ve yeri ve her ikisinde bulunan kâinatın temel unsurlarını altı günde, ya da altı vakitte, yahut bilinen altı gün kadar bir zamanda yarattı.

Bu altı günden murad, biknen gün cinsinden değildir. Çünkü henüz dünya ve sema mevcud değildir. Güneşin, arz üzerinde olmadığı bir zamanda günün mevcudiyeti elbette düşünülemez.

Allah'ın (celle celâlühü), bütün kâinatı defaten, bir anda yaratmaya muktedir olduğu halde tedricen, altı aşamada yaratması, kulların buna bakarak ibret almaları, bir iş yaparken seçim ve tercih kullanmaları gerektiğine delildir; bütün hal ve hareketlerde teenni ile davranmaya teşviktir.

Allah'ın (celle celâlühü), kâinatı yaratma süreci için belli bir zaman dilimi tayin etmesinin hikmetini ancak Kendisi bilir.

Gökler için "semâvat" şeklinde çoğul kullanılması, göklerin, tabiatlerı, eserleri ve hükümleri birbirlerinden farklı cisimler oldukları içindir.

Arş, kâinattaki bütün cisimleri ihata eden en büyük cisimdir.

Ona Arş denmesi, yüksek olduğundandır.

Yahut Arş, hükümdarların tahtına benzeüldiğı için böyle isimlendirilmiştir.

Çünkü kâinatla ilgili bütün emirler ve tedbirler Arş'tan iner.

Diğer bir görüşe göre ise, Arş, hükümranlık ve saltanat demektir, Allah'ın (celle celâlühü), Arş'a istiva etmesi, Kendisinin veya emrinin onu istilâ etmesi bütün kâinatı hâkimiyeti altına alması demektir, Hanefî ulemasına göre, Arş'ı istiva etmek, Allah'ın keyfiyetsiz bir sıfatıdır. Yani Allah (celle celâlühü) mekândan ve istikrardan münezzeh ve iradesine uygun olarak Arş'ı istilâ etmiştir.

Allah'ın (celle celâlühü) azameti, sınırsız kudreti, o mazzam cisimleri yaratması ile belirtildikten sonra bu kelâm ile de, O'nun hükümrantiğınm ve saltanatının celâli ifâde edilmiş oluyor.

Tedbir, güzel sonuçlar vermesi için, işlerin sonuna ve akıbetine dikkatle bakmaktır. Burada tedbirden murad, en mükemmel veçhile takdir etmektir.

Tedbir edilen işlerden murad, göklerin, yerin ve Arş'ın hükümranlığı ile bunların dışında değişik biçimlerde zât, sıfat, zaman ve vakit olarak sayısız münasebetler ve farklılıklar gösteren yönleriyle tedricen, azar azar, meydana gelen cüz'iyatür.

Yani Allah (celle celâlühü) kâinatı, bütün varlıkları, olabilecek her şeyi, takdir eder, gerek vücut, gerekse beka olarak, hepsinin sebeplerini, belli vakitlerini hazırlar ve üstün hikmetinin gereği en mükemmel şekilde düzenler.

B- "O'nun izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz "

Bu cümle, Allah'ın (celle celâlühü) takdir ve tedbirdeki istibdadını (mutlak ve münhasır kudretini) açıklar ve şefaati de en belagatli veçhile nefy (reci)eder.

Hiç kimse, hiçbir zaman, hiç kimseye şefaat edemez; ancak Allah'ın üstün hikmeti gereği izin vermesi hali müstesna. O halde şefaat edenin, seçkin hayırlılardan olması, kendisine şefaat edilenin de, şefaate lâyık bulunması gerekir. Nitekim diğer bir âyette de şöyle buyurulur:

" Rûh (Cebrâîl ) ve melekler saf saf olup durdukları gün, Rahman'ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz." Bu kelâm, Allah'ın (celle celâlühü) celâlini ve azametini pek güzel ifâde eder.

C- "işte Rabbiniz Allah budur. O halde yalnız O'na kulluk edin!"

O şânı yüce, ulûltiyetin gerekçesi kemâl sıfatlarının sahibi Rabbiniz Allah (celle celâlühü) işte budur.

"O halde yalnız O'na kulluk edin!" Görmeyen, duymayan, zarar veremeyen ve fayda temin edemeyen cansız varlıklar (putlar) şöyle dursun, melekleri ve Peygamberleri bile O'na ortak koşmayın!

Ç- "Hiç düşünmez misiniz?"

Hâlâ anlamayacak mısınız? Gerçek, anlatıldığı gibidir. Niçin düşünmüyor, öğüt almıyorsunuz? İçinde bulunduğunuz durumun kötü olduğunu kavramıyor ve ondan vazgeçmiyorsunuz.

3 ﴿