9

"İman eden ve sâlih ameller işleyenlere gelince; Rabbleri onlara imanları sebebiyle hidayet eder. Naîm cennetlerinde onların altlarından ırmaklar akar."

Gerçekten iman edenler,

-yahut gaalîllerin gaflet ve âyetlerin şahitlik ettikleri hakikatlere iman edenler,

-yahut iman edilmesi gereken bütün hakikatlere iman edenler,

-İslâm açısından sâlih amel sayılan ve imana layık olan işleri yapanlar var ya; iste onları Rabbleri imanları sebebiyle son meskenleri ve amaçları olan cennete kavuşturacaktır.

Bu ilâhî kelâm, sırf iman ve salih amelin cennete girmek için yeterli olmadığını fakat bunlardan başka bir de ilâhî hidayet gerektiğini bildirir.

Cehenneme girmek için ise küfür ile günahlar yeterlidir.

İlâhî hidayete sebep kılınmış olan imandan murat, salih ameller ile beraber olan özel imanlardır. Yoksa amelsiz iman veya genel anlamdaki iman değildir.

Ancak bu âyet, Ehl-i Sünnet ve Cemaatin itikadına muhalif bir mânâya da delâlet etmez. Çünkü Ehl-i Sünnete göre, sâlih amelden hâli (boş) iman da, kısmen cennete ulaştıran bir âmildir ve o da, sahibini ebedî olarak cehennemde bırakmaz. İşte âyette bunun hilafına bir delâlet yoktur. Çünkü bu âyetin ifâde ettiği, sâlih amel île beraber olan imanın, cennete ulaştıran ilâhî hidÂyetin sebebi bulunduğudur. Ve cennete girmeye sebep her şey ilâhî hidayetle olur. Bu itibarla ne bu âyette, ne de benzer âyetlerde, yalnız iman ile, nihaî olarak cennete girilemiyeceğine dair bir delâlet asla mevcut değildir.

" O kimseler ki iman ettiler ve imanlarına zulüm karıştırmadılar; işte güven (enin) onlarındır ve hidayete erenler (doğru yolu bulanlar)de onlardır." ayeti de bu hakikati belirtir. Çünkü bu âyetteki zulümden murat, şirktir. Nitekim müfessirlerler, bu tefsirde ittifak etmişlerdir. Yani imanlarına şirk karıştırmayanlar demektir.

Eğer bu âyette zulüm, şirk değil de, zahir olan haksızlık anlamına hamledilırse, iman eden fakat sâlih amel işlemeyen, bir haramı irtikâb veya bir vacibi (farzı) terk etmek suretiyle zulmetmeden ölen kimse de, hidayete ermişler zümresine dahil olur.

"Onların altından ırmakların akması", kendilerinin yüksek tahtlara ve sıra sıra koltuklara kurulmuş oldukları halde önlerinden ırmaklar akması demektir. Nitekim,

" Fir’avun, kavmine seslenerek dedi ki:

"- Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akan şu ırmaklar benim değil mi?" âyetinde de aynı kelime (taht/alt), ön mânâsında kullanılmıştır.

Diğer bir görüşe göre ise, Rableri imanları sebebiyle onları, sevaba ve cennete götüren yola hidayet eder; onların bu istikametini sağlamlaştırır, demektir. Buna göre, "Onların altından ırmaklar akar..." cümlesi, ona izah ve beyân mahiyetindedir.

Bir diğer görüşe göre ise, Rableri imanları sebebiyle onları, ameli kuvvet sayesinde harika hakikatlerin idrâkine hidayet eder, demektir.

Nitekim Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem):

"- Bir kimse, ilmiyle amel ederse, Allah (celle celâlühü) onu, bilmediği ilimlere de vâris kılar" buyurur.

9 ﴿