16

"Biz bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, oranın şımarık zengin ileri gelenlerine (hakkı, hayrı) emrederiz. Onlar ise yoldan çıkarlar. Böylece o ülke, helake müstahak olur; Biz de orayı yerle bir ederiz."

A- " Biz bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, oranın şımarık zengin ilen gelenlerine (hakkı, hayrı) emrederiz."

Bundan önce, peygamber gönderilmeden azap vaki olmayacağı beyan edildikten sonra, burada da azabın vuku keyfiyeti beyan edilmektedir

Burada iradeden murat, iradenin bilfiil gerçekleşmesi değildir. Zira irade gerçekleşince, irade konusu olan şey de aynı anda gerçekleşmiş olur. Yine bu iradeden murat, irade konusu şeyin, kendisine takdir edilmiş vakitte vukuuna taallûk eden ezelî irade de değildir. Çünkü bundan sonra zikredilen ceza, onunla beraber gerçekleşmez. Fakat burada murat olan irade, vaktinin yaklaşması demektir. Nitekim "Allah'ın emri gelmiştir" (Nahl 16/1) âyeti de bu kabildendir.

Yani hikmetin gereği, olarak, zulüm ve günahlarından ötürü, Bizim irademizin bir ülkeyi helâk etmeye taallûk etmesinin ve o ülke halkını, zikrettiğimiz toptan yok etme azabiyla azap etmemizin -ki bu azap da, beyan ettiğimiz gibi ancak peygamber gönderdikten sonra olabilir- vakti, muayyen bir sınır olmaksızın yaklaşüğı zaman, halkına gönderdiğimiz peygamber vasıtasıyla, oranın ceberut, şımarık zengin olan ileri gelenlerine ve hükümdarlarına iyilik emrederiz.

Allah'ın (celle celâlühü) emirleri hepsine şâmil olduğu halde bunların zikre tahsis edilmeleri, hitapta onların asıl olmaları, diğerlerinin ise onlara tâbi olmaları sebebiyledir. Bir de, emrin bunlara tevcih edilmesi, daha etkilidir.

O şımarık zengin ileri gelenlere neyin emredil eliği, âyette sarih olarak zikredilmemiştir. Ondan, hak ve hayrın murat olduğu anlaşümaktadır. Zira Allah kötülüğü, edepsizliği emretmez, özellikle Kur’ânin hidâyeti zikredildikten sonra bu husus daha da açık olarak anlaşılmaktadır. Yahut âyetteki emretmekten murat. Bizden emir sâdır oldu, demektir.

B- " Onlar ise yoldan çıkarlar. Böylece o ülke, helake müstahak olur; Biz de orayı yerle bir ederiz."

Emirlerimize karşılık onlar, itaatten çıkarak serkeşlik etmeye başlarlar. Böylece onlar yoldan çıkıp azgınlık gösterdikten sonra o ülke azap de helâk edilmeye müstahak olur. Biz de, halkını yok etmekle onu darmadağın ederiz.

Geçen ifadelere münasip olan tefsir budur.

Bir görüşe göre âyetteki emir, mecazî anlamda yoldan çıkmak ve onunla sebep teşkil etmek mânasına hamledilmektedır. Yani Allah (celle celâlühü), kendilerine, onları şımartan ve yoldan çıkmalarına sebep olan bol nimetler verir.

Diğer bir görüşe göre ise, burada emir, çoğaltmak anlamındadır. Hadiste de şöyle denilmektedir: "Malın hayırlısı, ıslah edilen hurma ağaçları ve doğurgan taylardır." (işte bu hadiste de emir kökünden türetilen kelime, çokluk anlamında kullanılmıştır).

Âyetin metninde geçen "Emarnâ / emrettik" fiilinin, "Amarnâ" ve "Emmarnâ" şeklinde kıraati de mevcuttur. Bu durumda "Onları emirler, âmirler, yöneticiler kıldık" anlamına da gelmektedir. Ancak dalâletten zecir ve hidâyete teşvik makamı, bu görüşlerin hiçbirine müsait değildir. Zira bu görüşlerin hulâsası şudur: Onların azgınlıkları, Allah'ın iradesine ve onları şımartan bol nimetleri kendilerine bağışlamasına bağlıdır. Ve bu emir, mecazî olarak, onları kötülüğe sevk etmek anlamına hamledildiği takdirde de, gerçekten onları kötülüğe sevketme mânası çıkar.

16 ﴿