7

"Ey Resûlüm! Senden önce de ancak, kendilerine vahiy ettiğimiz erleri peygamber olarak göndermişizdir. Ey insanlar! Eğer bilmiyorsanız, artık bilgi erlerine sorunuz."

A- "Ey Resûlüm! Senden önce de ancak, kendilerine vahiy ettiğimiz erleri peygamber olarak göndermişizdir."

Bu kelâm, onların, "Muhammed de ancak bir insandır... "sözlerine cevap olmasının yanı sıra bir de, "Eski peygamberlere verilen mucizelerin bir benzerini bize getirsin" sözlerinin altına gizledikleri, Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) eski peygamberler gibi olmadığı anlamına gelen tarizlerinin de zımnen reddidir. İşte bundan dolayıdır ki, "Böyle değil, ise, öncekilere gönderilenin benzeri... "cümlesinin cevabı, bundan önce zikredilmiştir. Bir de, onlar o sözü (Böyle değil ise...) muhataplarını âciz bırakmak maksadıyla söyledikleri için, acilen onun reddi ve iptali gerekir. Nitekim Hûd: 33 ile Hicr: 8 âyetlerinin tefsirinde de geçti.

O kâfirlerin yalanlama sebeb yaptıkları husus, hakikatte tasdiki gerektirmektedir. Çünkü hikmetin gereği olan, insanlara insan bir elçinin ve meleklere de melek bir elçinin gönderilmesidir. Nitekim "De ki: Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir melek gönderirdik." âyetinde bu hakikat ifade edilmektedir.

Zira avam insanlar, meleklerle münasebet kurmak liyâkatinden uzak bulunuyorlar. Çünkü bu, feyiz alan ile feyiz veren arasında bir münasebetin bulunmasına tevakkuf etmektedir. Bu itibarla insanlara peygamber olarak bir meleğin gönderilmesi, yaratılış ve teşri' çarkının, üzerinde döndükleri hikmete ters düşmektedir. Hikmetin gereği olan, meleğin, insanlardan temiz ruhlu, kutsi kuvvede desteklenmiş, hem ruhanî, hem de cismanî âlemle ilgi kurabilen havas olanlarına gönderilmesidir ki, bu peygamberler, bir taraftan alsınlar ve öbür tarafa versinler.

Yani Biz, seni ümmetine peygamber olarak göndermeden önce diğer ümmetlere de, ancak, seçilmeye ve peygamber olarak gönderilmeye lâyık olan özel kısanlardan birtakım erler göndermiş ve melek vasıtasıyla onlara kurallar, hükümler, kıssalar ve haberler vahiy etmişizdir. Tıpkı sana vahiy ettiğimiz gibi. Vahyin hakikatinde de, mefhûmunda da iki vahiy arasında fark yoktur.

Nitekim bu hakikati, "Nuh'a ve diğer peygamberlere vahiy ettiğimiz gibi sana da vahiy ettik... Allah, Mûsâ ile gerçek kelâm ile konuşmuştur." âyetlerinde de anlatılmıştır. Nasıl ki, beşer olarak seninle eski peygamberler arasında hiçbir fark yoktur. Şu halde onlara ne oluyor ki, senin de, diğer peygamberlerden farksız olduğunu ve sana vahiy edilenlerin de, onlara vahiy edilenlere muhalif olmadığım anlamıyorlar da, bu söylediklerini söylüyorlar?

B- "Ey insanlar! Eğer bilmiyorsanız, artık bilgi erlerine sorunuz."

Bundan önce Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) hitap edilerek hak tahkik edildikten sonra burada da hitap değiştirilerek kâfirlerin susturulmaları ve inkâr mertebesinden indirilmeleri için hitap onlara tevcih edilmiştir. Zira bundan önce anlatılan yüksek hakikatlerin beyanı için hitaba ehil olan, Resûlüllah'tır (sallallahü aleyhi ve sellem). Onun haber vermesiyle o hakikatlere vâkıf olmak ise, avam halkın vazifelerinden-dır.

Yani, câhil insanlar! Eğer siz anlatılanları bilmiyorsanız, eski peygamberlerin ahvâline vâkıf olan Kitap Ehline (Yahudi ve Hıristiyanlara) sorun ki, şüpheniz zail olsun.

Müşriklere "bilgi erlerine sorunuz" diye bu şekilde emredilmiş, çünkü büyük topluluklara anlatmak bilgi gerektirir. Kaldı ki, Kitap Ehli olanlar, Peygamberimizin düşmanlığmda müşriklerle beraber ortak hareket ediyorlardı ve Peygamberimize karşı mücadelede müşriklere danışıyorlardı. Şu halde bu kelâm, durumun gayet açık olduğuna ve Peygamberimizin kuvvetine gayet net bir şekilde delâlet etmektedir.

7 ﴿