11

"Resülullah'ın zevcesine bu ağır iftirayı getiren o kimseler, sizden bir güruhtur. Siz onu kendiniz için bir kötülük sanmayın; aksine, o, sizin için bir hayırdır. Onlardan her birine günah olarak, ne işlemişse, onun cezası vardır. Onlardan bu günahın öncülüğünü yapıp büyük kısmını yüklenen kimse için ise, çok büyük bir azap vardır."

A- "Resûlüllah'ın zevcesine bu ağır iftirayı getiren o kimseler, sizden bir güruhtur."

İfk, yalan ve iftiranın en ağırıdır.

Diğer bir görüşe göre ise, aniden karşına çıkıncaya kadar hiç sezemediğin bühtandır. Böyle bir iftiraya maruz kalan, mü’minlerin vakdesi Hazret-i Âişe El- Sıddiyka'dir (radıyallahü anha)

Âyette "getirmek" fiilinin kullanılması, aslı, esası olmaksızın, kendiliklerinden bunu uydurduklarına işaret etmektedir. Bu hâdise şöyle cereyan, etmiştir:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bir sefere çıkmak istediği zaman zevceleri arasında kur'a çeker; kur'a kime çıkarsa, onu yanında götürürdü.

Hazret-i Aîşe (radıyallahü anha) diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıktığı bir gazadan önce aramızda kur'a çekti. -Bunun Mustalık Oğulları gazası olduğu söylenmektedir- Çekilen kur'a bana çıktı. Bunun üzerine ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber sefere çıktım. Bu sefer, hicap âyetinin nüzulünden sonra olduğundan, ben, devenin sırana konulan bir hevdece (hevdec, bir çeşit koçu, koşi, yahut tahtı revam) bindirildim. Böylece, yürüyüp gidilecek yere vardık. Sefer dönüşünde nihayet Medine'ye yaklaşınca, bir yerde konakladık. Sonra hareket için duyuru yapıldı. Ben def-i hacet için kalıp yürüdüm. Nihayet ordugâhtan uzaklaşıp def-ı hacette bulunduktan sonra tekrar eşyamızın yanma döndüm. O anda göğsümdekı gerdanlığımı yokladım; bir de baktım ki, Zafare (Yemen'de bir kent) Akîki'nden olan gerdanlığım kopmuş. Ben de geri dönüp aramaya başladım. Böylece onu aramak yüzünden geciktim. Beni hevdecin içinde devenin sırtına yükleyen kişiler, gelip hevdecimi deveme yüklemişler ve benim, içinde olduğunu sanmışlar; ben çok hafif olduğum için, hevdecin hafifliğini de yadırgamamışlar ve deveyi alıp götürmüşler. Ben ise, ancak ordu hareket ettikten sonra gerdanlığımı buldum ve konaklama yerine döndüm. Ancak orada ses, seda kalmamıştı. Ben de eski yerime gelip orada beklemeye başladım. Ben, onların, benim yokluğumun farkına varacaklarını ve dönüp beni arayacaklarını biliyordum. Ben yerimde oturup beklerken uyku bastırdı; böylece uyumuşum. Safvân b. El-Muattil Es- Sülemî adındaki şahıs da, artçı olarak ordunun arkasından geliyordu. Beni görünce beni tanımış. Ben, onun, (bir musibet anında söylenen) "İnnâ İthali ve innâ ileyhî râcîün/Biz, ancak Allah'ın kudretiyle varız ve yalnız o'na döneceğiz!" sesiyle uyandım. Hemen yüzümü Cilbab'imla (yeldirmemle) örttüm. Vallahi, tek bir kelime olsun, konuşmadık ve onun İstırcâ (innâ Litaah...) duasından başka ondan tek bir kelime bile işitmedim. Kendisi indi ve devesini çöktürüp devenin ön ayaklarına bastı. Ben de kalkıp deveye bindim; kendisi de devenin yularından çekerek yürümeye başladı ve nihayet biz, iyice bunalmış olarak kaba kuşluk vaktinde konaklama halinde olan orduya yetiştik Konakladıklarında onlar, beni bulamayınca bana ne oldu? diye beni konuşmaya başlamışlar ve o sırada ben gelince de bazı insanlar, benim hakkımda dedikodu yapmaya başladılar. İşte bu yüzden bazı insanlar helâk oldular (dinlerini yıktılar)."

Usbe, sayıları on ile yirmi arasında değişen topluluktur. Bu iftirayı atanlar, Abdullah b. Ubeyy, Zeyd b. Rifâ'a, Hassan b. Sabit, Mistah b. Esâse, Hım ne Bint Cahş ve bunlara yardım edenlerdir.

B- "Siz onu kendiniz için bir kötülük sanmayın; aksine, o, sizin için bir hayırdır."

Bu hitap, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Âişe ve Safvân (radıyallahü anh) için olup daha baştan onları teselli etmektedir.

Yani bu iftira (ifk) hâdisesi, sonuç olarak sizin için köü'ilük değil, fakat hayir getirmektedir. Zira siz, bu vesile ile pek büyük sevap kazanıyorsunuz ve sizin sahanızın nezihliği, şanınızın tazimi, sizin hakkınızda dedikodu yapanlar hakkında şiddetli azap tehdidi ve sizin için hüsnü zanda bulunanların ise medhü senası hakkında on sekiz âyet nazil olup Allah (celle celâlühü) katındaki üstünlüğünüz ortaya çıkmıştır.

C- "Onlardan her birine günah olarak ne işlemişse, onun cezası vardır. Onlardan bu günahın öncülüğünü yapıp büyük kısmını yüklenen kimse için ise, çok büyük bir azap vardır."

Yani bu iftira işine bulaşan topluluktan her birine günah olarak bu işe bulaştığı kadar cezası vardır. Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmanlık olarak bu iftirayı önce başlatmak ve insanlar arasında yaymak suretiyle günahın büyük kısmını yüklenen Abdullah b. Übeyy'e,

Diğer bir görüşe göre ise, Abdullah b. Übeyy ile Hassan ve Mistah'a -Zira bunların ikisi de, bu iftirayı sarahatle ifade etmekte ona iştirak etiler- ahrette, yahut dünyada da çok büyük bir azap vardır. Nitekim onlara iffetsizlik suçlaması cezası (seksen sopa) uygulandı ve şâhitlik ehliyetleri kaldırıldı ve Abdullah b. Ubeyy, münafıklığı şahitlerle sabit olmuş menfur bir insan haline geldi; Hassan da, gözleri âmâ ve elleri felç oldu; Mistah'ın da, gözleri tamamen kapandı.

11 ﴿