40

"Kendisine kitaptan bir bilgi verilmiş olan kimse dedi ki: "Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm." Süleyman, Melikenin tahtını yanı başına yerleşmiş olarak görünce, dedi ki: "Bu, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim? diye beni denemek için Rabbımin lutfundandır. Zaten kim şükrederse, ancak kendisi için şükretmiş olur; kim de nankörlük ederse, bilsin kı, Rabbim, gerçekten, her şeyden müstağnidir, çok kerem sahibidir."

A- "Kendisine Kitaptan bir bilgi verilmiş olan kimse dedi ki: "Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm."

Bu kelâmın, makablinden ayrı zikredilmesi, iki söyleyenin, sözlerinin ve tahtı getirmek kudretlerinin keyfiyetinin tamamen farkli olduğunu bildirmek içindir. Yahut birinciyi itibar derecesinden düşürmek içindir.

Bir görüşe göre, bunu söyleyen, Hazret-i Süleyman'ın veziri Âsaf b. Berahya idi.

Diğer bir görüşe göre ise, bunu söyleyen, onunla duâ edildiği, zaman her duanın kabul olduğu İsm-i A'zamı bilen başka bir zât idi.

Bir diğer görüşe göre, Hızır, yahut Cebrâîl yahut da Allah'ın (celle celâlühü), Hazret-i Süleyman'a destek kıldığı bir melek idi.

Başka bir görüşe göre ise, bunu söyleyen, Hazret-i Süleyman'ın kendisi idi. Ancak bu görüşün isabetten uzak olduğu açıktır.

Bu kitaptan murat, bütün semavî kitapları kapsayan ilâhî kitapların cinsidir. Yahut Levh-i Mahfuzdur.

"Bir bilgi" denilmesi de, bu bilginin malûm olmayan bir bilgi olduğuna işaret etmektedir.

B- "Süleyman, Melikenin tahtını yanı başına yerleşmiş olarak görünce, dedi ki: "

Bu, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim, diye beni denemek için Rabbimin lutfundandır."

Yani tahtı en kısa zamanda getireceğini söyleyen zât, onu getirince ve Hazret-i Süleyman, Melikenin tahtını yanma yerleşmiş olarak hazır görünce... Âyette hazfedilen kısım, gayet açık olmasından dolayı, zikretmeye gerek olmadığından dolayı hazfedilmiştir. Zira ona terettüp eden Hazret-i Süleyman'ın, tahtı görmesinin beyan edilmesinden gayet açık olarak anlaşılmakta ve artık onun sarih olarak zikredilmesine ihtiyaç kalmamaktadır. Bir de, bu İşın pek süratle gerçekleştiğini bildirmek için anılan kısım hazfedilmiştir. Sanki tahtı getirme vaadi ile Hazret-i Süleyman'ın onu görmesi arasına hiçbir şey girmemiştir.

Hazret-i Süleyman'ın, tahtı görmesinin, yanında yerleşmesi kaydıyla zikredilmesi de, bu mânâyı teyid içindir. Zira bu kayıt, araya, tahtı getirme başlangıcının da girmediğini vehmettirmektedir. Sanki taht, hep yanında imiş. Bir de, anılan kayıt, tahtın, mülküne dâhü olarak devamlı olarak orada kalacağına da delâlet etmektedir.

Hazret-i Süleyman (aleyhisselâm), tahtı yanında hazır görünce, diğer peygamberlerin ve hâlis kulların âdeti olduğu üzere nimeti şükürle telakki ederek dedi ki; bu kısa zaman içerisinde tahtın huzuruma getirilmesi, yahut vasıta ile, yahut bir görüş olduğu üzere doğrudan doğruya tahtı huzuruma getirtmek imkânına sahip olmam, benim hak etmediğim Rabbımin bana olan lutfundandır. Bundan amaç, bakalım, şükür mü ederim, yani ona gücüm, kuvvetim olmaksızın sadece onu Allah’ın lutfu olarak görür, onun hakkım eda eder miyim, yoksa kukam bahşedilen diğer nimeder gibi, ona nankörlük ederek kendi nefsim için de arada bir pay ve tesir görür müyüm, yahut onun gereklerini yerine getirmekte kusurlu davranır mıyım?

C- "Zaten kim şükrederse, ancak kendisi için şükretmiş olur; kim de nankörlük ederse, bilsin ki, Rabbim, gerçekten her şeyden müstağnidir, çok kerem sahibidir."

Zira kim şükrederse, onun görevli meleği bu şükrünü kayıt eder; bu şükür, nimeti arttırır; vacip yükünü zimmetinden düşürür ve onunla nankörlük ayıbından kurtulmuş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki, Rabbim, onun şükründen gerçekten müstağnidir ve kerem sahibidir; cezasını acilen vermez ve şükür olmadan da nimet bahşeder.

40 ﴿