19"Fakat onlar: "Ey Rabbimiz! Aralarında yolculuk yaptığımız şehirlerin arasını uzaklaştır" dediler ve kendilerine yazık ettiler. Sonuçta biz de onları ibret kıssaları haline getirdik ve onları darmadağın ettik. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için elbette büyük ibretler vardır." A- "Fakat onlar: "Ey Rabbimiz! Aralarında yolculuk yapağımız şehirlerin arasını uzaklaştır" dediler ve kendilerine yazık ettiler." Yani onlar, sahip oldukları nimetler yüzünden şimardilar; en güzel hayattan usandılar ve rahatlıktan bıktılar da, meşakkat ve güçlük talep ettiler. Tıpkı İsrâiloğullarının, kudret helvası ile bıldırcın kuşları yerine soğan ve sarımsak istemeleri gibi. Ve anılan Sebe' halkı: "Bizim bahçelerimizin meyvelerinin toplanması zor olsa, onlara daha çok iştah duyarız" dediler ve yol azıkları edinip kafileler halinde develerinin sırtında yolculuk yaparak yolda fakirlere karşı hava atmak için kendileri ile Şam arasında çöller ve bozkırlar meydana getirmesini Allah'tan (celle celâlühü) niyaz ettiler. Allah da, onlarin duasını hemen kabul buyurup Şam ile aralarındaki kasabaları tahrip edip oraları duyan yok, ses veren yok, ıssız çöller haline getirdi. Onlar bu şekilde nimetlerle şımarmakla, yahut nimetleri hor görmekle kendilerini ilâhî gazaba ve azaba maruz bırakarak kendilerine yazık ettiler. B- "Sonuçta biz de onları ibret kıssaları haline getirdik ve onları darmadağın ettik." Yani sonuçta biz de onları ibret kıssaları haline getirdik; insanlar, onların hallerine taaccüp ederek onların akıbetlerini ibret olarak anlatmaktadırlar. Burada âyetin metninde kullanılan kelimeler, açıkça ifâde ediyor ki, onların dağıtılması, o kadar korkunç ve acı olmuştur ki, bir daha birleşme mümkün olmayan sonsuz ayrılmalar için misal olarak anlatılmaktadır. Bu dağılma neticesinde Gassân kabileleri Şam'a iltihak etmişler; Enmâr kabileleri Yesrib'e (Medine'ye), Cüzam kabileleri Tihâme bölgesine ve Ezd kabileleri de Umman'a iltihak etmişlerdi. Kelbî'nin, Ebû Hûd'ten rivâyetine göre bu kıssanın aslı şöyledir: Sebe' evladından olup kendisi ile Sebe' arasında on iki batın bulunan ve aynı zamanda kendisine Müzeykiya b. Maü's Semâ' da denilen Amr b. Amır'e, Kâhine Tarife, Me'rib barajının yıkılacağını ve Arim Selinin, anılan iki bahçeyi yıkacağını haber vermişti. Ebû Zeyd el-Ensarî'den rivâyet olunduğuna göre, anılan Amr, anılan su setini delmeye çalışan bir köstebek faresini görmüş ve artık bu settin ayakta kalmayacağını anlamışa. Diğer bir görüşe göre ise, anılan Amr, bir kâhin idi ve kendisi bu felaketi önceden kendi kehânetiyle anlamış ve bunun üzerine kendi emlakini satmış ve binlerce insanlardan oluşan kendi kavmiyle beraber kentten kente göçerek nihayet Mekke-i Muazzame'ye varmışlar. O zamanlar Mekke sakinleri, Cürhümlüler idi. Cürhüm'lüler, Hazret-i İsmail oğulları ile oradaki diğer kavimlere karşı üstünlük sağlayıp Beytullah'ın (Kabe'nin) velÂyetini zorla ele geçirmişlerdi. Salebe b. Amr b. Amir, onlara elçi gönderip kendisi ile kavminin yerleşebileceği geniş bir arazi bulmak için çeşitli memleketlere gönderdiği öncü adamları dönünceye değin Mekke'de yanlarında kalmak için izin talep etti. Fakat Cürhümlüler, müsaade etmediler. Bunun üzerine iki taraf savaşmaya başladılar ve üç gün süren savaş neticesinde Cürhümlüler yenildiler ve kaçanlar dışında onlardan kurtulan kalmadı. Ve anılan Salebe, kavmi ve askerleriyle beraber Mekke ile çevresinde bir sene kaldılar. Sonra sıtma hastalığına yakalandılar ve sonunda oradan çıkmak zorunda kaldılar. Bu arada çeşitli memleketlere göndermiş olduğu adamları da geri dönmüşlerdi. İşte o zaman iki fırkaya ayrıldılar: Bir fırkası Umman tarafına yöneldi. Bunlar, Ezd, Kinde ve Hımyer kabileleri ile onlara bağlı olanlar idi. Sa'lebe'nin riyasetindeki kavimler de Şam'a doğru yöneldi. Harise b. Sa'lebe'nin, Evs ve Hazreç adlarındaki iki oğlu Medine'ye yerleştiler. İşte en sar (Medineli müslümanlar) bunların sayımdandır. Gassân kabilesi de Şam'a varıp oraya yerleştiler. Huzaa kabilesi ise Mekke'de kaldı. Bunların başında Rebia b. Harise b. Amr b. Amir bulunuyordu. İşte Luhayy kabilesi, bunların devamıdır. Sonra bunlar, Mekke ve Kabe idaresini deruhte ettiler. Sonra Hazret-i İsmail'in evladından olanlar, onlara baş vurup yanlarında ve çevrelerinde ikamet etmek için izin istediler. Onlar da, kendilerine müsaade ettiler. İbn Abbâs'tan (radıyallahü anh) rivâyet olunduğuna göre, Ferve b. Müsîk el-Gatifî, Sebe' hakkında Peygamberimize sual sordu. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), buyurdu ki: "Sebe' ", on tane evladı olan bir adam idi. Bunlardan altısı Yemen'e yerleşti. Bunların adları da şöyledir. Mezhic, Kinde, Ezd, Eş'ariyyûn, Hımyer, Enmar, Becîle ve Has'am kavimleri bunların soyundandır. Onun evladından dördü de Şam bölgesine yerleşti. Bunların adları da şöyledir: Lahm, Cüzam, Amile, Gassân. Sebe'lilerin malları helâk olup kentleri harap olunca, bunlar, darmadağın olup etrafa dağıldılar. Bunlardan bazı taifeler de Hicaz'a yerleştiler. İşte bunlardan Huzaa'lılar, Mekke'nin etrafına yerleştiler. Evs ve Hazreç'liler de Yesrib'e (Medine'ye) yerleştiler. İşte Yesrib'in ilk sakinleri bunlardır. Sonra Yahudilerden Kaynuka oğulları, Kurayza oğulları ve Nazîr oğulları adlarındaki üç kabile de, onların yanma yerleşip Evs'liler ile Hazreç'lilerin yeminli müttefikleri oldular. Onlardan, bazı taifeler de Şam'a yerleştiler. Bunlar da, sonra Hıristiyan olan Gassân, Amile, Lahm, Cüzam, Tenvuh, Tağlib kabileleri ile diğerleridir." İşte Sebe', bütün bu kabileleri içermektedir. Cumhûra göre, bütün Araplar, iki kısma ayrılmaktadır: Kahtanîler, Adnanîler. Kahtanîler de iki kola ayrılmaktadır: Sebe' kolu, Hadramut kolu. Adnanîler de iki kola ayrılmaktadır: Rebia kolu, Mudar kolu. Kudaa'lılar hakkında ise ihtilaf edilmiştir: Kimileri onları Kahtan'a nispet etmekte, kimileri de onları Adnan'a nispet etmektedir. Allah, cümleden daha iyi bilir. C- " Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için elbette büyük ibretler vardır." Yani zikredilen onların kıssasında, nefsî şehvetlere, hava ile heveslere karşı ve itaatlerin meşakkatlerinde ziyadesiyle sabretmek ve nimetlere de fazlasıyla şükretmek şânma sahip olan herkes için elbette büyük ibretler vardır. Âyette, çok sabredenler ile çok şükredenlerin zikre tahsis edilmeleri, bu kıssadan gerçek mânâda faydalananların bunlar olmasından dolayıdır. |
﴾ 19 ﴿