5"Kendi içlerinden, kendilerine bir uyarıcının gelmesine hayret ettiler de, o kâfirler: "Bu, pek yalancı büyük bir sihirbazdır! Bütün ilâhları bir tek İlah mı kılmış? Hiç şüphesiz bu pek tuhaf bir şeydir!" dediler." Bu kelâm, onların zikredilen kibir ve tefrikalarından kaynaklanan bâtıllarını anlatmaktadır. Yani o müşrikler, kendi cinslerinden ve dünyevî riyaset ile mal bakımından seviyelerinde olmadığını düşündükleri bir şahsın peygamber olarak kendilerine gelmesine şaştılar; bunu pek garip ve vukuunu ihtimal dışı saydılar ve bunu şiddetle inkâr ettiler. Yoksa onlar, bunun vukuuna inandılar ve buna taaccüp ettiler, demek, değildir. Ve küfür ile faska tamamen batmış olan o kâfirler dediler ki; "Muhammed gösterdiği hârikalarda büyük bir sihirbaz ve peygamberliğini ve Kur’ân'ın nüzulünü Allah'a isnâd etmekte de pek yalancı biridir. Bütün ilâhlardan ilâhlığı kaldırıp ilâhlığı bir tek İlaha mı hasretmiş? Hiç şüphesiz bu pek tuhaf bir şeydir!" Zîrâ Peygamberimizin getirdiği bu tek İlahlı hak îtikâd, o müşriklerin, atalarından miras aldıkları dine tamamen ters düşüyordu. Çünkü ataları, kuşaktan kuşağa, o bâtıl İlahları kabul edip onlara tapmaya devam ediyorlardı. Zîrâ onların dinde bütün yaptıkları, taklit ve âdet idi. Bu itibarla onlar, âdetlerine ters düşen her şeyi garip ve hatta imkânsız sayıyorlardı. Onların taaccüplerinin sebebini, tek İlahın, ilim ve kudretinin bunca çok şeye yeterli olmadığı şeklinde izah etmek ise, uygun bir izah değildir. Çünkü onlar, o ilâhları için ilim, kudret ve her hangi bir şeyin meydana gelmesinde tesirleri olduğunu iddia etmiyorlardı ki, o ilâhların ilâhlığırıi reddetmekten, eserlerin müessirsiz kalması lazım gelsin. Rivâyet olunuyor ki, Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), müslüman olunca, bu, Kureyş'in çok ağırına gitti. Bunun üzerine Kureyş ileri gelenlerinden yirmi beş kişi toplanıp Ebû Tâlib'e gittiler ve ona dediler ki: "Sen bizim reisimiz ve büyüğümüzsün. Ve bu sefihlerin yaptıklarını biliyorsun. Biz, bizimle kardeşinin oğlu ara sırma hükmetmen için sana geldik." Bunun üzerine Ebû Tâlib de, Peygamberimizi çağırdı ve ona dedi ki: "Ey kardeşimin oğlu! Şunlar, senin kavmindir; senden bir şey istiyorlar; sen de kavminden tamamen yüz çevirme!" Bunun üzerine Peygamberimiz de onlara: "Benden ne istiyorsunuz?" dedi. Onlar da dediler ki: "Sen, bizden ve ilâhlarımızdan söz etme; biz de, seni ilahınla baş başa bırakalım!" Peygamberimiz buyurdu ki: "Pek iyi, ben sizin istediğinizi verirsem, siz de, sayesinde bütün Araplara hâkim olacağınız ve Acemlerin de size boyun eğeceği, bir kelime söyler misiniz?" Onlar da "evet, on kelime de söyleriz" dediler. Peygamberimiz: "Lâ ilahe illallah! deyin!" buyurdu. Bunun üzerine kalkıp gittiler ve bu iki âyette zikredilenleri söylediler. 8 8 Tirmızî, Kıtâbu't Tefsir, sûre: 38; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 1/227, 362 |
﴾ 5 ﴿