9"Yoksa o kâfir, geceleri secde ederek ve ayakta durarak ibâdet eden, âhiretten de çekinen ve Rabbinin rahmetini uman kimse gibi midir! Ey Resûlüm! De ki: bilenlerle bilmeyenler bir olur mu hiç! Kadar ancak akl-ı selîm sahipleri öğüt alabilirler." A- "Yoksa o kâfir, geceleri secde ederek ve ayakta durarak ibâdet eden, âhiretten de çekinen ve Rabbinin rahmetini uman kimse gibi midir!" Bu kelâm da, emredilenlere dâhildir (de ki.). Sanki andan tehdidin teiddı ve gazap olarak ona denildi ki: senin halin ve geleceğin mi daha güzel, yoksa, senin gibi sadece kendisine bir zarar dokunduğunda değil de, hem rahat zamanlarında, hem de sıkıntılı zamanlarında ibâdetlerin gereği olarak ve gece saatlerinde ibâdet vazifelerini dâima ifa ederek secde eden, ayakta duran, âhiretten de çekinen ve Rabbinin rahmetini uman, böylece bu sayede korktuğundan emin olan ve umduğuna da erişen kimse gibi midir! Nitekim Rab unvanının kullanılması da bunu bildirmektedir. Zîrâ bu unvan kemâle erdirmeyi ifâde etmektedir. Yoksa, bu kimse, yalnız dünyanın zararından korkuyor ve onun hayrını umuyor, demek değildir. Âyette önce secde zikredilmiş, çünkü onun ibâdet anlamı daha etkilidir. B- "Ey Resûlüm! De ki: bilenlerle bilmeyenler bir olur mu hiç!" Yani hakkı beyân etmek ve ilim ile amelin şerefine dikkat çekmek üzere de ki: Anılan âbid gibi hakikatleri bilip de ilminin gereklerini uygulayan kimseler ile senin, gibi bunları bilmeyenler, yahut hiçbir hakikati anlamayanlar, böylece cehaletlerinin ve dalâletlerinin gereklerini yapanlar bir olur mu biç! Bu kelâm, birinci fırkanın, hayrın en yüksek derecelerinde olduklarına, ikinci fırkanın da şerrin en aşağı derecelerinde olduklarına ve bunun, insaf ehli olsun veya olmasın, hiç kimsece gizli olmayan pek açık bir hakikat olduğuna dikkat çekmektedir. Diğer bir görüşe göre ise, bu kelâm, teşbih kabilindendir. Yani âlimler de cahiller bir olmadıkları gibi, ibâdet edenler ile isyan edenler de bir değildir. C- "Kadar ancak akl-ı selîm sahipleri öğüt alabilirler." Bu kelâm müstakil olup emredilenlere dâhil değil, küfür ve günahlardan caydırıp alıkoyan mezkûr hususlar emredildikten sonra doğrudan doğruya Allah tarafından vârid olup onların, kâfirlerin kalplerine tesir etmediğini beyân etmektedir. Zîrâ onlarin kafaları çok karışıktır. Yani bu apaçık beyanattan, ancak halel (zarar veren) şaibelerinden temiz olan akü sahipleri öğüt alabilirler. Bunlar ise, o akıldan çok uzaktır. |
﴾ 9 ﴿