10

"Ey Peygamberim! De ki: Ey îmân eden kullarım! Rabbinize karşı takva üzere olun! Çünkü bu dünyada ihsan edenlere (iyilik yapanlara) büyük bir iyilik vardır. Allah’ın yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükâfâdarı hesapsız ödenecektir."

A- "Ey Peygamberim! De ki: Ey imân eden Kıllarım! Rabbinize karşı takva üzere olun! Çünkü bu dünyada ihsan edenlere (iyilik yapanlara.) büyük bir iyilik vardır."

Bundan önce öğütlenmek akl-i selim sahiplerine tahsis edildikten sonra burada da Allah (celle celâlühü), Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem), mü’minleri öğütlendirmeyi ve onları takvaya ve itaate sevk etmeyi emir buyurmaktadır. Bu da, aki-ı sekm sahiplerinin, onlar olduklarını bildirmektedir. Nitekim sarahatle de belirtilecektır.

Yani ey Peygamberini! Benim bu sözümü onlara aynen söyle.

Bu ifâde, emredilen şeye ziyadesiyle önem verildiğini bildirmektedir. Çünkü Allah'ın emrini aynen nakletmek, emre itaat için daha etkilidir.

Âyette bu şekilde takvadan sonra ihsanın zikredilmesi, takvanın ihsan babından olduğunu ve ikisinin ayrılmaz olduklarını bildirmek içindir. Keza sabır da öyledir. Nitekim başka âyetlerde şöyle denilmektedir: "şüphe yok ki Allah, takva ve ihsan sahipleriyle beraberdir." (Nahl: 128), "gerçek şudur ki, takva ve sabır sahipleri var ya, işte Allah, ihsan sahiplerinin mükâfatını asla zayi etmez." Yûsuf: 90)

Yani şu dünyada ihlâslı olarak güzel ameller yapanlara...

Bu ihsan, kendisine sorulduğunda Resûlüllahin (sallallahü aleyhi ve sellem) şu sözleriyle tarif buyurduğu ihsandır: "İhsan, sanki Allah'ı görüyormuşsun gibi O'na ibâdet etmendir. Zîrâ sen O'nu göremiyorsan da o, şüphesiz seni görmektedir." 11

11 Buharî/Kitâbü'l Eymân, Bâb:37; Müslim/Kitâbü'l Eymân, Hadis: 1, 5; Ebû Dâvûd/Kitâbu's Sünne, Bab: 16; Tirmizî/Kitâbü'l Eymân, Bâb: 5, 6; İbni Mâce /Mukaddime, Bâb: 9. Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/436, 4/129, 164

Bu büyük iyilikten murat, Cennettir, yahut dünyada sağlık ve afiyettir.

B- "Allah'ın, yeryüzü geniştir."

Yani kendi yurdunda takva ve İhsanı iyice gerçekleştiremeyen kimse, bunları gerçekleştirmek imkânını bulacağı yerlere hicret etsin. Nitekim peygamberlerin ve sâlihlerin sünneti de bu idi. Zîrâ bu konularda tefrit etmenin hiçbir özrü olamaz.

C- "Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir."

Bu kelâm, emredilen takvayı teşvik etmektedir.

Burada takva sahipleri denilmeyip sabredenler denilmesi, takva sahiplerinin ıhsân faziletine sahip oldukları gibi, sabır faziletine de sahip olduklarını bildirmek içindir. Nitekim takvanın, her ikisini gerektirmesi de, buna işaret etmektedir. Ayrıca sabredenler ifâdesinin kullanılması, hicretin meşakkatlerini ve sıkıntılarını göğüslemek için sabra ziyadesiyle teşvik ifâde etmektedir.

Yani yalnız, dinlerinde sabreden, emir ve yasaklarını koruyan ve o yolda karşılaştıkları sıkıntılardan, belalardan ve ezcümle aile ve yurtlarını terk etmekten dolayı duydukları acılar sebebiyle dinlerinin haklarını gözetmekte taksirat göstermeyen kimselere, bunun karşılığında mükâfatları hesapsız olarak ödenecektir.

İbn Abbâs'tan (radıyallahü anh) rivâyet olunduğuna göre diyor kî:’Yani muhasebecilerin hesapları onların mükâfatlarını tespit edemez ve anlayamaz."

Hadiste şöyle denilmektedir: "Kıyamet günü namaz, sadaka ve hac sahipleri için teraziler kurulur ve bunlarla mükâfatları verilir. Dinleri uğrunda sıkıntılara katlanmış olanlar için ise, teraziler kurulmaz; fakat onların mükâfatları, üzerlerine boşaiülırcasına verilir. Hattâ dünyada afiyet içinde yaşamış olanlar, bunu görünce, kendileri de bu mükâfatı almak için, dünyada bedenlerinin makaslarla kesilmiş olmasını temenni ederler.

10 ﴿