14

"Ey Resûlüm! Allah'ın, kendilerine gazap ettiği bir'kavmi dost edinenleri görmedin mi? Onlar, ne sizdendir, ne de onlardan. Onlar bilerek yalan yere yemin de ediyorlar"

Bu âyet, Yahudileri, dost edinen, onlara akıl veren ve mü’minlerin sırlarını onlara aktaran münafıkların halinin hayret verici olduğunu bildirmektedir.

Allah'ın, kendilerine gazap ettiği, kimseler: işte bu Yahudilerdir. Nitekim, diğer bir âyette de: "Allah'ın lanet ve gazap ettiği kimseler..." duyurulmaktadır la yine Yahudiler kastedilmektedir.

Onlar, ne sizdendir, ne de onlardan: Çünkü bu Yahudileri dost edinenler, münafıklar olup mü’minlerle Yahudüer arasında bocalamaktadırlar.

Onlar, bilerek yalan yere yemin de ediyorlar: Nitekim o münafıklar: "Vallahi, biz gerçekten müslümanız!"

diyorlardı. Onların, bilerek yalan yere yemin, etmelerinin belktilmesi, ne kadar çirkin bir fiil işlediklerini bildirmektedir. Zîrâ bilerek yalan yere yemin etmek, son derece çirkin bir harekettir.

Burada "Bilerek..." denilmesi, delâlet ediyor ki, yalan, söyleyenin, yalan olduğunu bildiğini de, bilmediğini de kapsamaktadır.

Rivâyet olunuyor ki, bir gün Peygamberimiz, odalarından birinde bulunurken, yanında bulunanlara: "Şimdi sizin yanınıza, kalbi, zâlimlerin kalbi olan ve şeytanin gözüyle bakan bir adam gelecek" buyurdu; biraz sonra da münafık Abdullah b. Nebtei, odaya girdi. Bu adamın gözleri mavi idi. Resûlüllah, ona: "Ne diye sen benim ve ashabım hakkinda kötü konuşuyorsun?" diye sordu. O da, bunu yapmadığına Allah'a yemin etti. Resûlüllah, ona: "Sen bunu yapmışsın" buyurdu. Anılan münafık, gidip adamlarını da getirdi ve hepsi, Resûlüllah hakkında kötü konuşmadıklarına dâir yemin ettiler, işte bunun üzerine bu âyet nazil oldu.

14 ﴿