8"Ey îmân edenler! Nasûh (yürekten olan) bir tevbe ile dönün. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, Peygamberi ve onunla birlikte îmân edenleri rüsvay etmeyeceği günde Allah sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onların nurları önlerinde ve arkalarında seğirtip duracak. Onlar: "Rabbimiz! Nurumuzu bize tamamla ve bizi mağfiret eyle! Şüphe yok ki, sen her şeye kâdirsin" diyecekler." A- "Ey îmân edenler! Nasûh (yürekten olan) bir tevbe ile dönün, Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter." Nasûh tevbe, kendi nefislerine tevbeyi nasihat etmeleri ve hakkıyla tevbe etmeleridir. Bu da, çirkin hareketleri çirkin görerek, onları işlediklerine pişman olarak, onları irtikâp etmelerinden dolayı son derece üzüntü duyarak, ilende bu çirkin hareketlerden hiçbirine bir daha dönmeyeceklerine azmederek ve bu yolda hiçbir engel tanımayacak şekilde kendi nefislerine buna hazırlayarak tevbe etmekle olur. Hazret-i Ali'den rivâyet olunduğuna göre şöyle demiştir: "Tevbenin altı şartı vardır: 1) Geçmiş günahlara pişman olmak, 2) Terk edilen farzları iade etmek, 3) Zimmetine geçirdiği hakları sahiplerine iade etmek, 4) Hasımlardan helallik almak, 5) Eski hatalara bir daha dönmemeye azmetmek, 6) Nefsini daha önce günahlarla beslediğin gibi, bundan böyle Allah'ın itaatinde eritmek ve daha önce nefsine günah halavetini tattırdığın gibi, bundan böyle ona itaat acısını tattırmak." Şehr b. Havşeb'ten rivâyet olunduğuna göre, diyor ki: "Nasûh tevbe, kıkçla kesilse ve ateşte yakılsa bile, eski günahlara dönmemektir." Diğer bir görüşe göre ise, nasûh tevbe, dindeki kusurlarını onarmak ve eksiklerini telafi etmektir. Bir görüşe göre de, nasûh tevbe, hâlis tevbe demektir. Nasûh tevbe, eseri sahibinde görüldüğü ve gereğince amel etmek için, sahibi ciddiyet ve azimet kullandığı için, örnek bir tevbe kabul edilip başkasını benzeri bir tevbeye davet eden bir tevbedir. B- "Peygamberi ve onunla birlikte îmân edenleri rüsvay etmeyeceği günde Allah sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar." Bu kelâm, Allah'ın o gün kâfirleri ve fâsıkları rüsva edeceğine işaret etmekte ve mü’minleri bundan korumakta ve övmektedir." C- "Onların nurları önlerinde ve arkalarında seğirtip duracak." Yani onlar sırat'tan geçerken nurları önlerinde ve arkalarında koşup duracak. D- "Onlar: "Rabbimiz! Nurumuzu bize tamamla ve bizi mağfiret eyle! Şüphe yok ki, sen her şeye Kadirsin" diyecekler." Bir görüşe göre, onların nurları tam olduğu halde Allah'a ibadet olarak böyle duâ ederler. Bir görüşe göre, onların nurları amellerine göre değişmektedir. İşte bundan dolayı onlar ilâhî bir lütuf olarak, onun tamamlanmasını niyaz ederler. Bir görüşe göre, önde cennete gidenler, sırat'tan yıldırım gibi geçerler. Bazıları da rüzgâr gibi geçerler. Bazıları da emekleyerek ve sürünerek geçerler. İşte "rabbimiz! Nurumuzu tamamla..." diyenler bunlardır. |
﴾ 8 ﴿