9"O halde eğer öğüt fayda verirse, öğüt ver." Yani sana müyesser ettiğimiz vahiy ile, her zamanki gibi insanlara öğüt ver ve onları vahyin içerdiği şer'î hükümlere hidâyet et. Yoksa kimilerinin dediği gibi, öğüdün fayda vereceği anlaşıldıktan sonra öğüt ver, demek değildir. Burada, öğüt verme emrinin, fayda verme şartına bağlanmasının îzâhi ise şöyledir: Peygamberimiz, uzun zaman kâfirlere öğüt verdi ve onların îmân etmelerine aşırı derecede istekli olduğu için, bu yolda haddinden fazla çaba harcıyordu. Ancak bunca gayret, onların bir kısmının ancak küfür ve inadını arttınyordu. İşte bundan dolayı peygamerimize, öğütlerini, hiç olmasa kısmen fayda verecek kimselere tahsis etmesi, yani öğüt vereceği kimse, tamamen veya kısmen öğütten faydalanması umulan insanlardan olması ve öğüdün, ancak azgınlık ve nefret doğurduğu o kalpleri mühürlü insanlara öğüt vermekle kendisini yormaması emredildi. Nitekim başka âyetlerde de şöyle denilmektedir: "Sen, benim tehdidimden korkanlara Kur’ân'ıle öğüt "O halde sen, bizim öğüdümüze, tamamen arkasını dönenden yüz çevir." Bir görüşe göre de, bu ifâde, öğüt verilen bazı kimseleri zemmetmekte, onların halini haber vermekte, öğütlerin onlara tesir etmesinin imkânsız olduğunu bildirmekte ve onların kalplerinin mühürlendiğini tescil etmektedir. Bu da, olmayacağı kastedilerek bir vaize: "Seni dinleyeceklerse, haraççılara vazet" denmesi gibidir. En münasip olan ise ilk görüştür. |
﴾ 9 ﴿