KÂRÎA SÛRESİ

Mekke'de nazil olmuştur; 11 âyettir.

1

Bak. Âyet 2.

2

"Kâria —çarpan felaket! Nedir çarparı felaket? Çarpan felaketin, ne okluğunu sana kini bildirdi?"

A- "Kâria / çarpan felaket! Nedir çarpan felaket?"

Kâria'nın kökü olan kar', büyük ses çıkaracak kadar şiddetle vurmaktır. Kâria, kıyamet demektir ki, bunun başlangıcı birinci Sûr üflemesidir ve sonu da mahlûklar arasında hûkmedildiği zamandır. Nitekim Tekvîr sûresinde geçti.

Kıyamete Kâria denilmiş, çünkü o, çeşitli korku ve dehşetleri kalplere ve kulaklara çarpar; yukarıdaki ve aşağıdaki bütün cisimleri halden hale çevirir: Gökler yarılır, ayrılır; güneş ve yıldızlar dürülûr, dökülür ve dağılır; yer deprem ve değişim geçirir; dağlar parçalanıp savrulur.

B- "Çarpan felaketin ne olduğunu sana kim bildirdi?"

Bu kelâm, da, kıyametin korkunçluğunu ve dehşetini tekîd etmek üzere onun, insanların bilgi dairesinin dışında bir hâdise olduğunu beyân eder. Yani, kıyamet hâdisesi o kadar muazzam ve şiddeti, o kadar ağırdır ki, kimsenin idrâki buna erişmez ki onu hakkıyla sana anlatsın.

3

Ne bildirdi sana, nedir o kıyâmet?

4

Bak. Âyet 5.

5

"O gün şu insanlar, ateşin etrafında yayılmış pervaneler gibi olacaklar. Dağlar da atılmış renkli yün gibi olacaktır/'

A- "O gün şu insanlar, ateşin etrafında yayılmış pervaneler gibi olacaklar."

Bundan önceki âyetler, kıyameti bildiren ilâhî vaad mahiyetinde olduğundan, bu âyetlerde de onun gerçekleştiği anı anlatmaktadır.

Yani kıyamet günü öyle bir gündür ki, o gün insanlar, ateşin etrafında yayılmış sayısız pervaneler gibi güçsüz, çaresiz halde çirpınacaklar ve kelebeklerin ateşe doğru uçuşması gibi çağırana doğru uçuşacaklar.

B- "Dağlar da atılmış renkli yün gibi olacaktır."

Yani o gün dağlar da, atılmış çeşitli renklerdeki yünler gibi darmadağın olacak ve havada uçuşacak, Nitekim dağların bu hali diğer bir âyette de şöyle anlatılmaktadır: "Sen dağlara baktığında onlari yerinde durur sanırsın. Halbuki onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler." Bu iki âyette anlatılan her iki hâdise de, ikinci sûr üflemesinden sonra halkın haşır edilmesi sırasında olacak olaylardandır. O zaman kıyametin korkunç hâdiselerini anlatan âyetlerde belirtildiği gibi, Allah, bu yerküreyi başkasıyla değiştirecek; onun şeklini, duruşunu da değiştirecek ve dağları da yerlerinden yürütecektir kî, mahşer ehli bu korkunç hâdiseleri görsünler.

Dağların sarsılıp parçalanmaları, her ne kadar Birinci Sûr üflemesi sırasında oluyorsa da, onların yürütülmesi ve yeryüzünün dümdüz olması ancak ikinci Sûr üflemesinden sonra olacak. Nitekim diğer âyetlerde de şöyle denilmektedir: "Ey Resûlüm! Sana dağları sorarlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak. Sonunda yerlerini dümdüz ve bomboş bırakacaktır. Orada ne bir iniş, ne de bir yokuş görebileceksin. O gün insanlar dâvetçinin dâvetine uyacaklar." "O gün yer, başka yer ile ve gökler de başka gökler ile değiştirilecek; insanlar, Tek ve Kahhâr olan Allah'ın huzuruna çıkacaklar."

Zîrâ dâvetçi olan İsrâfîl'in dâvetine uymak ve insanların, Allah'ın huzuruna çıkmaları, ancak dirilişten sonra olacağı kesindir. Bu konudaki İzahatın tamamı Neml sûresinde geçti.

6

Bak. Âyet 7.

7

"İmdi, Mevâzîni (terazileri, tartıları) ağır basan kimse, o gün hoş bir hayattadır. Terazileri, tartıları hafif basan kimseye gelince, işte onun anası Hâviyedir."

Bundan önce, kıyamet gününde bütün insanlara şamil olan haller beyân edildikten sonra burada da, o gün insanların iki gruba ayrılacakları icmali olarak anlatılmakta ve her gruba mahsus hallerin nasıl olduğuna dikkat çekilmektedir.

Mevâzîn, ya Mevzundan çoğuludur ki, bu, Allah katında tartı değeri olan amel demektir. Nitekim Ferrâ da böyle demektedir. Yahut Mevâzîn, Mizanın (terazinin) çoğuludur.

İbn Abbâs diyor ki: "Kıyamet günü kurulacak olan mizan (terazi), dili ve iki kefesi vardır. Onda ancak ameller tartılır."

Alimler derler ki; bu teraziye amel defterleri konulur; bu sırada, adaleti göstermek ve mazeretleri kaldırmak için halka da baktırılır.

Diğer bir görüşe göre ise, burada tartı, âdil hüküm demektir. Mücâhid, A'meş ve Dahhâk da bu görüşü, benimsemişlerdir. Müteahhir (sonraki) âlimlerin çoğu da bu görüşü tercih etmişlerdir. Bunlar diyorlar ki; terazi, ancak cisimlerin miktarını anlamak vasıtasıdır. O halde geride kalmış arazlar (manevî vasıflar) olan amellerin miktarını bununla anlamak nasıl mümkün olabilir!

Bir diğer görüşe göre ise, bu âlemde arazlar suretinde gerçekleşen ameller, âhiret âleminde, amele münasip güzel veya çirkin maddî suretlerde görüleceklerdir. Nitekim İbn Abbâs'tan rivâyet olunduğuna göre, kıyamet günü sâlih ameller güzel suretlerde, kötü ameller de çirkin suretlerde getirilecek ve o şekilde mizana konulacaklardır.

Yani sevaplarının miktarları ağır basan kimse, hoşnut olacağı hoş bir hayattadır. Değerlendirilecek bir sevabı olmadığı için, yahut günahları sevaplarından ağır geldiği için terazileri, tartılan hafif basan kimseye gelince, işte onun yeri de Hâviye'dir.

Hâviye, cehennemin isimlerindendir. Ona Hâviye denilmesi, son derece, derin ve uçurumu uzun olmasından dolayıdır.

Rivâyet olunuyor ki, cehennem ehli olanlar, cehennemde yetmiş sene müddetle aşağıya doğm yuvarlanırlar.

Diğer bir görüşe göre ise, Hâviye, cehennemin en aşağı kapısının adıdır.

Cehennem ehlinin asıl verine "Ana" denilmiş (onun anası Hâviye'dir), zîrâ çocuğun, asıl yeri olan anasının yanına dönmesi gibi onlar da oraya dönerler.

Katâde, İkrime ve Keibî'den rivâyet olunduğuna göre mânâ şöyledir: Onun başının anası, cehennemin dibinde olan Hâviye'dir. Çünkü cehennem ehli, baş aşağı cehenneme atılırlar. Ancak bundan sonra gelecek âyetlere muvafık olan mânâ, birincisidir (Hâviye'nin cehennemin adı olmasıdır). Çünkü önce müphem olarak zikredilmiş ve gelecek âyetlerle de açıklanmıştır,

8

Fakat kimin de tartıları (iyilikleri) hafif gelmişse, 

9

Artık onun yeri Hâviye’dir.

10

Bak. Âyet 11.

11

"Hâviye'nin ne olduğunu sana kim bildirdi? O kızgın bir ateştir."

Bu kelâm, cehennemin, insan havsalasının dışında bir ateş olduğunu bildirip onun pek büyük ve korkunç bir azap olduğunu bildirmektedir." (Bu da, onun makablinin açıklaması olduğunu göstermektedir.)

Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse, Kâria sûresini okursa, kıyamet günü Allah, onun terazisini onunla ağırlaştırır."

0 ﴿