3

"İnsanların İlâhına!"

Bu da, insanların Rabbini îzâh ederek O'nun mülkiyetinin, imkânları sınırlı olan diğer hükümdar ve sultanlarda olduğu gibi, sırf insanları istila ile, onların işlerinin tedbirim, siyasetini yapmakla ve onları koruma ve himaye unsurlarını düzenlemekle olmadığını, fakat onları yaşatmak, öldürmek, var etmek, yok etmek gibi küllî tasarrufa muktedir olmayı gerektiren ülûhiyyet (ilâhlık) üzerine tesis edilmiş olan ma'bûdîyyet yoluyla olduğunu bildirmektedir.

Bütün âlemler, Allah'ın rubûbıyyetinin (rablığının), melekûtiyyetinin ve ülûhiyyetinin (ilâhlığının) hükmüne dâhil iken izafenin insanlara tahsis edilmesi (insanların Rabbine, insanların melikine, insanların ilâhına), Allah katında rızaya mazhar olan ve karşılık bulmaya lâyık bulunan ıstıâzenın yolunu göstermek içindir. Zîrâ istiâzede bulunan. Asinin, kendisinin de fertlerinden biri olduğu bir cins içinde Rabbine tevessül etmesi ve O'na merbûbiyyet (rablik konusu olmak), memlûkiyyet (mâliklik konusu olmak) ve ubûdiyyet (kulluk) ile intisapta bulunması (aidiyetini ifâde etmesi), ziyadesiyle rahmet ve şefkati celp etmektedir, Allah'ın bunu emir buyurması da, istiâzeye mutlaka karşılık verileceğine dâir İlâhî vaadin delillerindendir.

Bu istiâze edilen, insanlara düşman olmakla maruf olan (bilinen) şeytanın şerridir, Bu itibârla insanların, Allah'ın ubûdiyyetine ve melekûtine dâhil olduklarını sarahatle bekitmek, onların şeytanin mülkünden ve tasallutundan kurtarılacaklarının işaretidir. Nitekim bir âyette şöyle denilmektedir: "Sen şeytanîn, benim, gerçek kullarını üzerinde bir tasallutun yoktur." Bu itibârla anılan izafenin sebebinin, sırf, istiâzenin beşerî nefislere mahsus olan zararlardan olmasından dolayı olduğunu söyleyenler, bu makamın hakkını vermemişlerdir.

Bundan önceki sûrede, kendisinden istiâze edilenin, bedenî zararlar olduğu görüşünün isabetsiz olduğu, belirtilmişti.

Bu âyetlerde insan kelimesinin tekrar edilmesi, ziyadesiyle beyân, takrir ve bu izafe ile şerefiendirilmesi içindir.

3 ﴿