ed-DÜRRU’L-ME’SÛR fi-TEFSÎRİ bi’l- ME’SÛR

Abdurrahmân b. Kemâl Ebî Bekr b. Muhammed

Celâlüddîn Es-Suyûtî (ö. 911/1505 )

 

FATİHA SÛRESİ

Abd b. Humeyd, Tesfir'de Hazret-i İbrâhîm'den bildirir: Esved'e:

“Fatiha Sûresi Kur'ân'dan mı?" diye sorduğumda:

“Evet" cevabını verdi.

Abd b. Humeyd, Muhammed b. Nasr el-Mervezî, Salât'ta ve İbnu'l-Enbârî, el-Mesâhifte Muhammed b. Sîrîn'den naklettiklerine göre, Ubey b. Ka'b (mushafında) Fatiha ve Muavvizeteyn (Felak ve Nâs) sûrelerini yazarken, İbn Mes'ûd bunları yazmazdı. Osmân b. Affân da Fatiha ve Muavvizeteyn sûrelerini (mushafa) yazmıştır.

Abd b. Humeyd'in İbrâhîm'den naklettiğine göre Abdullah b. Mes'ûd mushafında Fatiha Sûresini yazmazdı ve:

“Eğer bu sûreyi yazacak olsaydım her şeyden (sûreden) önce yazılırdı" derdi.

Vâhidî, Esbâbu'rı-Nüzûl'da, Sa'lebî, Tefsir'de Hazret-i Ali'den bildiriyor:

“Fâtiha Sûresi, Arş'ın altındaki bir hazineden, Mekke'de indirilmiştir."

İbn Ebî Şeybe, Musannef’te, Ebû Nuaym, Delâilu'n-Nübüvve'de ve Beyhakî Delâilu'n-Nübüvve'de, Vâhidî, Sa'lebî, Ebû Meysere Amr b. Şurahbîl'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Hatice'ye:

“Yalnız kaldığımda bir ses işitiyorum. Allah'a yemin ederim bunun hoşa gitmeyen bir iş olmasından korkuyorum" deyince, Hazret-i Hatice:

“Bundan Allah'a sığınırım. Allah, sana böyle bir şey yapılmasına izin vermez. Allah'a yemin ederim sen şüphesiz emaneti yerine getiren, akrabalık bağına riayet eden ve doğru söz söyleyen bir kimsesin" karşılığını verdi. Peygamber efendimizin henüz risâletler gelmediği bir zamanda Hazret-i Hatice'nin yanına Hazret-i Ebû Bekr girince, Hazret-i Hatice durumu kendisine anlattı ve:

“Muhammed ile birlikte Varaka'nın yanına git" dedi Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanlarına girince Hazret-i Ebû Bekr onun elinden tutup:

“Haydi Varaka'ya gidelim" dedi. Allah'ın Resûlü:

“Sana durumu kim haber verdi?" diye sorunca, Hazret-i Ebû Bekr:

“Hatice" cevabını verdi ve Varaka'ya gidip olayı kendisine anlattılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yalnız kaldığımda arkamdan ya Muhammed, ya Muhammed diye bir ses işitiyorum, ben de kaçmaya koyuluyorum" deyince, Varaka:

“Böyle yapma! Bu sesin sahibi geldiğinde yerinde durup ne diyeceğine bak ve sonra gelip bana haber ver" karşılığını verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yalnız kaldığı sırada ona şöyle seslenildi:

“Ey Muhammed! Bil ki:

“Rahman ve rahîm olan Allah'ın ismiyle, hamd âlemlerin rabbi Allah'a mahsustur... Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil, Lâ ilâhe illallah" de." Daha sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Varaka'ya gidip bu durumu ona anlatınca Varaka ona şöyle dedi:

“Sana müjdeler olsun, sana müjdeler olsun. Ben tanıklık ederim ki Meryem oğlu İsa'nın geleceğini müjdelediği kişi sensin. Mûsa'ya gelen Namus'un (meleğin) benzeri sana da gelmiştir. Sen Resûl bir peygambersin."

Ebû Nuaym, Delâil'de, İbn İshâk'tan, o da İshâk b. Yesâr'dan, o da Benî Seleme'den bir adamdan bildirir: Seleme oğullarının gençleri Müslüman olduğu zaman Amr b. el-Cemûh'un da oğlu da Müslüman oldu. Hanımı, Amr'a:

“Oğlunun, ondan (Hazret-i Peygamber) naklettiği şeyi dinlemek ister misin?" diye sorunca, Amr:

“Bana bu adamdan duyduğun şeyleri söyle" dedi. Bunun üzerine oğlu:

“Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. O Rahman ve Rahim'dir, Din Gününün sahibidir. Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi doğru yola eriştir..." ayetlerini okudu. Amr:

“Bu sözler ne kadar hoş ve güzel. Bütün sözleri bunun gibi mi?" diye sorunca, oğlu:

“Babacığım, hatta bundan daha güzel" cevabını verdi. Bu olay hicretten önce olmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Musannef’te, Ebû Saîd b. el-A'râbî, Mu'cem'de ve Taberânî, M. el-Evsat'ta, Mücâhid'in tarikiyle Ebû Hureyre'den bildiriyor:

“Fatiha Sûresi nazil olduğu zaman İblis çığlık attı. Fâtiha Sûresi Medine'de nazil oldu."

Vekî, Tefsîr'de ve Firyâbî, Tefsîr'de, Ebû Nuaym, Hilye ve Fadâilu'l- Kur'ân'da, İbn Ebî Şeybe, Musannef’te, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, Tefsîr'de, Ebû Bekr el-Enbârî Mesâhifte, Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de Mücâhid'den bildiriyor:

“Fâtiha Sûresi, Medine'de nazil olmuştur."

Vekî, Tefsîr'de Mücâhid'den bildiriyor:

“Fâtiha Sûresi, Medine'de nazil olmuştur."

Ebû Bekr b. el-Enbârî Mesâhifte Katâde'den bildiriyor:

“Fâtiha Sûresi, Mekke'de nazil olmuştur."

İbnu'd-Durays'ın Fadâilu'l-Kur'ân'da Eyyûb'den bildirdiğine göre, İbn Şîrîn, Fâtiha Sûresine "Ümmu'l-Kitâb (Kitapların anası) demeyi kerih görürdü. "Yüce Allah: «Ümmu'l-Kitâb (Kitabın anası), O'nun katındadır» buyuruyor" der, Fâtihatu'l-Kitâb denmesini isterdi.

Dârakutnîile Beyhaki, Sünen'lerde, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Fatiha Sûresini okuyacağınız zaman Besmele çekiniz. Çünkü hu sûre Ümmü'l-Kitâb, Ümmu'l-Kur'ân (Kur'ân'ın anası) ve Seb'u'l-Mesânî'dir (devamlı tekrar edilen yedi ayet). Besmele de ayetlerinden biridir. "

Buhârî, Dârimî, Müsned'de, Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye Tefsîr'ler'mde Ebû Hureyre'den bildirirler: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Fâtiha Sûresi, Ümmu'l-Kur'ân, Ümmü'l-Kitâb ve Seb'u'l-Mesânî'dir."

Ahmed, Müsned'de., İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye, Tefsirlerinde Ebû Hureyre'den bildiriyorlar: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ümmu'l-Kur'ân için şöyle buyurdu:

“O, Ümmü'l-Kur'ân'dır, Fâtihatu'l- Kitab'dır (Kitabın başlangıcı), Seb'u'l-Mesânî ve Azîm (Yüce) olan Kur'ân'dır. "

Sa'lebî, Abdulcebbâr b. el-Alâ'dan bildiriyor: Süfyân b. Uyeyne Fâtiha Sûresini el-Vâfiye (=Yeterli) olarak isimlendirirdi.

Sa'lebî, Afîr b. Sâlim'den bildiriyor: Abdullah b. Yahya b. Ebî Kesîr'e, imamın arkasında Fâtiha Sûresini okumanın hükmünü sorduğumda:

“el- Kâfiye'yi (=Yeterli olan) mi soruyorsun?" karşılığını verdi. Ben:

“el-Kâfiye nedir?" diye sorduğumda:

“Fatiha Süresidir. Onun, başkasının yerini tutacağını, fakat başkasının onun yerini tutamayacağını bilmiyor musun?" karşılığını verdi.

Sa'lebî, Şa'bî'den bildiriyor: Bir kişi, Şa'bî'ye böğrünün ağrıdığından şikayet edince, Şa'bî:

“Kur'ân'ın esasını okumaya bak" dedi. Adam:

“Kur'ân'ın esası nedir?" diye sorunca, Şa'bî:

“Fâtihatu'l-Kitab'dır" cevabını verdi.

Dârakutnî, Beyhakî, Sünen'de, Ebu'l-Kâsım b. Bişrân, Emâlî'de (sahih senetle), Abduhayr'den bildiriyor: Hazret-i Ali'ye Seb'u'l-Mesânî sorulunca:

“Fatiha Süresidir" cevabını verdi. "Bu sûre, altı ayettir" denilince ise:

“Besmele de bir ayettir" karşılığını verdi.

Taberânî, M. el-Evsat'ta, İbn Merdûye, Tefsîr'de ve Beyhakî, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah şöyle buyurdu:

“Fâtiha Sûresi yedi ayettir.Besmele de bu ayetlerden biridir. Bu sûre, Seb'u'l-Mesânî, Azîm (Yüce) olan Kur'ân, Ümmü'l-Kur'ân ve Fâtihatu'l-Kitab'dır."

Dârakutnî ve Beyhakî bildiriyor: Ebû Hureyre der ki: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) halka namaz kıldırırken okuyacağı zaman ilk olarak Besmele'yle başlardı. Besmele Allah'ın Kitabından bir ayettir. Eğer isterseniz Fatiha Sûresini okuyunuz, Besmele bu sûrenin yedinci ayetidir.

İbnu'l-Enbârî, el-Mesâhifte bildiriyor: Ümmü Seleme der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. O Rahman ve Rahim'dir, Din Gününün sahibidir. Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi doğru yola eriştir. Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil" sûresini okudu ve:

“Ey Ümmü Seleme! Bu sûre, yedi ayettir" dedi.

Ahmed, Buhârî, Dârimî, Ebû Dâvûd, Nesâî, Hasan b. Süfyân, İbn Cerîr, İbn Hibbân, Hâkim, el-Künâ'da, İbn Merdûye, Ebû Nuaym, el-Ma'rife'de ve Beyhakî bildiriyor: Ebû Saîd b. el-Muallâ der ki: Ben namaz kılarken Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) beni çağırınca, onun çağrısına icabet etmedim. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah: «Allah ve Peygamber, sizi, hayat verecek şeye çağırdığı zaman icabet edin» buyurmuyor mu?" dedikten sonra:

“Mescid'den çıkmadan önce sana Kur'ân'daki en büyük sûreyi öğreteceğim" buyurdu ve elimden tuttu. Mescid'den çıkacağımız zaman ben:

“Ey Allah'ın Resûlü! Bana Kur'ân'daki en büyük sûreyi öğreteceğini söylemiştin" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Seb'u'l-Mesânî ve bana verilen Kur'ânu'l-Azim olan Fatiha Süresidir" buyurdu.

Ebû Ubeyd, Ahmed, Dârimî, Tirmizî, Nesâî, İbn Huzeyme, İbnu'l-Münzir, Hâkim, İbn Merdûye, Ebû Zer el-Herevî, Fadâilu'l-Kur'ân'da, Beyhakî, Sünen'de Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Mescitte namaz kılan) Ubey b. Ka'b'ın yanına çıkıp:

“Ey Ubey!" diye seslenince Ubey, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) döndü ama cevap vermeyerek namazını kısa tuttuktan sonra Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gitti ve:

“Allah'ın selamı üzerine olsun ey Allah'ın Resulü!" dedi. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'ın selamı senin de üzerine olsun. Seni çağırdığımda neden icabet etmedin?" diye sorunca, Ubey:

“Ey Allah'ın Resûlü! Namaz kılıyordum" cevabını verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'ın bana vahyettiğinde: «...Allah ve Peygamber, sizi, hayat verecek şeye çağırdığı zaman icabet edin...» ayetini görmedin mi?" diye sorunca, Ka'b:

“Gördüm. İnşallah bir daha böyle bir şey yapmam" karşılığını verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sana, ne Tevrat'ta, ne İncil'de, ne Zebûr'da, ne de Furkân'da onun gibisi olmayan bir sûreyi öğreteyim mi?" diye sorunca, Ka'b:

“Evet ey Allah'ın Resûlü!" karşılığını verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Namazda nasıl okuyorsun?" diye sorunca, Ka'b:

“Ümmu'l-Kur'ân'ı okuyorum" cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Canım elinde olana yemin ederim ki, ne Tevrat'ta, ne İncil'de, ne Zebûr'da ne de Furkân'da onun gibisi yoktur. O, Seb'u'l-Mesânî ve bana verilen Kur'ânu'l-Azim'dir"

Dârimî, Tirmizî, Nesâî, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel Müsned'in zevaidi olarak, İbnu'd-Durays, Fadâilu'l-Kur'ân'da, İbn Cerîr, İbn Huzeyme ve Hâkim bildiriyor: Ebû Hureyre, Ubey b. Ka'b'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Allah, ne Tevrat'ta, ne İncil'de, ne Zebûr'da ne de Furkân'da Ümmu'l-Kur'ân gibisini indirmemiştir. O, Seb'u'l-Mesânî ve bana verilen Kur'ânu'l-Azim'dir. (Yüce Allah bu sûre hakkında) "O Benimle kulum arasında taksim edilmiştir ve kuluma istediği verilecektir (buyurmuştur)."

Müslim, Nesâî, İbn Hibbân, Taberânî ve Hâkim İbn Abbâs'tan bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibrîl ile beraber otururken gökyüzünden gıcırtıya benzer bir ses işitti. Cibrîl gökyüzüne doğru bakıp:

“Ey Muhammed! Bu daha önce yeryüzüne hiç inmeyen bir melektir ve şimdi indi" dedi. Melek Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına varıp selam verdi ve:

“Müjde! Senden önce hiçbir peygambere verilmeyen iki nur sana verildi. Bunlar Fatiha Sûresi ve Bakara Sûresinin son iki ayetidir. Bunlardan okuyacağın her harfe karşılık mutlaka sana, o harfin karşılığı olan sevap verilecektir" dedi.

Taberânî, M. el-Evsat'ta zayıf bir senetle, sahabeden olan Ebû Zeyd'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber Medine'nin bazı sokaklarındayken bir adamın gece namazı kılıp Fatiha Sûresini okuduğunu duydu. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) durup adamı sureyi bitirinceye kadar dinledikten sonra:

“Kur'ân'da bunun gibisi yoktur" buyurdu.

Ebû Ubeyd, Ahmed, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, İbn Cerîr, Tezhîbu'l-Âsâr'da, Hâkim ve Beyhakî Ebû Saîd el-Hudrî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi otuz kişilik süvari birliğiyle gönderdiğinde Bedevilerden bir kavmin yanında konakladık ve bizi misafir etmelerini istedik, ama kabul etmediler. Reislerini akrep sokunca bize gelip:

“Aranızda akrep sokmasına efsun okuyacak kimse var mı?" diye sordular. Ben:

“Evet. Ben okurum ama bize (okumama karşılık olarak) bir şey vermeden okumam" deyince "Size otuz koyun veririz" karşılığını verdiler. Bunun üzerine hastaya yedi defa Fâtiha Sûresini okudum ve adam iyileşti. Koyunları aldığımızda içimize bir şüphe düşünce Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanma gidip durumu anlatıncaya kadar onlara dokunmadık. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Fâtiha Sûresinin hastalıklara okunacağını bilmiyor musun? Koyunları aranızda paylaştırın ve bana da bir hisse ayırın" buyurdu.

Ahmed, Buhârî ve Beyhakî, Sünen'de İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bir grup su kenarında, reisleri akrep veya yılan tarafından sokulmuş bir topluluğa uğrayınca, kabileden bir kişi gelip:

“Aranızda hastalara okuyabilen kimse var mı, kabilede yılan veya akrep tarafından sokulan bir adam var" dedi. Sahabeden biri gidip koyun karşılığında adama Fâtiha Sûresini okudu ve adam iyileşti. Sahabi koyunları alıp arkadaşlarının yanına gelince, arkadaşları koyunları almasını hoş karşılamadılar ve:

“Allah'ın Kitabına karşılık ücret mi aldın!" dediler. Medine'ye geldiklerinde:

“Ey Allah'ın Resûlü! Bu kişi Allah'ın Kitabına karşılık ücret aldı" dediklerinde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“En fazla ücret almaya layık olduğunuz şey Allah'ın Kitabıdır" buyurdu.

Ahmed ve Beyhakî Şu'abu'l-îmân'da (ceyyid senetle) Abdullah b. Câbir'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana:

“Sana, Kur'ân'da nazil olan en hayırlı süreyi bildireyim mi?" diye sorunca, ben:

“Evet ey Allah'ın Resûlü!" karşılığını verdim. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

"Fâtihatu'l-Kitab'tır" buyurdu. Zannedersem şöyle de dedi:

“Bu sûrede her hastalığa karşı şifa vardır."

Taberânî, M. el-Evsat'ta, Dârakutnî, el-Efrâd'da ve İbn Asâkir zayıf isnâdla Sâib b. Yezîd'den bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Fatiha Sûresini bana okuyup nefes vererek okudu."

Saîd b. Mansûr, Sünen'de ve Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da Ebû Saîd el- Hudrî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Fâtiha Sûresi her zehire karşı şifadır. "

Ebu'ş-Şeyh b. Hayyân aynı hadisi es-Sevâb'da baka bir kanalla Ebû Sâid ve Ebû Hureyre'den merfû olarak rivayet etmiştir.

Dârimî ve Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da (ravileri güvenilir olan bir senetle) Abdulmelik b. Umeyr'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Fâtiha Sûresi hakkında:

“Her hastalığa karşı şifadır" buyurmuştur.

Sa'lebî, Muâviye b. Sâlih'den o da Ebû Süleymân'dan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı gazvelerinden birinde sara nöbeti geçiren bir adama uğradılar. İçlerinden biri adamın kulağına Fâtiha Sûresini okuyunca adam iyileşti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Fâtiha Sûresi, Ümmü'l-Kur'ân'dır ve her hastalığa karşı şifadır" buyurdu.

Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbnu's-Sünnî, Amelul'yevmi ve'l-leyle'de, İbn Cerîr, Tehzîb'de, Hâkim ve Beyhakî, Delâil'de Hârice b. es-Salt et-Temîmî'den, o da amcasından bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gittikten sonra geri dönerken içlerinde demirlerle bağlanmış bir deli olan bir topluluğa rastladım. Delinin ailesi:

“Bunu tedavi edebilir misin? Arkadaşınız (Hazret-i Peygamber) hayırlı şeylerle gelmiştir" deyince ben deliye sabah ve akşam olmak üzere üç gün Fâtiha Sûresini okuyup bu sırada tükürüğümü biriktirerek ona tükürdüm. Adam iyileşince bana yüz koyun verdiler. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gidip olanları anlatınca şöyle buyurdu:

“Onları yiyebilirsin. Bâtıl bir şey okuyup üfleme karşılığında (ücret alıp) yiyen kimse (bunun günahını çekecektir. Sen ise) hak olan bir duayı okuyup üfleme ile (yaptığın) tedavi karşılığında (aldığın ücreti) yiyorsun."

Bezzâr, Müsned'de zayıf isnâdla Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Yatağa uzandığın zaman Fatiha ve İhlas Sûresini okuduğun takdirde ölüm dışında her şeyden emniyette olursun. "

Taberânî, M. el-Evsat'ta zayıf isnâdla İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Fâtiha ve İhlas sûrelerini okuyan Kur'ân'ın üçte birini okumuş gibidir. "

Firyâbî, Tefsîr'de bildiriyor: İbn Abbâs:

“Fâtiha Sûresi, Kur'ân'ın üçte ikisidir" dedi.

Abd b. Humeyd, Müsned'de, hadisi zayıf isnâdla ibn Abbâs'a dayandırarak Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Fâtiha Sûresi, Kur'ân'ın üçte ikisine denktir."

Hâkim, Ebû Zer el-Herevî, Fadâil'de ve Beyhakî, Şu'ab'da bildiriyor: Enes der ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yolculuğundayken konakladığında ashabından birisi yanında yürüyordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

“Sana Kur'ân'ın en üstün olanını (sûresini) bildireyim mi?" deyip kendisine Fâtiha Sûresini okudu.

İbnu'd-Durays, Fadâilu'l-Kur'ân' da ve Beyhakî, Şu'ab'da Enes'den bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Yüce Allah bana ihsanda bulundu ve bu ihsanını şöyle bildirdi:

“Sana Fâtiha Sûresini verdim. Bu sûre Arş'ın hazineler indendir. Sonra bunu seninle aramda ikiye böldüm. "

İshâk b. Râhûye, Müsned'de bildiriyor: Hazret-i Ali'ye Fâtiha Sûresi sorulunca:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sûrenin Arş'ın altındaki bir hazineden nazil olduğunu söyledi" cevabını verdi.

Hâkim, İbn Merdûye Tefsîr'de, Ebû Zer el-Herevî, Fadâil ve Beyhakî, Şu'ab'da Ma'kil b. Yesâr'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Bana, Bakara Sûresi ilk zikirden, Tâhâ, Ta Sîn harfleriyle başlayan sûreler ve Hâ Mîm ile başlayan sûreler, Hazret-i Mûsâ'nın (aleyhisselam) levhalarından verildi. Fâtiha Sûresi ve Bakara Sûresinin son iki ayeti Arş'ın altından, Mufassal (Hucurat Sûresinden Nâs Sûresine kadar) sûreler ise bağış olarak verildi. "

Deylemî, Müsned el-Firdevs'te, İmrân b. Husayn'dan merfû olarak bildiriyor:

“Fâtiha Sûresi ve Âyetu'l-Kürsî'yi evde okumayan kulun evindekilere o gece insanlar veya cinler zarar verir. "

Ebu'ş-Şeyh, es-Sevâb'ta, Taberânî, İbn Merdûye, Deylemî ve Diyâu'l- Makdisî, el-Muhtâra'da Ebû Ümâme'den bildirirler: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Şu dört şey Arş'ın altından inmiştir ve oradan bu dört şeyden başkası nazil olmamıştır: Fâtiha Sûresi, Ayetu'l-Kürsî, Bakara Sûresinin son iki ayeti ve Kevser Sûresi."

İbnu'd-Durays, Ebû Ümâme'den onun sözü olarak aynı hadisi nakletti.

Ebû Nuaym ve Deylemî, Ebu'd-Derdâ'dan bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Fâtiha Sûresine Kur'ân'dan hiçbir şey denk gelemez. Eğer Fâtiha Sûresi terazinin bir kefesine, Kur'ân da diğer kefeye konsa, Fâtiha Sûresi Kur'ân'dan yedi defa daha ağır gelirdi. "

Ebû Ubeyd, Fadâil'de Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Fâtiha Sûresini okuyan Tevrat'ı, İncil'i Zebûr'u ve Furkân'ı okumuş gibidir."

Beyhakî, Şu'abu'l-İmân'da Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor: Yüce Allah, yüz dört Kitap indirmiştir. Bunların hepsinin manalarını Tevrat, încil ve Fıırkân'da toplamıştır. Sonra Tevrat, İncîl ve Zebûr'un anlamını Furkân'da bir araya getirmiştir. Sonra Kur'ân'ın anlamını Mufassal sûrelerde toplamıştır. Sonra Mufassal sûrelerin anlamını Fâtiha Sûresinde toplamıştır. Fâtiha Sûresinin tefsirini bilen, nazil olan bütün Kitapların tefsirini bilen gibidir."

Vekî, Tefsîr'de, İbnu'l-Enbârî, Masâhifte, Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de ve Ebû Nuaym, Hilye'de bildiriyor: Mücâhid der ki:

“İblis dört defa çığlık attı: Fâtiha Sûresi nazil olduğu zaman, lanete uğradığında, Yeryüzüne indirildiği vakit ve Hazret-i Muhammed gönderildiği zaman."

İbnu'd-Durays bildiriyor: Mücâhid der ki: Fâtiha Sûresi nazil olduğu zaman bu, İblis'in çok ağırına gitti ve ağlayıp bağırarak feryat etti. Ağlayıp bağıran veya feryad eden lanetlenmiştir."

İbnu'd-Durays, Abdulazîz b. Rufey'den bildiriyor:

“Fâtiha Sûresi nazil olduğu zaman İblis lanetlendiği gün gibi ağlayıp feryat etti."

Ebû Ubeyd bildiriyor: Mekhûl der ki:

“Fatiha Sûresi, kıraat, (Allah'tan) isteme ve duadır."

Ebu'ş-Şeyh, es-Sevâb'ta bildiriyor: Atâ dedi ki:

“Bir şey istediğin zaman Fâtiha Sûresini sonuna kadar oku, inşallah isteğin yerine gelecektir."

İbn Kâni, Mu'cem es-Sahabe'de Recâ el-Ganevî'den bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Allah'ın, yaratılmışlar O'nu övmeden önce Kendini övdüğü şeylerle Allah'tan şifa isteyiniz." Biz:

“O nedir ey Allah'ın Resûlü! Diye sorduğumuzda, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Fâtiha Sûresi ve İhlas Süresidir. Kur'ân'ın iyileştirmediği kişiye Allah şifa vermez" cevabını verdi.

Ebû Ubeyd, Ebu'l-Minhâl Seyyâr b. Selâme'den bildiriyor: Muhacirlerden bir adam Ömer b. el-Hattâb'ın misafiri oldu. Hazret-i Ömer teheccüd namazı kılıyor ve sadece Fâtiha Sûresini okuyup tekbir getirip tesbih ettikten sonra rükû ve secde yapıyordu. Sabah olup adam Hazret-i Ömer'e bunu söyleyince, Hazret-i Ömer:

“Annene yazıklar olsun! Bu şekildeki namaz, meleklerin namazı değil mi!" karşılığını verdi.

Derim ki: Meleklerin namazda sadece Fâtiha Sûresini okumalarına izin verilmiştir. İbnu's-Salâh:

“Namazda Kur'ân okumak meleklere verilmeyen, ama insanlara verilen bir hususiyettir. Melekler de Kur'ân'ı insanlardan dinlemeyi isterler" demiştir.

İbnu'd-Durays, Ebû Kılâbe'den bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“(Namazda) Fâtiha'nın başına yetişen Allah yolunda bir fethe katılmış gibidir. Fâtiha Sûresi biterken yetişen ise ganimetler taksim edilirken katılan gibidir. "

İbn Asâkir, Târih Dımeşk'te Şeddâd b. Evs'ten bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Sizden biri uyumak için yatağına girince Fâtiha Sûresini ve bir sûre okusun. Allah bu kişiye bir melek gönderir ve bu kişi uyanık kaldığı müddetçe melek te onun yanında kalır (ve duasına amin der)."

Şâfî, el-Ümm'de, İbn Ebî Şeybe, Musannef’te, Ahmed, Müsned'de, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Beyhakî, Sünen'de Ubâde b. es-Sâmit'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Fâtiha Sûresini okumayanın namazı yoktur."

Dârakutnî ve Hâkim, Ubâde b. es-Sâmit'ten bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Fâtiha Sûresi, her sûrenin yerini tutar, ama hiçbir sûre onun yerini tutamaz. "

Ahmed ve Beyhakî, Sünen'de Ebû Hureyre'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana şu şekilde nida etmemi emir buyurdu:

“(En az) Fatiha Sûresi okunmadıkça namaz geçerli olmaz ve daha fazlası okunur."

İbn Ebî Şeybe ve İbn Mâce, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Fâtiha Sûresi okunmadan kılınan her namaz eksiktir. "

Mâlik, Muvattâ'da, Süfyân b. Uyeyne Tefsîr'inde, Ebû Ubeyd, Fadâil'de, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Müsned'de, Abd b. Humeyd, Tefsir'inde, Buhârî, Cuzu'l-Kirâa'da, İbn Cerîr, İbnu'l-Enbârî, Mesâhifte, İbn Hibbân, Dârakutnî ve Beyhakî, Sünen'de bildiriyor: Ebû Hureyre, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Fâtiha Sûresini okumadan namaz kılanın namazı eksiktir, eksiktir, eksiktir, tamam değildir." (Ravi) Ebu's-Sâib der ki:

“Ey Ebû Hureyre! Bazen imamın arkasında kılıyorum. O zaman ne yapayım?" diye sorduğumda kolumu çimdikleyip:

“Ey Fârisî! O zaman içinden oku. Zira Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim:

“Yüce Allah buyuruyor ki:

“Namazı kulumla kendi aramda iki kısma ayırdım, yarısı benim yarısı da kulum içindir. Kuluma istediği verilecektir." Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle devam etti:

“Fatiha Sûresini okuyunuz. Kul:

“Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" der, Allah ta:

“Kulum bana hamdetti" buyurur. Kul:

“O, Rahman ve Rahim'dir" der, Allah ta:

“Kulum beni övdü" der. Kul:

“Din Gününün sahibidir" der, Allah'ta:

“Kulum beni yüceltti" der. Kul:

“Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz" der, Yüce Allah:

“Bu benimle kulum arasındaki müşterek ayettir. Âyetin ilki Bana, sonu sadece kuluma aittir. Kulum istediğine erişecektir" buyurur. Kul:

“Bizi doğru yola eriştir. Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil" der, Allah:

“Bu, kulumundur ve kuluma istediği verilecektir" buyurur."

Dârakutnî ve Beyhakî, Sünen'de zayıf senetie bildiriyor: Ebû Hureyre, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Yüce Allah şöyle buyurur:

“Bu sûreyi (Fâtiha) kulumla aramda iki kısma ayırdım." Kul:

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle" dediği zaman Yüce Allah:

“Kulum Beni andı" buyurur. Kul:

“Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" dediği zaman, Yüce Allah:

“Kulum bana hamdetti" buyurur. Kul:

“O, Rahman ve Rahim'dir" dediği zaman, Yüce Allah:

“Kulum beni övdü" der. Kul:

“Din Gününün sahibidir" dediği zaman, Yüce Allah:

“Kulum beni yüceltti" der. Kul:

“Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz" dediği zaman, Yüce Allah:

“Bu, benimle kulum arasındaki müşterek ayettir. Sûrenin sonu sadece kuluma aittir. Kuluma istediği verilecektir" buyurur. "

İbn Cerîr, Tefsîr'mde ve İbn Ebî Hâtim, Tefsîr'inde Câbir b. Abdillah'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Yüce Allah:

“Namazı kulumla aramda iki kısma ayırdım ve kuluma istediği verilecektir" buyuruyor. Kul:

“Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" dediği zaman, Yüce Allah:

“Kulum beni övdü" buyurur. Kul:

“O, Rahman ve Rahim'dir" dediği zaman, Yüce Allah:

“Kulum beni yüceltti" buyurur. Övgü bana aittir ve (sûrenin kalan kısmı (duaları içeren kısmı) kuluma aittir" buyurur,

Taberânî, M. el-Evsat'ta Ubey b. Ka'b'dan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Fâtiha Sûresini okuduktan sonra dedi ki:

“Rabbiniz şöyle buyurdu:

“Ademoğlu! Sana yedi âyet indirdim. Bu ayetlerin üçü Benim, üçü senin, birisi ise Benimle senin arandadır. Benim olan âyetler şunlardır:

“Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. O, Rahman ve Rahim'dir, Din Gününün sahibidir." Benimle senin aranda olan ayet:

“Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz" ayetidir. İbadet etmek sana, Yardım etmek ise Bana aittir. Senin olan âyetler ise "Bizi doğru yola eriştir. Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil" ayetleridir. "

1

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle."

Ebû Ubeyd, İbn Sa'd, Tabakât'ında, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Huzeyme, İbnu'l-Enbârî, el-Mesâhif, Dârakutnî, Hâkim, Beyhakî, Hatîb ve İbn Abdilberr, Kitabu'l-Besmele'de Ümmü Seleme'den bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Fâtiha Sûresini:

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. Hamd, Alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. O, Rahman ve Rahim'dir, Din Gününün sahibidir. Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi doğru yola eriştir. Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil" okurken âyetler arasını keserek bir bedevinin bile sayabileceği şekilde okurdu. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Besmele'yi bu sûreden bir âyet olarak saydı; ancak onu diğer sûrelerden bir âyet saymadı.

İbn Ebî Hâtim, Taberânî, M. el-Evsat'ta, Dârakutnî, Beyhakî, Sünen'de zayıf isnâdla Bureyde'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sana, Süleyman'dan sonra benden başka hiçbir peygambere nazil olmayan bir ayeti veya sûreyi bildirmeden çıkmayacağım" buyurdu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yürüyünce ben de peşinden gittim, Mescid'in kapısına gelince ayağının birini Mescid'in eşiğinden dışarıya atıp, diğeri ise içeride kalınca kendi kendime:

“Bana söylediğini unuttu" dedim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzüne bana dönüp:

“Namazda Kur'ân'a başlarken ilk olarak neyi okuyorsun?" diye sorunca, ben:

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle." Karşılığını verdim. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İşte budur" buyurduktan sonra Mescitten çıktı.

İbnu'd-Durays bildiriyor: İbn Abbâs:

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle" âyettir dedi.

Saîd b. Mansûr, Sünen'de, İbn Huzeyme, Kitâbu'l-Besmele'de ve Beyhakî İbn Abbâs'tan bildiriyor: Şeytan insanlardan -Beyhakî'nin lafzı ise:

“Irak halkından" şeklindedir- Kur'ân'daki en büyük âyet olan:

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle" ayetini çalmıştır.

Ebû Ubeyd, İbn Merdûye ve Beyhakî, Şuabu'l-İmân'da İbn Abbâs'tan bildiriyorlar:

“İnsanlar, Allah'ın Kitab'ından, Süleymân b. Dâvûd dışında hiçbir peygambere nazil olmayan bir âyetten gafil oldular. Bu ayet:

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle" ayetidir.

Dârakutnî, zayıf isnâdla İbn Ömer'den bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Cibril bana vahiy getirdiği zaman ilk olarak Besmele'yi okurdu. "

Vâhidî, İbn Ömer'den bildiriyor:

“Besmele, her sûrede nazil olmuştur."

Ebû Dâvûd, Bezzâr, Taberânî, Hâkim ve Beyhakî, el-Ma'rife'de İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine (yeni sûrenin başladığına işaret eden) Besmele inene kadar sûrenin sona erdiğini bilemezdi. Bezzâr ve Taberânî şu sözü de eklemişlerdir: Besmele nazil olduğu zaman (önceki sûrenin) bittiğini ve yeni sûrenin başladığını anlardı.

Hâkim ve Beyhakî, Sünen'de İbn Abbâs'tan bildiriyor: Besmele nazil oluncaya kadar Müslümanlar sûrenin bittiğini bilmezlerdi. Besmele nazil olduğunda sûrenin bittiğini anlarlardı.

Ebû Ubeyd, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Besmele nazil olmadan sûrenin bittiğini bilmezlerdi. Besmele nazil oluğu zaman önceki sûrenin bittiğini ve yeni bir sûre başladığını anlarlardı.

Taberânî, Hâkim ve Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibril gelip Besmeleyi okuduğu zaman Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) yeni bir sûrenin nazil olduğunu anlardı.

Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da ve Vâhidî, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Besmele nazil olmadan iki sürenin nerede birbirinden ayrıldığını bilmezdik.

Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da bildiriyor: İbn Ömer namazda Besmeleyi okur ve sûreyi bitir(ip yeni bir sûreye geçece)ği zaman yine Besmele'yi okurdu ve:

“Besmele, mushafta okunması için yazılmıştır" derdi.

Dârakutnî Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Cibril bana namazı öğretti. Kalkıp tekbir getirdi, sonra açıktan okuduğu her rekatta Besmeleyi okudu."

Sa'lebî bildiriyor: Ali b. Zeyd b. Cud'ân der ki: Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. ez-Zübeyr kıraate açıktan Besmele okuyarak başlarlardı.

Sa'lebî, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Mescid'de Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraberken bir adam namaz kılmak için girdi ve namaza istiâze (Eûzü) ile başladıktan sonra:

“Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" dedi.

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) adamın dediğini duydu ve:

“Be adam! Namazını bozdun. Besmelenin Fâtiha Sûresinden olduğunu, onu terk edenin bir ayeti terk etmiş olacağını, Fatiha'dan bir ayeti terk edenin de namazının bozulacağını bilmiyor musun?" buyurdu.

Sa'lebî der ki: Hazret-i Ali, namazda Fâtiha Sûresine başlayacağı zaman Besmeleyi okurdu ve:

“Kim Besmeleyi okumazsa Fâtiha'yı eksik okumuş olur" dedi. Yine Hazret-i Ali:

“Besmele, Fâtiha Sûresinin tamamlayıcısıdır" derdi.

Sa'lebî, Talha b. Ubeydillah'dan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“(Namazda) Besmeleyi terk eden Allah'ın ayetlerinden birini terk etmiş olur."

Şâfî, el-Ümm'de, Dârakutnî, Hâkim ve Beyhakî bildiriyor: Muâviye Medine'ye gelip halka namaz kıldırdı ve Besmeleyi okumadı, intikal tekbirlerini de terk etti. Bunun üzerine Muhacirler ve Ensâr namaz bitince:

“Ey Muâviye! Namazından mı çaldın! Besmele ve tekbirler nerede?" dediler. Muâviye daha sonra namaz kıldığında Besmele'yi okudu ve secdeye gideceği zaman da tekbir getirdi.

Beyhakî, Zührî'den bildiriyor: Besmele namazın sünnetlerindendir. Besmeleyi namazda ilk defa içinden okuyan Amr b. Saîd b. el-Âs'tır ve bunu Medine'de yapmıştır. Amr utangaç biriydi.

Ebû Dâvûd, Tirmizî, Dârakutnî ve Beyhakî bildiriyor: İbn Abbâs der ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazda okumaya Besmele ile başlardı.

Bezzâr, Dârakutnî, Hâkim, ve Beyhakî bildiriyor: İbn Abbâs der ki:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazda Besmele'yi açıktan okurdu."

Taberânî, Dârakutnî ve Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da, Ebu't-Tufayl'dan bildiriyor: Ali b. Ebî Tâlib ve Ammâr'ın şöyle dediklerini duydum:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) vakit namazlarında Fâtiha'yı okurken Besmeleyi açıktan okurdu."

Taberânî, M. el-Evsat'ta, Dârakutnî ve Beyhakî, Nâfi'den bildiriyor: İbn Ömer namazda Fâtiha Sûresini ve zamme sûre okuyacağı zaman Besmeleyle başlardı ve bunu Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) duyduğunu söylerdi.

Dârakutnî, Hâkim ve Beyhakî bildiriyor: Ebû Hureyre der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (namazda) Besmeleyi açıktan okurdu.

Dârakutnî ve Hâkim bildiriyor: Enes der ki: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) (namazda) Besmeleyi açıktan okuduğunu duydum.

Dârakutnî, Hâkim, Beyhakî bildiriyor: Nuaym el-Mucmir der ki: Ebû Hureyre'nin arkasında namaz kılarken Besmeleyi okuduktan sonra fâtiha Sûresini okudu ve sûrenin sonunda "Âmîn" dedi, halk ta:

“Âmîn" dedi. Her secdeye varışında, kıyama kalktığında tekbir getirirdi. Selam verdiği zaman da:

“Canım elinde olana yemin ederim ki, içinizde namazı Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) namazına fazla benzeyen kişi benim" derdi.

Dârakutnî bildiriyor: Ali b. Ebî Tâlib der ki:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hem Fâtiha'da hem zamme sûrede Besmeleyi açıktan okurdu."

Dârakutnî, Ali b. Ebî Tâlib'den bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Namaz kılacağın zaman nasıl okursun?" diye sorunca:

“Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" âyetinden başlarım cevabını verdim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Besmeleyle başla" buyurdu.

Dârakutnî ve Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da bildiriyor: Câbir der ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana:

“Namaza kalktığın zaman nasıl okursun?" diye sorunca, ben:

“Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" âyetinden başlarım cevabını verdim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Besmeleyle başla" buyurdu.

Dârakutnî, İbn Ömer'den bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr'in ve Ömer'in arkasında namaz kıldım; üçü de Besmeleyi açıktan okuyorlardı.

Dârakutnî, Numan b. Beşîr'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Cibril bana Kabe'nin yanında imam oldu ve Besmeleyi açıktan okudu. "

Dârakutnî bildiriyor: Bureyde der ki: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Besmeleyi açıktan okuduğunu duydum.

Dârakutnî, Bedir savaşına katılan Hakem b. Umeyr'den bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) arkasında namaz kıldım, yatsı, sabah ve Cuma namazlarında Besmeleyi açıktan okudu.

Dârakutnî, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Besmeleyi açıktan okurdu.

Ebû Ubeyd bildiriyor: Muhammed b. Ka'b el-Kurazî der ki: Fâtiha Sûresi, Besmeleyle birlikte yedi âyettir."

İbn Ebî Hâtim, Tefsir'inde, Hâkim, Müstedrek'te, Beyhakî, Şu'abu'l- îmârida, Ebû Zer el-Herevî, Fadâil'de ve Hatîb el-Bağdâdî Tarih'mde İbn Abbâs'tan bildiriyor: Osman b. Affân, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Besmeleyi sorunca, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“O, Allah'ın isimlerinden biridir. Onunla; Allah'ın îsm-i A'zam'ı arasındaki yakınlık, gözün siyahıyla beyazı arasındaki mesafe kadardır" buyurdu.

İbn Cerîr, İbn Adiy, el-Kâmil'de, İbn Merdûye, Ebû Nuaym, el-Hilye'de, İbn Asâkir, Târih Dımeşk'te ve Sa'lebî çok zayıf bir senetle, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“İsa b. Meryem'i annesi öğrenmesi için okula gönderdi. Öğretmen kendisine:

“Bismillahirrahmanirrahim, yaz" deyince, Hazret-i îsâ:

“Bismillah nedir?" diye sordu. Öğretmen:

“Bilmiyorum" cevabını verince, Hazret-i Isa şöyle dedi:

“Be, Allah'ın Cemâli, Sin, Allah'ın Yüceliği, Mim, Mülkü demektir. Allah, bütün ilahların İlahıdır. Rahmân, Dünya ve âhirette merhamet eden, Rahim ise âhirette merhamet eden demektir. "

İbn Ebî Hâtim, Cuveybir tarikiyle, Dahhâk'tan aynı rivayette bulunmuştur.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs der ki: Cibril Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk inişinde, ona şöyle dedi:

“Bismillahirrahmanirrahim" de ey Muhammed." İbn Abbâs der ki: Cibrîl, "Bismillah" de, derken ona şunu demek istemiştir. "Rabbin olan Allah'ı anarak oku. O, bütün yarattıkları tarafından Ulûhiyyete ve Ubûdiyyete (İlah olarak kabul edilip ibadet edilmeye) layıktır. "Rahmân ve Rahîm sözü aynı kökten Rahmet sözcüğünden türemiştir. Rahîm, merhamet etmek istediklerine karşı yumuşak olan, azabını kat kat arttırmak istediği kişiye karşı ise şiddetli olan demektir.

İbn Merdûye, İbn Abbâs'ın:

“Allah'ın İsmi Âzam'ı Allah lafzıdır" dediğini bildirir.

İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Tarih'mde, İbnu'd-Durays, Fadâil'de ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: Câbir b. Zeyd der ki:

“Allah'ın İsm-i A'zam'ı Allah lafzıdır. Kur'ân'ın hepsinde her isimden önce onunla başlandığını görmüyor musun?"

İbn Ebî Şeybe ve İbn Ebi'd-Dünyâ, Kitâbu'd-Dua'da bildiriyor: Şa'bî der ki:

“Allah'ın İsmi Âzam'ı « Allah», lafzıdır."

İbn Cerîr, Hasan(-ı Basrî)'nin:

“Herhangi Rahman adını (Allah'tan başkası için) kullanmak yasaklanmıştır" dediğini bildirir.

İbn Ebî Hâtim, Hasan(-ı Basrî)'nin:

“İnsanlar, Rahman adını (insanlar için) kullanamazlar" dediğini bildirir.

İbn Ebî Hâtim, Dâhhâk'ın:

“Yüce Allah'ın Rahman sıfatı, bütün yaratılmışları kapsar, Rahim sıfatı ise sadece müminleri kapsar" dediğini bildirir.

Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sifât'ta bildiriyor: İbn Abbâs der ki:

“Rahman, yumuşak demektir. Rahim ise rızık konusunda yarattıklarına merhametli davranıp ihsanda bulunan demektir. Bu isimlerin ikisi de birbirinden yumuşaktır."

İbn Cerîr bildiriyor: Atâ el-Horasanî der ki:

“Allah'ın bir adı da Rahman'dı, Rahman adı başkası (Müseylemetu'l-Kezzâb) tarafından kullanılınca, tarafından yüce Allah, kendisini Rahman ve Rahim sıfatıyla sıfatlandırdı."

Bezzâr, Hâkim ve Beyhakî, Delâil'de (zayıf senetle) bildiriyor: Hazret-i Âişe der ki: Babam bana:

Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bana öğrettiği, Hazret-i İsa'nın da Havarilere öğrettiğini söylediği, eğer Uhud dağı kadar borcun olsa Allah'ın bu borcunu ödeyeceği bir duayı sana öğreteyim mi?" diye sorunca, ben:

“Evet" karşılığını verdim. Babam şöyle dedi:

“Ey gönüllerdeki keder ve hüznü gideren, zor durumda olanların dualarına cevap veren ve dünyada da âhirette de Rahmân ve Rahîm ismiyle muamele eden ve edecek olan Rabbim! Ancak Sen bana merhamet edersin, bana, senden başkasına ihtiyaç duymayacağım şekilde merhamet et" de."

İbn Ebî Şeybe, Abdurrahman b. Sâbit'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şu sözlerle dua eder ve onları insanlara öğretirdi:

“Ey gönüllerdeki keder ve hüznü gideren, zor durumda olanların dualarına cevap veren ve dünyada da, âhirette de Rahmân ve Rahîm ismiyle muamele eden ve edecek olan Rabbim! Ancak Sen bana merhamet edersin, bana, senden başkasına ihtiyaç duymayacağım şekilde merhamet et. "

Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da Mukâtil b. Süleymân tarikiyle, o da Dâhhâk'tan, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Yüce Allah bana, hiçbir nebi ve resûle indirmediği bir sûre indirdi. Allah şöyle buyurdu:

“Bu sûreyi (Fâtiha iyi) kullarımla aramda iki kısma ayırdım. Bu sûre Fatiha Süresidir. Onun yarısını bana, yarısını onlara ayırdım. Bir âyet ise benimle onlar arasında müşterektir. Kul:

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle" dediği zaman Yüce Allah:

“Kulum beni, biri diğerinden daha yumuşak olan iki isimle çağırdı. Rahîm ismi, Rahmân'dan daha yumuşaktır. İkisi de yumuşaktır" buyurur. Kul:

“Elhamdülillah (Hamd, Allah'a mahsustur)" dediği zaman, Yüce Allah:

“Kulum bana şükredip hamdetti" buyurur. Kul:

“Rabbil-Âlemîn (Âlemlerin Rabbi)" dediği zaman, Yüce Allah:

“Kulum, Benim Âlemlerin Rabbi olduğuma şahitlik etti" buyurur. Âlemlerin Rabbi demek: İnsanların, cinlerin, meleklerin, şeytanların, diğer mahlukatın ve her şeyin Rabbi ve yaratıcısı demektir. Kul:

“O, Rahman ve Rahim'dir" dediği zaman, Yüce Allah:

“Kulum beni yüceltti" der. Kul:

“Din Gününün sahibidir, yani hesap gününün sahibidir" dediği zaman, Yüce Allah:

“Kulum Hesap gününün benden başka sahibi olmadığına şahitlik etti" buyurur. Kul:

“Din Gününün sahibidir" dediği zaman "Beni övdü" buyurur. Kul:

“Ancak Sana kulluk ederiz" yani Allah'a ibadet eder, O'nun Tek olduğuna şahitlik ederim "ve yalnız Senden yardım dileriz" dediği zaman, Yüce Allah: «Bu, benimle kulum arasındaki müşterek ayettir. O, bana ibadet ediyor, ayetin bu kısmı Bana aittir. Benden yardım diliyor. Âyetin bu kısmı ise kulumundur ve bundan sonra dilediği verilecektir» buyurur."

Sûrenin devamı şöyledir:

“Bizi doğru yola eriştir" Yani İslam dinine ilet. Çünkü İslam dışındaki, tevhîdî olmayan her yol doğru değildir. "Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna" Peygamberlerin ve Allah'ın kendilerini İslam ve peygamberlikle nimetlendirdiği müminlerin yoluna erdir. "Gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil." Kendilerine gazaplandığın Yahudilerin ve hidayetten sonra Allah'ın dalalete düşürdüğü Hıristiyanların yoluna değil. Bunlar Allah'a isyan ettikleri için Allah kendilerine gazab etti ve onlardan maymun ve domuza çevirip içlerinden tağuta kullar kıldı. Bu kişiler:

“... işte onlar yeri en kötü ve doğru yoldan en çok sapmış olanlardır."'

Bunlar dünyada sapıtmış, âhirette ise Cehennemin en kötü yerinde olacaklardır. Bunlar Müminlerin, Müminlerden ve onların takib ettiği doğru yoldan sapmışlardır. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“imam:

“Veleddâllîn" dediği zaman, siz:

“Amin" deyiniz. Allah sizin âmin demenize icabet eder. Yüce Allah bana şöyle buyurdu:

“Ey Muhammed! Bu, senin, ümmetinin ve dinine tâbi olanların Cehennemden kurtuluşudur."

Beyhakî der ki: Hadisteki Rahman ve Rahim sıfatlarının ikisi de "rakîk" yumuşaktır; asıl nüshada böyle geçmiştir. Ancak bu kelimenin "Refîk" dost şeklinde olması gerekir. Refîkte Allah'ın isimlerindendir.

İbn Merdûye ve Sa'lebî bildiriyor: Câbir b. Abdillah der ki: Besmele nazil olduğu zaman bulut doğuya doğru çekildi, rüzgar durdu, deniz coştu, hayvanlar kulak verip dinledi ve Şeytanlar gökyüzünden kovuldular. Allah'ın İzzetine yemin ederim ki hangi şeye Besmele çekilirse Allah o şeye bereket verir.

Vekî ve Sa'lebî, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor:

“Kim, Allah'ın kendisini on dokuz Zebaniden kurtarmasını isterse Besmeleyi okusun ki, Allah her harfiyle bir Zebâniye karşı kendisine kalkan yapsın."

Deylemî, Müsned el-Firdevs'te, İbn Abbâs'tan merfû olarak bildiriyor:

"Öğretmen çocuğa: «Bismillahirrahmanirrahim de» dediği zaman Allah, öğretmene, çocuğa ve çocuğun anne babasına Cehennemden kurtuluş beraati yazar. "

İbnu's-Sünnî, el-Amelu'l-Yevm ve'l-Leyle'de ve Deylemî Hazret-i Ali'den merfu olarak şöyle bildirirler:

“Bir sıkıntıya düştüğün zaman "Bismillahirrahmanirrahim. Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi'l -aliyyi'l-azim (Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle. Güç ve kuvvet ancak Allah'a mahsustur" de. Allah bununla dilediği belaları (senden) uzaklaştırır. "

Hâfız Abdulkadir er-Ruhâvî, el-Erbaîn'de, hasen isnâdla Ebû Hureyre'den bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Bismillahirrahmânirrahîm ile başlamayan her hayırlı iş, güdüktür."

Abdürrezzâk, Musannef’te ve Ebû Nuaym, el-Hilye'de Atâ'dan bildiriyor: Eşekler gece anırdığı zaman:

“Bismillahirrahmânirrahîm. Eûzü billahi mine'ş- şeytanır-racîm (Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle. Kovulmuş Şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım)" deyiniz.

Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de, Safvân b. Süleym'den bildiriyor: Cinler, insanların eşyaları ve elbiselerini kullanırlar. Biriniz bir elbiseyi aldığı veya koyduğu üzerinden çıkardığı zaman Besmele çeksin. Zira Allah'ın ismi (cinlerin ona dokunmasını engelleyen) mühürdür.

Ebû Nuaym ve Deylemî, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Besmele nazil olduğu zaman dağlar sallandı. Hatta Mekke halkı sarsıntı sesini duydu. Ve:

“Muhammed dağlara sihir yaptı" dediler. Bunun üzerine Allah bir duman gönderip dumanla Mekke halkını kapladı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kim, inanarak Besmele'yi söylerse, dağlar da onunla tesbih ederler; ancak dağların tesbihi duyulmaz" buyurdu.

Deylemî, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Kim Besmeleyi okursa, Allah her harfine karşılık dört bin sevap yazar, dört bin günahını siler ve derecesini dört bin kat yükseltir,"

İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Dârakutnî, Hâkim ve Beyhakî, Sünen'de bildiriyor: Enes b. Mâlik'e Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kıraati sorulunca:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) uzatılacak harfleri uzatarak okurdu" dedikten sonra Besmeleyi okuyup:

“Bismillâh" kelimesini, "er-Rahmân" kelimesini ve "er-Rahîm" kelimesini uzatırdı" dedi.

Hâfız Ebû Bekr el-Hatîb el-Bağdâdî, el-Câmi'de, Ebû Câfer Muhammed b. Ali'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Besmele her Kitabın anahtarıdır" buyurdu.

Hatîb, Cami'de, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: Şiir kitabı da olsa ilki Besmele olmayan kitap faydasızdır.

İbn Asâkir bildiriyor: Ömer b. Abdilaziz der ki:

“Şiire Besmele yazılmaz."

Hatîb bildiriyor: Zührîder ki:

“Sünnete göre, şiire Besmele yazılmaz."

İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr b. Ebî Dâvûd ve Hatîb el-Bağdâdî, Cami'de bildiriyor: Şa'bî der ki:

“Öncekiler, şiirin başına Besmelenin yazılmasını kerih görürlerdi.

Hâtîb, Şa'bî'nin şöyle dediğini bildirir: Öncekiler, Şiirin başına Besmele yazılmaması konusunda icma etmişlerdir.

Ebû Ubeyd ve İbn Ebî Şeybe, Musannef’te bildiriyor: Mücâhid ve Şa'bî cünüb olanın Besmeleyi yazmasını kerih gördüler.

Ebû Nuaym, Tarih İsbehân'da ve İbn Eşteh, el-Mesâhifte zayıf isnâdla Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Kim Allah'a olan ta'ziminden dolayı Besmele'yi tecvitli (uzatılması gereken yerleri uzatarak) yazarsa Allah onun günahlarını bağışlar. "

Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da bildirir: Hazret-i Ali der ki: Bir adam Besmeleyi okurken tecvid kurallarına uyduğu için günahları affedilmiştir.

Es-Silefî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) öyle buyurdu:

“Besmeleyi, Sin harfini uzatmadan be harfini mim harfiyle birleştirerek ((.....) şeklinde) yazma."

Hatîb, Câmi'de bildiriyor: Zührî der ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Besmelenin uzatılmasını (uzatılarak yazılmasını) yasaklamıştır.

Hatîb ve İbn Eşteh, el-Mesâhifte bildiriyor: Muhammed b. Şîrîn, Besmeleyi yazarken, (.....) harfini güzelce yazmadan (.....) harfiyle (.....) harfinin yakınına şeklinde yazmayı kerih görürdü.

Deylemî, Müsned el-Firdevs'te ve İbn Asâkir, Tarih Dimaşk'ta, Zeyd b. Sâbit'ten bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Besmeleyi yazacağın zaman Sîn harfini iyice belli et. "

Hatîb, el-Câmi'de ve Deylemî, Enes'ten bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Biriniz Besmeleyi yazacağı zaman "Rahmân" kelimesini uzatarak yazsın."

Deylemî bildiriyor: Muâviye der ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Ey Muâviye! Diviti hokkanın önüne koy. Kalemin ucunu sivrilt, (.....) harfini doğru çek. (.....) harfinin dişlerini birbirinden ayır. Mim harfinin gözünü kapalı yapma, Allah Lafzını güzel yaz, Rahmân lafzını(ın nun harfini) uzat Rahîm kelimesini de tecvidli (anlaşılır) yap. Kalemi sol kulağına koy ki bu hatırlaman için daha uygundur. "

Hatîb, Matar el-Varrâk'tan bildiriyor: Muâviye b. Ebî Süfyân Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kâtibiydi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona (.....) ve (.....) harflerini birleştirmesini, sonra onları Mim harfine doğru uzatmasını (.....) şeklinde, sonra (.....) kısmını ise ne yazarken, ne de okurken uzatmamasını emretti.

Ebû Ubeyd bildiriyor: Müslim b. Yesâr Besmele'yi yazarken harfini yazmayıp (.....) şeklinde yazmayı kerih görürdü.

Ebû Ubeyd bildiriyor: İbn Avn, İbn Sîrîn'e Besmele'yi (.....) şeklinde yazınca, İbn Şîrîn:

“Yavaş ol, harfini yaz. Farkında olmadan kötü bir şey yapmaktan sakınınız" dedi.

İbn Sa'd, Tabakat'ta, Cuveyriye b. Esmâ'dan bildiriyor: Ömer b. Abdilazîz, Besmele'yi ) şeklinde yazıp harfini yazmayan bir kâtibini azletti.

İbn Sa'd bildiriyor: Muhammed b. Şîrîn Besmeleyi yazarken (.....) harfini yazıp (.....) harfini yazmadan (.....) ile bileştirmeyi kerih görür ve:

“Bu şekilde yapılması şiddetle yasaklanmıştır" derdi.

Hatîb bildiriyor: Mu'âz b. Mu'âz der ki: Besmeleyi yazıp (.....) harfini uzatarak Sîn harfini yazmayınca, Sevvâr elimi tutup:

“Hasan ve Muhammed böyle yapmayı kerih görürlerdi" dedi.

Hatîb bildiriyor: Abdullah b. Sâlih der ki: Besmeleyi yazıp (.....) harfini uzatınca Leys bunu kerih gördü ve:

“Manayı değiştirdin" dedi. Yani bu durumda (.....) harfi Lam harfi gibi olur.

Ebû Dâvûd, Merâsîl'de, Ömer b. Abdilaziz'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yerdeki bir okula uğradı ve yanındaki çocuğa:

“Bu nedir?" diye sordu. Çocuk:

“Bismillah" tır cevabını verince:

“Allah böyle yapanlara lanet etmiştir. Besmeleyi gerektiği yere koyunuz" buyurdu.

Hatîb, Tâli't-Tâlhîs'te Enes'ten merfu olarak bildiriyor:

“Kim, üzerinde Besmele yazan bir kâğıdı Allah'ı Ta'zîm için, basılmasın diye yerden kaldırırsa Allah katında sıddîklerden yazılır ve anne babası kâfir olsalar bile azatları hafifletilir."

İbn Ebî Dâvûd, el-Ba's'ta bildiriyor: Hâlid b. Hâlid b. Saîd b. el-Âs'ın annesi şöyle der:

“Besmeleyi ilk yazan babamdır."

Sa'lebî, el-Kelbî tarikiyle Sâlih'ten, o da İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Mekke'de kalkıp:

“Bismillahirrahmânirrahîm" deyince, Kureyşliler:

“Allah ağzını kırsın" karşılığını verdiler.

Ebû Dâvûd, Merâsîl'de ve Nâsih'te, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Meke'de Besmele'yi açıktan söylerdi ve Mekke halkı Müseyleme'yi "Rahmân" diye çağırırlardı. Bu sebeple:

“Muhammed, Yemâme halkının ilahına davet ediyor" dediler. Bunun üzerine Allah, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Besmele'yi gizli söylemesini emretti ve Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edinceye kadar onu açıktan okumadı.

Taberânî, Saîd b. Cübeyr tarikiyle, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (namazda) Besmeleyi okuduğu zaman müşrikler onunla alay edip:

“Muhammed, Yemâme halkının ilahını anıyor" derlerdi. Müseyleme'ye "Rahmân" ismi vermişlerdi. Bu âyet indikten sonra Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Besmele'nin açıktan okumaması emredildi.

Taberânî, Enes'ten bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ebû Bekr ve Hazret-i Ömer (namazda) Besmele'yi gizli okurlardı.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Dârakutnî ve Beyhakî, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ebû Bekr'in, Hazret-i Ömer'in ve Hazret-i Osmân'ın arkasında namaz kıldım, hiç birinin Besmele'yi açıktan okuduğunu duymadım.

İbn Ebî Şeybe, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Beyhakî, Abdullah b. Muğaffel'in oğlundan bildiriyor: Babam, (namazdayken) Besmele'yi açıktan okuduğumu duyunca şöyle dedi:

“Ey oğul! Bu sonradan çıkmış bir şeydir. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ebû Bekr'in, Hazret-i Ömer'in ve Hazret-i Osmân'ın arkasında namaz kıldım, hiç birinin Besmele'yi açıktan okuduğunu duymadım."

Abdürrezzâk ve İbn Ebî Şeybe bildiriyor: İbn Abbâs der ki: (Namazda) Besmeleyi açıktan okumak, bedevilerin kıraatidir.

İbn Ebî Şeybe, Hazret-i İbrahim'den bildiriyor: İmamın Besmeleyi açıktan okuması bidattir.

İbnu'd-Durays, Yahya b. Atîk'ten bildiriyor: Hazret-i Hasan:

“Kur'ân'ın başına Besmeleyi yazınız ve sûrelerin aralarına çizgi çekiniz" dedi.

2

"Hamd, Allah'a aittir"

Abdürrezzâk, Musannef’te, Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl'da, Hâtâbî, el-Ğarîb'de, Beyhakî, el-Edeb'de, Deylemî, Müsned el-Firdevs'te ve Sa'lebî, Abdullah b. Amr b. el-Âs'tan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Hamd, şükrün başıdır. Allah'a hamd etmeyen kul, Ona şükretmiş olmaz. "

Taberânî, M. el-Evsat'ta, zayıf senetle, Nevvâs b. Sem'ân'dan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) devesi çalınınca:

“Eğer Allah, Onu bana geri döndürürse Rabbime şükredeceğim" dedi. Deve, aralarında Müslüman bir kadının bulunduğu Arap kabilelerden birine gitti. Kadın deveyle kaçmayı düşündü ve kabilenin dalgın olduğu bir anda deveye binip onu sürerek Medine'ye geldi. Müslümanlar deveyi görünce sevindiler ve onu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) götürdüler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) deveyi görünce:

“Allah'a hamd olsun" dedi. Sahabe acaba Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) (şükür olarak) namaz kılacak veya oruç tutacak mı diye beklediler; ama Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) öyle bir şey yapmayınca (deveyi kaybedince dediklerini) unuttuğunu zannedip:

“Ey Allah'ın Resûlü! «Eğer Allah, onu bana geri döndürürse Rabbime şükredeceğim» demiştin" dediler. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'a hamd olsun demedim mil" karşılığını verdi.

İbn Cerîr, Hâkim, Tarih Nîsâbür'da ve Deylemî (zayıf bir senetle) sahabeden olan Hakem b. Ömer'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Eğer: «Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur» dersen Allah'a şükretmiş olursun ve Allah sana (nimetlerini) arttırır."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs der ki:

“Hamd, Allah'a mahsustur" sözü şükür sözüdür. Kul:

“Hamd Allah'a mahsustur" dediği zaman, Allah:

“Kulum bana şükretti" buyurur.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs der ki:

“Hamd Allah'a mahsustur" sözü Allah'a şükür, boyun eğme, nimetini, hidayetini, yaratmasını ve buna benzer başka şeyleri ikrar etme sözüdür.

İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Hazret-i Ömer:

“Sübhanallah ve lâ ilahe illallah'ın ne demek olduğunu biliyoruz. "Elhamdülillah ne demektir?" diye sorunca, Hazret-i Ali:

“Allah'ın, kendisi için razı olduğu ve söylenmesini sevdiği bir kelimedir" cevabını verdi.

Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da Câbir'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Verilen nimete hamdetmek, kula verilen her nimetten daha üstündür."

Abdürrezzâk ve Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da, Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu. "Kulun, Allah'ın kendisine verdiği bir nimete hamdetmesi, o nimet ne olursa olsun (nimetten) daha üstündür."

Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl'de, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“İçindeki her şeyiyle birlikte dünya, benim ümmetimden bir kişinin elinde bulunsa daha sonra da bu kişi «Hamd, Allah'a mahsustur» dese, Bu sözü bütün bu nimetlerden daha faziletli olur."

Ahmed, Müslim ve Nesâî, Ebû Mâlik el-Eş'arî'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Temizlik îmânın yarısıdır. «Elhamdülillah» duâsı Mîzân'ı, «Sübhânallâhi ve'l-hamdülillâh» sözleri ise, yer ile gökler arasını sevap ile doldurur. Namaz nûrdur; sadaka burhândır; sabır aydınlıktır. Kur'ân, senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahtan (pazara çıkar) nefsini satar; kimi onu âzâd, kimi de helak eder."

Saîd b. Mansûr, Ahmed, Tirmizî ve İbn Merdûye Benî Süleym'den bir adamdan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Sübhanallah Mizan'ın yarısını, Elhamdülillah tamamını doldurur. Allahuekber demek gök ile yeryüzü arasını doldurur. Temizlik imanın yarısı, oruç da sabrın yarısı yarısıdır. "

Tirmizî, Abdullah b. Amr'dan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Tesbih Mizan'ın yarısını, Elhamdülillah sözü ise tamamını doldurur. Lâ ilahe illallah sözü ise hiçbir engele takılmadan Allah'a ulaşır."

Ahmed, Buhârî, el-Edebu'l-Müfred'de, Nesâî, Hâkim, Ebû Nuaym, el- Hilye'de ve Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da bildiriyor: Esved b. Serî et-Temîmî der ki:

“Ey Allah'ın Resûlü! Rabbime kendisiyle hamd ettiğim kelimeleri sana söyleyeyim mi?" dediğimde, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Şunu bil ki, Rabbin Kendisine hamd edilmeyi sever" buyurdu.

İbn Cerîr, Esved b. Serî'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Allah katında, Kendisine hamdetmekten daha sevimli bir şey yoktur. Allah kendini övmüş ve:

“Hamd Allah'a mahsustur" buyurmuştur."

Beyhakî, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Teenni (ihtiyatlı hareket etmek) Allah'tan, acele ise şeytandandır. Mâzeretleri Allah'tan çok kabul eden yoktur. Allah'ın Kendisine hamdedilmesinden daha çok sevdiği (başka bir) şey yoktur. "

İbn Şâhîn, es-Sünne'de ve Deylemî, Âbân tarikiyle, Enes'ten bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Tevhîd, Cennet'in ücretidir. Hamd ise her nimetin ücretidir. Bundan sonra insanlar Cennet(teki dereceler)i amelleri oranında paylaşırlar. "

Hatîb, Tâli't-Telhîs'te, Sâbit el-Bunânî tarikiyle Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Tevhîd, Cennet'in ücretidir. Hamd ise her nimete şükrünü ödemektir."

Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce, İbn Hibbân ve Beyhakî, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Hamd ile başlamayan her iş (cin sonu) kopuktur,"

Buhârî, el-Edebu'l-Müfred'de bildiriyor: İbn Abbâs der ki: Biriniz aksırdığı zaman:

“Elhamdülillah" derse, melek:

“Rabbilâlemin" der. Aksıran:

“Elhamdulillahi Rabbilâlemin" derse, melek:

“Yerhamukellah (Allah sana merhamet etsin)" der.

Buhârî, el-Edebu'l-Müfred'de, İbnu's-Sünnî, et-Tıbbu'n-Nebevî'de ve Ebû Nuaym, et-Tıbbu'n-Nebevî'de, Ali b. Ebî Tâlib'den bildiriyor:

“Kim her duyduğu aksırmada: «Her hâl için, Âlemlerin Rabbine hamdolsun» derse, ne diş, ne de kulak ağrısı çeker."

Hakîm et-Tirmizî, Vâsile b. el-Eska'dan bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Kim aksıran kişiye daha önce: «Yerhamukellah» derse, karın hastalığı ona zarar veremez. "

Hakîm et-Tirmizî, Mûsa b. Talha'dan bildiriyor: Yüce Allah, Hazret-i Süleyman'a (aleyhisselam):

“Birisi, yedi deniz ötesinden bile aksırsa Beni zikret" diye vahyetti.

Beyhakî, Hazret-i Ali'den bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ailesinden bir askeri birlik gönderdi ve şöyle dedi:

“Allahım! Eğer onları bana salim bir şekilde geri döndürürsen Sana hakkıyla şükretmek bana borç olsun." Fazla geçmeden salim bir şekilde geri döndüklerinde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Nimetleriyle bizi kaplayan Allah'a hamdolsun" dedi. Ben:

“Ey Allah'ın Resûlü! Sen: «Eğer onları bana salim bir şekilde geri döndürürsen Sana hakkıyla şükretmek bana borç olsun» demedin mi?" diye sorduğumda:

“Yapmadım mı?" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünya, Kitâbu'ş-Şükr'de, İbn Merdûye ve Beyhakî, Sa'd b. İshâk b. Ka'b b. Ücra tarikiyle, babasından, o da dedesinden bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ensar'dan bir birlik yolladı ve:

“Allah onları salim bir şekilde ganimetle geri döndürürse, Allah'a şükretmek üzerime borç olsun" dedi. Fazla geçmeden ganimetlerle geri döndüklerinde, sahabeden bazıları:

“Senin: «Allah onları salim bir şekilde ganimetle geri döndürürse, Allah'a şükretmek üzerime borç olsun» dediğini duyduk" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Şükrettim. (Döndükleri zaman): «Allahım! Şükür olarak hamd yalnız Sanadır. Yalnız Senin fazlından verdiklerine minnet duyulur» dedim" buyurdu.

Ebû Nuaym, el-Hilye'de ve Beyhakî, Câfer b. Muhammed'den bildiriyor: Babam katırını kaybedince:

“Eğer Allah, katırımı geri dönderirse, Allah'a razı olacağı şekilde hamdedeceğim" dedi. Çok geçmeden, eğeri ve yularıyla katırını kendisine getirdiklerinde, katıra bindi ve gökyüzüne bakıp sadece:

“Elhamdülillah" dedi. Kendisine (katırı kaybettiğinde söylediği) söylenince:

“Geriye bir şey bıraktım mı? Bütün hamdın sadece Allah'a ait olduğunu söyledim (ya!)" karşılığını verdi.

Beyhakî, Mansûr tarikiyle, Hazret-i İbrâhîm'den bildiriyor:

“Elhamdülillah, sözünün sevabı en fazla verilen sözdür" denir.

Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî, Muhammed b. Harb'den bildiriyor: Süfyân es-Sevrî şöyle dedi:

“Allah'a hamdetmek zikir ve şükürdür. Ondan başka hem zikir, hem de şükür olan başka bir şey yoktur."

İbn Ebi'd-Dünya ve Ebû Nuaym el-Hilye'de bildiriyor: Abdullah b. Amr b. el-Âs der ki:

“Kul: «Sübhânallah» derse, bu yaratılmışların duasıdır. Eğer: «Elhamdülillah» derse, bu, kulun, bundan başka bir şeyle Allah'a şükredemeyeceği bir kelimedir. Eğer: «Lâ İlâhe illallah» derse, bu, söylenmeden, Allah'ın kulun hiçbir amelini kabul etmeyeceği bir kelimedir. Eğer: «Allahu Ekber» derse, gökle yer arasını (sevapla) doldurmuş olur. Eğer: «Lâ havle velâ kuvvete illâ billah» derse, Yüce Allah: «Müslüman olup teslim oldu» buyurur."

"Âlemlerin Rabbi" Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim bildiriyor: İbn Abbâs der ki:

“...Âlemlerin Rabbi..." ayetindeki "Âlemler" cinler ve insanlar demektir.'

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr bildiriyor; Mücâhid der ki:

“...Âlemlerin Rabbi..." ayetindeki "Âlemler" cinler ve insanlar demektir.

İbn Cerîr, Saîd b. Cübeyr'den aynı rivayette bulunmuştur.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs der ki:

“...Âlemlerin Rabbi..." ayetindeki "Âlemler", bütün yaratılmışlar, gökler ve içindekiler, yerler ve içindekiler ve bu ikisi arasında bilinen ve bilinmeyen mahlûkattır.

Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl'da, Ebû Ya'lâ, Müsned'de, İbn Adiy, el- Kâmil'de, Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de, Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da ve Hatîb, Târih'lrıde (zayıf senetle) bildiriyor: Câbir b. Abdillah der ki: Hazret-i Ömer'in halife olduğu yıllardan birinde çekirgeler azalınca, bunun sebebini sordu; ama kimse bir sebep söyleyemedi. Buna üzülen Hazret-i Ömer bir süvariyi Yemen'e, bir süvariyi Şam'a üçüncüsünü de Irak'a, çekirge görüp görmediklerini sormak için yolladı. Yemen tarafına giden süvari yanına bir avuç çekirgeyle dönüp önüne koydu. Bunun üzerine Hazret-i Ömer tekbir getirdikten sonra şöyle dedi: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu duydum:

“Allah, bin ümmet yaratmıştır. Bunların altı yüzü denizde, dört yüzü karadadır. Bu ümmetlerden ilk helak olacaklar çekirgelerdir. Onlar helak olunca ipi kopmuş boncuklar gibi diğer ümmetler de ardı ardına helak olacaklardır. "

İbn Cerîr bildiriyor. Katâde der ki:

“...Âlemlerin Rabbi..." ayetindeki "Âlemler" yaratılmışlardan her sınıf bir âlemdir.

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Tubey' el-Himyerî'den bildiriyor: Âlemler, bin ümmettir. Bunların altı yüzü denizde, dört yüzü ise karadadır.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: Ebu'l-Âliye, "...Âlemlerin Rabbi..." ayetindeki "Âlemler" hakkında şöyle dedi:

“İnsanlar bir âlem ve cinler bir âlemdir. Bunların dışında meleklerden on sekiz bin âlem vardır. Yeryüzünün dört bucağı vardır. Bu bucaklardan her birisinde üç bin beş yüz âlem vardır. Ayrıca Allah bunları ibadeti için yaratmıştır."

Sa'lebî, Şehr b. Havşeb tarikiyle, Ubey b. Ka'b'dan bildiriyor:

“Âlemler, meleklerdir ve on sekiz bin melektir. Dört bin beş yüzü doğudadır, aynı sayıda melek batıda, yine dört bini üçüncü yönde, dört bin de dördüncü yöndedir. Bunlardan her bir melekle beraber sayılarını ancak Allah'ın bildiği yardımcılar vardır."

Ebu'ş-Şeyh ve Ebû Nuaym, el-Hilye'de bildiriyor: Vehb (b. Münebbih) der ki:

“Allah'ın, on sekiz bin âlemi vardır. Dünya, bu âlemlerden bir tanesidir."

3

"O, Rahman ve Rahim'dir."

Abd b. Humeyd, Matar el-Verrâk tarikiyle bildiriyor: Katâde şöyle der:

“Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur." âyetindeki âlemlerden kasıt, yaratılmışlardan bildirilmiş olanlardır. "O, Rahman ve Rahîm'dir" ayetiyle Allah, kendisini övmüştür. "Din Gününün sahibidir." Din günü demek, yaratılmışlardan hesap sorulacağı gün demektir. "Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz" âyetiyle Yüce Allah, kendine işaret etmiştir.

"Bizi doğru yola eriştir" ayetindeki "Sirâtu'l-Müstakîm" doğru yol demektir. "Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil." Nimet verilenlerin yolu demek: Peygamberlerin yolu demektir. Gazaba uğrayanlar Yahudiler, dalaletter olanlar ise Hıristiyanlardır."

Dârakutnî, Hâkim ve Beyhakî bildiriyor: Ümmü Seleme der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namazda "Bismillahirrahmanirrahim" deyip bunu bir âyet saydı. "Elhamdü lillahi rabbil-âlemin" ayetini okuyup ikinci âyet saydı. "Errahmanir rahîm" ayetini okuyup üçüncü âyet saydı. "Mâliki yevmiddin" ayetini okuyup dördüncü âyet saydı. Ve eliyle beş parmağını bir araya getirerek:

“İyyake na'büdü ve iyyake nesteîn" ayetini okuyup, bunun işaretle beşinci âyet olduğunu belirtti.

4

"Din gününün sahibidir"

Tirmizî, İbn Ebî Dâvûd, el-Mesâhifte ve İbnu'l-Enbârî, el-Mesâhifte bildiriyor: Ümmü Seleme der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Fâtiha Sûresinin bu ayetini elif harfi olmadan (.....) şeklinde okurdu.

İbnu'l-Enbârî bildiriyor: Enes der ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ebû Bekr, Hazret-i Ömer, Talha, Zübeyr, Abdurrahmân b. Avf ve Muâz b. Cebel, bu ayeti, (.....) şeklinde okudular.

Ahmed, Zühd'de, Tirmizî, İbn Ebî Dâvûd, el-Mesâhifte ve İbnu'l-Enbârî, el- Mesâhifte bildiriyor: Enes der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osmân, bu ayeti, (.....) şeklinde okurlardı.

Saîd b. Mansûr ve İbn Ebî Dâvûd, el-Mesâhifte, Sâlim tarikiyle, babasından bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osmân, bu ayeti, (.....) şeklinde okurlardı.

Vekî, Tefsîr'inde, Abd b. Humeyd, Ebû Dâvûd ve oğlu, el-Mesâhifte, Zührî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ebû Bekr, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve diğer halifeler, bu ayeti, (.....) şeklinde okudular. Bu ayeti, (.....) şeklinde ilk okuyan Mervân b. el-Hakem'dir.

Abdürrezzâk, Tefsîr'inde, Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Dâvûd, İbnu'l- Müseyyeb'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ebû Bekr ve Hazret-i Ömer, bu ayeti, (.....) şeklinde mim harfini uzatarak okurlardı. Bunu, (.....) şeklinde ilk okuyan Mervân b. el-Hakem'dir.

İbn Ebî Dâvûd ve Hatîb, İbn Şihâb tarikiyle Saîd b. el-Müseyyeb ve Berâ b. Âzib'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ebû Bekr ve Hazret-i Ömer, bu ayeti, (.....) şeklinde okudular.

İbn Ebî Dâvûd, İbn Şihâb'dan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osmân, Muâviye ve oğlu Yezîd, bu ayeti, (.....) şeklinde okurlardı.

İbn Şihâb der ki: Bu ayeti, (.....) şeklinde ilk okuyan kişi Mervân b. el- Hakem'dir.

İbn Ebî Dâvûd ve İbnu'l-Enbârî bildiriyor: Zührî der ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), bu ayeti (.....) şeklinde okurdu. Hazret-i Ebû Bekr, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osmân, Talha, Zübeyr, Ubey b. Ka'b, İbn Mes'ûd ve Muâz b. Cebel de aynı şekilde okurlardı.

İbn Ebî Dâvûd ve İbnu'l-Enbârî, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ebû Bekr'in, Hazret-i Ömer'in, Hazret-i Osmân'ın ve Hazret-i Ali'nin arkasında namaz kıldım, hepsi de bu ayeti, (.....) şeklinde okurlardı.

İbn Ebî Dâvûd, İbn Ebî Müleyke tarikiyle bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) zevcelerinden biri, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem), bu ayeti, (.....) şeklinde okuduğunu söylemiştir.

İbn Ebî Dâvûd, İbnu'l-Enbârî, Dârakutnî, el-Efrâd'da ve İbn Cumey', Mu'cem'de bildiriyor: Ebû Hureyre der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu ayeti, (.....) şeklinde okurdu.

Hâkim), Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu ayeti, (.....) şeklinde okurdu.

Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr'de bildiriyor: İbn Mes'ûd, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bu ayeti, (.....) şeklinde mim harfini uzatarak, (.....) ayetindeki (.....) kelimesini de esreli olarak okudu.

Vekî, Firyâbî, Ebû Ubeyd, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir bildiriyor: Ömer b. el-Hattâb, bu ayeti, (.....) şeklinde mim harfini uzatarak okurdu.

Vekî ve Saîd b. Mansûr bildiriyor: Ebû Kılâbe der ki: Ubey b. Ka'b, bu ayeti, (.....) şeklinde okurdu.

Vekî, Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Dâvûd bildiriyor: Ebû Hureyre, bu ayeti, (.....) şeklinde mim harfini uzatarak okurdu.

Abd b. Humeyd, Ebû Ubeyde'den bildiriyor: Abdullah (b. Mes'ûd), bu ayeti, (.....) şeklinde okurdu.

İbn Cerîr ve Hâkim, İbn Mes'ûd ve bazı sahabenin: Din günü'nden kastın, hesap günü olduğunu söylediğini bildirmiştir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs, "Mâlik" sözüyle ilgili olarak şöyle dedi: O gün Allah'tan başka hiç kimse hükmetme yetkisine sahib olamayacaktır. Din günü'nden kasıt ise, yaratılmışların hesaba çekileceği kıyamet günüdür. O gün Allah yarattıklarından hayır yapanlara mükâfat, günah işleyenlerden ise affettikleri dışındakilere ceza verecektir.

Abdürrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr bildiriyor: Katâde, "Din günü" hakkında:

“Allah'ın, kulları amellerinden hesaba çekeceği gündür" demiştir.

Ebû Dâvûd, ve Hâkim bildiriyor: Hazret-i Âişe der ki: Sahabe, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) kuraklıktan şikayet edince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir minber hazırlamalarını emreti. Minber namazgâha konuldu ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (yağmur duası için) çıkmak üzere sahabeye bir gün tayin etti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) güneş doğarken çıkıp minbere oturdu, tekbir getirip hamdettikten sonra şöyle dedi:

“Memleketinizde kuraklık olduğundan, yağmurun geciktiğinden şikâyet ettiniz. Hâlbuki Allah size dua etmenizi emretmiş ve duanıza icabet edeceğini vaad etmiştir." Sonra Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle devam etti:

“Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. O Rahman ve Rahîm'd ir, Din Gününün sahibidir. Allah'tan başka ilah yoktur ve O, dilediğini yapar. Allahım! Sen Allah'sın. Senden başka ilah yoktur, Sen hiç bir şeye muhtaç olmayansın. Bizler ise muhtaç kimseleriz. Bize yağmur indir ve indirdiğin şeyde de bize uzun bir zamana kadar kuvvet ve kifayet ver." Ebû Dâvûd der ki: Hadis tek kanda sahip ve senedi ceyyiddir. Medine halkı bu ayeti (.....) şeklinde okurlar. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadiste aynı şekilde okuduğu için bu hadis kendilerine delil teşkil etmektedir.

5

"Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs, "Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz" ayeti hakkında şöyle dedi: Ey Rabbimiz, başkasını değil, sadece Seni tevhid eder, Senden korkar ve Seni dileriz. Sana itaat etmede ve bütün işlerimizde Senden yardım dileriz.

Vekî ve Firyâbî bildiriyor: Ebû Rezîn el-Esedî der ki: Hazret-i Ali (.....) ve (.....) kelimelerini ötreli olarak okudu. Hazret-i Ali, Kureyşli ve fasih Arapça(yı iyi) konuşan biriydi.

Hatîb, Tarih'inde bildiriyor: İbn Rezîn der ki: Hazret-i Ali, (.....) kelimesini hemzeli, uzatarak ve şeddeli olarak okumuştur.

Ebu'l-Kâsım el-Beğavî, el-Bâverdî, Ma'rifetu's-Sahabe'de, Taberânî, el-M. el-Evsat'ta ve Ebû Nuaym, Delâil'de, Enes'ten, o da Ebû Talha'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile bir gazvedeyken, düşmanla karşılaşınca şöyle dediğini duydum:

“Ey Din gününün sahibi! Ancak sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım dileriz." Bu duadan sonra düşman askerlerinin önlerinden ve arkalarından melekler tarafından vurularak yere serildiğini gördüm.

6

Bizi doğru yola eriştir."

Hâkim, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), (.....) kelimesini (.....) harfiyle okumuştur.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, Buhârî, Tarih'inde ve İbnu'l-Enbârî bildiriyor: İbn Abbâs  (.....) ayetini, (.....) şeklinde okumuştur.

İbnu'l-Enbârî bildiriyor: Abdullah b. Kesîr, (.....) kelimesini harfiyle okumuştur.

İbnu'l-Enbârî, Ferrâ'dan bildiriyor: Hamza bu kelimeyi (.....) şeklinde, (.....) harfiyle okumuştur. Ferrâ der ki: Bu şive, Uzra, Kelb ve Beni'l-Kayn'ın şivesidir.

İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs:

“Bizi doğru yola eriştir" ayeti hakkında:

“Bize hak olan dinini ilham et" manasındadır" demiştir.

İbn Cerîr bildiriyor: İbn Abbâs:

“Bizi doğru yola eriştir" ayeti hakkında der ki: Bize hidayet yolunu ilham et, manasındadır. Bu yol eğriliği olmayan Allah'ın yoludur.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir bildiriyor: İbn Abbâs der ki:

“Sırat, yol demektir.

Vekî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr Mehâmilî, Emâli de ve Hâkim, bildiriyor: Câbir b. Abdillah, âyetteki yoldan maskadın İslam olduğunu ve bu yolun gökle yer arasındaki mesafeden daha geniş olduğunu söylemiştir.

İbn Cerîr bildiriyor: İbn Abbâs der ki:

“Doğru yoldan maksat İslam'dır."

Ahmed, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Ebu'ş-Şeyh, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî Şu'abu'l-îmân'da bildiriyor: Nevvâs b. Sem'ân der ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Allah dosdoğru yoluna dair bir mesel sundu. Yol boyunca iki duvar, duvarlarda açık kapılar ve kapılar üzerinde de örtüler vardır. Yolun başında ve üzerinde bir çağırıcı daima şöyle çağırır: «Ey insanlar! Topluca yola giriniz ve ayrılmayınız.» Başka bir çağırıcı ise yolun üstünden seslenir. İnsan o kapılardan birini açmak istediği zaman, bu çağırıcı: «Yazıklar olsun sana! Onu açma! Eğer o kapıyı açacak olursan ondan içeri girersin.» Yol, İslam'dır İki duvar, Allah'ın çizdiği sınırlardır. Açık kapılar, Allah'ın haram kıldığı şeylerdir. Başında çağıran kişi, Allah'ın Kitabı, yolun üstünden çağıran da, Allah'ın, her müslümanın kalbine koyduğu nasihatçısıdır."

Vekî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîri İbnu'l-Münzir, Ebû Bekr b. el-Enbârî, el- Mesâhifte, Hâkim ve Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da bildiriyor: Abdullah b. Mes'ûd der ki: Âyette geçen Sırat'tan kasıt, Allah'ın Kitab'ıdır."

İbnu'l-Enbârî bildiriyor: İbn Mes'ûd der ki: «Sıratta şeytanlar bulunur ve: «Ey Allah'ın kulları! Bu yola tâbi olunuz» derler. Doğru yoldan kasıt, Allah'ın Kitab'ıdır, ona tâbi olunuz."

İbn Ebî Şeybe, Dârimî, Tirmizî, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbnu'l-Enbârî, el- Mesâhifte, İbn Merdûye ve Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da, Hazret-i Ali'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Fitneler çıkacaktır" deyince, ben:

“Bu fitneden kurtulmanın yolu nedir?" diye sordum. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi:

“Allah'ın Kitab'ına sarılmaktır, çünkü onda sizden öncekilerin haberi, sizden sonrakilerin haberi ve aranızdaki meselelerin hükmü ondadır. O, hak ile batili birbirinde ayıran kesin bir hüküm olup saçmalama değildir. O, Allah'ın sağlam ipidir ve hikmet dolu sözleridir. O, Sırat-ı müstakim'dir."

Taberânî, M. el-Kebîr'de bildiriyor: İbn Mes'ûd der ki:

“Sırat-ı Müstakîm, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi üzerinde bıraktığı yoldur."

İbn Merdûye ve Beyhakî, Şu'abu'l-îmân'da bildiriyor: İbn Mes'ûd der ki:

“Sırat-ı Müstakim, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi üzerinde bıraktığı yoldur. Yolun öbür ucunda Cennet vardır."

Beyhakî, Şu'ab'da, Kays b. Sa'd tarikiyle, bir adamdan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Kur'ân, apaçık olan nur, hikmetlerle dolu bir kitap ve Sırat-ı Müstakim'dir."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Adiy ve İbn Asâkir, Âsim el- Ehval tarikiyle bildiriyor: Ebu'l-Âliye, Sırat-ı Müstakim hakkında şöyle dedi:

“Bundan kasıt, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ondan sonra gelen Hazret-i Ebû Bekr ve Hazret-i Ömer'dir." Âsim der ki: Bunu Hasan(-ı Basrî)'ye söylediğimizde:

“Ebu'l-Âliye doğru söyledi" dedi.

Hâkim, Ebu'l-Âliye tarikiyle bildiriyor: İbn Abbâs, Sırat-ı Müstakim hakkında şöyle dedi:

“Bundan kasıt, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ondan sonra gelen Hazret-i Ebû Bekr ve Hazret-i Ömer'dir."

Abd b. Humeyd bildiriyor: Ebu'l-Âliye er-Reyhânî der ki:

“İslam'ı öğreniniz. Onu öğrendiğiniz zaman kendisinden yüz çevirmeyiniz. Sırat-ı Müstakim'de olmaya bakınız. Sırat-ı Müstakim, İslam'dır. Onu sağa sola çekmeyiniz."

Saîd b. Mansûr, Sünen'de, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî, er-Ruye'de, Süfyân'dan bildiriyor:

“Kur'ân'ın tefsirinde ihtilaf yoktur. Ondaki kelimeler birçok şey kastedilebilir."

İbn Sa'd, Tabakât'ta ve Ebû Nuaym, el-Hilye'de, Ebû Kılâbe'den bildiriyor: Ebu'd-Derdâ der ki:

“Kur'ân'daki (pek çok) vecihleri görüp bilmedikçe onu tam olarak anlayamazsın."

İbn Sa'd, İkrime'den bildiriyor: İbn Abbâs'ın, idareyi kabul etmeyip Hazret-i Ali'den ayrılan Hariciler hakkında konuştuğunu duydum. Şöyle dedi:

“Haricilerden on iki bin kişi Hazret-i Ali'den ayrılınca, hz. Ali, beni çağırıp:

“Onlara gidip kendileriyle tartış ve onları Allah'ın Kitabına ve Sünnete davet et. Kendilerine Kur'ân'dan delil getirme çünkü Kur'ân(ın ayetleri) birçok manaya gelir. Sen onlara sünnetten delil getirerek tartış" dedi.

İbn Sa'd, İmrân b. el-Mennâh'tan bildiriyor: İbn Abbâs:

“Ey müminlerin emiri! Ben Allah'ın Kitabını onlardan daha iyi bilirim, o, bizim evlerimizde nazil oldu" deyince, Hazret-i Ali şöyle karşılık verdi:

“Doğru söyledin, ama Kur'ân birden çok manaya gelebilir. Sen (haklılığını ispat için bir ayet) söylersin, onlar da (bir ayet) söyler. Sen sünnetten delil göster. Böyle yaparsan kaçıp kurtulacak bir yer bulamazlar." ibn Abbâs gidip onlarla sünnetten deliller getirerek tartışınca ellerinde haklı olduklarını gösterecek delilleri kalmadı.

7

"Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil"

Vekî, Ebû Ubeyd, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Dâvûd, Mesâhifte ve İbnu'l-Enbârî, el-Mesâhifte bildiriyor: Ömer b. el-Hattâb (.....) ayetindeki (.....) kelimesini, (.....) olarak harfiyle okurdu.

Ebû Ubeyd, Abd b. Humeyd, İbn Ebî Dâvûd ve İbnu'l-Enbârî bildiriyor: Abdullah b. ez-Zübeyr, bu ayeti namazda: (.....) şeklinde okurdu.

İbnu'l-Enbârî bildiriyor: Hasan(-ı Basrî), âyetteki (.....) kelimesini, (.....) şeklinde okurdu.

İbnu'l-Enbârî bildiriyor: A'rec, âyetteki (.....) kelimesini, (.....) şeklinde okurdu.

İbnu'l-Enbârî bildiriyor: Abdullah b. Kesîr, âyetteki (.....) kelimesini, (.....) şeklinde okurdu.

İbnu'l-Enbârî bildiriyor: Ebû İshâk, âyetteki (.....) kelimesini, (.....) şeklinde okudu.

İbn Ebî Dâvûd, İbrâhîm'den bildiriyor: İkrime ve Esved, bu ayeti, (.....) şeklinde okurlardı.

Sa'lebî bildiriyor: Ebû Hureyre der ki: (.....) ayeti, Fâtiha'nın altıncı ayetidir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: İbn Abbâs, (.....) âyetinin manası hakkında şöyle dedi:

“Bizi, meleklerden, peygamberlerden, sıddiklerden, şehitlerden ve Sana itaat ve ibadet eden salih kullarının yoluna ilet."

İbn Cerîr bildiriyor: İbn Abbâs, "Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna eriştir" ayetinde kastedilenlerin müminler olduğunu söyledi.

İbn Cerîr bildiriyor: İbn Zeyd:

“Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna eriştir" ayetinde kastedilenlerin, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve onunla beraber olanlar olduğunu söyledi.

Abd b. Humeyd bildiriyor: Rabî b. Enes der ki:

“Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna eriştir" ayetinde kastedilenler peygamberler, "Gazaba uğrayanlardan" kastedilenler, Yahudiler, "Dalalette olanlardan" kastedilenler ise Hıristiyanlardır."

Abd b. Humeyd bildiriyor. İkrime der ki:

“Gazaba uğrayanlar" Yahudiler, "Dalâlette olanlar" ise Hıristiyanlardır."

Abd b. Humeyd bildiriyor: Mücâhid der ki:

“Gazaba uğrayanlar" Yahudiler, "Dalâlette olanlar" ise Hıristiyanlardır."

Abd b. Humeyd bildiriyor: Saîd b. Cübeyr der ki:

“Gazaba uğrayanlar ve dalalette olanlar" Yahudiler ve Hıristiyanlardır.

Abdürrezzâk, Ahmed, Müsned'de, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, Beğavî, Mu'cem es-Sahabe'de, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh bildiriyor: Abdullah b. Şakîk el-Ukaylî der ki: Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) Vâdi'l-Kurâ'da duyan bir kişi bana şöyle dedi:

“Kayn oğullarından bir adam:

“Ey Allah'ın Resûlü! Gazaba uğrayanlar kimdir?" diye sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yahudilerdir" cevabını verdi. Adam:

“Peki, dalâlette olanlar kimlerdir?" diye sorunca ise, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Hıristiyanlardır" cevabını verdi."

Vekî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Abdullah b. Şakîk el-Ukaylî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Vâdi'l-Kurâ halkını muhasara altına alırken, bir adam:

“Bunlar kimlerdir?" diye sordu. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bunlar, Gazaba uğrayanlardır" -yani Yahudilerdir- karşılığını verince, adam:

“Ey Allah'ın Resûlü! Diğer grup kimdir?" diye sordu. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Onlar dalâlette olanlardır" -yani Hıristiyanlardır- cevabını verdi.

İbn Merdûye, Abdullah b. Şakîk tarikiyle, Ebû Zer'den bildiriyor: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Gazaba uğrayanların kimler olduğunu sorduğumda:

“Yahudilerdir" cevabını verdi. "Dalâlette olanlar kimlerdir?" diye sorduğumda ise:

“Hıristiyanlardır" buyurdu.

Beyhakî, Şu'ab'da, Abdullah b. Şakîk tarikiyle, Belkîn'den bir adamdan, o da amcasından bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Vâdi'l-Kurâ'dayken yanına gittim ve:

“Bu yanındakiler kimlerdir?" diye sordum. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Gazaba uğrayanlar Yahudiler, dalâlette olanlar ise Hıristiyanlardır" cevabını verdi.

Süfyân b. Uyeyne, Tefsîr'mde ve Saîd b. Mansûr, İsmâil b. Ebî Hâlid'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Gazaba uğrayanlar, Yahudiler, dalalette olanlar ise Hıristiyanlardır" buyurdu.

Ahmed, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Hibbân, Adiy b. Hâtim'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Gazaba uğrayanlar, Yahudiler; dalâlette olanlar ise Hıristiyanlardır" buyurdu.

Ahmed, Ebû Dâvûd, İbn Hibbân, Hâkim ve Taberânî, Şureyd'den bildiriyor: Ben, sol elimi arkama koymuş ve (sağ) elimin ayasına dayanmış bir halde, şu şekilde otururken, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma uğradı ve:

"Gazaba uğramış (yahudî)ler gibi mi oturuyorsun?" buyurdu.

İbn Cerîr bildiriyor: (bn Abbâs der ki:

“Gazaba uğrayanlar Yahudiler, dalâlette olanlar ise Hıristiyanlardır."

İbrı Cerîr bildiriyor: İbn Mes'ûd der ki:

“Gazaba uğrayanlar Yahudiler, dalâlette olanlar ise Hıristiyanlardır."

İbn Cerîr, Mücâhid'den aynı rivayeti yapmıştır.

İbn Ebî Hâtim der ki:

“Müfessirler arasında, gazaba uğrayanların Yahudiler, dalâlette olanların da Hıristiyanlar olduğu konusunda bir ihtilafın olduğunu bilmiyorum."

"Âmîn" Demek

Vekî ve İbn Ebî Şeybe bildiriyor: Ebû Meysere der ki: Cibrîl, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) okuttuğu zaman sûre bitince, "Âmîn" demesini söyleyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Âmîn" dedi.

Vekî, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Hâkim ve Beyhakî, Sünen'de, Vâil b. Hucr el-Hadramî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Fâtiha Sûresini okuyup bitirince, yüksek sesle "Âmîn" dedi.

Taberânî ve Beyhakî Vâil b. Hucr'dan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Fatiha Sûresini okuduktan sonra, "Allahım! Bana beni bağışla, Âmîn" dediğini duydum.

Taberânî, Vâil b. Hucr'dan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza durduğunu gördüm. Fâtiha Sûresini bitirince, üç defa:

“Âmîn" dedi.

İbn Mâce bildiriyor: Hazret-i Ali şöyle dedi: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Fatiha Sûresini bitirince, "Âmîn" derdi.

Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce ve İbn Ebî Şeybe, Ebû Mûsa el- Eş'arî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“İmam Fâtiha Sûresini okuduğu zaman:

“Âmîn" deyiniz. Allah sizin duanızı kabul buyurur. "

Mâlik, Şâfiî, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Beyhakî, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“İmam «Âmîn» dediği zaman, siz de «Âmîn» deyiniz. Çünkü her kimin âmin demesi, meleklerin âmin demesine rastlar ise geçmiş günahları affolunur. "

Ebû Ya'lâ, Müsned'de ve İbn Merdûye (ceyyid senetle), Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“İmam Fatiha Sûresini okuyup bitirdiği zaman arkasındakiler: «Âmîn» der. Göktekilerin ve yerdekilerin âmin demesi aynı vakte rastlarsa, geçmiş günahları affolunur."

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) dedi ki:

“İmam Fatiha Sûresini okuyup bitirdiği zaman âmin demeyen kişi, bir toplulukla savaşa katılıp, onlar ganimetten paylarını alırken, kendisine pay verilmeyen kişi gibidir. Bu kişi: «benim payım neden çıkmadı?» diye sorunca, kendisine: «Sen:

“Âmîn" demedin» cevabı verilir. "

Ebû Dâvûd (hasen senetle), sahabeden olan Ebû Zuheyr en-Numeyrî'den bildirir: Bir kişi dua ettiği zaman, (Ebû Zuheyr):

“Duanı Âmînle bitir. Âmin, sayfanın üzerine vurulan mühür gibidir" derdi. Ebû Zuheyr der ki:

“Size bundan bahsedeyim mi? Bir gece Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte (dışarıya) çıkmıştık. Devamlı ve ısrarla duâ eden bir adamın yanına geldik. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) durup onu dinlemeye başladı ve "Eğer mühürlerse Cennetti kazandı" dedi. Cemaatten birisi "Ne ile mühürleyecek?" diye sorunca, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Âmîn ile. Eğer duasını âmîn ile bitirirse duasının kabulü vacib olur" cevabını verdi.

Ahmed, İbn Mâce ve Beyhakî, Sünen'de (ceyyid senetle), Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Yahudiler, hiçbir konuda, sizi selam(laşma) ve «Âmîn» demeniz konusunda kıskandığı kadar kıskanmadı,"

İbn Mâce zayıf senetle, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Yahudiler, hiçbir konuda, «Âmîn» demeniz konusunda kıskandığı kadar sizi kıskanmadılar. Bunun için çokça Âmin deyiniz."

İbn Adiy, el-Kâmil'de, Ebû Hureyre'den bildiriyor:

“Yahudiler, kıskanç bir topluluktur. Sizi üç şey sebebiyle kıskandılar: Selamı yaymak, safları düzgün tutmak ve Âmîn demek. "

Taberânî, el-Evsat'ta, Mu'âz b. Cebel'den bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Yahudiler, kıskanç bir topluluktur. Müslümanları en fazla şu üç şey sebebiyle kıskanırlar: Selamı almak, safları düzgün tutmak ve farz namazlarda imamın ardında olanların âmîn demesi. "

Hâris b. Ebî Usâme, Müsned'de, Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru'l-Usul'da ve İbn Merdûye, Enes'ten bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Bana üç özellik verildi: Namazda saf tutmam, selam ki bu Cennet ehlinin kendi aralarındaki selamlaşma şeklidir ve Âmîn demek. Mûsa ile Harun'un söyledikleri dışında «Âmin» öncekilerden kimseye verilmemiştir." Hakîm'in lafzı ise şu şekildedir:

“Allah, Ümmetime daha önce kimseye vermediği üç şeyi verdi. Selam, ki bu Cennet ehlinin kendi aralarındaki selamlaşma şeklidir. Meleklerin saf saf dizilmesi (gibi namazda dizilmek) ve Âmin demek. Mûsa ile Harun'un söyledikleri dışında Âmin öncekilerden kimseye verilmemiştir?

Taberânî, Duâ'da, İbn Adiy ve İbn Merdûye (zayıf senetle), Ebû Hureyre'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Âmîn sözü, Âlemlerin Rabbinin mümin kullarının diline vurduğu mühürdür. "

Cuveybir, Tefsîr'inde, Dahhâk'tan bildiriyor: İbn Abbâs der ki:

“Ey Allah'ın Resûlü! Âmîn, sözünün manası nedir?" diye sorduğumda, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Rabbim! Yap, demektir" cevabını verdi.

Sa'lebî, Kelbî'nin tarikiyle, Ebû Sâlih'ten, o da İbn Abbâs'tan aynı hadisi nakletti.

Vekî ve İbn Ebî Şeybe, Musannef te, Hilâl b. Yesâf ve Mücâhid'in şöyle dediğini nakletmiştir:

“Âmîn, Allah'ın isimlerinden biridir."

İbn Ebî Şeybe, Hakîm b. Câbir'den aynı rivayette bulundu.

İbn Ebî Şeybe, İbrâhim en-Nehaî'den bildiriyor: İmam, Fatiha Sûresini okuduğu zaman:

“Allahım! Beni bağışla, âmîn" denmesi güzel görülürdü.

İbn Ebî Şeybe bildiriyor: Mücâhid der ki: İmam Fatiha Sûresini bitirdiği zaman:

“Allahım! Senden Cenneti istiyor ve Cehennem'den sana sığınıyorum" de.

İbn Ebî Şeybe bildiriyor: Rabî b. Huseym der ki: İmam, Fâtiha Sûresini bitirdiği zaman, istediğin duayla Allah'tan yardım iste.

İbn Şâhîn, es-Sünne'de, İsmâil b. Müslim'den bildiriyor: Ubey b. Ka'b'ın Mushafında, Fâtiha Sûresinin son ayeti şu şekildedir: (.....) İsmâil der ki: Hasan(-ı Basrî)'ye, Âmîn sözünün tefsiri sorulduğu zaman:

“Manası, «Allahım! Kabul et» demektir" cevabını verirdi.

Deylemî, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Kim, Besmele'yi okuduktan sonra Fatiha'yı okur, sonra da: «Âmîn» derse, Gökyüzündeki bütün mukarreb melekler kendisi için bağışlanma diler."

0 ﴿