3

"Onlar, gaybe iman ederler..."

İbn Cerîr bildiriyor: Katâde, Yüce Allah'ın, takva sahiplerini "Onlar, gaybe iman ederler..." şeklinde vasfettiğini söyledi.'

İbn İshâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, "Onlar, gaybe iman ederler..." buyruğuyla kastın, Allah'tan geleni(n tümünü) tasdik etmek olduğunu söylemiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre ibn Mes'ûd, "Onlar, gaybe iman ederler..." ayetiyle ilgili olarak şöyle dedi: Onlar, Araplardan iman etmiş olanlardır. İman etmek, tasdik, gayb ise Cennet, Cehennem ve Allah'ın Kur'ân'da zikretmiş olduğu, kulların göremedikleri şeylerdir. Bunu tasdik etmelerinin sebebi, yanlarında bulunan bir kitap veya daha önce bilgileri dâhilinde olan bir şey değildir. "Onlar ki sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler, onlar âhirete de kesin olarak inanırlar."' Âyetinde kastedilen kişiler ise kitap ehlinden iman etmiş olanlardır. Sonra Allah bu iki grubu toplayarak:

“işte bunlar hidayet üzeredir..."' buyurdu.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Ebu'l-Âliye'nin şöyle dediğini bildirir:

“Onlar, gaybe iman ederler..." ayetinde kastedilen, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, âhiret gününe, Cennetine, Cehennemine, Ona kavuşmaya ve öldükten sonraki hayata iman etmektir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Katâde'nin şöyle dediğini bildirir:

“Onlar, gaybe iman ederler..." ayetinde kastedilenler, öldükten sonra dirilmeye, hesaba, Cennete ve Cehenneme inanıp Allah'ın Kur'ân'da vaad ettiklerine iman edenlerdir.

et-Tastî, el-Mesâil'de bildiriyor: Nâfi b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a:

“Yüce Allah'ın:

“Onlar, gaybe iman ederler..." ayetinde kastedileni bana bildir" deyince, İbn Abbâs:

“Cennet ve Cehennemle ilgili kendileri için gayb olan şeylere iman edenlerdir" karşılığını verdi. Nâfi:

“Araplar bunu bilir mi?" diye sorunca ise, İbn Abbâs şöyle cevap verdi:

“Evet. Ebû Süfyân b. el-Hâris'in şöyle dediğini duymadın mı?

Biz gaybe iman ettik, oysa bizim kavmimiz,

Putlara taparlardı Muhammed gelmeden önce.

İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Mende, Ma'rifetu's-Sahabe'de ve Ebû Nuaym, Ma'rifetu's-Sahabe'de, Tuveyle binti Eslem'in şöyle dediğini bildiriyor: Hârise oğullarının mescidinde öğle veya ikindi namazını Mescid-i Aksâ'ya yönelerek kıldım. İki rekat kıldıktan sonra bir kişi gelip Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Kâbe'ye yönelerek namaz kıldığını bildirince, erkekler kadınların, kadınlar da erkeklerin yerine geçerek kalan iki rekatı Kâbe'ye yönelerek kıldık. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu öğrenince:

“Bunlar, gaybe iman eden topluluktur" buyurdu.

Süfyân b. Uyeyne, Saîd b. Mansûr, Ahmed b. Menî, Münsed'de, İbn Ebî Hâtim, İbnu'l-Enbârî, el-Mesâhifte, Hâkim ve İbn Merdûye bildiriyor: Hâris b. kays, İbn Mes'ûd'a:

“Ey Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı, Sizler Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) gördünüz, biz ise göremedik. Bunun sevabını Alllah'tan bekleriz" deyince, ibn Mes'ûd şöyle karşılık verdi:

“Siz Muhammed'i görmeden iman ettiniz (biz ise onu görüp iman ettik) bunun sevabını Allah'tan bekleriz. Çünkü Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamberliği, onu gören için açık bir durumdu. Kendisinden başka ilah olmayana yemin ederim ki, hiç kimse, gaybe iman eden kişi gibi üstün bir imana sahip değildir." Sonra ibn Mes'ûd şu ayetleri okudu:

“Elif, Lam, Mim. Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren Kitap'dır... İşte Rab'lerinin yolunda olanlar ve saadete erişenler bunlardır." (Bakara Sur. 1- 5)

Bezzâr, Ebû Ya'lâ, Murhibî, Fadâilu'l-îlm'de ve Hâkim'in bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber otururken:

“Bana, iman yönünden en üstün olanları söyleyiniz" buyurunca, sahabe:

“Ey Allah'ın Resûlü! Meleklerdir" cevabını verdiler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Melekler öyledir ve böyle olmaları da haklarıdır. Allah onlara bulundukları mertebeyi vermişken onların böyle olmasına ne mani olabilir?" dedi. Bunun üzerine sahabe:

“O halde Allah'ın peygamberlikle şereflendirdiği peygamberlerdir" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Peygamberler böyledir ve böyle olmaları da haklarıdır. Allah onlara bulundukları mertebeyi vermişken onların böyle olmasına ne mani olabilir?" dedi. Sahabe:

“Ey Allah'ın Resûlü! Şehidlerdir. Peygamberlerle beraber olup şehit düşenlerdir" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Onlar öyledir ve öyle olmaları haklarıdır. Allah onları peygamberleriyle şehadet mertebesiyle şereflendirdikten sonra onların böyle olmasına ne mani olabilir? Ben onları sormuyorum" dedi. Sahabe:

“Ey Allah'ın Resûlü! Onlar kimdir?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bazı kavimlerdir ki, hâlâ atalarının bellerinde olup benden sonra gelecekler, beni görmedikleri halde bana iman edecekler, beni görmedikleri halde tasdik edeceklerdir, duvarlarda asılı duran Mushaf ı görerek içindeki hükümlere uyacaklar. İşte imanı en üstün olanlar bunlardır" buyurdu.

Hasan b. Arafe, Beyhakî, Delâil'de, İsbehânî, et-Terğıb'de, Amr b. Şuayb'dan, o da babasından, o da dedesinden bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sizce, iman yönünden kim daha üstündür?" diye sorunca, sahabe:

“Meleklerdir" cevabını verdiler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Onlar, Rablerinin yanındayken neden iman etmesinler ki!" karşılığını verince, sahabe:

“Peygamberlerdir" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Vahiy kendilerine indiği halde onlar neden iman etmesinler ki!" buyurunca, sahabe:

“Biziz" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ben aranızda olduğum halde neden iman etmeyesiniz ki! Benim için iman yönünden yaratılmışların en üstünü sizden sonra gelecek Kur'ân'ın bulunduğu mushafları bulup içindekilere iman edecek olanlardır" buyurdu.

Taberânî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir sabah uyanıp:

“Su yok mu? Su yok mu?" diye sordu. Sahabe:

“Hayır" cevabını verince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Su tulumu yok mu?" diye sordu. Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bir su tulumu getirip önüne koyduklarında elini tuluma koyup parmaklarını ayırdı. Bunun üzerine Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) parmaklarından Hazret-i Mûsa'nın asasından akan su gibi su akmaya başladı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Bilâl! Halkı abdest almaları için çağır" buyurdu. İnsanlar Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) parmaklarından akan suyla abdest almak için geldiklerinde İbn Mes'ûd içmek için çalışıyordu. Halk abdest alınca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara sabah namazını kıldırdı ve onlarla oturup:

“Ey insanlar! İman yönünden yaratılmışların en güzeli kimdir?" diye sordu. Sahabe:

“Meleklerdir" cevabını verince Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bu işi gözleriyle gördükleri halûe melekler nasıl iman etmesinler ki!" buyurdu. Sahabe:

“O zaman peygamberlerdir ey Allah'ın Resûlü!" deyince, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Vahiy kendilerine gökten indiği halde nasıl iman etmesinler kil" cevabını verdi. Sahabe:

“O zaman ashâbındır, ey Allah'ın Resûlü!" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Bu gördüklerine (mucizelere) rağmen nasıl iman etmesinler ki. İman yönünden yaratılmışların en güzeli, benden sonra gelecek; beni görmedikleri halde bana iman edecekler, beni görmedikleri halde tasdik edeceklerdir. İşte onlar benim kardeşlerimdir. "

İsmâîlî, Mu'cem'de, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

"İman yönünden en güzel olan kimdir?" diye sorunca, "Meleklerdir" cevabı verildi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Onlar gökte, sizin görmediğinizi Allah kendilerine gösterdiği halde nasıl iman etmezler ki!" karşılığını verince, "O zaman peygamberlerdir" denildi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Onlara vahiy geldiği halde nasıl iman etmezler ki!" buyurunca, "O zaman biziz" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Allah'ın ayetleri size okunduğu, Allah'ın Resûlü aranızda olduğu halde nasıl iman etmezsiniz ki! İman yönünden en güzel olanlar, benden sonra gelecek ve beni görmeden bana iman edeceklerdir. Bu kişiler iman yönünden en güzel olanlardır. Onlar benim kardeşlerim, sizler ise arkadaşlarımsınız. "

Bezzâr'ın bildirdiğine göre Enes şöyle der: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İman yönünden en güzel olan kimdir?" diye sorunca, sahabe:

“Meleklerdir" cevabını verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Melekler nasıl iman etmezler ki!" karşılığını verince, sahabe:

“Peygamberler" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Peygamberlere vahiy geliyor, onlar nasıl iman etmezler ki! İman yönünden insanların en güzeli sizden sonra gelecek, vahyedilen kitabı görüp ona iman ederek tâbi olacak kişilerdir. İnsanlar içinde iman yönünden en güzel olanlar bunlardır" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Müsned'de, Avf b. Mâlik'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Keşke kardeşlerimi görebilseydim" deyince, sahabe:

“Ey Allah'ın Resûlü! Biz senin kardeşlerin ve arkadaşların değil miyiz?" diye sordular.

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet öyle, ama sizden sonra gelecek, sizin iman ettiğiniz gibi bana iman edecek, sizin tasdik ettiğiniz gibi beni tasdik edecek, sizin bana yardım ettiğiniz gibi yardım edecek bir topluluk gelecektir. Keşke o kardeşlerimi görebilseydim" buyurdu.

İbn Asâkir, el-Arbaîne's-Subâiyye'de, Ebû Hind tarikiyle Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Keşke kardeşlerimi görebilseydim" deyince, sahabeden bir kişi:

“Ey Allah'ın Resûlü! Biz senin kardeşlerin değil miyiz?" diye sordular. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Siz benim arkadaşlar imsiniz. Kardeşlerim ise benden sonra gelip, beni görmeden iman edecek olan kimselerdir" buyurup:

“Onlar, gaybe inanırlar, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarfederler" ayetini okudu.

Ahmed, Buhârî, Tarih'te, Dârimî, el-Bâverdî, Mu'cemu's-Sahabe'de, İbn Kâni, Mu'cemu's-Sahabe'de, Taberânî ve Hâkim, Ebû Cum'a el-Ensârî'den bildiriyor: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Allah'ın Resûlü! Bizden daha çok sevabı olan topluluk var mı? Sana iman edip tâbi olduk" diye sorduğumuzda, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'ın elçisi (sallallahü aleyhi ve sellem) aranızda ve Size gökten vahiy getirdiği halde nasıl iman etmezsiniz kil Sizden sonra gelecek bir topluluk vardır ki, iki kapak arasındaki kitap kendilerine gelecek, bunlar kitaba iman edip içindekilere tâbi olacaklar. Bunlar, sevap yönünden sizden daha üstündür" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, İbn Ebî Ömer, Ahmed ve Hâkim, Ebû Abdirrahman el- Cuhenî'den bildiriyor: Biz Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanındayken iki süvari gözükünce, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bunlar, Kinde veya Mezhac'dan iki kişidir" buyurdu. Süvariler yanımıza geldiklerinde Mezhac'lı olduklarını öğrendik. Bunlardan biri biat etmek için yaklaşıp Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) elini tuttu ve:

“Ey Allah'ın Resûlü! Seni görüp, iman eden ve sana tâbi olup tasdik edene ne vardır?" diye sordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ona ne mutlu!" karşılığını verince adam Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile tokalaşıp (biat edip) gitti. Sonra diğeri gelip biat etmek için Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) elini tuttu ve:

“Ey Allah'ın Resûlü! Seni görmeden, iman eden ve sana tâbi olup tasdik edene ne vardır?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ona ne mutlu! Ona ne mutlu" deyince, bu kişi de Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile tokalaşıp biat ederek gitti.

Tayâlisî, Ahmed, Buhârî, Tarih'te, Taberânî ve Hâkim, Ebû Umâme el- Bâhilî'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu bildiriyor:

“Beni görüp iman edene ne mutlu! Beni görmeden iman edene ne mutlu!" Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikinci cümleyi yedi defa söyledi.

Ahmed ve İbn Hibbân, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildiriyor: Bir adam:

“Ey Allah'ın Resûlü! Seni görüp iman edene ne mutlu!" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Beni görüp iman edene ne mutlu! Beni görmeden iman edene ne mutlu, ne mutlu, ne mutlu!" buyurdu.

Tayâlisî ve Abd b. Humeyd'in, Nâfi'den bildirdiğine göre bir kişi İbn Ömer'e gelip:

“Ey Abdurrahman'ın babası! Bu gözlerinizle mi Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) gördünüz?" diye sorunca, İbn Ömer:

“Evet" cevabını verdi. Adam:

“Bu dillerinizle mi onunla konuştunuz?" diye sorunca, İbn Ömer yine:

“Evet" karşılığını verdi. Adam:

“Bu ellerinizle mi ona biat ettiniz?" diye sorunca, İbn Ömer:

“Evet" cevabını verdi. Adam:

“Size ne mutlu" deyince İbn Ömer:

“Sana Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) duyduğum bir şeyi söyleyeyim mi?" dedi. Adam:

“Evet" karşılığını verince, İbn Ömer: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Beni görüp iman edene ne mutlu. Beni görmeden iman edene ne mutlu, ne mutlu, ne mutlu!" buyurduğunu duydum, dedi.

Ahmed, Ebû Ya'lâ ve Taberânî, Enes'ten, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Beni görüp iman edene ne mutlu! Beni görmeden iman edene ne mutlu!" Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikinci cümleyi yedi defa söyledi.

Hâkim, Ebû Hureyre'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Ümmetimden bazıları benden sonra gelecek ve onlardan her biri, bütün malına ve ailesine karşılık beni görmeyi arzu edecek. "

"...namazı dosdoğru kılarlar..."

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn İshâk bildiriyor: ibn Abbâs, "...namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de infak ederler" âyetinin manasının şöyle olduğunu söyledi:

“Beş vakit namazlarını kılarlar ve mallarının zekatını verirler."

İbn İshâk, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, "...namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de infak ederler" âyetinin manasının şöyle olduğunu söyledi:

“Namazlarını farzları yerine getirerek kılarlar ve sevabını umarak mallarının zekatını verirler."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, "Namazı dosdoğru kılmak, rükuu, secdesi, kıraati ve huşuu tam olarak yerine getirmek ve namazda kişinin kendisini tamamen namaza vermiş olmaktıır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde der ki:

“...namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de infak ederler" ayetinde kastedilen, namazları vaktinde, abdeste, rükûa ve secdeye dikkat ederek kılmak, Allah'ın, kendilerine farz kıldığı harcamaları Allah yolunda ve Onun rızası için yapmaktır.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr, "...kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de infak ederler"' ayetiyle ilgili olarak şöyle dedi:

“Burada, diğer infakların dışında sadece zekat kastedilmiştir. Namazın zikredildiği her yerde onunla beraber zekat ta zikredilmiştir. Eğer namazdan sonra zekat kelimesi kullanılmamışsa, namaz zikredildikten sonra "...kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de infak ederler" cümlesi zikredilmiştir.

İbn Cerîr, İbn Mes'ûd'un şöyle dediğini bildirir:

“...kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de infak ederler" âyetinden kasıt, kişinin ailesine harcaması gereken nafakasıdır.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk, "...kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de infak ederler" ayetiyle ilgili olarak şöyle dedi:

“İnfaklar, Allah'a yaklaşmak için kişilerin güçleri nisbetinde verdikleri nafile sadakalardı. Tevbe Sûresinde zekatın farz kılındığını ve kimlere verileceğini açıklayan âyetler inince, daha önce infakla ilgili olan ayetleri neshedip zekatın farz olduğunu belirtti."

3 ﴿