37

"Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bîr takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti. Çünkü Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır."

Taberânî, el-Mu'cemu's-Sağîr'de, Hâkim, Ebû Nuaym, Delâil'de, Beyhakî, Delâil'de ve İbn Asâkir, Ömer b. el-Hattâb'dan, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Âdem o günahı işlediği zaman başını gökyüzüne çevirip: «Muhammed'in hakkı için beni bağışlamanı diliyorum» dedi. Allah kendisine: «Muhammed kimdir?» diye vahyedince, Âdem: «Senin İsmin Yücedir. Beni yarattığın zaman başmı kaldırıp Arş'ına baktığımda orada:

“Lâ ilahe illalah, Muhammedun Resülallah" yazılı olduğunu gördüm. Bu sebeple senin katında ondan daha büyük ve kıymetli kimsenin olmadığını anladım. Çünkü onun adını kendi adınla birlikte yazmışsın» dedi. Bunun üzerine Allah ona: «Ey Âdem! O, zürriyetinden olan peygamberlerin sonuncusudur. O olmasaydı seni yaratmazdım» buyurdu"

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Ebi'd-Dünyâ, et-Tevbe'de, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Merdûyeh'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti. Çünkü Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır" âyetini açıklarken şöyle dedi: Âdem:

“Ey Rabbim! Beni kendi elinle yaratmadın mı?" diye sordu. Allah:

“Evet" cevabını verince, Âdem:

“Bana ruhundan üflemedin mi?" dedi. Allah:

“Evet" karşılığını verince Âdem:

“Ey Rabbim! Bana karşı rahmetin gazabını geçmedi mi?" diye sordu. Allah:

“Evet" cevabını verince Âdem:

“Beni Cennetine koymadın mı?" diye sordu. Allah:

“Evet" karşılığını verince, Âdem:

“Eğer tövbe edip salih ameller işlersem beni tekrar Cennete koyar mısın?" diye sordu. Allah, Âdem'e:

“Evet" cevabını verdi.

Taberânî, M. el-Evsat'ta ve İbn Asâkir zayıf isnâdla Hazret-i Âişe'den, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Âdem yeryüzüne ndirildiği zaman Kâbe'ye doğru yönelip iki rekât namaz kıldı ve Allah kendisine şöyle dua etmeyi ilham etti: «Allahım! Sen, gizlimi ve açığımı biliyorsun. Özrümü kabul et, isteğimi biliyorsun, Sen benim istediğimi ver. İçimde olanı biliyorsun, günahımı bağışla. Allahım! Senden, kalbime girecek iman, samimi bir yakîn ver ki sadece benim için takdir ettiğin şeyin başıma geleceğini anlayayım. Bana verdiğinle razı olmamı nasib et.» Âdem bu duayı yapınca, Allah ona şöyle vahyetti: «Ey Âdem! Tövben kabul edildi ve günahın bağışlandı. Kim bana böyle dua ederse günahını bağışlarım, işlerindeki zorlukları gideririm, şeytanı ondan uzaklaştırır ve her işini verimli hale getiririm. O dünyayı istemese bile dünya kendisine yönelir»"

Cendî, Fadâil'de, Taberânî ve İbn Asâkir'in Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Allah, Âdem'in tövbesini kabul etmek istediği zaman kendisine izin verdi ve Âdem (Kâbe'yi) yedi şavt tavaf etti. Kâbe o zaman kırmızı bir tepe şeklindeydi. Âdem, iki rekât namaz kılınca kalkıp Kâbe'ye yönelerek şöyle dedi: «Allahım! Sen, gizlimi ve açığımı biliyorsun. Özrümü kabul et, isteğimi biliyorsun, Sen benim istediğimi ver. İçimde olanı biliyorsun, günahımı bağışla. Allahım! Senden, kalbime girecek iman, samimi bir yakîn ver ki sadece benim için takdir ettiğin şeyin başıma geleceğini anlayayım. Bana verdiğinle razı olmamı nasib et.» Âdem bu duayı yapınca, Allah ona şöyle vahyetti: «Günahını bağışladım. Zürriyetinden Bana bu duayı yapan herkesin günahını bağışlarım, gam ve tasasını gideririm. Fakirliği iki gözünün önünden çekip alırım ve her işini verimli hale getiririm. O dünyayı istemese bile dünya kendisine yönelir»"

el-Ezrakî, Tarih Mekke'de, Taberânî, M. el-Evsat'ta, Beyhakî, ed-Da'vât'ta ve İbn Asâkir, güvenilir bir senetle, Bureyde'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Allah, Âdem'i yeryüzüne indirdiği zaman, Âdem bir hafta Kâbeyi tavaf edip Rükn'ün hizasında iki rekat namaz kılarak şöyle dua etti:

“Allahım! Sen, gizlimi ve açığımı biliyorsun. Özrümü kabul et, isteğimi biliyorsun, Sen benim istediğimi ver. İçimde olanı biliyorsun günahımı bağışla. Allahım! Senden, kalbime girecek iman, samimi bir yakîn ver ki sadece beim için takdir ettiğin şeyin başıma geleceğini anlayayım. Bana verdiğinle razı olmamı nasib et." Âdem bu duayı yapınca, Allah ona şöyle vahyetti: Bana öyle bir dua ettin ki, günahını bağışladım. Zürriyetinden Bana bu duayı yapan herkesin günahını bağışlarım ve gam ve tasasını gideririm. Fakirliği iki gözünün önünden çekip alırım ve her işini verimli hale getiririm. O dünyayı istemese bile dünya kendisine yönelir."

Vekî, Abd b. Humeyd, Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de ve Ebû Nuaym, el-Hilye'de bildiriyor: Ubeyd b. Umeyr el-Leysî der ki: Âdem:

“Ey Rabbim! Benim bu yaptığım, beni yaratmadan önce takdir ettiğin bir şey mi, yoksa kendimin sonradan yaptığım bir amel mi?" diye sorunca, Allah:

“Seni yaratmadan önce takdir ettiğim bir şeydir" cevabını verdi. Bunun üzerine Âdem:

“Ey Rabbim! Bunu benim için takdir ettiğin gibi günahımı da bağışla" diye dua etti. "Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti. Çünkü Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır" âyeti buna işaret etmektedir.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin, Şuabu'l-îman' da bildirdiğine göre Katâde, "Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti. Çünkü Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır" âyetinin manasını açıklarken şöyle dedi: Âdem:

“Ey Rabbim! Eğer tövbe edip salih biri olursam beni affeder misin?" diye sorunca, Allah:

“O zaman seni tekrar Cennete koyarım" cevabını verdi. Bunun üzerine Âdem:

“...Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz..." diye dua ederek istiğfar edip tövbe edince Allah onun tövbesini kabul etti. Allah'ın düşmanı İblis ise günahını bırakıp tövbe etmedi ve sonunda düştüğü duruma geldi. Sadece kıyamet gününe kadar bekletilmeyi isteyince Allah, Âdem'e de İblis'e de istediklerini verdi.

Sa'lebî, İkrime'nin tarikiyle bildiriyor: İbn Abbâs, "Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti.

Çünkü Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır" âyetinin manasını açıklarken Âdem'in aldığı ilhamın, "...Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz..." duası olduğunu söyledi.

İbnu'l-Münzir, Cüreyc'in tarikiyle bildiriyor: İbn Abbâs, "Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti..."âyetinin manasını açıklarken, Âdem'in aldığı ilhamın, "...Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz..." duası olduğunu söyledi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî, "Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti..." âyetinin manasını açıklarken şöyle dedi: Âdem'in aldığı ilham "...Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz..." duasıdır. Eğer Allah bu duayı bizlere bildirmeseydi, insanlar hangi duayı yaptığını öğrenene kadar araşıtırılardı.

Vekî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid, "Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti..." âyetinin manasını açıklarken Âdem'in aldığı ilhamın, "...Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz..." duası olduğunu söyledi.

Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî) ve Dahhâk'tan aynı rivâyette bulundu.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Ebû ishâk tarikiyle Temîmî'den bildiriyor: İbn Abbâs'a:

“Âdem'in, Rabbinden ilhamla öğrendiği şeyler nedir?" diye sorduğumda, İbn Abbâs:

“Haccın nasıl yapılacağıdır" cevabını verdi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Abdullah b. Zeyd, "Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti..." âyetinin manasını açıklarken şöyle dedi:

“Âdem'in öğrendiği kelimeler şunlardı:

“Senden başka ilah yoktur, seni hamdinle tesbih ederim. Bir kötülük işledim ve nefsime zulmettim. Sen mağfiret et. Çünkü Sen mağfiret edenlerin en hayırlısısın. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni hamdinle tesbih ederim. Bir kötülük işledim, nefsime zulmettim, Sen bana merhamet buyur. Şüphesiz sen merhametlilerin merhametlisisin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni hamdinle tesbih ederim. Bir kötülük işledim, nefsime zulmettim, Sen benim tövbemi kabul et. Şüphesiz sen çokça tövbeleri kabul eden, çokça merhametli olansın."

Beyhakî, Şuabül-îman'da ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Enes, "Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti..." âyetinin manasını açıklarken şöyle dedi:

“Âdem'in öğrendiği kelimeler şunlardı:

“Senden başka ilah yoktur, seni hamdinle tesbih ederim. Bir kötülük işledim ve nefsime zulmettim. Sen mağfiret et. Çünkü Sen mağfiret edenlerin en hayırlısısın. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni hamdinle tesbih ederim. Bir kötülük işledim, nefsime zulmettim, Sen bana merhamet buyur. Şüphesiz sen merhametlilerin merhametlisisin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni hamdinle tesbih ederim. Bir kötülük işledim, nefsime zulmettim, Sen benim tövbemi kabul et. Şüphesiz sen çokça tövbeleri kabul eden, çokça merhametli olansın." Ravi bu rivâyetin Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğunu zikretti; ancak bundan emin olmadığını söyledi.

Hennâd, Zühd'de Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: Hazret-i Âdem günahı işlediği zaman İhlâs kelimesine (sözlerine) sığındı ve:

“Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni hamdinle tesbih ederim. Bir kötülük işledim, nefsime zulmettim, Sen bana merhamet buyur. Şüphesiz sen merhametlilerin merhametlisisin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni hamdinle tesbih ederim. Bir kötülük işledim, nefsime zulmettim, Sen benim tövbemi kabul et. Şüphesiz sen çokça tövbeleri kabul eden, çokça merhametli olansın" diye dua etti.

İbn Asâkir, Cuveybir tarikiyle Dahhâk'tan, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir:

“Âdem, iki yüz sene tövbe etmek istedi ve sonunda Allah ona nasıl tövbe edeceğini ilham etti. Âdem oturup ellerini yüzüne kapamış ağlarken Cibril gelip kendisine selam verdi. Âdem ağlamaya devam edince Cibril de onun ağlamasına ağladı ve:

“Ey Âdem! Belası ve zorluğu seni yorgun düşüren bu musibet nedir ve bu ağlama nedir?" diye sordu. Âdem:

“Ey Cibril! Allah beni göklerin yüceliğinden yerlerin alçaklığına, ikamet yurdundan, devamlı kalınmayacak ve zail olacak yurda, nimet yurdundan, kötülük ve zorluk yurduna, ebedi yurttan fani olan diyara attığı halde nasıl ağlamayayım? Bu musibeti nasıl taşıyabilirim ey Cibril!" diye karşılık verince, Cibril Rabbinin huzuruna varıp Âdem'in söylediklerini aktardı. Allah:

“Ey Cibril! Âdem'e git ve ona şunları soruyor de" buyurup (Cibril'e sorması gereken bazı soruları söyledi. Cibril, Âdem'e gelip şöyle dedi): Allah sana şöyle buyuruyor:

“Ben seni kendi elimle yaratmadım mı?" Âdem:

“Evet, ey Rabbim!" cevabını verince, "Sana ruhumdan üflemedim mi?" diye sordu. Âdem:

“Evet, ey Rabbim!" karşılığını verince, Allah:

“Sana meleklerimi secde ettirmedim mi?" diye sordu. Âdem:

“Evet, ey Rabbim!" cevabını verince, Allah:

“Seni Cennetime koymadım mı?" diye sordu. Âdem buna da:

“Evet, ey Rabbim!" karşılığını verince, Allah:

“Sana emrettiğim halde Bana isyan etmedin mi?" diye sorunca ise Âdem:

“Evet, ey Rabbim!" karşılığını verdi. Bunun üzerine Allah şöyle buyurdu: «İzzetime, Celâlime ve mekânımın yüceliğine yemin ederim ki; Eğer yüryüzü doluşunca senin gibi adamlar olsa ve bana isyan etseler, onları asilerin menziline indirirdim. Ancak ey Âdem! Rahmetim gazabımı geçmiştir. Şöyle de: «Senden başka ilah yoktur, Seni hamdinle tesbih ederim. Bir kötülük işledim ve nefsime zulmettim. Sen mağfiret et. Çünkü Sen mağfiret edenlerin en hayırlısısın. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni hamdinle tesbih ederim. Bir kötülük işledim, nefsime zulmettim, Sen bana merhamet buyur. Şüphesiz sen merhametlilerin merhametlisisin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni hamdinle tesbih ederim. Bir kötülük işledim, nefsime zulmettim, Sen benim tövbemi kabul et. Şüphesiz sen çokça tövbeleri kabul eden, çokça merhametli olansın»" "Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti..." âyeti buna işaret etmektedir.

İbnu'l-Münzir, Muhammed b. Ali b. Hüseyn b. Ali b. Ebî Tâlib'den bildiriyor: Hazret-i Âdem o günahı işlediği zaman çok üzülüp pişmanlık duyunca Cibril gelerek:

“Ey Âdem! Allah'ın seni nasıl bağışlayacağını öğreteyim mi?" diye sordu. Âdem:

“Evet ey Cibril!" karşılığını verince Cibril şöyle dedi:

“Rabbine münacatta bulunduğun yerde dur ve Onu yüceltip hamd et. Allah katında, Onu methetmekten daha sevimli bir şey yoktur." Âdem:

“Ey Cibril! Ne diyeyim?" diye sorunca, Cibril şöyle cevap verdi:

“Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur; o tektir, ortağı yoktur. Mülk onundur, hamd ona mahsustur, dirilten ve öldüren Odur. O diridir, ölmez. Hayır O'nun elindedir ve Onun her şeye gücü yeter" de, sonra günahını itiraf edip: «Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah yoktur. Bir kötülük işledim ve nefsime zulmettim. Sen mağfiret et. Çünkü günahları senden başkası affedemez. Allahım! Senden kulun Muhammed yüzü suyu ve onun Senin katındaki değeri hürmetine günahımı bağışlamanı istiyorum» diye dua et." Âdem, Cibril'in dediği gibi yapınca Allah:

“Ey Âdem! Bunu sana kim öğretti?" diye sordu. Âdem:

“Ey Rabbim! Bana can verdiğin zaman ve ben canlı bir insan olarak duymaya, görmeye, anlamaya ve bakmaya başladığım zaman Arş'ının ayaklarında: «Bimillahirrahmanirrahim. Lâ ilahe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh, Muhammedun Resulullah» yazılı olduğunu gördüm" isminin yanında, sana yakın meleklerden birinin veya mürsel bir nebinin değil de onun ismini görünce, onun senin katında en üstün varlık olduğunu anladım" cevabını verdi. Allah:

“Doğru söyledin ey Âdem! Senin tövbeni kabul ettim ve günahını bağışladım" buyurunca, Âdem Rabbine hamd ederek şükretti ve hiçbir kulun, Rabbinden gördüğü şeylere sevinemeyeceği kadar büyük sevinç içinde oradan ayrıldı. Âdem'in elbisesi nurdu. "...Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ananızı babanızı Cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtmasın..." âyetinde kastedilen elbise, nurdan olan elbiselerdir. Melekler gruplar halinde gelerek Âdem'i tövbesinin kabulünden dolayı kutladılar ve:

“Ey Muhammed'in babası! Allah'ın senin tövbeni kabul etmesi sana kutlu olsun" dediler.

Ahmed, Zühd'de, Katâde'den bildiriyor:

“Âdem'in tövbesi, Âşurâ günü kabul edilmiştir."

Deylemî, Müsned el-Firdevs'te zayıf isnâdla Hazret-i Ali'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem), "Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti..." âyetini sorduğumda şöyle cevap verdi:

“Allah, Adem'i Hindistan'a, Havva'yı Cudi'ye, İblis'i Meysân'a, yılanı ise İsbehân'a indirdi. Yılanın deve ayağı gibi ayakları vardı. Âdem, yüz yıl günahına ağlayarak Hindistan'da kaldı ve sonunda Allah Cibril'i göndererek: «Ey Âdem! Seni kendi elimle yaratmadım mı? Sana kendi ruhumdan üflemedim mi? Melekleri sana secde ettirmedim mi? Kulum Havva'yı seninle evlendirmedim mi?» diye sordu. Âdem: «Evet» cevabını verince, Cibril: «O zaman neden ağlıyorsun?» diye sordu. Âdem: «Rahmân'ın civarından kovulmuşken neden ağlamayayım?» cevabını verince, Cibril şöyle dedi: «Şu kelimeleri söylemeye bak. Allah tövbeni kabul edecek ve günahını bağışlayacaktır. Şu duayı yap:

“Allahım! Senden, Muhammed ve ailesinin hakkı için istiyorum. Seni tesbih ederim. Senden başka ilah yoktur. Bir kötülük işledim ve nefsime zulmettim. Sen mağfiret et. Çünkü Sen mağfiret eden ve merhametlisin. Allahım! Senden, Muhammed ve ailesinin hakkı için istiyorum. Seni tesbih ederim. Senden başka ilah yoktur. Bir kötülük işledim ve nefsime zulmettim. Sen tövbemi kabul et. Çünkü Sen tövbeleri kabul eden ve merhametlisin.» İşte Âdem'in ilhamla aldığı sözler bunlardır."

İbnu'n-Neccâr'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem), Âdem'in, tövbe etmek için Rabbinden ilhamla aldığı kelimeleri sorduğumda şöyle buyurdu:

“Âdem: «Muhammed, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'in hakkı için tövbemi kabul et» deyince Allah da onun tövbesini kabul etti."

Hatîb, el-Emâlî'de ve İbn Asâkir, meçhul olanların bulunduğu bir senetle, İbn Mes'ûd'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

"Âdem yasak ağaçtan yediği zaman Allah ona: «Civarımdan in, İzzetim ve celâlime yemin ederim ki, Bana isyan eden civarımda duramaz» diye vahyetti. Âdem kararmış bir şekilde yeryüzüne indi. Melekler bu duruma ağlayıp feryad edince, Allah ona: «Ey Âdem! Benim için bugün oruç tut» diye vayhetti. O gün ayın on üçüydü. Âdem o günü oruçlu geçirince bedeninin üçte bir bölümü beyazlaştı. Sonra Allah bir daha: «Benim için bugün oruç tut» diye vayhetti. O gün ayın on dördüydü. Adem o günü oruçlu geçirince bedeninin üçte ikisi beyazlaştı. Sonra, bir daha: «Benim için bugün oruç tut» diye vayhetti. O gün ayın on beşiydi. Âdem o günü oruçlu geçirince bütün bedeni beyazlaştı. Bu sebeple bu günlere «Eyyâmu Biyd (beyaz günler)» denir."

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) der ki: Allah, Âdem'i Cennetten yere indirdiği zaman şöyle buyurdu:

“Ey Âdem! Şu dört şeye sahip çık: Birisi, sendedir ve bana aittir. Diğeri bendedir ve sana aittir. Üçüncüsü, Benimle senin arandadır. Dördüncüsü ise seninle halkın arasındadır. Sende olup bana ait olan: Bana ibadet edip, hiçbir şeyi ortak koşmamandır. Bende olup sana ait olan ise, sana amelinin karşılığını vermem ve bu konuda mağdur etmememdir. Benimle senin aranda olan ise, bana dua etmen ve benim de sana icabet etmemdir. Seninle halk arasında olan ise, insanlara, sana nasıl muamele etmelerini istersen, senin de onlara aynı şekilde muamele etmendir."

Ahmed, Zühd'de ve Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sifât'ta bildiriyor: Selmân der ki: Allah Âdem'i yarattığı zaman şöyle dedi:

“Ey Âdem! Bir tanesi Benim hakkım, birisi senin hakkın, birisi benimle senin arandır. Benim hakkım olan: bana İbadet etmen ve bana hiçbir şeyi ortak koşmamandır. Senin hakkın olan ise, yaptığın her amelin karşılığını vermemdir. Eğer (yaptığın kötülüğü) afedersem, ben bağışlayan ve merhamet edenim. Benimle senin aranda olan ise, Senin dua etmen ve istemen, benim de icabet edip istediğini vermemdir."

Beyhakî, başka bir kanalla Selmân'dan, aynı hadisi Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) sözü olarak nakletmiştir.

Hatîb ve İbn Asâkir'in Enes'ten bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Allah, Âdem'i yeryüzüne indirdiği zaman, Allah'ın dilediği kadar yeryüzünde kaldıktan sonra çocukları Âdem'e: «Babacığım! Konuş!» dediler. Âdem çocuklarından ve torunlarından oluşan dört bin kişiye hitab etmek için kalktı ve şöyle dedi:

“Allah, bana: «Ey Âdem! Az konuş ki (katıma) dönebilesin» diye emretti."

Hatîb ve İbn Asâkir bildiriyor: İbn Abbâs der ki:

“Allah, Âdem'i yeryüzüne indirince zürriyeti artıp çoğaldı ve bir gün çocuklarıyla torunları yanında toplanıp etrafında konuşmaya başladılar. O ise susmuş konuşmuyordu. Ona:

“Ey babamız! Neden biz konuşurken, sen susmuş konuşmuyorsun?" diye sorduklarında, Âdem şöyle cevap verdi:

“Ey oğullarım! Allah beni civarından yere indirdiği zaman bana ahid verip:

“Ey Âdem! Az konuş ki civarıma dönebilesin" buyurdu."

İbn Asâkir, Fadâla b. Ubeyd'den bildirir: Hazret-i Âdem o kadar yaşlandı ki torunları onunla eğlenmeye başladılar. Kendisine: Çocuklarının seninle eğlenmesine mani olmayacak mısın?" dendiğinde, şöyle karşılık verdi:

“Ben onların görmediğini gördüm, duymadıklarını duydum. Cennetteyken meleklerin konuşmasını duydum. Rabbim, ağzımı tutarsam beni Cennete koyacağına söz verdi."

İbnu's-Salâh, el-Emâlî'de, Muhammed b. Nadr'dan bildiriyor: Hazret-i Âdem:

“Ey Rabbim! Çalışmak beni meşgul etti. Bana hamd ve tesbihleri bir arada bulunduran bir şey öğret" deyince, Allah ona şöyle vahyetti:

“Ey Âdem! Sabahladığın ve akşamladığın zaman da üç defa: «Âlemlerin Rabbi olan Allah'a, nimetlerine karşılık olacak ve nimetlerin artmasına denk olacak bir şekilde hamd olsun» de, bu bütün hamd ve tesbihleri bir arada bulundurur."

Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de, Katâde'nin, "Âdem bulutlardan su içerdi" dediğini bildirir.

İbn Ebî Şeybe, Musannef’te, Ka'b'ın, "İlk dinar ve dirhem basan kişi Âdem'dir" dediğini bildirir.

İbn Asâkir, Muâviye b. Yahya'dan bildirir:

“İlk dinarı ve dirhemi basan kişi Âdem'dir. Bunlarsız da hayatın tadı olmaz."

İbn Ebî Şeybe bildiriyor: Hasan(-ı Basrî), "İlk ölen kişi Âdem'dir" demiştir.

İbn Sa'd, Hâkim ve İbn Merdûye, Ubey b. Ka'b'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Adem vefat edeceği zaman çocuklarına:

“Gidin ve bana cennet meyvelerinden getirin" dedi. Çocukları çıktıklarında onları melekler karşıladılar ve:

“Nereye gidiyorsunuz?" diye sordular. Onlar:

“Babamız, bizi kendisine Cennet meyvelerinden toplamamız için gönderdi" cevabını verince, melekler:

“Gidiniz, görevinizi yaptınız" dediler ve meleklerle birlikte gelip Âdem'in yanına girdiler. Havva onları görünce korktu ve Âdem'e yaklaşmaya başladı. Âdem:

“Yanımdan uzaklaş, yanımdan uzaklaş, senin tarafından bana geliyorlar. Rabbimin melekleriyle aramdan çekil" dedi. Melekler Âdem'in ruhunu alıp onu yıkadılar, koku sürüp kefenlediler, sonra namazını kılıp bir mezar kazarak defnettiler. Sonra da:

“Ey Âdemoğulları! Ölülerinize yapmanız gereken budur. Gördüğünüz gibi yapınız" dediler."

İbn Ebî Şeybe, Ubey'den aynı hadisi mevkuf olarak nakletti.

İbn Asâkir, Ubey'den, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Âdem vefat edeceği zaman Allah kendisine Cennetten koku ve kefen gönderdi. Havva, melekleri görünce korktu. Âdem: «Rabbimin elçileriyle aramdan çekil. Karşılaştığım ve başıma gelenlerin tek sebebi sensin» dedi."

İbn Asâkir bildiriyor: İbn Abbâs der ki:

“Âdem'in, Vudd, Suvâ, Yağûs, Ya'ûk ve Nesr adında çocukları vardı. Bunların en büyüğü Yağûs'tu. Âdem ona:

“Ey oğul! Git ve eğer meleklerden birini görürsen bana cennet yemeklerinden ve içeceklerinden getirmesini söyle" dedi. Yağûs gidip Cibrîl'i Kâbe'de görünce, babasının söylediklerini ondan istedi. Cibril:

“Ölmekte olan babanın yanına git" deyince Yağûs geri döndü ve babasının can çekmekte olduğunu gördü. Ardından Cibril, kefen koku ve sidr getirip geldi ve:

“Ey Âdemoğulları! Babanıza yaptığımı görüyor musunuz? Siz de ölülerinize aynısını yapınız" deyip onu yıkadılar, kefenlediler, koku sürdüler, sonra Kâbe'ye götürdüler. Namazını Cibril kılınca, o zaman Cibril'in diğer meleklere olan üstünlüğü anlaşıldı. Cibril dört tekbirle namazını kıldı; kıble tarafına koydular. Onu Hayfmescidine defnettiler."

Dârakutnî, Sünen'de, İbn Abbâs'tan bildirir:

“Hazret-i Âdem'in namazını Cibril dört tekbirle kıldı. O gün Cibril Hayf mescidinde meleklere namaz kıldırdı ve Âdem'i kıble tarafına defnederek Mezara lahid yapıp mezarı yerden yüksek yaptı."

Ebü Nuaym, el-Hilye'de, İbn Abbâs'tan şöyle nakleder: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bir cenaze getirilince dört tekbirle namazını kıldırdı ve:

“Melekleri Âdem'in namazını dört tekbirle kıldılar" buyurdu.

İbn Asâkir, Ubey'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Âdem'in mezarı lahid şeklinde yapıldı, tek sayıda yıkandı ve melekler: «Âdem'den sonra oğularının cenazelerini yıkama şekli böyledir» dediler. "

İbn Asâkir bildiriyor: Abdullah b. Ebî Firâs der ki:

“Âdem, Beytu'l-Makdis ve Mescid-i İbrâhim arasındaki bir mağarada defnedildi. Âdem'in ayakları kayanın yanında, başı ise Mescid-i İbrahim'deydi. Kaya ile mescid arasında on mil mesafe vardır."

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Atâ el-Horasânî:

“Bütün yaratılmışlar, Âdem'in ölümüne yedi gün ağladılar" demiştir.

İbn Adiyy, el-Kâmil'de, Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de ve İbn Asâkir bildiriyor: Câbir Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Âdem dışında Cennetliklerden herkes ismiyle çağrılır. Âdemin künyesi, Muhammed'in babasıdır. Cennetlik olan herkes vücudu kılsız, bıyıksız ve sakalsız olacaktır. Sadece Mûsa b. İmrân'ın sakalı göbeğine kadar ulaşacaktır."

İbn Adiyy, Beyhakî, Delâil'de ve İbn Asâkir, Hazret-i Ali'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Cennetliklerin künyesi yoktur. Sadece Adem'in künyesi vardır ve ona hürmeten künyesi Ebû Muhammed'dir (=Muhammed'in babası). "

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Ka'b (u'l Ahbâr) şöyle dedi:

“Cennette hiç kimsenin sakalı yoktur. Sadece Âdem'in, göbeğine kadar yetişen siyah bir sakalı vardır. Bunun sebebi dünyada sakalsız olmasıdır. Sakal, Âdem'den sonra çıkmıştır. Cennetliklerin künyesi yoktur. Sadece Âdem'in künyesi vardır ve O'na hürmeten künyesi, Ebû Muhammed'dir."

Ebu'ş-Şeyh bildiriyor: Bekr b. Abdillah el-Muzenî der ki: . "Cennetliklerin künyesi yoktur. Sadece Âdem'in künyesi vardır ve Muhammed'e olan ikram sebebiyle künyesi, Ebû Muhammed'dir."

İbn Asâkir, Gâlib b. Abdillah el-Ukaylî'den bildiriyor:

“Âdem'in dünyadaki künyesi "Ebu'l-Beşer (insanlığın babası), Cennette ise Ebû Muhammed'dir."

Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de, Hâlid b. Ma'dân'dan bildiriyor:

“Âdem Hindistan'a indirildi. Vefat ettiği zaman onu evinden Beytu'l-Makdis'e yüz elli adam taşıdı. Boyu otuz mildi. Onu Beytu'l-Makdis'te defnettiler. Başını kayanın yanına, ayaklarını ise Beytu'l-Makdis'ten otuz mil dışarıya koydular."

Taberânî'nin bildirdiğine göre Ebû Berze el-Eslemî der ki: Hazret-i Âdem'in, meleklerin konuşmasını duyması engelenince, onların konuşmasıyla yalnızlığını unuttuğu için Cennetten çıkarılmasına yüz yıl ağladı. Allah:

“Ey Âdem! Neden ağlıyorsun?" diye sorunca, Âdem:

“Nasıl ağlamayayım, beni cennetten yeryüzüne indirdin ve oraya dönüp dönmeyeceğimi bilmiyorum" cevabını verdi. Yüce Allah ona şöyle buyurdu:

“Ey Âdem! De ki:

“Allahım! Senden başka ilah yoktur ve Sen birsin, ortağın da yoktur. Seni hamd ile tesbih ederim. Ey Rabbim! Bir kötülük işledim ve nefsime zulmettim. Sen mağfiret et. Sen mağfiret edenlerin en hayırlısısın. Allahım! Senden başka ilah yoktur ve Sen birsin, ortağın da yoktur. Seni hamd ile tesbih ederim. Ey Rabbim! Bir kötülük işledim ve nefsime zulmettim. Sen mağfiret et. Sen merhametlilerin en merhametlisisin. Allahım! Senden başka ilah yoktur ve Sen birsin, ortağın da yoktur. Seni hamd ile tesbih ederim. Ey Rabbim! Bir kötülük işledim ve nefsime zulmettim. Sen mağfiret et. Sen tövbeleri en çok kabul eden ve en merhametlisin." Yüce Allah'ın Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) indirdiği "Âdem, Rabbi'nden emirler aldı; onları yerine getirdi. Rabb'i de bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz o tövbeleri daima kabul edendir, merhametli olandır" âyeti buna işaret etmektedir ki, aynı şey Âdem'in çocukları için de geçerlidir. Âdem, oğullarından, Yahudi ve Hıristiyanların Şît diye adlandırdıkları Hibetullah adındaki oğluna şöyle dedi:

“Rabbine ibadet et ve beni Cennete döndürüp döndürmeyeceğini sor" Oğlu ibadet edip sorunca Allah ona:

“Onu Cennete tekrar döndüreceğim" diye vahyetti. Hibetullah:

“Ey Rabbim! Babamın benden alamet istemeyeceğinden emin değilim, bana bir işaret ver" deyince, Allah ona Cennet bileziklerinden birini indirdi. Hibetullah bileziği alıp babasına gidince, Âdem:

“Ne haber getirdin?" diye sordu. Hibetulah:

“Müjdeler olsun. Seni Cennete döndüreceğini söyledi" cevabını verdi. Âdem:

“Bir alamet istemedin mi?" diye sorunca ise Hibetullah bileziği çıkarıp gösterdi. Âdem bileziğin Cennetten indiğini anladı ve secdeye kapanıp gözyaşlarından bir nehir oluncaya kadar ağladı. Gözyaşlarının oluşturduğu nehrin kalıntısı Hindistan'da bilinmektedir. Zikredildiğine göre Hindistan'daki altın madenleri o bilezikten oluşmaktadır. Sonra Âdem, oğluna:

“Rabbinden benim için Cennet meyvelerinden iste" dedi. Oğlu yanından çıktığında Âdem vefat etti. Cibrîl Hibetullah'a gelip:

“Nereye gidiyorsun?" diye sorunca, "Babam, beni, Rabbimden Cennet meyvelerinden istemem için yolladı" cevabını verdi. Cibril:

“Rabbi, Âdem cennete girene kadar Cennet meyvelerinden yememesine hükmetti. Âdem öldü, geri dön ve onu defnet" dedi. Cibril, Âdem'i yıkayıp kefenledi ve koku sürüp namazını kıldı. Sonra da:

“Siz de ölülerinize böyle yapınız" dedi.

Ebu'ş-Şeyh bildiriyor: Mücâhid der ki:

“Âdem'in mezarı Mina'da Hayf mescidindedir. Havva'nın ise mezarı Cudi'dedir."

İbn Ebî Hayseme, Tarih'te ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Zührî ve Şa'bî şöyle derler:

“Âdem yeryüzüne indirilip çocukları çoğalarak yeryüzüne yayılınca, çocukları takvim başlangıcı olarak Âdem'in Cennetten indirilişini başlangıç saydılar. Bu takvim Nûh'un gönderilişine kadar devam etti. Nûh gönderilince, onun gönderilişi takvim başlangıcı kabul edildi. Tufan olduğunda, İbrâhim'in ateşe atılmasına kadar takvim başlangıcı olarak tufan kabul edildi. İshâkoğulları, Yûsuf'un gönderilişine kadar, İbrâhim'in ateşe atılışını takvim başlangıcı olarak kabul ettiler. Yûsuf'un gönderilişinden Mûsa'nın gönderilişine kadar takvim başlangıcı Yûsuf'un gönderilişi kabul edildi. Mûsa'nın gönderilişinden Süleymân'ın gönderilişine kadar takvim başlangıcı olarak Mûsa'nın gönderildiği tarih başlangıç kabul edildi. Süleyman'ın gönderilişinden İsa'nın gönderilişine kadar Süleyman'ın gönderilişi takvim başlangıcı olarak kabul edildi. İsa'nın gönderilişinden Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderilişine kadar İsa'nın gönderildiği tarih takvim başlangıcı olarak kabul edildi. İsmâiloğulları, İbrâhim'in ateşe atılışından, oğlu İsmâil ile beraber Kâbe'yi inşa etmelerine kadar takvim başlangıcı olarak ateşe atıldığı zamanı başlangıç kabul ettiler. Kâbe inşa edildiği zamandan Ma'ad kabilesi dağılana kadar Kâbe'nin inşası takvim başlangıcı olarak kabul edildi. Tihâme kabilesinden çıkan her topluluk çıktıkları tarihi takvim başlangıcı kabul ettiler. Bu, Ka'b b. Luey vefat edene kadar böyle devam etti. Ka'b ölünce Fil olayına kadar onun ölümünü takvim başlangıcı olarak kabul ettiler. Ömer b. el-Hattâb'ın hicreti takvim başlangıcı kabul etmesine kadar Fil olayı takvim başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Takvimin hicret tarihine bağlanması, hicretin on yedi veya on sekizinci yılında gerçekleşmiştir."

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Abdulazîz b. İmrân şöyle der:

“İnsanlar her zaman tarih başlangıcı tayin etmişlerdir. İlk zamanda, Âdem'in yeryüzüne indirilişi takvim başlangıcı olarak kabul edildi. Bu durum, Allah'ın Nûh'u göndermesine kadar sürdü. Nûh gönderilince, Nûh'un kavmine beddua ettiği tarihi takvim başlangıcı kabul ettiler. Sonra tufanını, sonra İbrâhim'in ateşe atılışını, sonra İsmâiloğullarının Kâbe'yi inşasını, Sonra Ka'b b. Lueyy'in ölümünü, sonra Fil olayını takvim başlangıcı kabul ettiler. Sonra müslümanlar, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hicretini takvim başlangıcı olarak kabul ettiler."

37 ﴿