67"Mûsa, kavmine: «Allah bir sığır kesmenizi emrediyor» demişti de: «Bizimle alay mı ediyorsun?» demişlerdi. O da: «Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım» demişti" İbn Ebi'd-Dünyâ, Men Âşe ba'de'l-Mevt adlı kitabında İbn Abbâs'tan bildiriyor: İsrailoğulları zamanında bir surları ve kapıları bulunan, diğeri de harabeye benzeyen iki şehir vardı. Surlu şehir halkı, akşam olduğunda surun kapılarını kapatır, sabah olduğunda ise şehrin surlarına varıp etrafında bir vukuat olup olmadığına bakarlarmış. İşte yine böyle bir gün, sabah uyandıklarında surların dibinde bir ihtiyarın öldürülüp oraya atılmış olduğunu gördüler. Harabe şehrin halkı da onlara yönelerek: “Arkadaşımızı siz öldürdünüz" dediler. Bu arada, öldürülen yaşlının genç yeğeni de başında ağlayıp: “Amcamı siz öldürdünüz" diyordu. Onlar da: “Valahi, şehrimizin kapılarını kapattığımızdan beri açmadık. Arkadaşınızın kanının diyetini de vermeyiz" dediler. Nihâyet olayı çözmesi için Mûsa'ya (aleyhisselam) geldiler. Allah, Musa'ya şöyle vahyetti: “Allah muhakkak bir sığır boğazlamanızı buyuruyor, demişti; «Bizi alaya mı alıyorsun?» dediklerinde de: «Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım» dedi. «Rabbine bizim adımıza yalvar da onun mahiyetini bize bildirsin» dediler, «O, onun ne pek kart, ne pek körpe, ikisi ortası bir sığır olduğunu söylüyor, size emrolunanı yapın» dedi. «Rabbine bizim adımıza yalvar da ne renk olduğunu bize bildirsin» dediler. «O, onun, bakanların içini açan parlak sarı renkli bir sığır olduğunu söylüyor» dedi. «Rabbine bizim adımıza yalvar da, mahiyetini bize bildirsin, çünkü sığırlar, bizce, birbirine benzemektedir. Allah dilerse biz şüphesiz doğruyu bulmuş oluruz» dediler. «Yeri sürüp, ekini sulayarak boyunduruk altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir sığır olduğunu söylüyor» dedi. «Şimdi gerçeği bildirdin» deyip sığırı boğazladılar; az kalsın bunu yapmayacaklardı." İbn Abbâs şöyle devam etti: İsrailoğulları zamanında, dükkânı olan genç bir delikanlı ve yaşlı bir babası vardı. Bir gün başka şehirden gelen bir adam, o gencin dükkânında bulunan bir malı satın almak üzere o gence parasını verdi. Dükkân kapalı, anahtarı da yaşlı babasında olduğundan anahtarı almak için babasının yanına gittiler. Bir de baktılar ki babası dükkânın gölgesinde uyumaktadır. Adam: “Uyandır" deyince, genç: “Babam uyuyor ve ben de onu uyandırmaya kıyamam" dedi ve uzaklaştılar. Daha sonra tekrar geldiklerinde ihtiyar derin uykuya dalmış horluyordu. Adam tekrar: “Uyandır!" deyince genç: “Babam uyuyor. Ben onu uyandırmaya kıyamam" dedi. Yine bir müddet sonra geldiklerinde babası daha derin bir uykudaydı. Oğlunun merhamet duyguları daha da arttı. Adam bu defa verdiği ücretin iki katını verip: “Uyandır!" deyince oğlu: “Hayır! Kesinlikle onu uykusundan ne uyandırır, ne de rahatsız ederim" dedi. Oradan ayrıldıktan sonra müşteri gidip babası da uyanınca, oğlu ona: “Babacığım! Bir adam buraya gelip falan malı istedi, ancak uykunu bölüp seni rahatsız etmek istemedim" deyince, babası onu azarladı. İşte yüce Allah da gencin bu güzel davranışını ödüllendirmek için israiloğularının aramış oldukları ineği bu gencin ineklerinin arasında kılmıştır. Ona gelip: “Onu sat!" dediler. O da: “Onu size satmam" deyince, onlar: “O halde zorla alırız" dediler. Bunun üzerine genç: “Kendi malımı benden zorla gasp ederseniz ne olacağını siz daha iyi biiyorsunuz" dedi. Onlar da bu sefer Mûsa'ya geldiler. Mûsa onlara: “İstediği fiyatı vererek onu malı konusunda razı edin" dedi. Onlar da gelip gence: “Ne takdir ediyorsun?" diye sorunca, o: “Benim kararım şudur: Terazinin bir kefesine ineği, diğer kefesine de som altın bırakın, som altın tarafı ağır basarsa kabul ederim" dedi. Kabul edip daha sonra da ineği alıp öldürülen ihtiyarın, iki şehrin ortasında bulunan mezarına geldiler. İki şehir halkı, ağlayan yeğenin bulunduğu mezarın başında toplanıp ineği kestiler. Mûsa, etinin bir parçasıyla mezara vurunca ihtiyar, kafasındaki tozları silkeleyerek kalkıp: “Malımı almak için, kendisine göre de çok yaşadığımdan dolayı beni yeğenim öldürdü" dedikten sonra tekrar öldü. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî, Sünen'de, Abîde es-Selmânî'den bildiriyor: İsrailoğullarından çocuğu olmayan bir adam vardı ve bu adamın çok malı vardı. Kardeşinin oğlu da onun varisiydi. Yeğeni bir gece bu adamı öldürdü ve alıp bir adamın kapısını önünde bıraktı. Sonra amcasını onların öldürdüğünü iddia etmeye başladı. Sonunda silahlanıp birbirlerine saldırınca, içlerinden akıllı birisi: “Aranızda Allah'ın Resûlü olduğu halde neden birbirinizi öldürüyorsunuz?" dedi ve Hazret-i Mûsa'ya gidip olayı anlattılar. Hazret-i Mûsa: “...Allah muhakkak bir sığır boğazlamanızı buyuruyor..." deyince, Onlar: «...Bizi alaya mı alıyorsun?..» karşılığını verdiler. Mûsa: «...Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım» dedi..." Eğer itiraz etmeselerdi, en değersiz ineği kesmeleri bile onlar için yeterliydi, ama onlar işi zora sokunca, onlara da kesmeleri gereken ineğin özellikleri zorlaştırıldı. Sonunda kesmeleri emredilen ineğin yanına gittiklerinde, sahibinin sadece bu ineğe sahip olduğunu gördüler. Adam: “Vallahi! Bunun derisinin doluşunca altından aşağıya vermem" deyince, derisinin doluşunca altın verip ineği alarak kestiler ve bir parçasıyla öldürülen adama vurdular. Adam kalkınca: “Seni kim öldürdü?" diye sorduklarında, "Bu" deyip kardeşinin oğlunu işaret etti ve tekrar öldü. Amcasını öldürdüğü için yeğenine malından bir şey verilmedi ve ondan sonra artık katil öldürdüğü kişiye varis olamadı. Abdürrezzâk'ın bildirdiğine göre Ubâde şöyle der: “Katilin öldürdüğüne varis olamayacağına dair hüküm, ilk olarak İsrailoğullarından olan (amcasını öldüren) kişi hakkında verilmiştir." İbn Ebî Şeybe, İbn Sîrîn'den bildiriyor: “Katilin öldürdüğüne varis olamayacağına dair hüküm, ilk olarak inek olayında (amcasını öldüren kişi hakkında) verilmiştir." İbn Cerîr bildiriyor: İbn Abbâs der ki: Hazret-i Mûsa zamanında malı çok olan bir ihtiyar vardı. Kardeşinin oğulları ise fakirdi. Bu ihtiyarın çocuğu yoktu ve varisleri kardeşinin oğullarıydı. Bu sebeple: “Keşke amcamız ölse de malına varis olsak" dediler. Amcaları uzun süre yaşayınca yeğenlerine şeytan gelip: “Siz amcanızı öldürüp malına mirasçı olsanız ve yabancı bir şehre götürerek te oranın halkından diyetini alsanız nasıl olur?" diye vesvese verdi. O zaman yan yana iki şehir vardı ve bunlar iki şehirden birinde yaşıyordu. Biri öldürülüp iki şehir arasına atıldığı zaman, öldürülenle iki şehrin arasındaki mesfe ölçülür, hangi şehre daha yakınsa diyeti o şehir öderdi. Şeytanın vesvesesine kapılıp amcalarını öldürdüler ve diğer şehrin kapısına attılar. Sabah olduğunda adamın yeğenleri gelip: “Amcam sizin şehrinizin kapısında öldürüldü. Vallahi diyetini bize vermek zorundasınız" deyince, şehir halkı: “Allah'a yemin ederiz ki onu biz öldürmedik ve katilin de kim olduğunu bilmiyoruz. Akşam şehrin kapısını kapattıktan sonra da sabaha kadar açmadık" karşılığını verdiler. Gidip durumu Hazret-i Mûsa'ya bildirdiklerinde Cibril gelip: “Onlara: «Allah bir inek kesmenizi ve bir parçasıyla öldürülene vurmanızı emrediyor» de" dedi. Süfyân b. Uyeyne, İkrime'den bildiriyor: İsrailoğullarının, her kabilenin birinden girip çıkması için on iki kapısı olan bir mescitleri vardı. Bir kabilenin girip çıktığı kapının önünde öldürülmüş birini buldular. Adam bir kabilenin kapısında öldürülmüş, diğer kabilenin kapısına sürüklenip atılmıştı. İki kapının sahipleri bu konuda mahkemelik oldular ve biri: “Onu siz öldürdünüz" derken, diğeri: “Onu siz öldürüp bizim kapımıza attınız" dedi. Muhakeme olmak için Hazret-i Mûsa'ya gittiklerinde, Hazret-i Mûsa: “"...Allah muhakkak bir sığır boğazlamanızı buyuruyor..." deyince, ...Rabbine bizim adımıza yalvar da onun mahiyetini bize bildirsin" dediler, "O, onun ne pek kart, ne pek körpe, ikisi ortası bir sığır olduğunu söylüyor,..." dedi. Kesecekleri özellikteki ineği bulmak için gittiler ve bu özeliklerde bir ineği bulmakta zorlanıp geri dönerek: “...Rabbine bizim adımıza yalvar da ne renk olduğunu bize bildirsin" dediler." "O, onun, bakanların içini açan parlak sarı renkli bir sığır olduğunu söylüyor" dedi." Yine gidip ineği aradılar ve bulmakta zorlanınca geri dönüp: “Rabbine bizim adımıza yalvar da, mahiyetini bize bildirsin, çünkü sığırlar, bizce, birbirine benzemektedir. Allah dilerse biz şüphesiz doğruyu bulmuş oluruz" dediler." Eğer onlar: “İnşaallah" deselerdi, aradıkları ineği bulurlardı. Daha önce, Hazret-i Mûsa onlara: “O, onun ne pek kart, ne pek körpe, ikisi ortası bir sığır olduğunu söylüyor..." demişti. O zaman ineğin fiyatı üç dinardı. Eğer o zaman en değersiz ineği alıp kesselerdi yeterli olacaktı, ama onlar işi zora soktular, bu sebeple Allah onları zor durumda bıraktı. Gidip ineği aradılar ve bu özelikteki bir ineği bir adamın yanında buldular. Adama: “Bize bu ineği satar mısın?" diye sorduklarında, adam: “Satarım" cevabını verdi. Onlar: “Kaça satarsın?" diye sorunca, adam: “Yüz dinara" cevabını vedi. Onlar: “Bu üç dinar değerindedir" deyip satın almaktan vaz geçtiler ve Mûsa'ya dönüp: “İneği bir adamın yanında bulduk, ama adam: “Onu yüz dinardan aşağıya satmam" dedi. Halbuki değeri üç dinardır" dediler. Hazret-i Mûsa: “O daha iyi bilir, ineğin sahibi odur. İsterse satar, istemezse satmaz" karşılığını verince, adama geri döndüler ve: “İneği yüz dinara almayı kabul ettik" dediler. Adam: “İki yüz dinardan aşağıya satmam" karşılığını verince, onlar: “Sübhanallah! Sen yüz dinara satmaya razı olmamış miydin? Biz bu fiyata ineği satın aldık" dediler, ama adam: “İki yüz dinardan aşağıya satmam" dedi ve onlar da Mûsa'ya geri dönüp şöyle dediler: “Adam ineği yüz dinara satmaya razı olmuştu, geri dönüp almak istediğimizde ise, «İki yüz dinardan aşağıya satmam» dedi." Hazret-i Mûsa: “O daha iyi bilir, dilerse satar istemezse satmaz" dedi. Bunun üzerine adama geri döndüler ve: “İki yüz dinara almayı kabul ettik" dediler. Adam: “Dört yüz dinardan aşağıya satmam" karşılığını verince, onlar: “Sen bunu iki yüz dinara vermiştin, biz de kabul ettik" dediler. Adam: “Dört yüz dinardan aşağıya satmam" deyince ineği bırakıp Hazret-i Mûsa'ya döndüler ve şöyle dediler: “Ona iki yüz dinar verdik, ama almayı kabul etmedi ve: “Dört yüz dinardan aşağıya satmam" dedi. Hazret-i Mûsa: “O daha iyi bilir, ister satar istemezse satmaz" karşılığını verince adama geri döndüler ve: “Dört yüz dinara almayı kabul ettik" dediler; ama adam bu defa: “Sekiz yüz dinardan aşağıya satmam" dedi. Böylece adam ile Hazret-i Mûsa arasında gidip geldiler ve her defasında adam fiyatı iki katına çıkardı. Sonunda adam: “Onu derisinin doluşunca para karşılığından aşağıya satmam" deyince ineği adamın istediği fiyata satın alıp kestiler. Hazret-i Mûsa onlara: “İneğin bir parçasıyla öldürülen adama vurunuz" deyince ineğin ayağıyla adama vurdular ve adam dirilip: “Beni falan öldürdü" diyerek kardeşinin oğlunu gösterdi. Öldürülen adamın çok malı vardı ve bir de kızı vardı. Yeğeni: “Amcamı öldürür, malına varis olurum ve kızıyla evlenirim" diye düşünmüştü. Adam, amcasını öldürdüğü için ondan miras alamadı. O zamandan sonra katil öldürdüğüne varis olamamıştır. Hazret-i Mûsa: “Bu inekte bir sır var. İneğin sahibini çağırınız" deyince, ineğin sahibini çağırdılar. Hazret-i Mûsa: “Bana bu inek hakkında bilgi ver" deyince, adam şöyle karşılık verdi: “Ben çarşıda ticaret yapan biriydim. Bir adam yanımdaki mala pazarlık yapıp satın aldı. O maldan çok kâr etmiştim. Sattığım malı adama teslim etmek için gittiğimde annemin uyuduğunu ve anahtarın da başının altında olduğunu gördüm. Bu sebeple onu uykusundan uyandırmak istemedim ve adama dönüp: “Aramızda alışveriş olmamıştır" dedim. Bunun üzerine adam malı almadan gitti. Sonra bu inek elime geçti ve Allah bana bu ineği yanımdaki bütün mallarımdan daha çok sevdirdi." Adama: “İneği bu kadar yüksek fiyata satabilmen, annene karşı iyilikte bulunman sebebiyledir" denildi. |
﴾ 67 ﴿