98

"De ki, «Cebrail'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır", çünkü O» Kur'ân'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir. Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olan kimse inkar etmiş olur. Allah şüphesiz, inkar edenlerin düşmanıdır."

Tayâlisî, Firyâbî, Ahmed, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Ebû Nuaym, Delâil'de ve Beyhakî, Delâil'de, İbn Abbâs'tan bildirir:

Bir gün Yahudilerden bir topluluk Resulullah'a geldi ve ona:

“Ey Ebu'l-Kâsım! Sana, peygamber olmayanın bilemeyeceği bazı hususlar soracağız, sen onları bize bildir" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Dilediğinizi sorun, fakat siz bana, Allah'ı şahit tutarak yemin edin ve Yâkub'un, oğullarından aldığı ahdi verin ki, eğer ben sizlere doğru olduğunu bildiğiniz şeyleri söyleyecek olursam, Müslüman olmakta mutlaka bana uyacaksınız" buyurunca, Yahudiler:

“Sana bu sözü veriyoruz" karşılığını verip şöyle devam ettiler:

“Sana soracağımız şu dört hususu bize bildir. Tevrat inmeden önce Yâkub'un kendisine haram kıldığı yemek hangisidir? Erkeğin suyu (menisi) nasıl, kadının suyu nasıldır? O sudan erkek çocuk nasıl olur? Ümmî olan Peygamberin, meleklerden velisi (en yakın dostu) kimdir?" Resulullah, sorularına cevap verdiği takdirde kendisine uyacaklarına dair ahid alınca şöyle buyurdu:

“Mûsa'ya Tevrat'ı indiren Allah hakkı için söyleyin bana, Yâkûb'un ağır bir şekilde hastalandığını, hastalığının uzun sürdüğünü, bu yüzden Allah'a yemin ederek, eğer Allah onu bu hastalığından kurtaracak olursa yiyeceklerin ve içeceklerin en sevimli olanını kendisine yasaklayacağına dair bir adakta bulunduğunu, Yakub'a yiyeceklerin en sevimlisinin deve eti olduğunu, içeceklerin en sevimlisinin de deve sütü olduğunu biliyor musunuz?" Onlar:

“Allah için evet, biliyoruz" cevabını verince, Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekrar sordu:

“Mûsa'ya Tevrat'ı indiren Allah hakkı için söyleyin bana, sizler, erkeğin suyunun beyaz ve katı, kadının suyunun ise sarı ve ince olduğunu, bu sıdardan hangisi diğerine galip gelirse çocuğun, Allah'ın izniyle onun cinsinden ve benzerinden olduğunu, eğer erkeğin suyu kadının suyuna galip gelirse; Allah'ın izniyle çocuğun erkek, kadının suyu erkeğin suyuna galip gelirse, Allah'ın izniyle çocuğun kız olacağını biliyor musunuz?" Yahudiler:

“Allah için evet biliyoruz" karşılığını verince, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allahım şahid ol!" buyurup şöyle devam eti:

“Yine Mûsa'ya Tevrat'ı indiren Allah hakkı için söyleyin, sizler, bu ümmî Peygamberin gözlerinin uyuduğunu, kalbinin ise uyumadığını biliyor musunuz?" Yahudiler:

“Allah için evet biliyoruz" cevabını verince, Resulullah:

“Allahım şahid ol!" buyurdu. Yahudiler. "Şimdi sen, meleklerden hangisinin dostun olduğunu söyle. İşte o zaman seninle beraber oluruz veya olmayız" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Şüphesiz ki benim meleklerden en yakın dostum Cibril'dir. Allah, hiçbir peygamber göndermemiştir ki onun yakın dostu Cebrail olmamış olsun" buyurdu. Yahudiler:

“İşte şimdi o melek hususunda senden ayrılıyoruz. Şâyet senin, meleklerden olan dostun ondan başka birisi olsaydı, sana uyar ve seni tasdik ederdik" karşılığını verdiler. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sizin, Cibril'i tasdik etmenize engel nedir?" buyurunca, onlar:

“O bizim düşmanımızdır" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah:

“De ki: «Cebrail'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır», çünkü O, Kur'ân'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir.... Yanlarındakini doğrulayan bir Peygamber, Allah katından onlara gelince Kitab verilenlerden bir takımı, bilmiyorlarmış gibi, Allah'ın Kitabı'nı arkalarına attılar" âyetlerini indirdi. İşte o zaman Yahudiler, gazap üstüne gazaba uğradılar.

İbn Ebî Şeybe, Musannef’te, İshâk b. Râhûye, Müsned'de, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Şa'bî'den bildiriyor: Hazret-i Ömer, Revhâ denilen yere gittiğinde orada bazı insanların taşlara yönelerek namaz kıldıklarını görüp:

“Bunlar ne yapıyor?" diye sorunca, "Bu insanlar Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) burada namaz kıldığını iddia ediyorlar" diye cevap verdiler. Ömer:

“Sübhanallah! Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) binekli olarak bu vadiden geçerken namaz vakti girince, namaz kıldı" deyip şöyle anlattı:

Ben Yahudiler ders yaparken yanlarına giderdim. (Bir gün bana) "Bizim için, arkadaşların arasında senden üstünü yoktur. Çünkü sen bize geliyorsun" dediler. Ben:

“Benim geliş sebebim, Kur'ân'ın Tevrat'ı, Tevrat'tın da Kur'ân'ı nasıl doğruladıklarının hoşuma gitmesidir" cevabını verdim. Birgün onlarla konuşurken Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımızdan geçince, ben onlara:

“Kendisinden başka ilah olmayan, sizi koruyup besleyen ve size kitabını emanet eden Allah hakkı için söyleyin, siz, onun, Allah'ın Peygamberi olduğunu biliyor musunuz?" diye sordum. Onlar:

“Evet" cevabını verince, ben:

“Vallahi! Onun peygamber olduğunu bilmenize rağmen tâbi olmamanız sebebiyle helak oldunuz demektir" deyince, onlar:

“Helak olmayız, ama biz ona hangi meleğin vahiy getirdiğini sorduğumuzda, düşmanımız olan Cibril'in vahiy getirdiğini söyledi. Biz, Cibril dehşet, katılık, sıkıntı, şiddet, azap gibi hadiseleri getiren melek olduğundan ona düşmanız" dediler. Ben:

“Barışık olduğunuz melek hangisidir?" diye sorunca, Yahudiler:

“ Yağmur ve rahmet gibi şeyleri getiren Mîkâîl'dir" cevabını verdiler. Ben:

“Peki bunların Rableri katındaki dereceleri nasıldır?" diye sorunca, onlar:

“Biri Yüce Allah'ın sağında, diğeri de öbür taraftadır" karşılığını verdiler. Ben:

“Cibrîl'in Mîkâîl'e düşmanlık beslemesi, Mikâîl'in de Cibrîl'in düşmanıyla barışık olması doğru değildir. Ben şahitlik ederim ki Allah, onların barışık olduğu kişilerle barışıktır. Düşman olduğu kişilere de düşmandır" dedikten sonra bu olayı haber vermek için Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gittim. Onu bulunca bana:

“Bana şimdi inen âyetleri sana okuyayım mı?" buyurdu. Ben:

“Evet ey Allah'ın Resûlü!" karşılığını verince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“De ki: «Cebrail'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır», çünkü O, Kur'ân'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir. Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olan kimse inkar etmiş olur. Allah şüphesiz, inkar edenlerin düşmanıdır"' âyetlerini okudu. Ben:

“Ey Allah'ın Resûlü! Vallahi Yahudilerin yanından kalkıp buraya geliş sebebim, bana söyledikleri ve benim de onlara söylediklerimdir. Ama Allah, bu haberi sana benim söylememden önce bildirdi" dedim. Hadisin senedi sahihtir ancak Şa'bî, Ömer'e yetişememiştir.

Süfyân b. Uyeyne, İkrime'den bildirir: Hazret-i Ömer, Yahudilere gidip onlarla konuşurdu. Yahudiler:

“Arkadaşların arasında yanımıza senden daha fazla gelen yoktur. Bize, arkadaşına vahiy getiren meleğin kim olduğunu söyle" dediler. Ömer:

“Cibril" cevabını verince, onlar:

“O meleklerden olan düşmanımızdır, eğer vahiy getiren dostumuzun (Hazret-i Mûsa'nın) dostu olan melek olsaydı kendisine tâbi olurduk" dediler. Ömer:

“Dostunuzun dostu kimdir?" diye sorunca, onlar:

“Mîkâîl" cevabını verdiler. Ömer:

“Onlar nedir?" diye sorunca, Yahudiler:

“Cibril, azab ve sıkıntıyla gelir, Mîkâîl ise yağmur ve rahmetle gelir. Bunlar birbirine düşmandır" dediler. Ömer:

“Peki bunların Rableri katındaki dereceleri nasıldır?" diye sorunca, onlar:

“Biri Yüce Allah'ın sağında, diğeri de öbür taraftadır" karşılığını verdiler. Ömer:

“Eğer bunlar dediğiniz gibiyse düşman olamazlar" deyip yanlarından çıkarak Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gidince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Onu Çağtrip:

"De ki: «Cebrail'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır», çünkü O, Kur'ân'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir" âyetlerini okudu. Bunun üzerine Ömer:

“Seni hak olarak gönderene yemin ederim ki, az önce aynı meselede onlarla tartışmıştım" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde der ki: Bize anlatıldığına göre Ömer b. el-Hattâb bir gün Yahudilerin yanına gitti. Yahudiler onu görüp:

“Hoş geldin!" deyince Ömer:

“Vallahi! Sizi sevdiğimden veya sizden olan bir isteğim sebebiyle gelmedim. Geliş sebebim sizden bazı şeyleri dinlemek içindir" karşılığını verdi. Onlar:

“Arkadaşınızın (Resûlullah'ın) arkadaşı kimdir?" diye sorunca, Ömer:

“Cibrîl" cevabını verdi. Onlar:

“O, meleklerden, Muhammed'e sırlarımızı veren düşmanımızdır. Geldiği zaman da savaş ve kıtlıkla gelir. Bizim arkadaşımız Mîkâîl ise bolluk ve barışla gelir" dediler. Ömer bunları anlatmak için Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gidince, "De ki: «Cebrail'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır», çünkü O, Kur'ân'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir" âyetinin nazil olduğunu gördü.

İbn Cerîr, Süddî'den bildiriryo: Hazret-i Ömer'in, Medine'nin üst tarafında bir tarlası vardı ve o tarlaya giderken yolu Yahudilerin ders yaptığı yerden geçerdi. Ömer oradan her geçişinde ders görmekte olan Yahudilere uğrar ve onları dinlerdi. Bir gün yanlarına girdiğinde:

“Tur dağında Mûsa'ya Tevrat'ı indiren Rahman adına soruyorum; Muhammed'i Tevrat'ta görüyor musunuz?" diye sordu. Onlar:

“Evet, kitabımızda yazılı olduğunu görüyoruz, ama ona vahiy getiren arkadaşı Cibrîl'dir. Cibrîl ise, azab, savaş ve yok etmeyle gelen kişidir. Eğer ona vahiy getiren Mîkâîl olsaydı kendisine iman ederdik. Çünkü Mîkâîl, rahmet ve yağmurla gelendir" cevabını verince Ömer:

“Cibrîl'in Allah katındaki derecesi nedir?" diye sordu. Onlar:

“Cibrîl, Allah'ın sağındadır, Mîkâîl ise solundadır" karşılığını verince, Ömer:

“Allah için size söylüyorum: Yüce Allah'ın sağında olana düşman olan kişi, solunda olana da düşmandır. Solunda olana düşman olan da sağında olana düşmandır. Bunlara düşman olan da Allah'a düşmandır" dedikten sonra olanları Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) haber vermek için geri döndü ve daha oraya varmadan Cibrîl'in vahiy getirdiğini gördü. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ömer'i çağırıp:

“De ki: «Cebrail'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır», çünkü O, Kur'ân'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir" âyetini okuyunca, Ömer:

“Seni hak olarak gönderene yemin ederim ki, ben de sana bunu haber vermek için gelmiştim" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Abdurrahman b. Ebî Leylâ şöyle bildirir: Bir Yahudi, Hazret-i Ömer ile karşılaşıp:

“Dostunuzun bahsettiği Cibrîl bizim düşmanımızdır" deyince, Ömer:

“Allah'a, meleklerine, peygamberlerine ve Mîkâîl'e düşman olan kişi inkar etmiş olur. Allah şüphesiz, inkar edenlerin düşmanıdır" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer'in söylediğini tasdik eden, "Cebrail'e ve Mikail'e düşman olan kimse, inkar etmiş olur. Allah şüphesiz, inkar edenlerin düşmanıdır" âyeti nazil oldu.

İbn Cerîr, bu âyetin nüzul sebebinin bu olay olduğunda icma olduğunu söyledi.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Nesâî, Ebû Ya'lâ, İbn Hibbân ve Beyhakî, Delâîl'de, Enes'ten bildirir: Abdullah b. Selâm, bahçesinde hurma toplarken Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldiğini duyunca, yanına giderek:

“Sana, peygamber olandan başka kimsenin bilemeyeceği üç şey soracağım. Kıyametin alâmetlerinin ilki nedir? Cennet ehlinin ilk yiyeceği şey nedir? Çocuk nasıl olur da annesine veya babasına benzer?" dedi. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Az önce Cibril bana bunların cevabını bildirdi" karşılığını verince, Abdulah b. Selâm:

“Cibrîl mi?" diye sordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet" cevabını verince, o:

“O, meleklerden, Yahudilerin düşmanı olandır" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Cebrail'e düşman olan kimse, Allah'a düşmandır", çünkü O, Kur'ân'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir" âyetini okuyup şöyle devam etti:

“Kıyamet alametlerinden ilki, doğudan çıkacak bir ateşin insanları batıya sürmesidir. Cennetliklerin yiyeceği ilk yemek ise balık ciğerinin fazlasıdır. Çocuğa gelince, kadının suyu erkeğin suyunu geçince, çocuğu kendine çeker/benzetir. Erkeğin suyu kadının suyunu geçince de çocuğu kendine benzetir." Bunun üzerine Abdullah b. Selâm:

“Allah'tan başka ilah olmadığına ve senin de Onun peygamberi olduğuna şahitlik ederim" deyip Müslüman oldu.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, "...O, Kur'ân'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir"" âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Cibrîl, Kur'ân'ı Allah'ın emriyle (Ey Muhammed!) senin aklını kuvvetlendirmek ve gönlüne yerleştirmek, daha önce indirilen kitapları, âyetleri ve peygamberleri tasdik etmek üzere indirmiştir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: Katâde, "...kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir" âyetinin manasını açıklarken şöyle dedi: Kendinden öncekinden kasıt, Tevrat ve İncil'dir. Allah, Kur'ân'ı müminler için yol gösterici ve müjdeci olarak göndermiştir. Çünkü, Kur'ân'ı duyduğu zaman onu öğrenip anlar, ondan faydalanır, onunla rahatlar, Allah'ın onda vaad ettiklerini tasdik edip yakinen inanır.

İbn Cerîr, Abdullah el-Atekî tarikiyle Kureyşli bir kişiden bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Yahudilere:

“Okuduğunuz kitap hakkı için soruyorum: Tevrat'ta, Hazret-i İsa'nın, Ahmed adında bir peygamberin geleceğini müjdelediğini görüyor musunuz?" deyince, Yahudiler:

“Vallahi! Seni Kitabımızda bulduk, ama senden hoşlanmadık. Çünkü sen (başkasının) malını (ganimeti) helal kabul edip kan döküyorsun" karşılığını verdiler. Bunun üzerine, "Cebrail'e düşman olan kimse, Allah'a düşmandır", çünkü O, Kur'ân'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir" âyeti indi.

"... Cibril ve Mîkâîl..."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Cibrîl, Abdullah gibi bir isimdir. Cibr, Kul, îl ise Allah demektir.

İbn Ebî Hâtim, Beyhakî, Şuabu'l-îman'da ve Hatîb, el-Muttefiku ve'l- Mufterik'te, İbn Abbâs'tan bildirir: Cibrîl ile Mîkâîl; Abdullah ve Abdurrahman gibi bir isimdir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki:

“Cibrîl ve Mîkâîl, Abdullah manasındadır. İçinde îl olan her isim Allah'ın kulu demektir."

Deylemî'nin, Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Cibrîl, Abdullah, Mîkâîl, Ubeydullah, İsrâfîl ise Abdurrahman demektir."

İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de, Ali b. Hüseyn'den bildirir: Cibrîl, Abdullah; Mîkâîl, Ubeydullah; İsrâfîl ise Abdurrahman demektir. İçinde îl olan her isim Allah'ın kulu manasındadır.

İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildirir: Cibrîl ve Mîkâîl, Abdullah manasındadır. îl, Allah demektir. (.....) âyeti buna işaret etmektedir ve buradaki (.....) sözünden kasıt, Allah'tır.

Ebû Ubeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Yahya b. Ya'mer âyette geçen (.....) kelimesini , (.....) şeklinde okurdu ve:

“Cebr, kul, îl ise Allah'tır" derdi.

Vekî, Alkame'nin, (.....) âyetini (.....) şeklinde okuduğunu bildirir.

Vekî ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime der ki:

“Cebr, kul; îl ise Allah demektir. Mîkâ kul, îl ise Allah demektir. İsrâf kul, îl ise Allah demektir."

Taberânî, Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da hasen senetle, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl ile konuşurken göğün kenarı yarılınca Cibrîl küçülüp büzülüp ve yere yanaşmaya başladı. Bu sırada (ufuktan) bir melek gelip Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) önünde durdu ve:

“Ey Muhammed! Allah sana selam söylüyor ve kral peygamber ile kul peygamber olma arasında seni muhayyer bırakıyor" dedi. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) der ki:

“Cibrîl eliyle bana: «Tevâzû göster» diye işarette bulununca bana tavsiyede bulunduğunu anladım ve: «Kul peygamber olmayı tercih ederim» dedim. Melek semaya çıkınca ben Cibril'e: «Ey Cibril! Sana o meleğin kim olduğunu sormak istemiştim. Fakat senin halini görmem beni sormaktan alıkoydu. Bu gelen kimdir?» diye sordum. Cibrîl: «Bu, İsrafil'dir. Allah onu önündekileri yarattığı zaman yarattığı günden beri huzurunda ayaklarını kıpırdatmaz ve gözünü yukarıya kaldırmaz bir halde yarattı. Onun Rabbim ile arasında yetmiş nur vardır ki, onlardan herhangi bir nura yanaşsa mutlaka yanar. Levh-i Mahfuz onun önündedir. Allah, gökte veya yerde bir şey olmasını murat edince o Levh yükselir ve îsrâfil'in yüzüne vurur. İsrafil de ona bakar ve eğer (Allah'ın murad etiğini yapmak) benim işim ise bana emreder. Mikail'in işi ise ona emreder. Ölüm meleğinin işi ise ona emreder» dedi. O zaman ben: «Ey Cibril senin görevin nedir?» diye sorunca, Cibrîl: «Rüzgârlar ve ordular üzerine vazifeliyim» cevabını verdi. Ben: «Mikail'in görevi nedir?» diye sorunca, «Bitkiler ve yağmurlardan sorumludur» cevabını verdi. Ben: «Ölüm meleğinin görevi nedir?» diye sorunca, Cibrîl: «Ruhları almakla görevlidir» cevabını verdi. Sonra Cibrîl şöyle dedi:

“Ben İsrafil'in ancak kıyamet kopacağında ineceğini zannetmiştim, senin bende gördüğün hal ise ancak kıyametin kopmasından korktuğumdandır."

Taberânî, zayıf senetle, İbn Abbâs'tan, Allah'ın Resûlü'nün (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Size meleklerin en faziletlisini söyleyeyim mi? Meleklerin en faziletlisi Cibrîl, peygamberlerin en faziletlisi Âdem, günlerin en faziletlisi Cuma günü, ayların en faziletlisi Ramazan ayı, gecelerin en faziletlisi Kadir gecesi, kadınların en faziletlisi ise İmrân'ın kızı Meryem'dir."

Ebû Nuaym, el-Hilye'de, İkrime'den bildirir: Cibrîl der ki:

“Rabbim beni bir şeyi yapmak için gönderdiği zaman, vardığımda yapılması gereken şeyin takdirinin benden önce oraya yetişmiş olduğunu görüyorum."

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mûsa b. Ebî Âişe:

“Bana bildirildiğine göre Cibrîl, sema ehlinin imamıdır" dedi.

Ebu'ş-Şeyh bildiriyor: Amr b. Murra der ki:

“Cibrîl, güneyden esen rüzgârlardan sorumludur."

Beyhakî, Şuabül-îman'da Sâbit'in şöyle dediğini bildirir: Bize bildirildiğine göre Allah, Cibril'i insanların ihtiyacıyla görevlendirmiştir. Mümin dua ettiği zaman Allah:

“Ey Cibrîl! Onun isteğini beklet. Çünkü onun dua etmesini seviyorum" buyurur. Kâfir dua ettiği zaman ise:

“Ey Cibrîl! Bunun ihtiyacını gider. Çünkü bunun dua etmesini sevmiyorum" buyurur.

İbn Ebî Şeybe, Sâbit'in tarikiyle Abdullah b. Ubeyd'in şöyle dediğini bildirir:

“Cibrîl, insanların ihtiyacını gidermekle görevlendirilmiştir. Mümin Rabinden bir şey istediği zaman Allah, kulun daha çok dua etmesini sevdiği için, Cibril'e:

“İhtiyacını hemen giderme!" buyurur. Kâfir istediği zaman ise duasından hoşlanmadığı için Cibril'e:

“Bunun ihtiyacını hemen ver!" buyurur.

Beyhakî, Sâbûnî, el-Mieteyn'de, Câbir b. Abdillah'tan, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Cibrîl, kulların ihtiyacını karşılamakla görevlidir. Mümin dua ettiği zaman Allah: «Ey Cibrîl! Onun isteğini beklet. Çünkü onu ve sesini seviyorum» buyurur. Kâfir dua ettiği zaman ise: «Ey Cibrîl! Bunun ihtiyacını gider. Çünkü bunun ne kendisini ne de sesini sevmiyorum» buyurur."

Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibril'e:

“Seni gerçek sûretinle görmek isterdim" deyince, Cibrîl:

“Bunu (gerçekten) istiyor musun?" diye sordu. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet" karşılığını verince, Cibrîl:

“Falan gece Bakîul-Garkad'da buluşalım" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanı gelince onunla buluşunca Cibrîl kanatlarından birini açtı ve gökyüzünü kapattı. Bir kanadının kapatmasıyla gökyüzü görünmez oldu.

Ahmed ve Ebu'ş-Şeyh, Hazret-i Âişe'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Cibril'i inerken gördüğümde, Doğu ile Batı arasını kapladığını gördüm. Üzerinde, yakut ve incilerle süslenmiş ipek bir elbise vardı."

Ebu'ş-Şeyh, Şureyh b. Ubeyd'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Miraca çıkarıldığı zaman Cibrîl'i gerçek sûretiyle, kanatları zeberced, yakut ve incilerle süslenmiş bir şekilde gördü. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) der ki:

“İki gözünün arasının ufku kapattığını zannettim. Daha önce Cibrîl'i değişik süretlerde görüyordum. En fazla Dihyetu'l-Kelbî'nin süretinde görüyordum. Bazen onu kişinin dostunu kalburun arkasından gördüğü gibi görüyordum."

İbn Cerîr, Huzeyfe, İbn Cüreyc ve Katâde'den bildiriyor:

“Cibrîl'in incilerden oluşmuş çizginin bulunduğu iki kanadı vardır. Berrak dişli, güzel yüzlü, baş saçları ise inci gibidir. Teni kar gibi beyaz, ayakları ise yeşildir."

Ebu'ş-Şeyh, İbn Abbâs'tan, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu bildirir:

“Cibrîl'in iki omuzu arasındaki mesafe, hızlı uçan bir kuşun beş yüz yılda aşacağı kadar bir mesafedir. "

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Vehb b. Münebih'e, Cibrîl'in şemaili sorulunca, iki omuzu arasındaki mesafenin bir kuşun yedi yüz yılda aşacağı kadar bir mesafe olduğunu söyledi.

İbn Sa'd ve Beyhakî, Delâil'de Ammâr b. Ebî Ammâr'dan bildirir: Hamza b. Abdilmuttalib:

“Ey Allah'ın Resûlü! Bana Cibrîl'i kendi süretinde göster" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Senin onu görmeye gücün yetmez" buyurdu. Hamza:

“Gücüm yeter, onu bana göster" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Otur" buyurdu. Hamza oturunca, Cibrîl, Kâbe'de, müşriklerin tavaf ettiği zaman elbiselerini astığı bir direğe indi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Başını kaldır ve bak" buyurunca, Hamza başını biraz kaldırarak baktı ve Cibrîl'in ayağının zeberced gibi yeşil olduğunu görüp bayıldı.

İbnu'l-Mübârek, Zühd'de, İbn Şihâb'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibril'den, kendi suretiyle görünmesini isteyince, Cibrîl:

“Buna gücün yetmez" dedi; ama Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kendi sûretinle görünmeni istiyorum" karşılığını verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dolunayın olduğu bir gece Mescid'e çıkınca, Cibrîl kendi sûretiyle geldi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu görünce bayıldı, sonra kendine gelince Cibrîl onu bir eliyle göğsüne dayadığı, diğer elini de omzuna koydu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yaratılmışlardan hiçbir şeyin böyle olacağını düşünmemiştim" deyince Cibrîl şöyle karşılık verir:

“Ya bir de İsrâfîl'i görsen nasıl yaparsın? Onun on iki kanadı vardır ve biri Doğu'da, diğeri Batıda'dır. Arş ise omuzlarındadır. Buna rağmen bazen Allah'ın azameti karşısında o kadar küçülür ki, küçük bir kuş gibi olur ve Arş'ı da ancak O'nun azameti taşır."

İbn Ebî Dâvûd, el-Mesâhif te, Ebû Câfer'den bildirir:

“Ebû Bekr, Cibrîl'in Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile konuşmasını duyar, ama onu göremezdi."

Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Cibril'i gördüğüm zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana şöyle dedi:

“Peygamberler dışında, Cibrili kim gördüyse gözleri kör olmuştur. Sen gördün, ama senin de gözlerin ömrünün sonunda kör olacaktır" buyurdu.

Ebu'ş-Şeyh, Ebû Saîd'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Cennet'te öyle bir nehir vardır ki, Cibrîl ona her girip çıktığında silkelenince, Allah, dağılan her damla sudan bir melek yaratır."

Ebu'ş-Şeyh, Alâ b. Hârûn'dan bildirir:

“Cibrîl her gün bir defa Kevser nehrine batıp çıkar ve silkelenir. Silkelenirken düşen her damladan da bir melek yaratılır."

İbn Merdûye bildirir: İbn Abbâs, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Cibrîl bana, yakutlarla süslenmiş elbiseyle, kişinin dostunun yanına gelişi gibi gelir. Başı hâreli, saçları mercan gibi, teni kar gibi beyaz, güzel yüzlü berrak dişlidir. Üzerinde çizgiler halinde incilerle süslenmiş iki kemer, kanatları yeşil ve ayakları da yeşildir. Gerçek sûreti Doğu ile Batı arasını kaplar." Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Allah'ın Rûhu! Seni gerçek süretinle görmek istiyorum" deyince, Cibrîl gerçek sûretiyle göründü ve Doğu ile Batı arasını doldurdu.

Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye, Enes'ten bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibril'e:

“Rabbini görüyor musun?" diye sorunca, Cibrîl:

“Aramızda ateşten veya nurdan yetmiş perde vardır. Eğer bu perdelerin en alttakini görecek olsam yanardım" cevabını verdi.

Taberânî, İbn Merdûye ve Ebû Nuaym, el-Hilye'de zayıf isnâdla Ebû Hureyre'den bildiriyor: Yahudilerden bir kişi Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek:

“Ey Allah'ın Resûlü! Allah ile yaratıkları arasında göklerden başka bir perde var mıdır?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi:

"Evet, Onunla Arş'ın etrafında olan melekler arasında nurdan yetmiş, ateşten yetmiş, karanlıktan yetmiş, kalın atlastan yetmiş, ince ipekten yetmiş, beyaz inciden yetmiş, kırmızı inciden yetmiş, sarı inciden yetmiş, yeşil inciden yetmiş, ışıktan yetmiş, kardan yetmiş, sudan yetmiş, doludan yetmiş ve Allah'ın bildirmediği azametinden de yetmiş perde vardır." Adam:

“Bana, Allah'a en yakın olan meleği bildir" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ona en yakın melek, İsrafil'dir. Sonra Cibrîl, Sonra Mîkâîl, sonra ölüm meleğidir" buyurdu.

Ahmed, Zühd'de, Ebû İmrân el-Cevnî'den bildiriyor: Kendisine bildirildiğine göre Cibrîl ağlayarak Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelince:

“Neden ağlıyorsun?" diye sordu. Cibrîl:

“Neden ağlamayayım ki? Vallahi! Allah ateşi yarattığı zamandan bu yana, Ona isyan ederimde beni ateşe atar korkusuyla gözyaşım hiç kurumadı" cevabını verdi.

Ahmed, Zühd'de, Rabâh'tan bildiriyor: Bana ulaştığına göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibril'e:

“Ne zaman bana geldiysen kaşlarının çatılmış olduğunu görüyorum" deyince Cibrîl:

“Cehennem yaratıldığı zamandan bu yana hiç gülmedim" karşılığını verdi.

Ahmed, Müsned'de ve Ebu'ş-Şeyh'in, Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibril'e:

“Neden Mîkâîl'in güldüğünü hiç göremiyorum?" diye sorunca, Cibrîl:

“Mîkâîl, ateş yaratıldığı zamandan bu yana gümedi" cevabını verdi.

Ebu'ş-Şeyh, Abdulaziz b. Ebî Revvâd'dan bildirir: Yüce Allah, ağlamakta olan Cibrîl ve Mîkâîl'e bakıp:

“Benim, sizi ateşten kurtardığımı bildiğiniz halde neden ağlıyorsunuz?" diye sorunca, "Ey Rabbimiz! Azabından emin değiliz" karşılığını verdiler. Allah:

“İşte böyle yapınız. Allah'ın azabından ancak ziyana uğrayan kişi emin olur" buyurdu.

Ebu'ş-Şeyh, Leys'in tarikiyle, Hâlid'den, o da Saîd'den bildiriyor:

“İsrâfîl sema ehlinin müezzinidir. Gece on iki, gündüz on iki saat ezan okur. Her saat başında bir ezan okur ve ezanını, insanlar ve cinler dışında, yedi gök ve yedi kat yerdekiler duyar. Sonra meleklerin en büyüğü gelip onlara namaz kıldırır. Bize bildirildiğine göre Mîkâîl, Beytu'l-Ma'mûr'da onlara imamlık yapar."

Hakîm et-Tirmizî, Zeyd b. Rufey'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) misvak kullanırken yanına Cibrîl ve Mîkâîl girince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) misvakı Cibril'e uzattı. Cibrîl:

“Büyükten başla" dedi. Tirmizî der ki:

“Yani Mîkâîl daha büyüktür, misvakı önce ona ver."

Ebu'ş-Şeyh, İkrime b. Hâlid'den bildirir: Bir adam Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yaratılmışlardan hangisi Allah katında daha üstündür?" diye sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bilmiyorum" cevabını verdi. Cibrîl gelince Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Cibril! Yaratılmışlardan hangisi Allah katında daha üstündür?" diye sordu. Cibrîl:

“Bilmiyorum" deyip semaya çıkıp indi ve şöyle dedi:

“Allah katında en üstün olanlar: Cibrîl, Mîkâîl, İsrâfîl ve ölüm meleğidir. Cibrîl, savaşlardan ve peygamberlerden sorumludur. Mîkâîl, düşen her damladan, biten ve düşen her yapraktan sorumludur. Ölüm meleği karada veya denizde olan her kulun canını almakla sorumludur. İsrâfîl ise Allah'ın, diğer meleklerle arasındaki emînidir."

Ebu'ş-Şeyh'in, Câbir b. Abdilah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Yaratılmışlardan Allah'a en yakın olanlar, Cibril, Mîkâîl ve israfil'dir. Bunlarla Allah arasındaki mesafe de elli bin yıllık mesafedir. Cibril, sağında, Mîkâîl solunda, İsrâfîl ise ikisinin arasındadır."

Ebu'ş-Şeyh, Hâlid b. Ebî İmrân'dan bildirir: Cibrîl, Allah'ın resullerine gönderdiği eminidir. Mîkâîl, insanların yapmış olduğu amellerin yazılı olduğu kitaplardan sorumludur. İsrâfîl ise teşrifatçı gibidir.

Saîd b. Mansûr, Ahmed, İbn Ebî Dâvûd, el-Mesâhifte, Ebu'ş-Şeyh, el- Azame'de, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî, el-Ba's'ta, Ebû Saîd el-Hudrî'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“İsrâfîl, Sûr'dan sorumludur. Cebrâil (Yüce Allah'ın) sağında, Mîkâîl ise solundadır." Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cebrâîl derken (.....) harfinden sonra hemzeyi de söylemiştir. Mîkâîl'i de hemzeli söylemiştir.

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Vehb (b. Münebbih) der ki: Yüce Allah'a en yakın melek Cibrîl, sonra Mîkâîl'dir. Allah bir kulu güzel ameliyle zikredip:

“Falan oğlu falan olan kulum Benim için şöyle amel yaptı. Selamım üzerine olsun" buyurur. O zaman Mîkâîl, Cibrîl'e:

“Rabbimiz ne buyurdu?" diye sorar. Cibrîl:

“Falan oğlu falan güzel ameliyle zikredildi ve Allah ona selam etti. Allah'ın selamı o kişinin üzerine olsun" cevabını verir. Sonra Mikail sema ehlinin hepsine:

“Rabbimiz ne buyurdu?" diye sorar. Onlar da:

“Falan oğlu falan güzel ameliyle zikredildi ve Allah ona selam etti. Allah'ın selamı o kişinin üzerine olsun" cevabını verir. Bu durum bütün semalarda yeryüzüne kadar böyle devam eder. Allah bir kulu kötü ameliyle zikredip:

“Falan oğlu falan olan kulum Bana şöyle şöyle isyan etti. Lanetim onun üzerine olsun" buyurur. Sonra Mîkâîl, Cibril'e:

“Rabbimiz ne buyurdu?" diye sorar. Cibril:

“Falan oğlu falanı en kötü ameliyle zikretti. Allah'ın laneti bu kişinin üzerine olsun" der. Mikâîl aynı şekilde bütün semalarda bu soruyu sorar ve bütün semalardakiler bu kişiye lanet ederler. Bu, yeryüzüne inene kadar böyle devam eder."

Hâkim, Ebû Saîd'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Gökyüzündeki vezirlerim Cibrîl ve Mîkâîl'dir. Yeryüzündeki vezirlerim ise Ebû Bekr ve Ömerdir. "

Bezzâr ve Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Allah beni dört vezirle desteklemiştir. Bunların ikisi sema ehlinden olan Cibrîl ve Mikail, ikisi de yeryüzünden olan Ebû Bekr ve Ömer'dir. "

Taberânî, hasen isnâdla Ümmü Seleme'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Semada, biri şiddetle diğeri yumuşaklışka emreden iki melek vardır ve ikisi de isabet etmektedir." İbrâhîm(-i Nehaî) de buna benzer bir rivâyette der ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

“Benim de biri yumuşaklıkla diğeri şiddetle emreden iki dostum vardır ve ikisi de isabet etmiştir" buyurup Hazret-i Ebû Bekr ve Ömer'i zikretti.

Bezzâr, Taberânî, M. el-Evsat'ta ve Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sifât'ta, Abdullah b. Amr'dan bildirir: Büyük bir topluluk Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip:

“Ey Allah'ın Resûlü! Ebû Bekr, iyiliklerin Allah'tan, kötülüklerin ise kullardan olduğunu, Ömer ise, iyiliklerin de kötülüklerin de Allah'tan olduğunu iddia edince, bir kısım insan birini başka bir grup öbürünü destekledi" deyince Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Aranızda, İsrâfil'in, Cibrîl ve Mîkâîl arasında hüküm verdiği gibi hüküm vereceğim. Mîkâîl, Ebû Bekr'in, Cibril ise Ömer'in görüşünü savununca, Cibrîl, Mîkâil'e: «Biz sema halkı ihtilafa düştüğümüzde yer halkı da ihtilafa düşer. İsrâfîl'e gidelim aramızda o hüküm versin» dedi ve İsrâfîl'e gidip muhakeme oldular. İsrafil: «Hayrın da şerrin de, acının da tatlının da Allah'tan olduğuna hükmetti» dedi." Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Ebû Bekr! Eğer Allah kendisine isyan edilmesini istemese îblis'i yaratmazdı" buyurunca, Ebû Bekr:

“Allah ve Resûlü doğru söylüyor" dedi.

Hâkim, İbn Melîh'ten, o da babasından bildiriyor: İbn Melîh'in babası sabah namazının iki rekatını Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber ona yakın bir yerde kıldı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kısa iki rekat namaz kıldı ve namaz kılarken:

“Ey Cibril'in, Mîkâîl'in, İsrafil'in ve Muhammed'in Rabbi olan Allahım! Cehennem ateşinden sana sığınırım" duasını üç defa söyledi.

Ahmed, Zühd'de, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) başı Hazret-i Âişe'nin kucağındayken kendinden geçince, Hazret-i Âişe başını meshedip şifa bulması için dua etmeye başladı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendine gelince:

“Hayır, ben Refiku'l-A'lâ'ya (Yüce Allah'a), Cibril'e, Mîkâîl'e ve İsrafil'e kavuşmayı diliyorum" buyurdu.

98 ﴿