124

"Rabbi, İbrahim'i bir takım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti.."

Abdürrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Beyhakî, Sünen'de bildirir: İbn Abbâs, "Rabbi İbrahim'i bir takım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti. Allah, Seni insanlara önder kılacağım demişti. O soyumdan da deyince, zalimler benim ahdime erişemez buyurmuştu" âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Allah, Hazret-i İbrâhim'i taharet ile imtihan etmişti. Bunların beş tanesi başta, beş tanesi de bedendedir. Başta olanlar: Bıyıkları kesmek, mazmaza, istinşak, misvak kullanmak ve saçı ortadan ayırmak. Bedende bulunanlar ise: Tırnakları kesmek, etek traşı yapmak, sünnet olmak, koltuk altı kıllarını yolmak ve büyük abdest ile küçük abdestin yerlerini su ile yıkamaktır."

İbn İshâk ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki:

“Allah'ın, İbrâhim'i denediği ve onun da bunları yerine getirdiği imtihan şudur: Hazret-i İbrâhim Allah adına kavminden ayrılmıştır. Nemrut'la tartıştığı zaman onun karşısında sebat etmiştir. Nemrûd onu ateşe atıp Allah uğrunda yakmak istemiş, İbrâhim buna dayanmıştır. Sonra Allah kendisine yurdundan çıkmasını emredince vatanından ve ülkesinden Allah adına hicret etmiştir. Yine Allah onu canıyla ve malıyla imtihan etmiş, konuklar hâdisesinde onun durumunu ve tahammülünü ölçmüştü. Allah oğlunu kesmesini emretmiş, o da bu imtihanda başarı göstererek oğlunu kesmeye koyulmuştur. Bütün bunlardan sonra her şeyiyle Allah adına yola koyulup imtihanda başarı gösterince, Allah ona 'Teslim ol" demiş, o da "ben âlemlerin Rabbına teslim oldum" demişti."'

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki:

“İbrâhim'in denendiği kelimeler on tanedir. Altısı insandadır. Dördü ise haccdadır. İnsanda olanlar; etek altını temizlemek, koltuk altını temizlemek - veya sünnet-, tırnakları kesmek, bıyıkları kesmek, misvak ve cuma günü yıkanmaktadır. Haccda olan dört şey ise tavaf, Safa ile Merve arasında sa'y, şeytân taşlamak ve Arafat'tan inmektir."

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve İbn Asâkir bildirir: İbn Abbâs:

“Bu dinde imtihan edilip, denendiği her şeyi yerine getiren sadece İbrâhim'dir" deyip:

“Rabbi İbrâhim'i bir takım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti. Allah, seni insanlara önder kılacağım demişti. O soyumdan da deyince, zalimler benim ahdime erişemez buyurmuştu"' âyetini okudu. Kendisine:

“Bu kelimeler nedir?" diye sorulunca, şöyle cevap verdi:

“İslâm'ın şer'î hükümleridir. Bunlar da otuz ayrı bölümdür. Bu otuz bölümün on tanesi Tevbe Sûresi'nde:

“Allah'a tövbe eden, kullukta bulunan, O'nu öven, O'nun uğrunda gezen, rüku ve secde eden, uygun olanı buyurup fenalığı yasak eden ve Allah'ın yasalarını koruyan müminlere de müjdele" buyruğunda; on tanesi Muminûn Sûresinde:

“Müminler saadete ermişlerdir. Onlar namazda huşu içindedirler. Onlar boş şeylerden yüz çevirirler. Onlar zekatlarını verirler. Ayrıca onlar, iffetlerini korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir. Bu sınırları aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir. Onlar emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler'" ve:

“Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar" buyruğunda, on tanesi Ahzâb Sûresinde:

“Doğrusu erkek ve kadın müslümanlar, erkek ve kadın müminler, boyun eğen erkekler ve kadınlar, doğru sözlü erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, gönülden bağlanan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve kadınlar, işte Allah bunların hepsine mağfiret ve büyük ecir hazırlamıştır" buyruğunda dile getirilmektedir. Hazret-i İbrahim bunları yerine getirince Allah kendisine beraat yazdı. Allah bu konuda:

“Ve görevini titizlikle yerine getiren ibrâhim'e inmiş olan kutsal sayfaların içeriğinden haberdar olmadı mı?" buyurmaktadır.

Abdürrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki:

“Rabbi İbrâhim'i bir takım emirlerle denemiş..." âyetinde bahsedilen, Hazret-i İbrâhim'in denendiği şeylerden bazıları Hac menâsikidir.

İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Hazret-i İbrâhim'in imtihan edildiği sözler arasında şunlar da vardı:

“Muhakkak ki ben seni insanlara imâm kılacağım." Ayrıca bunlar arasında "Hani İbrâhim Kabe'nin temellerini İsmâîl ile birlikte yükseltiyordu..." âyeti de vardı. Hazret-i İbrâhim'e verilen Makâm ve burada yapılan hacca ait davranışları anlatan âyetler de bu kelimeler arasındadır. Allah'ın evinin sâkinlerine verilen rızıklar da bunlar arasındadır. Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem). İbrâhim ve İsmâîl'in zürriyetinden gönderilmiştir.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr bildiriyor: Mücâhid, "Rabbi, İbrâhim'i bir takım emirlerle denemiş..." âyetinde bahsedilen denemenin, sonraki âyetlerde zikredilenler olduğunu söyledi.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Şa'bî der ki:

“Hazret-i İbrâhim'in imtihan edilip yerine getirmesi emredilen şeylerden biri de sünnet olmaktır."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim bildiriyor: Hasan(-ı Basrî) der ki:

“Allah, Hazret-i İbrâhim'i yıldızlarla denedi ve ondan hoşnûd oldu. Ay'la denedi ve ondan hoşnüd oldu. Güneşle denedi ve ondan hoşnûd oldu. Hicretle denedi ve ondan hoşnûd oldu. Sünnetle denedi ve ondan hoşnûd oldu. Oğluyla denedi ve ondan hoşnûd oldu."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Atâ, (.....) kelimesinin manasının, yerine getirmek olduğunu söyledi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid der ki:

“İstinca (taşla silinmek) ve parmak boğumlarını yıkamak, Hazret-i İbrâhim'den gelen sünnetlerdendir."

İbn Ebî Şeybe, Musannef’te Mücâhid'den bildirir:

“Altı şey, Hazret-i İbrâhim'in sünnetindendir: Bıyıkları kısaltmak, misvak kulanmak, saç ve sakalı taramak, tırnakları kesmek, istinca, etek tıraşı olmak. Bunlardan üçü başta, üçü ise bedendedir."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce, Ebû Hureyre'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Fıtrat beştir -veya Beş şey fıtrattandır- Sünnet olmak, etek traşı yapmak, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek ve koltuk altlarını yolmak. "

Buhârî ve Nesâî'nin bildirdiğine göre İbn Ömer, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Etek tıraşı olmak, tırnakları kesmek ve bıyıkları kısaltmak, fıtrattandır. "

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin bildirdiğine göre, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“On şey fıtrattandır: Bıyıkları kısaltmak, sakalı uzatmak, misvak kullanmak, istinşak, tırnakları kesmek, parmak boğumlarını yıkamak, etek tıraşı olmak ve istinca." Mus'ab der ki:

“Onuncusunu unuttum ama galiba mazmazaydı (ağız çalkalamaktı)."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce bildiriyor: Ammâr b. Yâsir, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Mazmaza, istinşak, misvak kullanmak, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altı kıllarını yolmak, etek tıraşı olmak parmak boğumlarını yıkamak, taharetlendikten sonra cinsel organa su serpmek ve sünnet olmak, fıtrattandır. "

Bezzâr ve Taberânî bildiriyor: Ebu'd-Derdâ, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Temizlik şu dört şeydedir: Bıyıkları kısaltmak, etek tıraşı olmak, tırnakları kesmek ve misvak kullanmak. "

Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce bildiriyor: Enes b. Mâlik der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bıyıklarımızı kısaltmayı, tırnakları kesmeyi, etek tıraşı olmayı ve koltuk altı kıllarını yolmayı kırk günden fazla bırakmamamızı emretti.

Ahmed ve Beyhakî, Şuabül-îman'da İbn Abbâs'tan bildirir Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Cibrîl yanına gelmekte gecikti" denilince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Siz etrafımdayken ve misvak kullanmaz, tırnaklarınızı kesmez, bıyıklarınızı kısaltmaz ve parmak mafsallarınızı temizlemezken neden gecikmesin ki" buyurdu.

Tirmizî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bıyıklarını kısaltır ve:

“Allah'ın Halili İbrâhim böyle yapardı" derdi.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Tirmizî ve Nesâî, Zeyd b. Erkam'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Bıyığını kısaltmayan bizden değildir. "

Mâlik, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizî, İbn Ömer'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Sakalı uzatınız ve Bıyıkları kısaltınız.'"

Bezzâr'ın, Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bıyıklarınızı kısaltıp sakalınızı uzatarak Mecusilere muhalefet ediniz" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe'den bildirir: Mecusilerden, sakalını kazıyıp bıyıklarını uzatmış olan bir adam Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bu nedir?" diye sordu. Adam:

“Bizim dinimizde bu vardır" cevabını verince, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ama bizim dinimizde, bıyıkları kazıyıp sakalı uzatmak vardır" buyurdu.

Bezzâr, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bıyıkları uzamış bir kişiyi görünce:

“Bana makas ve misvak getirin" buyurdu. Makas ve misvak getirilince Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) misvağı adamın üst dudağına koydu ve bıyığın altta kalan kısmını kesti.

Bezzâr, Taberânî, M. el-Evsat'ta ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da hasen isnâdla Ebû Hureyre'den şöyle nakleder: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü namaza çıkmadan önce tırnaklarını keser ve bıyıklarını kısaltırdı.

İbn Adiy, zayıf isnâdla Enes'in şöyle dediğini bildirir:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kişinin kırk günde bir etek tıraşı olmasını, koltuk altı kıllarını çıktığı zaman yolmasını, bıyıklarını uzatmamasını ve tırnaklarını her Cuma kesmesini emretti."

İbn Asâkir, zayıf isnâdla Câbir b. Abdillah'tan, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Tırnaklarınızı kesiniz. Şeytan et ile tırnak arasında dolaşır."

Taberânî, zayıf senetle, Vâbise b. Ma'bed'den bildirir: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) her şeyi, hatta tırnaklarda oluşan kirleri bile sordum, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Seni şüphelendiren şeyi bırak da şüphe vermeyen şeye bak" buyurdu.

Bezzâr, İbn Mes'ûd'dan, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Nasıl şüpheye düşmeyeyim ki; tırnaklarınızı kısaltmıyorsunuz ve vücudunuzun kirli yerlerine dokunuyorsunuz, böylece tırnak arasına kirler doluyor. "

Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, Kays b. Ebî Hâzım'dan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kılarken (kıraatte) şüpheye düşünce, bunun sebebi soruldu. Bunun üzerine Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Tırnaklarınızın altı kirle doluyken neden şüpheye düşmeyeyim!" buyurdu.

İbn Mâce ve Taberânî'nin zayıf senetle, Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Misvak kullanınız; çünkü misvak, ağzı temizler ve Rabbi razı eder. Cibrîl her gelişinde bana misvakı tavsiye etti. Hatta misvakın bana ve ümmetime farz olmasından korktum. Eğer ümmetime zor gelmeyeceğini bilsem misvak kullanmalarını farz kılardım. Ben o kadar misvak kullanıyorum ki ağzımın öndeki dişlerimin etlerini köklerinden gidereceğimden korktum."

Taberânî zayıf isnâdla İbn Abbâs'tan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Misvak kullanmak ağzı temizler, Rabbi razı eder ve gözleri kuvvetlendirir. "

İbn Adiy ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da zayıf isnâdla İbn Abbâs'tan Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Misvak kulanınız. Çünkü o, ağzı temizler, Rabbi razı eder, melekleri sevindirir, sevapları arttırır ve sünnettendir. Aynı zamanda misvak gözleri kuvvetlendirir, dişlerdeki sararmayı giderir, diş etlerini kuvvetlendirir, balgamı yok eder ve ağız kokusunu güzelleştirir."

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce, Ebû Hureyre'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Eğer ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım her namazda misvak kullanmalarını emrederdim"

Ahmed, hasen senetle, Ebû Hureyre'den Allah'ın Resûlü'nün (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“"Eğer ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım her namaz için abdest almalarını ve her abdest alışlarında misvak kullanmalarını emrederdim. "

Bezzâr, Ebû Ya'lâ ve Taberânî zayıf isnâdla Hazret-i Âişe'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) misvakı o kadar tavsiye etti ki hakkında âyet inmesinden korktuk.

Ahmed, Hâris b. Ebî Usâme, Bezzâr, Ebû Ya'lâ, İbn Huzeyme, Dârakutnî, Hâkim, Ebû Nuaym, Kitâbu's-Sivâk'ta ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, Hazret-i Âişe'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Misvak kullanarak kılınan namaz, misvak kullanmadan kılınan namazdan yetmiş kat daha üstündür. "

Bezzâr ve Beyhakî zayıf isnâdla bildirir: Hazret-i Âişe, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Misvak kullanarak kılınan iki rekat namaz, misvak kullanmadan kılınan yetmiş rekattan daha hayırlıdır."

Ahmed ve Ebû Ya'lâ'nın ceyyid isnâdla bildirdiğine göre İbn Abbâs, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Misvak kulanmam o kadar emredildi ki, misvak hakkında bana âyet veya vahiy ineceğini zannettim. "

Ahmed, Ebû Ya'lâ ve Taberânî'nin, zayıf isnâdla İbn Ömer'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında misvak olmadan yatmazdı. Uyandığı zaman misvakla dişlerini fırçalardı.

Taberânî hasen isnâdla Ümmü Seleme'den Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Cibrîl bana misvakı o kadar tavsiye etti ki dişlerime bir şey olmasından korktum. "

Bezzâr, Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl'da Melîh b. Abdillah el-Hatmî'den, babasından, o da dedesinden, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Şu beş şey peygamberlerin sünnetindendir: Hayâ, yumuşaklık, hacamat, misvak ve güzel koku. "

Taberânî, M. el-Evsat'ta, Ebû Hureyre'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gece uyumadan önce ve uyandığı zaman mutlaka misvak kullanırdı.

Taberânî hasen isnâdla Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî'den bildirir: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) misvak kullanmadan namaz kılmak için evinden çıkmazdı.

İbn Ebî Şeybe ve Ebû Dâvûd'un zayıf isnâdla bildirdiğine göre Hazret-i Âişe der ki:

“Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) gece veya gündüz her uykudan kalkışında mutlaka abdestten önce ağzını misvaklardı (fırçaladı)."

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce bildiriyor: Hazret-i Âişe'ye:

Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) eve girince ilk önce ne yapardı?" diye sorulunca, "Eve girdiğinde ilk olarak misvak kullanırdı" cevabını verdi.

İbn Mâce'nin bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib der ki:

“Ağızlarınız Kur'ân'ın yollarıdır. Onu misvakla temizleyiniz."

Ebû Nuaym, Kitabu's-Sivâk'ta Hazret-i Ali'den aynı hadisi merfu olarak nakletti.

İbnu's-Sünnî, et-Tıbbu'n-Nebevî ve Ebû Nuaym, et-Tıbbu'n-Nebevî'de Ebû Hureyre'den Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

"Misvak kullanmak, kişinin konuşmasını güzelleştirir."'

İbnu's-Sünnî'nin bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib der ki:

“Kur'ân okumak ve misvak kullanmak balgamı yok eder."

Ebû Nuaym, Ma'rifetu's-Sahabe'de bildirir: Meymûne der ki:

“Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) hiçbir gece misvak kullanmadan uyumadı."

İbn Ebî Şeybe, el-Mesâhifte ve Ebû Nuaym, Kitâbu's-Sivâk'ta zayıf isnâdla Ebû Atîk'ten bildirir: Câbir, yatağına girdiği, gece uyandığı, namaza çıktığı zaman misvak kullanırdı. Kendisine:

“Nefsine ağır yük yüklüyorsun" deyince, Câbir:

“Usâme bana Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu misvakı kullandığını haber verdi" karşılığını verdi.

Ebû Nuaym, hasen isnâdla Abdullah b. Amr'dan, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Eğer ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım, seher vakitleri misvak kullanmalarım emrederdim."

Taberânî, M. el-Evsat'ta hasen senetle, Hazret-i Ali'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Eğer ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım her abdest alışlarında misvak kullanmalarım emrederdim. "

Şâfiî, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Nesâî, Ebû Ya'lâ, İbn Huzeyme, İbn Hibbân, Hâkim ve Beyhakî'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem)şöyler buyurdu:

“Misvak kullanmak ağzı temizler ve Rabbi razı eder."

Ahmed, Taberânî, M. el-Evsat'ta hasen senetle, İbn Ömer'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Misvak kulanınız. Misvak kullanmak, sğız kokusunu güzelleştirir ve Rabbi razı eder. "

Ahmed zayıf senetle, Kuşem veya Temmâm b. Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gittiğimizde bize şöyle dedi:

“Neden yanıma dişleriniz sararmış ve misvak kullanmadan geliyorsunuz? Eğer ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım abdesti farz kıldığım gibi kendilerine misvakı da farz kılardım."

Taberânî, Câbir'den bildiriyor:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) tıpkı yazı yazanın kulağının üstünde kalemi taşıdığı gibi misvakı kulağının üzerinde taşırdı."

Ukaylî, ed-Duafâ'da ve Ebû Nuaym, Kitabu's-Sivâk'ta zayıf isnâdla bildirir: Hazret-i Âişe der ki:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sefere çıkacağı zaman yanında misvak, tarak, sürmelik, sürahi ve ayna bulundururdu."

Ebû Nuaym, zayıf senetle, Râfi b. Hadîc'den merfu olarak şöyle bildirir:

"Misvak kullanmak vaciptir."

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki:

“Misvak kullanmamız o kadar emredildi ki, bu konuda vahiy ineceğini zannettik."

İbn Ebî Şeybe, Hassân b. Atiyye'den merfu olarak bildirir:

“Abdest imanın yarısıdır. Misvak kullanmak abdestin yarısıdır. Eğer ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım her namaz vakti misvak kullanmalarını emrederdim. Misvak kullanarak kılınan iki rekât namaz, misvak kullanmadan kılınan yetmiş rekâttan daha hayırlıdır. "

İbn Ebî Şeybe, Süleyman b. Sa'd'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Misvak kullanın, temizlenin ve (yıkarken) bunu tek sayıda yapınız; çünkü Allah tektir ve teki sever. "

İbn Adiy, Enes'ten bildirir:

“Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest alırken parmak boğumlarının iyice temizlenmesini emretti. Çünkü orası çok çabuk kirlenir."

Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl'da, Abdullah b. Busr'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Tırnaklarınızı kesiniz ve kesilen tırnakları gömünüz. Parmak boğumlarını da temizleyiniz."

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Şemail'de, Nesâî ve İbn Mâce, İbn Abbâs'tan bildirir: Kitab ehli saçlarını alınlarına salıverirler, müşrikler ise ikiye ayırırlardı. Peygamber Efendimiz kendisine emir gelmeyen konularda Ehl-i kitaba uymaktan hoşlanırdı, (onun için) o da başının önündeki saçları (alnına) salıverirdi. Ama daha sonra saçlarını ortadan ayırdı.

İbn Mâce ve Beyhakî ceyyid isnâdla bildirir: Ümmü Seleme der ki:

“Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) temizleneceği zaman etek temizliğini bizzat kendi eliyle yapardı."

Beyhakî zayıf isnâdla Enes'ten bildirir:

“Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) hamam otu kullanmazdı, kılar çoğaldığı zaman keserek temizlerdi."

Beyhakî, Şeddâd b. Evs'ten merfu olarak şöyle bildirir:

“Sünnet olmak erkekler için bir sünnet, kadınlar için de bir ikramdır."

Taberânî, Müsned eş-Şâmiyyîn'de, Ebu'ş-Şeyh, el-Akîka'da ve Beyhakî, İbn Abbâs'tan aynısını nakletmiştir.

Ebû Dâvûd, Useym b. Kuleyb kanalıyla, babasından, o da dedesinden bildirir: O (Useym b. Kuleyb'in dedesi) Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip:

“Ben müslüman oldum" deyince, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kendinden küfür kıllarını at" yani "tıraş ol" buyurdu. Useym der ki: Başka birinin bana bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) dedemle olan başka birine:

“Kendinden küfür kıllarını at ve sünnet ol" buyurmuş.

Beyhakî, Zührî'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kim Müslüman olursa sünnet olsun" buyurduğunu nakleder.

Ahmed ve Taberânî, Osman b. Ebi'l-Âs'tan bildirir: Kendisi bir sünnete davet edilince:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında sünnete çağrılmadan giderdik" dedi.

Taberânî, M. el-Evsat'ta İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Şu yedi şey çocuk için sünnettir: Yedinci gününde isim verilmesi, sünnet edilmesi, temizlenmesi, akika kurbanı kesilmesi, başının tıraş edilmesi, kendisi için kesilen akika(nın kanın)dan üzerine sürülmesi ve saçının ağırlığınca altın veya gümüş tasadduk edilmesi."

Ebu'ş-Şeyh, Kitâbu'l-Akika' da ve Beyhakî, Câbir'den bildirir:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hasan ve Hüseyin yedi günlükken onlar için akika kurbanı kesti ve sünnet etti."

Beyhakî, Mûsa b. Ali b. Rabâh'tan bildirir:

“Hazret-i İbrâhîm, İshâk'ı yedi günlükken, İsmâil'i ise büluğ çağına gelince sünnet etti."

İbn Sa'd, Huyey b. Abdillah'tan bildiriyor:

“Bana ulaştığına göre Hazret-i İsmâîl on üç yaşında sünnet olmuştur."

Ebu'ş-Şeyh, el-Akika'da, Mûsa b. Ali b. Rabâh'tan babasından bildirir: Hazret-i İbrâhim seksen yaşındayken sünnet olması emredilince hemen keserle sünnet oldu. Bu sebeple ağrısı artınca Allah'a acısını azaltması için dua etti. Allah ona:

“Sana hangi aletle sünnet olacağını vahyetmeden, sen acele edip keserle sünnet oldun" diye vahyedilince Hazret-i İbrâhim:

“Ey Rabbim! Emrini geciktirmeyi kerih gördüm" karşılığını verdi.

Buhârî ve Müslim'in, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Hazret-i İbrâhim seksen yaşında, keserle sünnet oldu.'"

İbn Adiy ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, Ebû Hureyre'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Hazret-i İbrâhim, ilk sünnet olan kişidir. Yüz yirmi yaşındayken keserle sünnet oldu. Ondan sonra da seksen yıl yaşadı. "

İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Hâkim ve Beyhakî, Saîd b. el-Müseyyeb tarikiyle bildirir: Ebû Hureyre der ki:

“Hazret-i İbrâhim, yüz yirmi yaşındayken keserle sünnet oldu. Ondan sonra da seksen yıl yaşadı." Saîd der ki:

“Hazret-i İbrâhim ilk sünnet olan ve başında ilk beyaz saç gören kişidir. Başında beyaz saçı görünce:

“Ey Rabbim! Bu nedir?" diye sordu. Yüce Allah:

“Bu vakardır ey İbrâhim" cevabını verince, Hazret-i İbrâhim:

“Ey Rabbim! Vakarımı arttır" dedi. İlk misafir ağırlayan, bıyıklarını ilk kısaltan, ilk tırnaklarını kesen ve ilk etek tıraşı olan kişi Hazret-i İbrahim'dir."

İbn Adiy ve Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“İlk misafir ağırlayan, ilk bıyıklarım kısaltan, başında ilk beyaz saç gören, tırnaklarını ilk kesen ve keserle ilk sünnet olan Hazret-i İbrâhim'dir. "

Beyhakî bildiriyor: Hazret-i Ali der ki: Hacer, Sâre'nin cariyesiydi ve onu Hazret-i İbrâhim'e verdi. İsmâil ve İshâk yarışıp İsmâîl, İshak'ı geçerek Hazret-i İbrâhim'in kucağına oturunca Sâre:

“Vallahi ondan (Hacer'den) üç şeyi değiştireceğim" dedi. Hazret-i İbrâhim, Sâre'nin, Hacer'in burnunu kesmesinden veya kulaklarını yarmasından korktu ve:

“Bir şey yapıp yeminini getirmek ister misin? Kulaklarını delip onları eksiltirsin." Dedi. İnsandan ilk eksiltilen parça budur.

Beyhakî'nin bildirdiğine göre Süfyân b. Uyeyne der ki:

“Hazret-i İbrâhim, Rabbine Sâre'nin kötü huyundan çektiği sıkıntıyı şikâyet edince, kendisine:

“Ey İbrahim! Dini konusunda bir kusuru olmadığı müddetçe onun bu huyuna sabret" diye vahyedildi."

Vekîn'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre şöyle der:

“İlk şalvar giyen, ilk saçlarını ortadan ayıran, ilk etek tıraşı olan, ilk sünnet olan, ilk misafir ağırlayan ve ilk saçları ağaran kişi Hazret-i İbrâhim'dir."

Vekî, Ebû Uyeyne'nin azatlısı Vâsil'den bildirir: Yüce Allah, Hazret-i İbrahim'e:

“Ey İbrahim! Benim için yeryüzündeki en üstün kişi sensin. Secde ettiğin zaman avretini yeryüzüne gösterme" diye vahyedince, Hazret-i İbrahim şalvar giymeye başladı.

Hâkim'in bildirdiğine göre Ebû Umâme der ki: Gökyüzünden iki parmağı arasında beyaz bir saç olan bir el çıktı ve yavaş yavaş Hazret-i İbrâhîm'in başına yaklaşmaya başladı. Sonra saçı onun başına bıraktı ve:

“Vakarla ağar" dedi. Sonra Allah ona temizlenmesini emretti. Saçları ilk ağaran ve ilk sünnet olan Hazret-i İbrâhim'dir. Allah. Hazret-i Muhammed'e indirdiği:

“Allah'a tövbe eden, kullukta bulunan, O'nu öven, O'nun uğrunda gezen, rüku ve secde eden, uygun olanı buyurup fenalığı yasak eden ve Allah'ın yasalarını koruyan müminlere de müjdele" "Müminler saadete ermişlerdir. Onlar namazda huşu içindedirler. Onlar boş şeylerden yüz çevirirler. Onlar zekatlarını verirler. Onlar ki, iffetlerini korurlar; Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir. Bu sınırları aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir. Onlar emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler. Namazlarına riayet ederler. İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır. (Evet) Firdevs'e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar", "Doğrusu erkek ve kadın müslümanlar, erkek ve kadın müminler, boyun eğen erkekler ve kadınlar, doğru sözlü erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, gönülden bağlanan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve kadınlar, işte Allah bunların hepsine mağfiret ve büyük ecir hazırlamıştır", "Onlar ki, namazlarına devam ederler. Onlar ki, mallarında belli bir hak vardır. Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için." Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar ve onlar ki, Rablerinin azabından korkarlar. Doğrusu Rablerinin azabından kimse güvende değildir. Onlar ki ırzlarını korurlar. Ancak karılarına ve sahibi bulundukları cariyelere başka, çünkü bundan dolayı kınanmazlar. Bu sınırları aşmak isteyenler, işte onlar, aşırı gidenlerdir. Emanetlerini ve sözlerini yerine getirenler, Şahidliklerini gereği gibi yapanlar' âyetleri Hazret-i İbrâhim'e de indirdi. Bu âyetlerin gereğini sadece Hazret-i Muhammed ve Hazret-i İbrâhim yerine getirmiştir.

İbn Sa'd, Tabakât'ta Selmân'dan bildirir: Hazret-i İbrâhim Rabinden hayır isteyince başındaki saçların üçde biri ağardı. Hazret-i İbrâhim:

“Bu nedir?" diye sorunca, kendisine:

“Dünyada ibret, âhirette ise hayırdır" cevabı verildi.

Ahmed, Zühd'de, Selmân el-Fârisî'den bildiriyor:

“Hazret-i İbrâhim yatağına girince Rabbinden hayır istedi. Sabah olup başındaki saçların üçte birinin ağardığını görünce üzüldü. Kendisine:

“Üzülme! Bu, dünyada ibret, âhirette ise senin için nurdur. Saçları ilk ağaran, Hazret-i İbrâhim'dir."

Deylemî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Saçlarını kına ve rastık otuyla ilk boyayan kişi, Hazret-i İbrahim'dir.'"'

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Yahudi ve Hıristiyanları saçlarını boyamazlar, siz onlara muhalefet ediniz (ve saçlarınızı boy ayınız)"

Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce, Ebû Zer el-Gifârî'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Saçın beyazlığını giderdiğiniz en güzel şey kına ve rastık otudur. "

Tirmizî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Saçlarınızdaki beyazları (boyayarak) değiştirin ve (onları beyaz bırakarak) Yahudilere benzemeyin. "

Bezzâr, İbn Abbâs'tan, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Sakalınızı onların sakalı gibi bırakarak Acemlere benzerneyiniz. "

İbn Ebî Şeybe, Musannef’te ve Bezzâr, Saîd b. İbrâhim'den, babasının şöyle dediğini bildirir:

“Minberde ilk hutbe veren kişi Hazret-i İbrahim'dir."

Bezzâr ve Taberânî zayıf senetle, Muâz b. Cebel'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Eğer ben minber edindiysem babam İbrâhim de minber edinmişti. Eğer ben asa tuttuysam babam İbrâhim de asa tutmuştu."

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Câbir der ki:

“Allah yolunda ilk savaşan, Hazret-i Lût Rumlar tarafından esir edildiği zaman savaşmış olan Hazret-i İbrâhim'dir. Hazret-i İbrâhim onlarla savaşmış ve Hazret-i Lût'u kurtarmıştı."

İbn Asâkir bildiriyor: Hassân b. Atiyye der ki:

“Savaşta ilk defa askerleri sağ kanat, sol kanat ve merkez olarak konuşlandıran kişi Hazret-i İbrâhim'dir. Hazret-i İbrâhîm, Hazret-i Lût'u esir alanlarla savaştığı zaman orduyu bu şekilde düzene koymuştu."

İbn Ebî Şeybe, Yezîd b. Ebî Yezîd'den, o da ismini verdiği birinden şöyle bildirir:

“İlk sancak kullanan kişi Hazret-i İbrâhim'dir. Bir topluluğun Hazret-i Lût'a saldırıp onu esir aldıklarını öğrenince sancak yapıp köleler ve azatlılarıyla peşlerinden giderek Hazret-i Lût ve ailesini kurtarmıştı."

İbn Ebi'd-Dünyâ, er-Remiy adlı eserinde İbn Abbâs'tan bildirir:

“İlk para basan kişi Hazret-i İbrâhim'dir."

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, Ebû Hureyre'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“İlk misafir ağırlayan Hazret-i İbrâhim'dir"

İbn Sa'd, İbn Ebi'd-Dünyâ, Ebû Nuaym ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da bildirir: İkrime der ki:

“Hazret-i İbrâhim'e misafirin babası denirdi. Oradan geçen hiç kimsenin uğramadan gitmemesi için Hazret-i İbrâhim'in köşkünün dört kapısı vardı."

Beyhakî, Atâ'dan bildirir:

“Hazret-i İbrâhim yemek yiyeceği zaman kendisiyle beraber yiyecek birini bulmak için bir mil kare'de misafir arardı."

İbn Ebi'd-Dünyâ, el-İhvân'da, Hatîb, Tarih'te, Deylemî, Müsned el- Firdevs'te, Ğasûlî, el-Cüz'de Temîm ed-Dârî'den bildiriyor: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kişinin, biriyle karşılaştığı zaman kucaklaması sorulunca şöyle cevap verdi:

“Bu, ümmetlerin selamlaşma şekliydi" Bir lafızda ise şöyledir:

“Bu, iman ehlinin selamlaşma ve birbirlerine sevgilerini gösterme şekliydi. Birini ilk kucaklayan kişi Hazret-i İbrâhim'dir. Bir gün hayvanlarını Beytu'l- Makdis dağlarında otlatmak için çıkınca, birinin Allah'ı takdis ettiğini duydu ve ona dalıp hayvanları otlatmayı bırakıp sese doğru gitti. On sekiz arşın boyunda sık saçlı bir ihtiyarın Allah'ı tevhid ettiğini gören Hazret-i İbrâhim:

“Ey ihtiyar! Rabbin kimdir?" diye sordu. Adam:

“Gökte olandır" cevabını verince, Hazret-i İbrâhim:

“Yeryüzünün Rabbi kimdir?" diye sordu. Adam:

“Gökteki" karşılığını verince, Hazret-i İbrâhim:

“Gökte ondan başka Rab var mı?" diye sordu. Adam:

“Ondan başka Rab yoktur ve o tek ilahtır" cevabını verince, Hazret-i İbrâhim:

“Kıblen ne taraftır?" diye sordu. Adam:

“Kâbe" cevabını verince, Hazret-i İbrâhim, adama ne yediğini sordu. Adam:

“Yazın şu meyveleri topluyorum ve kışın yiyorum" cevabını verdi. Hazret-i İbrâhim:

“Kavminden senden başka kalan var mı?" diye sorunca, adam:

“Hayır" cevabını verdi. Hazret-i İbrâhim:

“Evin nerede?" diye sorunca, adam:

“Şu mağaradır" karşılığını verdi. Hazret-i İbrâhim:

“Haydi bizi evine götür" deyince adam:

“Ev ile aramda geçilemeyecek su ile bir vadi vardır" karşılığını verdi. Hazret-i İbrâhim:

“Peki, sen nasıl geçiyorsun?" diye sorunca, adam:

“Suyun üzerinde yürüyerek gidip geliyorum" cevabını verdi. Hazret-i İbrâhim:

“Haygi gidelim. Belki suyu sana boyun eğdiren bana da boyun eğdirir" dedi ve gidip beraber suyun üzerinden geçtiler. İkisi de birbirinin haline taaccüp ediyordu. Mağaraya girdiklerinde adamın kıblesinin Hazret-i İbrâhim'in kıblesiyle aynı olduğu görüldü ve Hazret-i İbrâhim:

“Allah'ın yarattığı en zor gün hangisidir?" diye sordu. İhtiyar:

“Allah'ın, kulları hesaba çekmek için kürsüsünü koyacağı, Cehennemin tutuşturulacağı, secdeye kapanmayan ne mukarreb melek, ne de peygamberin kalmayacağı gündür" cevabını verince, Hazret-i İbrahim:

“Ey ihtiyar! Allah'ın, beni ve seni o günün şiddetinden emin kılması için dua et" dedi. İhtiyar:

“Otuz yıldır yapmış olduğum bir duam hâlâ gökte bekletilmekteyken duamı ne yapacaksın?" karşılığını verince, Hazret-i İbrâhim:

“Duanı bekleten şeyin ne olduğunu söyleyeyim mi?" diye sordu. İhtiyar:

“Evet" cevabını verince, Hazret-i İbrâhim:

“Allah bir kulunu sevdiği zaman onun sesini sevdiğinden dolayı isteğini bekletir. Sonra onun her isteği için hiçbir insanın aklına bile gelmeyecek mükâfatlar saklar. Allah bir kula buğzettiği zaman ise bu kişinin sesini kesmek için hemen onun ihtiyacını verir veya kalbine ümitsizliği koyar. Gökyüzünde bekletilen duan nedir?" diye sordu. İhtiyar şöyle cevap verdi:

“Otuz yıl önce buradan başından kâkülleri sarkan bir genç geçti. Gencin yanında koyun vardı. Kendisine:

“Bu koyunlar kimin?" diye sorduğumda, genç:

“Allah'ın halili İbrâhim'indir" cevabını verdi. Bunun üzerine ben:

“Allahım! Yeryüzünde Senin halilin varsa, ben ölmeden önce onu bana göster" diye dua ettim." Hazret-i İbrâhim:

“Duan kabul edildi" deyip birbirleriyla kucaklaştılar. Selamlamanın kucaklaşma şeklinde olması o zaman başlamıştır. Daha önce insanlar birbirine secde ederek selamlaşırlardı. Sonra İslam'la selamlaşma tokalaşma şeklinde oldu. Secde ve kucaklaşma terk edildi. Tokalaşanların parmakları birbirinden ayrılmadan tokalaşanların günahları affedilir."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Zühd'de ve Ebû Nuaym, el-Hilye'de Ka'b('ul- ahbâr)'dan bildiriyor: Hazret-i İbrâhim:

“Ey Rabbim! Yeryüzünde benden başka Sana ibadet edeni görmemek beni üzüyor" deyince, Allah kendisiyle namaz kılmaları için melekler gönderdi.

Ahmed ve Ebû Nuaym, Nevf el-Bikâlî'den bildirir: Hazret-i İbrâhim:

“Ey Rabbim! Yeryüzünde benden başka Sana ibadet eden yoktur" deyince, Allah ona üç bin melek gönderdi ve Hazret-i İbrâhim onlara üç gün namaz kıldırdı.

İbn Sa'd, el-Bikâlî'den bildirir:

“İlk misafir ağırlayan, ilk tirit yapan, saçı ilk ağaran Hazret-i İbrâhim'dir. Hazret-i İbrâhim'e çok mal ve hizmetçi verilmiştir."

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Süddî der ki:

“İlk tirit yapan Hazret-i İbrahim'dir."

Deylemî'nin Nubayt b. Şerît'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“İlk Mubalkes ekmeğini yapan kişi, Hazret-i İbrâhim'dir."

Ahmed, Zühd'de Mutarrif'ten bildirir: Kavmiyle ilk ayrılan kişi, Hazret-i İbrahim'dir. Hazret-i İbrâhim kavminden ayrılarak, "Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin" diye dua etmişti.

İbn Ebî Şeybe, Musannef’te, Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî bildirir: İbn Abbâs der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Kıyamet gününde ilk giydirilecek olan İbrâhim'dir."

Ebû Nuaym, el-Hilye'de bildiriyor: Ubeyd b. Umeyr der ki:

“İnsanlar yalınayak ve çıplak bir şekilde haşrolunur ve Yüce Allah:

“Dostumu çıplak görmeyeyim" buyurur ve Hazret-i İbrâhim'e beyaz bir elbise giydirilir. Kıyamet gününde ilk giydirilecek olan İbrâhim'dir."

İbn Ebî Şeybe ve Ahmed, Zühd'de bildirir: Abdullah b. el-Hâris der ki:

“Kıyamet gününde ilk giydirilecek kişi, kendisine Mısır elbiselerinden iki tane giydirilecek olan İbrâhim'dir. Sonra Arş'ın sağında olan Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) çizgili Yemen hüllesi giydirilecektir."

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî, Enes'ten bildirir:

“Bir adam Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek:

“Ey yaratılmışların en hayırlısı!" diye hitab edince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“O kişi İbrâhim'dir" karşılığını verdi."

İbn Ebî Şeybe, Ebû Sâlih'ten bildiriyor: Hazret-i İbrahim yiyecek bulmak için çıktı ama bir şey bulamayınca bir düzlükten kırmızı toprak alıp ailesine döndü. Kendisine:

“Bu nedir?" diye sorduklarında:

“Kırmızı buğday" cevabını verdi. Torbayı açtıklarında içindeki toprağın kırmızı buğdaya dönüştüğünü gördüler. Bu buğdayı ektiklerinde kökünden baş kısmına kadar buğday taneleriyle dolu başak oluyordu.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Zühd'de ve Ebû Nuaym, el-Hilye'de, Selmân el- Fârisî'den bildiriyor: Hazret-i İbrahim'e aç iki aslan gönderildiğinde aslanlar onu yalayıp kendisine secde ettiler.

Ahmed, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî'nin Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Rabbim bana Kur'ân'ı bir harf üzere okumamı emretti. Ben:

“Ey Rabbim! Ümmetime kolaylaştır" deyince, Rabbim, ikinci defada iki harf üzere okumamı emretti. Ben:

“Ey rabbim! Ümmetime kolaylaştır" deyince, Rabbim, üçüncü defada yedi harf üzere okumamı emretti ve:

“Hem sana verdiğim her cevapla birlikte benden isteyeceğin bir isteğin de verilecektir" buyurdu. Ben:

“Allahım! Ümmetimi bağışla, Ümmetimi bağışla" dedim ve üçüncü isteğimi Hazret-i îbrâhim dâhil bütün insanların beni dileyeceği güne sakladım. "

Ahmed, Zühd'de ve Ebû Nuaym, el-Hilye'de, Ka'b(u'l-ahbâr)'dan bildiriyor: Hazret-i İbrâhim misafir ağırlar, miskinlere ve yolculara merhamet ederdi. Bir müddet misafirleri gelmeyince bundan şüpheye düştü ve misafir bulmak için yola çıkıp oturdu. Bu sırada ölüm meleği bir adam süretinde gelip selam verince, Hazret-i İbrâhim selamı alıp:

“Sen kimsin?" diye sordu. Melek:

“Ben yolcuyum" karşılığını verince, Hazret-i İbrâhim:

“Ben burada senin gibiler(i davet etmek) için oturdum diyerek elinden tuttu ve:

“Yürü" diyerek evine götürdü. İshâk Ölüm meleğini görünce tanıdı ve ağlamaya başladı. İshâk'ın ağladığını gören Sâra da ağlamaya başladı. Hazret-i İbrâhim, Sâra'nın ağladığını görünce kendisi de ağladı. Hazret-i İbrâhim'in ağladığını gören ölüm meleği de ağladı. Sonra melek semaya çıkınca, Hazret-i İbrâhim sinirlenerek:

“Misafirimin yanında ağladınız ve bu sebeple gitti" dedi. İshâk:

“Babacığım, beni kınama. Ölüm meleğinin seninle olduğunu gördüm ve ecelinin geldiğini anladım. Ailene vasiyette bulun" dedi. Hazret-i İbrâhim'in içinde ibadet ettiği bir odası vardı. Odadan çıktığında onu kapatır ve kimse odaya giremezdi. İbrâhim gelip ibadet ettiği odayı açınca oturan bir adam gördü ve:

“Seni kim buraya soktu? Kimin izniyle girdin?" diye sordu. Adam:

“Evin sahibinin izniyle" cevabını verince, Hazret-i İbrâhim:

“Evin sahibi evde daha çok hak sahibidir" deyip odanın bir kenarına çekilerek her zaman yaptığı gibi namaz kılıp dua etti. Ölüm meleği semaya çıkınca kendisine:

“Ne gördün?" diye soruldu. Ölüm meleği:

“Ey Rabbim! Yeryüzünde ondan sonra hayır olmayan bir adamın yanından geldim" cevabını verince, "Ondan ne gördün?" diye soruldu. Ölüm meleği:

“Yarattıkların için dininde ve yaşamında hayır için dua etmedik kimse bırakmadı" dedi.

Sonra Hazret-i İbrâhim, Allah'ın dilediği bir süre geçtikten sonra kapısını açtığında odada oturmakta olan bir adam gördü ve:

“Sen kimsin?" diye sordu. Adam:

“Ölüm meleğiyim" cevabını verince, Hazret-i İbrâhim:

“Eğer doğru söylüyorsan, ölüm meleği olduğunu gösteren bir delil göster" dedi. Bunun üzerine ölüm meleği:

“Yüzünü başka yöne çevir ey İbrâhim!" dedi. Hazret-i İbrâhim yüzünü başka yöne döndükten sonra tekrar ölüm meleğine bakınca, onu müminlerin canını alırkenki suretinde, sadece Allah'ın bilec eği bir nur ve aydınlık gördü. Sonra ölüm meleği:

“Yüzünü çevir" dedi, Hazret-i İbrâhîm yüzünü başka yöne çevirdikten sonra Ölüm meleği:

“Bu tarafa bak" dedi. Hazret-i İbrâhim dönüp baktığında ölüm meleğini kafirlerin ve facirlerin canını alırkenki haliyle gördü ve o kadar korktu ki karnı yere yapışarak neredeyse canı çıkacaktı. Hazret-i İbrâhim:

“Neden geldiğini biliyorum sana emredileni yerine getir" deyince ölüm meleği semaya çıktı. Kendisine:

“İbrâhim'e yumuşak davran" denildi ve Hazret-i İbrâhim üzüm bağındayken ölüm meleği yanına bir ihtiyar süretinde geldi. Hazret-i İbrâhim onu görünce acıdı ve bir kap alarak bağa girerek üzüm topladı. Üzümle doldurduğu kabı getirip ölüm meleğinin önüne koydu ve:

“Ye" dedi. Ölüm meleği ihtiyar suretindeki eline aldığı üzümleri sakalına ve göğsüne sürünce Hazret-i İbrâhim adamın bu haline şaşırıp:

“Yaşlılık sende bir şey bırakmamakış. Kaç yaşındasın?" diye sordu. Ölüm meleği Hazret-i İbrâhim'in yaşını hesaplayıp o yaşta olduğunu söyleyince, kendisi de:

“Ben de bu yaştayım. Ben de senin gibi olmayı bekliyorum. Allahım! Beni yanına al" diye dua etti. Bunun üzerine ölüm meleği onun canını aldı.

Hâkim'in bildirdiğine göre Vâkidî der ki: Hazret-i İbrâhîm, Hazret-i Âdem'in yaratılışından bin yıl sonra doğdu.

Deylemî, İbn Mes'ûd'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Hazret-i İbrahim, Zilhicinin ilk gününde doğdu."

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle der: Hazret-i İbrâhim, Şamd'da Kâsiyûn dağında olan Berze adlı bir köyde doğdu.

Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, Ebu's-Seken el-Hecerî'den bildirir:

“Hazret-i İbrâhim ansızın vefat etti. Hazret-i Dâvûd da ansızın vefat etti. Süleymân b. Dâvûd ve diğer salih kişiler de ansızın vefat ettiler. Bu ölüm şekli, müminler için kolaylık, kâfirler içinse zorluktur."

...Rivâyet edildiğine göre ölüm meleği Hazret-i İbrâhim'e canını almak için gelince, Hazret-i İbrâhim:

“Ey ölüm meleği! Dost, hiç dostunun canını alır mı?" diye sordu. Ölüm meleği semaya çıkıp Rabbine bu sözleri aktarınca, Yüce Allah şöyle buyurdu:

“Ona de ki:

“Hiç dost, dostuyla buluşmayı istemez mi?" Ölüm meleği geri dönüp bu sözü Hazret-i İbrâhim'e söyleyince, Hazret-i İbrâhim:

“Canımı şimdi al" dedi.

Ebû Nuaym, el-Hilye'de, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: Allah, ölüm meleğini peygamberlere açıkça gönderirdi. Allah ölüm meleğini Hazret-i İbrâhim'e güzel yüzlü bir genç sûretinde gönderdi. İbrâhim kıskanç biri olduğu için ölüm meleği geldiğinde onu kıskandı ve:

“Ey Allah'ın kulu! Neden evime girdin?" diye sordu. Ölüm meleği:

“Beni eve sahibi soktu" karşılığını verince, Hazret-i İbrâhim adamın gelişinde bir sır olduğunu anladı. Melek:

“Ey İbrâhim! Canını almam emredildi" deyince, Hazret-i İbrâhim:

“Ey ölüm meleği! Oğlum İshâk yanıma girene kadar izin ver" dedi. İshâk girince birbirlerine sarıldılar. Bunu gören ölüm meleği onlara acıyıp Rabbinin huzuruna geri döndü ve:

“Ey Rabbim! Halilinin ölümden korktuğunu gördüm" dedi. Allah:

“Ey ölüm meleği! Halilime uyurken git ve canını al" buyurdu. Bunun üzerine ölüm meleği Hazret-i İbrâhim uyurken gelip canını aldı.

Ahmed, Zühd'de, el-Mervezî, Cenâiz'de İbn Ebî Muleyke'den bildirir:

“Hazret-i İbrâhim, Rabbine kavuşunca kendisine:

“Ölümü nasıl buldun?" diye soruldu. Hazret-i İbrâhim:

“Canımın dikenli bir dalla söküldüğünü hissettim" cevabını verince, ona:

“Biz sana bu işi kolaylaştırdık" denildi."

Ahmed, İbn Ebi'd-Dünyâ, el-Azâ'da, İbn Ebî Dâvûd, el-Ba's'ta, İbn Hibbân, Hâkim ve Beyhakî, el-Ba's'ta, Ebû Hureyre'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Müminlerin çocukları Cennette bir tepededir. Onlar, kıyamete kadar İbrâhim (aleyhiselam) ile zevcesi Sâra'nın terbiyesi altındadırlar."

Saîd b. Mansûr'un, İkrime'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Müminlerin zürriyetleri Cennette yeşil renkte kuşlardadır. Onların terbiyesini babaları Hazret-i İbrâhim üstlenmiştir. "

"...Allah, «Seni insanlara önder kılacağım» demişti. O «soyumdan da» deyince, «Zalimler benim ahdime erişemez» buyurmuştu."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, "...Allah, «Seni insanlara önder kılacağım» demişti. O «Soyumdan da» deyince, «Zalimler benim ahdime erişemez» buyurmuştu" âyetinin manasını açıklarken şöyle dedi:

“Senin dinine, gösterdiğin yola ve sünnetine tâbi olunur." Hazret-i İbrâhim:

“Zürriyetimden başkalarının da insanlara önder olmasını nasib et" deyince, yüce Allah:

“Zalimlerin dinine, gösterdikleri yola ve sünnetlerine tâbi olunmasını nasib etmem" buyurdu."

Abdürrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde şöyle dedi:

“Âyette zikredilen vaadden maksat, âhirette eman verme vaadidir. Zalimler, âhirette Allah'ın vereceği eman vaadine erişemeyeceklerdir. Dünyada ise zalimler yiyip içip, emin olarak yaşayabilirler. Kıyamet günü olunca Allah sadece dostlarına eman verecektir.

İbn Cerîr bildiriyor: Rabî, "...Allah, «Seni insanlara önder kılacağım» demişti. O «Soyumdan da» deyince, «Zalimler benim ahdime erişemez" buyurmuştu» âyetini açıklarken şöyle dedi: İnsanlar seni imam kabul edecek ve uyacak. Bunun üzerine Hazret-i İbrâhim:

“Zürriyetimden de kendisine uyulacaklar olsun" dedi.

Firyâbî ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Yüce Allah, Hazret-i İbrâhim'e:

“Seni insanlara önder kılacağım" buyurunca, Hazret-i İbrâhim:

“Soyumdan da" deyip kendi soyundan gelenlerin de önder olmasını istedi. Yüce Allah onun bu istediğini kabul etmedi ve:

“Zalimler benim ahdime erişemez" buyurdu.

Ve kî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid, "Zalimler benim ahdime erişemez" sözünü açıklarken:

“Kendisine uyulacak zalim önder yapmam" manasındadır, dedi.

İbn İshâk ve İbn Cerîr bildirir: Mücâhid, "Zalimler benim ahdime erişemez" sözünü açıklarken:

“Kendisine uyulacak zalim önder yapmam" manasındadır, dedi.

İbn İshâk, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyetin manasıyla ilgili şöyle dedi:

“Allah, Hazret-i İbrâhim'e, zürriyetinden kendisine uyulmayacak kişilerin olacağını ve ona yönetimle ilgili bir şeyin teslim edilemeyeceğini bildirmiştir."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, "Zalimler benim ahdime erişemez" sözünü açıklarken:

“Allah'a masiyeti emreden kişiye itaat etme konusunda verilen söz geçerli değildir" dedi.

Vekî ve İbn Merdûye, Ali b. Ebî Tâlib'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), "Zalimler benim ahdime erişemez" sözünü açıklarken:

“Sadece iyi hususlarda itaat vardır" buyurduğunu nakleder.

Abd b. Humeyd, İmrân b. Husayn'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Allah'a isyan olan konuda yaratılmışa itaat yoktur."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhim:

“Peygamberlerden başkasına, farz olan itaat yoktur" dedi.

124 ﴿