126

"İbrâhim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap."

Ahmed, Müslim, Nesâî ve İbn Cerîr'in, Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Hazret-i İbrahim, Mekke'yi haram kıldı. Ben de Medine'nin iki taşlık arasını haram kılıyorum. Buranın av hayvanları avlanmaz ve ağaçları kesilmez. "

Müslim ve İbn Cerîr, Râfi b. Hadîc'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Hazret-i İbrâhim Mekke'yi haram kıldı. Ben de Medine'nin iki taşlık arasını haram kılıyorum. "

Ahmed'in bildirdiğine göre Katâde der ki: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest aldıktan sonra Harre'de sucuların evlerinin yanındaki Sa'd'ın tarlasında namaz kıldı ve şöyle dua etti:

“Allahım! Halilin, kulun ve Peygamberin İbrâhim Mekke halkı için Sana dua etti. Kulun ve peygamberin Muhammed olan ben de Hazret-i İbrâhim'in Mekke halkı için yaptığı duayı Medine için yapıyorum. Onların sâ'ına, müdd'üne (ölçeklerine) ve meyvelerine bereket ver. Allahım! Bize Mekke'yi sevdirdiğin gibi Medine'yi de sevdir. Onun vebasını Humm denilen yere taşı. Allahım! Senin, İbrâhim'in diliyle Mekke'yi harem kıldığın gibi ben de Medine'nin iki taşlık arasını harem kıldım."'

Buhârî ve Müslim'in Enes'ten bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye bakıp şöyle dedi:

“Allahım! Hazret-i İbrâhim'in Mekke'yi harem kıldığı gibi ben de Medine'nin iki taşlık arasını harem kıldım. Allahım! Onların müdd'üne ve sâ'ına (kullandıkları öçlüklere) bereket ver."

Müslim, Ebû Hureyre'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Allahım! İbrâhim, Seninkulun, Halilin ve Peygamberindir. Ben de kulun ve Peygamberinim. O, Mekke için Sana dua etti. Ben de onun Mekke için yaptığı duayı yapıyorum ve Bana, ona verdiğinin iki katını vermeni istiyorum."

Taberânî, M. el-Evsat'ta, Ali b. Ebî Tâlib'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Allahım! Kulun ve halilin İbrâhim, Mekke halkına bereket vermen için Sana dua etti. Kulun ve peygamberin Muhammed olan ben de Medine halkı için dua ediyorum. Mekke halkının sâ'ına ve müdd'üne bereket verdiğin gibi onlarında sâ'ına ve müdd'üne iki kat bereket ver. "

Ahmed, Buhârî ve Müslim'in, Abdullah b. Zeyd b. Âsim el-Mâzinî'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“İbrâhim, Mekke'yi harem kıldı ve onun için dua etti. Ben de, İbrâhim'in Mekke'yi harem kıldığı gibi Medine'yi harem kıldım ve İbrâhim'in yaptığı gibi onun müdd'üyle sâ'ı için dua ettim. "

Buhârî ve el-Cenedî, Fadâilu Mekke'de, Hazret-i Âişe'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dua ettiğini bildirir:

“Allahım! Kulun ve Peygamberin İbrâhim Mekke halkı için Sana dua etti. Ben de Hazret-i İbrâhim'in Mekke halkı için yaptığı duayı Medine için yapıyorum. "

Ahmed, Buhârî ve Müslim'in Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dua etti:

“Allahım! Mekke'ye verdiğin bereketin iki katını Medine'ye ver. "

el-Ezrakî, Tarihu Mekke'de ve el-Cenedî bildiriyor: Muhammed b. el-Esved der ki:

“Harem'in sınır taşlarını ilk diken Hazret-i İbrâhim'dir. Cibrîl kendisine onları nereye dikeceğini göstermişti."

el-Cenedî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki:

“Mekke'nin Harem bölgesini kadar gökte de Harem vardır."

el-Ezrakî, Taberânî ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, Hazret-i Âişe'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Şu altı kişiye hem ben lanet ettim, hem duası kabul edilen bütün peygamberler lanet ettiler: Allah'ın Kitab'ına ilave yapana, Allah'ın kaderini yalanlayana, Allah'ın zelil kıldığını aziz, aziz kıldığını zelil yapmak için zorbalık yapana, sünnetimi terk eden, ailemden, Allah'ın kendisine haram kıldığını helal kabul edene ve Allah'ın harem bölgesini helal kabul edene. "

Buhârî ve İbn Mâce, Safiyye binti Şeybe'den bildirir: Fetih yılı Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle hutbe verdiğini duydum:

“Ey insanlar! Allah, gökleri ve yeri yarattığı gün Mekke'yi harem kıldı ve orası kıyamet gününe kadar haramdır. Oranın ağaçları kesilmez av hayvanları da ürkütülmez, buluntu da sadece sahibini bulmak için alınır." Abbâs:

“İzhir otunu koparılmayacak bitkilerin dışında tut. Çünkü onu evlerin yapımı ve mezarlarda kullanıyoruz" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Izhır müstesna" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve el-Ezrakî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke fethedildiği gün şöyle buyurdu:

“Allah, gökleri, yeri, Güneş'i ve Ay'ı yarattığı gün bu beldeyi harem kılıp bu iki taşlığını koydu. Burası Allah'ın kutsal kılmasıyla kıyamet gününe kadar harem kılınmıştır. Burada benden önce hiç kimseye savaşmak helal değildi, benden sonra da kimseye helal değildir. Benim için de sadece bir saat helal kılınmıştır. Artık Allah'ın kutsal kılmasıyla kıyamet gününe kadar burası haramdır. Yaş otu koparılmaz, ağacı kesilmez; avı ürkütülmez, ilân edenden başkası, onda bulduğu eşyayı alamaz (sahiplenme)". Bunun üzerine İbn Abbâs:

“Izhır otunu koparılmayacak bitkilerin dışında tut. Çünkü onu evlerin yapımı ve mezarlarda kullanıyoruz" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Izhır müstesna" buyurdu.

Ahmed, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Allah, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'yi fethetmeyi nasib ettiği zaman, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kalkıp Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra şöyle buyurdu:

“Yüce Allah, Fil Ordusunun Mekke'ye girmesini engellemiş, fakat Resulü ile müminleri Mekke'ye girmeye muzaffer kılmıştır. Allah Mekke'yi sadece bana mahsus olmak üzere, gündüzün bir saatinde helâl kılmıştır. Sonra O (yine) kıyamete kadar haram kılınmıştır. Ağacı kesilemez ve avı ürkütülmez. İlân edenden başkası, onda bulduğu eşyayı alamaz. Bir yakını öldürülen kişinin iki tercihi vardır. Ya affedecek veya kısas yapılmasını isteyecektir." Bunun üzerine Yemen halkından Ebû Şâh adında bir kişi kalkarak:

“Ey Allah'ın Resûlü! Bunu bana yazınız" buyurunca, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bunu Ebû Şâh için yazınız" buyurdu. İbn Abbâs:

“Izhır otunu koparılmayacak bitkilerin dışında tut. Çünkü onu mezarlarımızda ve evlerimizin yapımında kullanıyoruz" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Izhır müstesna" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe'nin Mücâhid'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Mekke, Allah'ın kutsal saydığı haramdır. Evlerinin satılması ve kiralanması caiz değildir. "

el-Ezrakî, Tarihu Mekke'de bildiriyor: Zührî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İbrâhim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap..." âyetini açıklarken şöyle buyurdu:

“Mekke'yi insanlar değil Allah haram kıldı ve bu belde kıyamet gününe kadar haramdır. Allah katında insanlar içinde en çok haddini aşan kişi Harem bölgesinde birini öldüren, yakınını öldürenden başkasını öldüren ve Cahiliye döneminden kalma düşmanlıkları devam ettirendir. "

el-Ezrakî'nin bildirdiğine göre Katâde der ki:

“Harem bölgesi üstten de Arş'a kadar haram kılınmıştır."

el-Ezrakî, Mücâhid'den bildirir:

“Harem bölgesi, yedi kat gökten, yerin yedi kat altına kadar olan bölümüyle haram kılınmıştır. Bu ev (Kâbe) de on dört evin ortasındadır. Her semada ve yerin her katında bir ev vardır. Eğer bunlar düşecek olsa birbirinin üzerine düşerlerdi."

el-Ezrakî, Hasan(-ı Basrî)'nin şöyle dediğini nakleder:

“Kâbe, Beytu'l- Ma'mur'un hizasındadır. İkisi arası yedinci semaya kadar ve alttan da yerin yedinci katına kadar haram sayılır."

el-Ezrakî, İbn Abbâs'tan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Semadaki Beytu'l-Ma'mûr'a, ed-Durâh denir ve tam Kabe'nin üstündedir. Onu hergün daha önce ziyaret etmemiş yetmiş bin melek ziyaret eder. Mekke'deki Harem bölgesinin üstü, yedi kat semaya kadar haremiır. "

İbn Sa'd ve el-Ezrakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki:

“Harem'in sınır taşlarını ilk diken Hazret-i İbrâhimdir. Cibrîl kendisine onları nereye dikeceğini göstermişti. Fetih günü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Temîm b. Esed el- Huzâî'yi gönderdi ve bu taşlardan eskiyenleri yeniledi."

el-Ezrakî, Hasan b. el-Kâsım'ın şöyle dediğini bildirir: İlim ehlinden birinin şöyle dediğini duydum:

“Hazret-i Âdem, kendi nefsi için şeytandan korkunca Allah'a sığındı. Allah melekleri gönderdi ve melekler Mekke'yi her tarafından kuşatıp etrafında durdular. Allah meleklerin kuşatmış olduğu yeri harem kıldı. Hazret-i İbrâhim:

“Ey Rabbimiz! Bize menasikimizi göster" deyince Cibrîl inip onu götürerek Harem sınırında durdurdu. Cibrîl, Hazret-i İbrahim'e Harem'in sınırını gösteriyor, Hazret-i İbrâhim de üst üste taşlar koyarak işaret koyuyor ve bu taşların üzerine toprak atarak gömüyordu." Hasan b. el-Kâsım der ki:

“Bana bildirildiğine göre Hazret-i İsmail'in koyunları Harem sınırının içinde otlar ve bu sınırdan dışarıya çıkmazdı. Sınıra geldiklerinde tekrar geriye dönerlerdi."

el-Ezrakî, Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe'den bildirir: Cibrîl, Hazret-i İbrâhim'e Harem'in sınırlarını gösterdi; o da sınıra işaretler koydu. Kusayy zamanına kadar bu sınır taşları yerinde durdu. Kusayy bunları yeniledi. Kusayy'ın koyduğu taşlar da Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında yenilendi. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) fetih yılı Temîm b. Esed el-Huzâî'yi yollayarak sınır taşlarını yeniletti.

Bezzâr ve Taberânî, Muhammed b. el-Esved b. Haleften, o da babasından, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine Harem'in sınır taşlarını yenilemesini emrettiğini bildirir.

el-Ezrakî, Abdullah b. Amr b. el-Âs'ın şöyle dediğini nakleder:

“Ey insanlar! Bu ev (Kâbe) Rabbine kavuşacak ve Rabbiniz ona sizleri soracak. Rabinizin, bu eve sizin hakkınızda soracağı şeylere dikkat ediniz. Biliniz ki bu Ev'in sakinleri, orada kan dökmez ve koğuculuk yapmazlardı."

Bezzâr, Abdullah b. Amr'dan bildiriyor: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Kâbe'nin gölgesinde oturan bir grup Kureyşlinin yanından geçerken onlara:

"Burada yaptıklarınıza dikkat ediniz. Kabe'ye sizden sorulacak ve Kâbe yaptıklarınızdan haber verecektir. Bilin ki onun sakinleri faiz yemeyen ve koğuculuk yapmayan kişilerdir,"

el-Ezrakî'nin bildirdiğine göre Ebû Necih der ki:

“Sel olduğu zaman Harem'deki büyük balıklar küçük balıkları yemezlerdi."

İbn Ebi'd-Dünyâ, Zemmu'l-Melâhi'de, Cüveyriye b. Esmâ'dan, amcasının şöyle dediğini nakleder: Bir toplulukla hacca gittim ve yanımızda bir kadınla bir yerde konakladık. Kadın yattıktan sonra uyanınca göğsünün üzerinde bir yılanın çöreklenmiş olduğunu gördü. Biz bundan korkup yolumuza devam ettiğimizde yılan kadının göğsünde kaldı ve ona bir zarar vermedi. Harem sınırlarına girince yılan çekip gitti. Mekke'ye girip hac vazifesini yerine getirip geri dönerek yılanın kadının göğsüne çöreklendiği yere geldiğimizde kadın tekrar uyudu ve uyandığında yılanın göğsünün üzerine çöreklenmiş olduğunu gördü. Sonra yılan tısladı ve vadiden bu yılana benzeyen birçok yılan çıkıp gelerek, sadece kemikleri kalıncaya kadar kadını parçalamaya başladılar. Ben, onun olan bir cariyeye:

“Bize bu kadınla ilgili bilgi ver" deyince, cariye:

“Bu kadın üç defa zina etti ve her seferinde çocuğu oldu. Doğurduğu çocukları da yaktığı bir tandıra attı" karşılığını verdi.

el-Ezrakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid der ki:

“Zaruret olmadan bir müslümanı Kâbe'nin gölgesinden çıkaranı, kıyamet günü Allah Arş'ın gölgesinden çıkarır."

İbn Ebî Şeybe ve el-Ezrakî bildiriyor: Abdullah b. ez-Zübeyr der ki:

“İsrailoğullarından bir topluluk Mekke'ye geldikleri zaman Zû Tuvâ'ya vardıklarında, Harem'e olan saygılarından dolayı ayakkabılarını çıkarırlardı."

Ebû Nuaym, el-Hilye'de, Mücâhid'in şöyle dediğini bildirir:

“İsrailoğullarından yüz bin kişi hac ederdi ve Harem sınırına geldiklerinde ayakkabılarını çıkarıp Harem'e yalınayak girerlerdi."

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid der ki:

“Peygamberler, Harem sınırına geldiklerinde ayakkabılarını çıkarırlardı."

el-Ezrakî ve İbn Asâkir bildiriyor: İbn Abbâs der ki:

“Havariler hac yaptıkları zaman Harem sınırına girince, Harem'e olan saygılarından dolayı (bineklerinden inerek) yola yürüyerek devam ettiler."

el-Ezrakî, Abdurrahman b. Sâbit'ten bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye gitmek istediği zaman Haceru'l-Esved'i istilam etti ve Mescid'in ortasında durup Kâbe'ye dönerek şöyle dedi:

“Biliyorum ki; Allah yeryüzüne, Kendisi için senden daha sevimli bir ev koymamıştır. Yeryüzünde senden daha sevimli bir belde de yoktur. Senden çıkışım seni istemediğimden değildir. Beni senden çıkaran küfre girenlerdir. "

el-Ezrakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den çıkarıldığı zaman şöyle dedi:

“Vallahi! Senden çıkıyorum ama biliyorum ki Allah katında beldelerin en sevimlisi ve en üstünüsün. Eğer sakinlerin beni çıkarmasaydı senden çıkmazdım."

Tirmizî, Hâkim ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da, İbn Abbâs'tan, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'ye hitaben şöyle dediğini nakleder:

“Ne kadar güzel bir memleketsin, bana ne kadar da sevimlisin. Benim kavmim beni senden çıkarmış olmasaydı, senden başkasında oturmazdım."

İbn Sa'd, Ahmed, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, el-Ezrakî ve el-Cenedî, Abdullah b. Adiyy b. el-Hamrâ'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) devesinin üzerinde Hazvere'de, Mekke'ye hitaben şöyle dediğini duydum:

“Ey Mekke! Vallahi sen yeryüzünün en hayırlı ve Allah'a en sevimli oları ülkesisin, senden çıkarılmış olmasaydım çıkmazdım. "

el-Ezrakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs anlatıyor: Mekke'de Amâlika denilen bir kabile vardı. Bunlar izzet ve büyük bir servet içinde yaşıyorlardı. Bunların çok sayıda atları, develeri ve sürüleri vardı ve bunları Mekke'nin etrafında, Zahrân vadisi, Na'mân vadisi ve çevresinde otlatırlardı. Nehirleri akar, baharda bol yağmur yağar vadilerde devamlı su akardı. (Hayvanlarını otlatmaları için) etrafları dikenli ağaçlarla çevriliydi ve toprak bereketliydi. Bolluk içinde yaşıyorlardı. Taşkınlık, israf, birbirlerine zulmetme, açıktan günah işleme ve yakınlarında olanlara zulümleri o kadar arttı ki Allah kendilerinden yağmuru kesip kuraklık göndererek bu nimetleri çekip aldı. Bunlar Mekke'de gölgelikleri kiraya verir, suyu satarlardı. Allah onlara küçük ve kırmızı renkte karıncalar göndererek kendilerini Harem bölgesinden çıkardı. Sonra Allah onların önüne bir bulut koydu ve bulut hareket ettikçe onlar da yağmur yağar umuduyla peşinden gittiler. Sonunda atalarının gömülü olduğu yere geldiler. Bunlar Himyer'den olan Araplardı. Yemen'e girdiklerinde dağılıp helak oldular. Sonra Allah onların yerine Curhum kabilesini getirdi, onlar da taşkınlık yapıp Harem'e saygısızlık yaptıkları için helak olana kadar Harem bölgesinde yaşadılar.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Sabit şöyle derki:

“Cahiliye döneminde insanlar hac mevsiminde Mekke'den çıkarlardı ve şehirde hiç kimse kalmazdı. Bir defasında bir hırsız Mekke'de kalıp (Kâbe'nin içinden) bir altın parçası çaldı. Sonra bir parça daha almak için girmek istedi ve başını içeriye sokunca, başı içeride, gövdesi dışarıda kalacak şekilde Kâbe kendisini sıkıştırdı. İnsanlar gelip onu bu durumda görünce onu köpeklerin önüne attılar ve Kâbe'yi tamir ettiler."

el-Ezrakî ve Taberânî'nin bildirdiğine göre Huvaytib b. Abdiluzza der ki:

“Cahiliye döneminde Kâbe'nin gölgesinde otururken, bir kadın kocasından sığınmak için Kâbe'ye geldi. Kocası gelip kadına elini uzatınca adamın eli kurudu. Müslüman olduktan sonra da adamı gördüğümde çolaktı."

el-Ezrakî, İbn Cüreyc'in şöyle dediğini bildirir. Hatîm-, Rükün, Makâm, Zemzem ve Hicr arasındadır. İsâf ve Nâile bir kadın ve erkekti. Bunlar Kâbe'ye girdi ve adam kadını öptü. Bunun üzerine ikisi de taş kesildiler ve Kâbe'den çıkarıldılar. İnsanların ibret alması ve böyle bir şey yapmamaları için bunlardan biri Zemzem'in bulunduğu yere, diğeri de Kâbe'nin karşısına konuldular. İnsanlar bu yerde yemin ettikleri ve mazlumun zalime yaptığı beddua kabul olduğu için bu yere, Hatîm adı verildi. Orada zalime beddua edip te bedduası kabul edilmeyen, orada yalan yere yemin edip (Allah tarafından) hemen cezalandırılmayan çok azdır. Hatîm'in bu özelliği insanların zulmetmesine ve yalan yere yemin etmesine engel oluyordu. Bu durum, Allah'ın İslam dinini göndermesine kadar devam etti. İslam geldikten sonra Allah, bu kişilerin cezasını âhiret gününe erteledi.

el-Ezrakî bildiriyor: Eyyûb b. Mûsa der ki:

“Cahiliye döneminde bir kadının, bakımını üstlendiği küçük bir amcası oğlu vardı. Kadın çocuğa:

“Ey oğul! Ben seni yalnız bırakıyorum, bu sırada bir zalimin sana zulmetmesinden korkuyorum. Ben gittikten sonra yanına bir zalim gelecek olursa, Mekke'de hiçbir eve benzemeyen, fesatçıların yaklaşamadığı ve üzerinde örtüler olan bir ev var. Eğer bir gün bir zalim sana zulmedecek olursa o eve sığın. O evin, seni duyacak bir sahibi vardır" dedi. Bir adam gelip çocuğu alarak köle yaptı. Çocuk Kâbe'yi görünce amcasının kızının yaptığı tariften tanıdı ve koşarak ona tutundu. Efendisi gelip onu almak için elini uzatınca adamın eli kurudu. Diğer elini uzatınca, diğeri de kurudu. Cahiliye döneminde bundan kurtulmanın yolunu sorunca, kendisine kuruyan her eli için bir deve kesmesini söylediler. Adam develeri kesince elleri iyileşti ve bunun üzerine çocuğu serbest bıraktı.

el-Ezrakî, Abdulmuttalib b. Rabîa b. el-Hâris'ten bildiriyor: Cahiliye döneminde, Huzeyl kabilesinin Benî Kinâne kolundan bir adam amcasının oğluna saldırarak ona zulmedip işkence etti. Amcası oğlu Allah ve akrabalık bağları hakkı için kendisini bırakmasını istediyse de o zulmüne devam etti. Bunun üzerine zulme uğrayan Harem'e gidip şöyle dua etti:

“Allahım! Çaresiz birinin duasıyla dua ediyorum. Amcam oğlu olan falan kişi tarafından zulme uğradım. Ona devası olmayan bir hastalık ver." Adam dua edip geri dönünce amcasının oğlunun karnından rahatsız olduğunu gördü. Adamın karnı şişip su tulumu gibi oldu ve sonunda karnı patladı. Abdulmuttalib devamla der ki: Bu olayı İbn Abbâs'a anlattığımda:

“Ben, bir kişinin amcası oğlunun kör olması için dua ettiğini ve adamın da kör olduğunu gördüm" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî'nin, Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Hazret-i Ömer şöyle dedi:

“Ey Mekke halkı! Şu Hareminizde Allah'tan korkunuz. Sizden önce bu Harem'de kimin oturduğunu biliyor musunuz? Daha önce burada falan topluluk vardı, burada yapılması yasak olanları helal saydıkları için helak oldular. Falan topluluk burada oturdu. Onlar da burada yapılması yasak olanları helal saydıkları için helak oldular." Hazret-i Ömer daha birçok topluluğun adını saydıktan sonra:

“Vallahi! Başka yerde on günah işlemem, benim için Mekke'de bir günah işlememden daha sevimlidir" dedi.

el-Cenedî, Tâvus'un şöyle dediğini bildirir:

“Cahiliye döneminde insanların Harem'de işledikleri günahın cezası hemen verilirdi. Aynı şeyin tekrar gelip cezanın hemen verilmesi yakındır."

el-Ezrakî, el-Cenedî ve İbn Huzeyme'nin bildirdiğine göre Ömer b. el- Hattâb, Kureyşlilere şöyle dedi:

“Sizden önce bu Ev'in sorumlusu Tasam'lılardı. Bu eve karşı yapmaları gerekeni hafife aldılar ve ona karşı yapmamaları gereken şeyleri helal sayıp yapmaya başladılar. Bunun üzerine Allah onları helak etti, sonra yerlerine Curhumluları gönderdi. Bunlar da Ev'e karşı yapmaları gerekeni hafife aldılar ve ona karşı yapmamaları gereken şeyleri helal sayıp yapmaya başladılar. Bunun üzerine Allah onları da helak etti. Onu hafife almayın ve gerekli saygıyı gösterin."

el-Ezrakî ve el-Cenedî'nin bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb der ki:

“Necd'de (Mekke'den uzakta) yetmiş günah işlemem, benim için Mekke'de bir günah işlememden daha sevimlidir."

el-Cenedî'nin bildirdiğine göre Mücâhid der ki:

“Mekke'deki sevapların kat kat olduğu gibi günahların cezası da kat kattır."

el-Ezrakî, İbn Cüreyc'in şöyle dediğini bildirir:

“Bana bildirildiğine göre Mekke'de işlenen bir günah yüz günah gibidir. Sevap ta aynı şekildedir."

Ebû Bekr el-Vâsıtî, Fadâilu Beytu'l-Makdis'te, Hazret-i Âişe'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Mekke, Allah'ın değerli kıldığı ve kutsal saydığı bir şehirdir. Allah Yeryüzünde bir şey yaratmadan bin yıl önce Mekke'yi yaratmış ve meleklerle kuşatmış, sonra Medine'yi yaratmış, Medine'den sonra da Beytu'l-Makdis'i yaratmıştır. Bin yıl sonra da yeryüzünün hepsini bir defada yaratmıştır."

"...halkından, Allah'a ve âhiret gönüne inananları ürünlerle rızıklandır, demişti. Allah da: «İnkar edeni de az bir müddet geçindirir, sonra da onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakırım, ne kötü sonuç» buyurmuştu."

el-Ezrakî'nin, Muhammed b. el-Münkedir'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Allah, Harem'i yarattığı zaman, Tâifi Filistin'den söküp oraya yerleştirdi."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Muhammed b. Müslim et-Tâifî'den bildirir:

“Bana bildirildiğine göre, Hazret-i İbrâhim Harem için:

“...halkından, Allah'a ve âhiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır..." şeklinde dua ettiği zaman, Allah, Tâif'i Filistin'den söküp oraya yerleştirdi.

İbn Ebî Hâtim ve el-Ezrakî'nin bildirdiğine göre Zührî der ki:

“Hazret-i İbrâhim'in dua etmesi üzerine Allah, Şam köylerinden birini söküp Tâife yerleştirdi."

el-Ezrakî, Saîd b. es-Sâib b. Yesâr'ın şöyle dediğini bildirir: Nâfi b. Cübeyr b. Mut'im'in oğlundan ve başkalarından şöyle dediklerini duydum:

“Hazret-i İbrâhim, Allah'a, Mekke halkını ürünlerle rızıklandırması için dua edince, Allah, Tâif'i Şâm'dan söküp Harem halkına rızık olması için şimdiki yerine yerleştirdi."

el-Ezrakî'nin bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî der ki: Hazret-i İbrâhim müminler için dua etti ve kafirler için bir istekte bulunmadı. Bunun üzerine Yüce Allah:

“...İnkar edeni de az bir müddet geçindirir, sonra da onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakırım, ne kötü sonuç" buyurdu.

Süfyân b. Uyeyne, Mücâhid'in, "...halkından, Allah'a ve âhiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır..." âyetiyle ilgili olarak şöyle dedi:

“Hazret-i İbrâhim, Allah'a ve âhiret gününe iman edenler için rızık isteyince, yüce Allah: «İnkar edene de Ben rızık veririm» buyurdu."

İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye bildiriyor: İbn Abbâs:

“... halkından, Allah'a ve âhiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır..." âyetiyle ilgili olarak şöyle dedi:

“Hazret-i İbrâhim, duasını sadece müminler için yapınca Yüce Allah: «İnkar edene de, tıpkı müminlere verdiğim gibi rızık veririm. Ben yarattıklarımı rızıksız bırakır mıyım? Onlara az bir müddet geçindirir, sonra da azaba uğratırım» buyurdu." İbn Abbâs bunları dedikten sonra:

“Onların ve bunların her birine Rabbinin nimetinden ulaştırırız. Esasen Rabbinin nimeti kimseye yasak kılınmış değildir" âyetini okudu.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye ve Ubey b. Ka'b, âyette geçen (.....) sözünün Yüce Allah'a ait olduğunu söylerken, İbn Abbâs:

“Bu söz Hazret-i İbrâhim'indir. Hazret-i İbrâhim: «İnkar edeni de az bir müddet geçindir» diye dua etmiştir" dedi.

Derim ki: İbn Abbâs, bu âyeti (.....) şeklinde emir kipiyle okurdu. Bu sebeple bu sözün Hazret-i İbrâhim'e ait olduğunu söylemiştir.

126 ﴿