152

"Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, nankörlük etmeyin,"

Abd b. Humeyd ile İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr:

“Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim..."âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Yüce Allah, itaat ederek beni zikredin ki ben de mağfiretimle sizleri zikredeyim, buyurmuştur."

Ebu'ş-Şeyh ile Deylemî, Cübeybir vasıtasıyla Dahhâk'tan, o da İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim..." âyetini okudu ve:

“Yüce Allah: «Kullarım! İtaat ederek beni zikredin ki ben de mağfiretimle sizleri zikredeyim!» demek istemiştir" buyurdu.

İbn Lâl, Deylemî ve İbn Asâkir, Ebû Hind ed-Dârî'den bildirdiklerine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“ Yüce Allah: «İtaat ederek beni zikredin ki, ben de mağfiretimle sizleri zikredeyim. Her kim emirlerime itaat ederek beni zikrederse tarafımdan bağışlanarak zikredilmeyi hakeder. Her kim de emirlerime karşı çıkarak beni zikrederse, o da tarafımdan öfke ile zikredilmeyi hakeder» buyurur.

Abd b. Humeyd, İkrime'den bildiriyor: İbn Abbâs:

“Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Yüce Allah, benim sizi zikretmem, sizin beni zikretmenizden daha hayırlıdır, demek istemiştir."

M. el-Evsat'ta Taberânî ve Ebû Nuaym'ın Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah: «Ey Âdemoğlu! Şayet beni zikredersen bana şükretmiş olursun. Ancak beni unutursan bana nankörlük etmiş olursun» buyurur."

İbn Ebi'd-Dünya, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da, Zeyd b. Eslem'den bildiriyor: Mûsa (aleyhisselam):

“Rabbim! Sana nasıl şükredeceğimi bana öğret" deyince, Yüce Allah:

“Beni zikredip unutmazsın. Şayet beni zikredersen bana şükretmiş olursun. Ancak unutursan bana nankörlük etmiş olursun" karşılığını vermiştir.

Taberânî, İbn Merdûye ve Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da, İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Dört şeyi yapan karşılığında dört şeyi elde eder. Bunun da açıklaması Allah'ın Kitab'ında vardır. Yüce Allah'ı zikredeni Allah da zikreder. Zira:

“Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim..." buyurur. Yüce Allah'a dua eden kişinin duasına icabet edilir. Zira Yüce Allah:

“...Bana dua edin, duânıza cevap vereyim..."buyurur. Yüce Allah'a şükreden kişiye daha fazla nimet ihsan edilir. Zira Yüce Allah:

“...Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım..."buyurur. Yüce Allah'tan bağışlanma dileyen kişi de bağışlanmaya mazhar olur. Zira Yüce Allah:

“...Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır" buyurur."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî:

“Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Yüce Allah'ı zikreden her bir kul mutlaka Allah tarafından zikredilir. Mümin O'nu zikrettiği zaman Yüce Allah da onu rahmetiyle zikreder. Kafir O'nu zikrettiği zaman da Yüce Allah onu azabıyla zikreder."

İbn Ebî Şeybe, Musannef’te, Ahmed, Zühd'de ve Beyhakî, Şuabu'l- îmân'da bildirdiğine göre İbn Abbâs demiştir ki: Yüce Allah, Dâvud'a (aleyhisselam) şöyle vahyetti:

“Zalimlere söyle beni anmasınlar! Zira beni anan kişiyi ben de anarım. O zalimleri anmam da ancak onları lanetleyerek olur."

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Ömer'e:

“Birinin canına kıyan, içki içen, hırsızlık yapan Ve zina eden kişinin Allah'ı zikretmesi konusunda ne dersin? Zira Yüce Allah:

“Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim..."buyuruyor" diye sorulunca şöyle karşılık vermiştir:

“Böylesi bir kişi Yüce Allah'ı zikrettiği zaman susması için Allah da onu lanetleyerek zikreder."

Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin, Şuabu'l-îmân'da Hâlid b. Ebî İmrân'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Allah'a itaat eden kişi, namazı, orucu ve Kur'ân okuması az olsa da O'nu zikretmiş olur. Allah'a karşı çıkan kişi de namazı, orucu ve Kur'ân okuması çok olsa da O'nu unutmuş sayılır."

Ahmed, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Beyhakî, Şuabu'l- îmân'da Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah buyurur ki:

“Ben kuluma, benden beklentisine göre muamele ederim. Beni zikrederse yanında olurum. Beni içinden zikrederse, ben de onu kendi kendime anarım. Beni bir topluluk içinde zikrederse ben de onu onlardan daha hayırlı olan (meleklerden) bir topluluk içinde zikrederim. Bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. Bana bir arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak gelirim."

Ahmed ve Beyhakî, el-Esmâ ves-Sifât'ta Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah şöyle buyurur:

“Ey Âdemoğlu! Şayet beni içinden zikredersen ben de seni kendi kendime zikrederim. Sen beni bir topluluk içinde zikredersen ben de seni onlardan daha hayırlı olan (meleklerden) bir topluluk içinde zikrederim. Sen bana bir karış yaklaşırsan ben sana bir arşın yaklaşırım. Sen bana bir arşın yaklaşırsan ben sana bir kulaç yaklaşırım. Sen bana yürüyerek gelirsen ben sana koşarak gelirim."

Taberânî'nin Muâz b. Cebel'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah buyurur ki: Beni kendi kendine zikreden kişiyi ben meleklerimden bir topluluk içinde zikrederim- Beni bir topluluk içinde zikredeni ise ben refîk-i âlâ'da (en yüksek makamlarda bulunan peygamberler topluluğu içinde) zikrederim. "

İbn Ebi'd-Dünya, Kitâb'ul Zikr'de, Bezzâr, Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Yüce Allah buyurur ki:

“Ey Âdemoğlu! Sen beni tek başına olduğun bir zamanda zikredersen, ben de seni kendi kendime zikrederim. Sen beni bir topluluğun içinde zikredersen ben seni, beni içinde zikrettiğin o topluluktan daha hayırlı ve daha kalabalık olan bir topluluğun içinde zikrederim."

İbn Mâce, İbn Hibbân ve Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah buyurur ki:

“Kulum beni anmaya başlayıp dudaklarım hareket ettirmeye başladığı anda ben kulumla beraber olurum. "

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Hibbân, Hâkim ve Beyhâkî, Abdullah b. Büsr'den bildiriyor: Adamın biri:

Resûlallah! İslâm'ın şeriatleri (nafileler) bana ağır gelmeye başladı. Bana devamlı yapabileceğim basit bir şey söyle" deyince, Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Dilinden Allah'ın zikri eksik olmasın" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünya, Bezzâr, İbn Hibbân, Taberânî ve Beyhakî, Mâlik b. Yahâmir'den bildiriyor: Muâz b. Cebel bize dedi ki: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah'ın en sevdiği ameller hangisidir?" diye sorduğumda:

"Ölürken bile dilinin Allah'ın zikriyle hareket ediyor olmasıdır" karşılığını verdi. İşte Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) beraberliğimde en son konuşmamız buydu."

İbn Ebi'd-Dünyâ'nın Ebu'l-Muhârik'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“İsrâ gecesi götürüldüğümde Arş'ın nuruna gark olmuş birini gördüm. «Bu kimdir? Melek midir?» diye sorduğumda:

“Hayır!" denildi. «Peygamber midir?» diye sorduğumda, yine: «Hayır!» denildi. «O zaman kim bu?» diye sorduğumda da: «Bu kişinin, dünyada iken dilinden Allah'ın zikri düşmezdi. Kalbi, gönlü her daim mescitlere bağlıydı. Anne-babasına da hiçbir zaman kötü sözler söylemezdi» denildi."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Zühd'de ve İbn Ebi'd-Dünyâ, Sâlim b. Ebi'l- Ca'd'den bildiriyor: Ebu'd-Derdâ'ya:

“Adamın biri yüz köle azat etti" denilince şöyle karşılık verdi:

“Kişinin malından yüz köle azat etmesi elbette ki büyük bir şeydir. Ancak bundan daha üstünü vardır ki o da kişinin gece ve gündüz sahip olduğu imanın gereklerini yerine getirmesi ve dilinin her dem Allah'ın zikri ile meşgul olmasıdır."

Ahmed, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Ebi'd-Dünya, Hâkim ve Beyhakî, Ebu'd- Derdâ'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sizin için en hayırlı olan ameli, Allah katında daha değerli ve yanındaki derecenizi daha fazla yükseltecek olanını, altın ve gümüş infak etmenizden, düşmanla karşılaşıp boyunlarını vurmanızdan veya onların sizin boynunuzu vurmasından .daha değerli olanını söyleyeyim mi?" diye sorunca, ashâb:

“Tabi ki söyle" dediler. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Her dem Allah'ı zikretmektir" buyurdu.

İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî, Abdullah b. Amr'dan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Her şeyin bir cilası vardır. Kalplerin cilası da zikrullah'tır. Zikrullah gibi insanı Allah'ın azabından.kurtaracak daha iyi bir şey yoktur" buyurdu. Kendisine:

“Bu konuda Allah yolunda cihattan da mı iyidir?" diye sorulunca:

“Kişinin Allah yolunda kılıcı kırılıncaya kadar savaşmasından bile iyidir" karşılığını verdi.

Bezzâr, Taberânî ve Beyhakî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Geceleri ibadete kalkamayan, cimrilik edip malını infak edemeyen ve düşman karşısında korkup savaşamayan kişi (bunlar yerine) çokça Allah'ı zikretsin."

Taberânî, M. el-Evsat'ta Câbir'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İnsanoğlu, zikrullah gibi kendisini Allah'ın azabından kurtaracak daha iyi bir amelde bulunamaz" buyurdu. Kendisine:

“Bu konuda Allah yolunda cihattan da mı iyidir?" diye sorulunca:

“Kişinin Allah yolunda kılıcı kırılıncaya kadar savaşması dışında bu konuda Allah yolunda cihattan da.daha iyidir?" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünya, Şükr'de, Taberânî ve Beyhakî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Dört şey vardır ki bir kişiye verildiği zaman dünya ve âhiretin tüm hayırları kendisine verilmiş demektir. Bunlar da şükreden bir kalp, zikreden bir dil, musibetlere sabreden bir beden ve hem namusu, hem de malında kişiye ihanette bulunmayan bir hanımdır" buyrmuştur.

İbn Hibbân'ın Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Dünyada serili rahat yataklar üzerinde Allah'ı zikreden kullar da olur ki Yüce Allah onları, katında yüksek makamlarla ödüllendirecektir" buyurmuştur.

Buhârî, Müslim ve Beyhakî'nin Ebû Mûsa'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'ı zikreden ile zikretmeyen kişi arasındaki fark ölü ile diri arasındaki fark gibidir "buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünya'nın Ebû Zer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Her bir gün ve gecede Yüce Allah'ın, kullarından dilediğine bahşettiği bir sadakası vardır. Yüce Allah'ın, kuluna, kendisini zikretmesini ilham etmesinden daha değerli bir şey de yoktur" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Hâlid b. Ma'dân'dan bildiriyor:

“Yüce Allah her gün bir sadakada bulunur. Kuluna verdiği en güzel sadaka ise kendisini zikretmesini ihsan etmesidir."

Taberânî'nin Ebû Mûsa'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bir kişi kucağında durmadan dirhem (para) dağıtsa, bir diğeri de Allah'ı zikretse, Allah'ı zikreden kişi, dirhem dağıtan kişiden daha değerli sayılır" buyurmuştur.

Taberânî ve Beyhakî'nin Muaz b. Cebel'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Cennet ahalisi sadece dünyada iken Allah'ı zikretmeden geçirdikleri anlar için pişmanlık duyup üzülürler" buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiklerine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İnsanoğlu kıyamet gününde dünyada iken Yüce Allah'ı zikretmeden geçirdikleri her bir an için pişmanlık duyup üzülecektir" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Müslim, Tirmizî, İbn Mâce ve Beyhakî, Ebû Hureyre ile Ebû Saîd'den bildiriyor: Şehadet ederiz ki Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bir topluluk Allah'ı zikretmek üzere oturduğu zaman melekler onlarla beraber olur. Yüce Allah rahmetiyle onları kuşatır, onlcıra huzuru indirir ve katında bulunanların yanında onları anar" buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünya'nın Ebû Hureyre ve Ebû Saîd'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah'ı zikredenler dört şeye nail olurlar. Sükûnet ve huzura kavuşurlar. Allah'ın rahmetiyle kuşatılırlar. Melekler etraflarını çevirip yanlarında olur. Yüce Allah onları katındaki ileri gelenlerin yanında anar" buyurmuştur.

Hâkim, Ebu'd-Derdâ'dan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah şöyle buyurur:

“Kulum beni anmaya başlayıp dudaklarını hareket ettirmeye başladığı anda ben kulumla beraber olurum" buyurduğunu işittim.

Hâkim'in Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah şöyle buyurur:

“Kulum! Benden beklentine göre sana muamele ederim. Beni zikrettiğin müddetçe de yanında olurum" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Musannef’te İbn Ömer'den bildiriyor:

“Sabah akşam Yüce Allah'ı zikretmek, Allah yolunda kılıcı kırılacak kadar cihad etmekten ve bolca mal infak etmekten daha değerlidir."

İbn Ebî Şeybe, Muâz b. Cebel'den bildiriyor:

“İki kişiden biri Allah yolunda mücahitlere teçhizat ve binekler tedarik etse bir diğeri de Yüce Allah'ı zikretse, Allah'ı zikreden kişi, hem amel, hem de ecir bakımından diğerinden daha üstün sayılır."

İbn Ebî Şeybe ve Ahmed, Zühd.'de Selmân el-Fârisî'den bildiriyor:

“İki kişiden biri köle ve cariye azat ederek, bir diğeri de Kur'ân'ı okuyarak veya Allah'ı zikrederek sabahı etse, Allah'ı zikreden kişinin daha üstün olduğu görülecektir."

İbn Ebî Şeybe, İbn Amr'dan bildiriyor:

“Biri doğudan, biri de batıdan iki adam yola çıksa, aynı noktada buluşana kadar biri yanında taşıdığı altınları hak yolda infak etse bir diğeri Yüce Allah'ı zikretse, Allah'ı zikreden kişi. diğerinden daha üstün sayılır."

Buhârî, Müslim ve Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sifât'ta, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah'ın yollarda gezinen ve zikir eden kulları arayan melekleri vardır. Allah'ı zikreden bir toplulukla karşılaştıkları zaman:

“Gelin, aradıklarınız burada!" diye birbirlerini çağırırlar. Sonrasında yerden göğe kadar kanatlarıyla onların etrafında dolaşırlar. Topluluk zikri bitirip dağılınca melekler de semâya çıkarlar. Rableri onlara:

“Nereden geliyorsunuz?" diye sorar ki aslında cevabını onlardan daha iyi biliyordur. Melekler:

“Yeryüzünde seni tesbîh eden, tekbirler getiren, lâ İlâhe illallah diyen ve sana hamdeden bir topluluğun yanından geliyoruz" derler. Yüce Allah:

“Beni gördüler mi ki?" diye sorunca:

“Hayır" derler. Yüce Allah:

“Peki, ya beni görselerdi ne yaparlardı?" diye sorunca, melekler:

“Şayet seni görselerdi sana ibadet etmeye daha sıkı sıkıya sarılırlardı. Seni daha fazla ulular, daha fazla tesbih ederlerdi" derler.

Yüce Allah:

“Peki, ne istiyorlar?" diye sorunca, melekler:

“Senden Cenneti istiyorlar" derler. Yüce Allah:

“Cenneti gördüler mi ki?" diye sorunca, melekler:

“Hayır!" derler. Yüce Allah:

“Peki, ya Cenneti görselerdi ne olurdu?" diye sorunca, melekler:

“Cenneti görselerdi onu elde etmek için daha fazla çabalar, onu daha fazla talep edip isterlerdi" derler. Yüce Allah:

“Peki, neyden sakınıyorlar?" diye sorunca, melekler:

“Cehennem azabından" derler. Yüce Allah:

“Cehennemi gördüler mi ki?" diye sorunca, melekler:

“Hayır!" derler. Yüce Allah:

“Peki, ya Cehennemi görselerdi ne olurdu ?" diye sorunca, melekler:

“Cehennemi görselerdi ondan daha fazla uzak durmaya çalışırlar ve bu yönde ondan daha fazla korkarlardı" derler. Bunun üzerine Yüce Allah:

“O zaman siz de şahit olun ki onları bağışladım" buyurur. Meleklerden biri:

“Ancak içlerinde onlardan olmayan, bir iş için orada bulunan biri var" deyince, Yüce Allah:

“Onlar öyle bir topluluktur ki onlarla oturan kişi de kötü biri olamaz" karşılığını verir?

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Müslim, Tirmizî ve Nesâî,; Muâviye'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), ashabından oluşan bir halkanın yanına geldi ve:

“Oturup ne yapıyorsunuz?" diye sordu. Ashabı:

“Yüce Allah'ı zikretmek, bizi hidayete erdirip, ihsanlarda bulunduğu için O'na hamdetmek üzere oturduk" dediler. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sadece bunun için oturduğunuza dair Allah'a adına yemin eder misiniz?" diye sorunca:

“Allah'a yemin olsun ki sadece bunun için oturduk" dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Yemin ettirmen size inanmadığımdan dolayı değil! Ancak Cebrail geldi ve Yüce Allah'ın meleklerine karşı sizinle övündüğünü bildirdi."

Ahmed, Ebû Ya'lâ, İbn Hibbân ve Beyhakî, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kıyamet gününde Yüce Allah:

“Bugün burada toplananlar kerem sahibi kişilerin kim olduğunu görecek" der" buyurunca, ashab:

Resûlallah! Kerem sahibi kişiler de kim?" diye sordular. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Zikir meclislerinde bulunanlar" karşılığını verdi.

Ahmed, Enes'ten bildiriyor: Abdullah b. Revâha Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından biriyle karşılaştığı zaman:

“Gel de biraz Allah'a iman edelim" derdi. Yine bir defasında birine böyle deyince, adam kızdı ve Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip:

Resûlallah! İbn Revâha'ya baksana! Senin imanından yüz çevirip bir anlık imanın peşinden koşuyor" dedi. Allah Resûlıi (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah, İbn Revâha'ya merhamet etsin! Meleklerin bile övündüğü meclislerde bulunmayı pek seviyor" karşılığını verdi.

Ahmed, Bezzâr, Ebû Ya'lâ ve Taberânî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûllulah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Bir topluluk sırf Allah rızası için oturup da Allah'ı zikrettiği zaman mutlaka gökten bir ses: «Kalkın, bağışlandınız! Kötülüklerinizi de iyiliklere çevirdim» diye seslenir."

Taberânî'nin Sehl b. el-Hanzaliyye'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Bir topluluk Yüce Allah'ı zikretmek üzere bir yerde oturduklarında, kalkacakları zaman bir ses onlara: «Kalkın! Yüce Allah günahlarınızı bağışladı! Kötülükleriniz de iyiliklere çevrildi» diye seslenir."

Beyhakî'nin Abdullah b. Muğaffel'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Bir topluluk Yüce Allah'ı zikretmek üzere bir araya geldiği zaman gökten bir ses: «Kalkın, bağışlandınız! Kötülüklerinizi de iyiliklere çevirdim» diye seslenir. Bir topluluk da bir arada oturup Yüce Allah'ı zikretmeden dağıldıkları zaman kıyamet gününde mutlaka bundan dolayı bir pişmanlık ve üzüntü duyarlar."

Ahmed, Muâz b. Cebei'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İnsanoğlu, zikrullah gibi kendisini Allah'ın azabından kurtaracak daha iyi bir amelde bulunamaz" buyurdu. Yine:

“Sizin için en hayırlı olan ameli, Allah katında daha değerli ve yanındaki derecenizi daha fazla yükseltecek olanını, altın ve gümüş infak etmenizden, düşmanla karşılaşıp boyunlarım vurmanızdan ve onların sizin boynunuzu vurmasından daha değerli olanım söyleyeyim mi?" diye sorunca, ashâb:

“Tabi ki söyle yâ Resûlallah!" dediler. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Her dem Allah'ı zikretmektir" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe ve Abdullah b. Ahmed, ez-Zühd'e zevâid olarak Ebû Berze el-Eslemî'den bildiriyor:

“Bir kişi kucağında durmadan dinar (para) dağıtsa bir diğeri de Allah'ı zikretse, Allah'ı zikreden kişi dinar dağıtan kişiden daha üstün sayılır."

Abdullah b. Ahmed, Ebu'd-Derdâ'dan bildiriyor:

“Her taşın, her ağacın ve her tepenin yanında Yüce Allah'ı zikret. Rahatken Allah'ı zikret ki dara düştüğünde o da seni zikretsin."

İbn Ebî Şeybe ve Ahmed, Zühd'de, Ebu'd-Derdâ'dan bildiriyor:

“Dili her dem Allah'ın zikri ile meşgul olanlardan biri Cennete gireceği zaman gülerek girer."

Ahmed, Zühd'de, Ebu'd-Derdâ'dan bildiriyor:

“Yüz defa tekbîr getirmem benim için sadaka olarak yüz dinar vermemden daha iyidir."

Abdullah b. Ahmed, Abdullah b. Amr'dan bildiriyor:

“Bir topluluk bir araya gelip Yüce Allah'ı zikrettikleri zaman Allah onları kendilerinden daha hayırlı bir topluluğun önünde zikreder. Bir topluluk da bir arada oturup Yüce Allah'ı zikretmeden dağıldıkları zaman kıyamet gününde mutlaka bundan dolayı bir pişmanlık ve üzüntü duyarlar."

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ömer:

“Bir defa tekbîr getirmek, dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Muâz b. Cebel'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İnsanoğlu, zikrullah gibi kendisini Allah'ın azabından kurtaracak daha iyi bir amelde bulunamaz" buyurdu. Kendisine:

Resûlallah! Bu konuda Allah yolunda cihattan da mı iyidir?" diye sorulunca:

“Yüce Allah yolunda cihattan da; kişinin Allah yolunda kılıcı kırılıncaya kadar çarpışmasından, sonra çarpışıp bir daha kılıcının kırılmasından, sonra yine çarpışıp yine kılıcının kırılmasından da iyidir" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe, Muâz b. Cebel'den bildiriyor:

“Sabah namazının ardından güneş doğuncaya kadar Allah'ı zikretmem, benim için sabah namazından güneş doğuncaya kadar Allah yolunda cihad için askerlere at temin etmemden daha iyidir."

İbn Ebî Şeybe, Ubâde b. es-Sâmit'ten bildiriyor:

“Sabah namazından güneş doğana kadar Allah'ı zikreden bir topluluğun içinde olmam, benim için sabah namazından güneş doğana kadar at sırtında Allah yolunda cihad etmemden daha iyidir. Aynı şekilde ikindi namazından güneş batana kadar Allah'ı zikreden bir topluluğun içinde olmam benim için ikindi namazından güneş batana kadar at sırtında Allah yolunda cihad etmemden daha iyidir."

İbn Ebî Şeybe, Selmân'dan bildiriyor: Kişi hem rahatken hem de dardayken Yüce Allah'a hamdediyorsa, sıkıntıya düştüğü zaman dua edince, melekler:

“Sıkıntıya düşmüş, sesi tanıdık bir adam" derler ve sıkıntısının giderilmesi için ona aracı olurlar. Ancak kul sadece dara düştüğü zaman aklına gelip Allah'ı zikrediyorsa, rahatken Allah'a hamdetmiyorsa, sıkıntıya düşüp dua ettiği zaman, melekler:

“Tanımadığımız birinin sesi" derler.

İbn Ebî Şeybe'nin Ebû Cafer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“En ağır ameller, her halükârda Allah'ı zikretmek, samimi bir şekilde hakkı gözetmek ve mal konusunda ihsanlarda bulunmak, olmak üzere üç tanedir" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Ebû Hureyre'den bildiriyor:

“Yeryüzündeki insanların, yıldızların ışığını ve parıltısını görmesi gibi gökyüzü ahalisi de zikir edilen evlerden öylesi bir ışığın çıkıp parıldadığı görür."

Bezzâr'ın, Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah'ın, yeryüzünde dolaşıp zikir halkalarını arayıp bulan melekleri vardır. Bu melekler böylesi bir halkayla karşılaştığı zaman etraflarını sararlar. Sonra izzet sahibi Rabbin huzuruna içlerinden birini gönderip:

“Rabbimiz! Kullarından, nimetlerinle seni tazim eden, kitabını okuyan, Peygamberine salavâilar getiren ve hem âhir etleri hem de dünya hayatları için senden hayırlar dileyen bir topluluğun yanına geldik" derler. Yüce Allah da onlara:

“Orada bulunanların hepsini rahmetimle kuşatın. Onlar öyle bir topluluktur ki onlarla oturan kişi de kötü biri olamaz" buyurur.

Ahmed, İbn Ömer'den bildiriyor: Allah Resûlüne:

Resûlallah! Zikir meclislerinden elde edilecek ganimet nedir?" diye sorduğumda:

“Zikir meclisleriyle elde edilecek ganimet Cennettir" buyurdu.

İbn Ebi'd-Dünya, Bezzâr, Ebû Ya'lâ, Taberânî, Hâkim ve Beyhakî, ed- Da'avât'ta Câbir'den bildiriyor: Bir defasında Resûlullah'(sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza çıktı ve:

“İnsanlar! Yüce Allah'ın zikir meclislerinde duran meleklerden orduları vardır. Onun için siz de Cennet bahçelerinden faydalanmaya çalışın" buyurdu. Ashab:

“Cennet bahçeleri nerededir ki?" diye sorduğunda, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):"Cennet bahçeleri zikir meclisleridir. Allah'ı zikrederek gelip gidin. Kendinizi Allah'a hatırlatın. Kişi Allah katındaki değerini bilmek istiyorsa Allah'ın kendi yanındaki değerine baksın! Zira Yüce Allah'ın kuluna verdiği değer, kulun kendisine verdiği değer kadardır" karşılığını verdi.

Ahmed ve Tirmizî, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Cennet bahçelerine uğrarsanız meyvelerinden yiyin" buyurdu. Ashab:

“Cennet bahçeleri de nedir?" diye sorduğunda:

“Zikir halkalarıdır" karşılığını verdi.

Taberânî, Amr b. Abese'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Rahmân (olan Allah)ın sağında -ki her iki tarafı da sağdır- peygamber veya şehit olmayan bazı kişiler durur. Yüzlerindeki parlaklık bakanların gözlerini alır. Yüce Allah'a olan yakınlıklarına ve yanındaki değerlerine peygamberler ile şehitler bile gıpta eder" buyurdu. Ashab:

Resûlallah! Onlar kim?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Değişik kabilelerden Yüce Allah'ı zikretmek için bir araya gelen kişilerdir. Bunlar meclislerinde, kişi yemek için hurmanın güzelini seçtiği gibi konuşurken en güzel ve temiz sözleri seçerler" karşılığını verdi.

Taberânî, Ebu'd-Derdâ'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah kıyamet gününde huzura, inciden minberler üzerinde, yüzleri nurlu, tüm insanların kendilerine gıpta edeceği ancak peygamber veya şehitlerden olmayan bazı kişileri çıkaracaktır" buyurdu. Bedevinin biri:

Resûlallah! Bize sıfatlarını söyle de kim olacaklarını bilelim" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Onlar farklı belde ve farklı kabilelerden olan, Allah için birbirlerini seven ve Allah'ı zikretmek için bir araya gelen kimselerdir" buyurdu.

Harâitî, Şükr'de, Halîd el-Asarî'den bildiriyor:

“Her evin bir süsü vardır. Mescidin süsü de içinde Allah'ı zikreden kişilerdir."

Beyhakî, ed-Da'avât'ta Ebu Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize:

“Güzel bir dua etmek ister misiniz?" diye sordu. "Evet, isteriz" dediğimizde, Allah Resûlü şöyle buyurdu:

“Dua ederken: «Allahım! Seni zikretmede, sana şükretmede ve en güzel şekilde ibadet etmede bize yardımcı ol!" deyin.»

Ahmed, Zühd'de Amr b. Kays'tan bildiriyor: Yüce Allah, Dâvud'a (aleyhisselam) şöyle vahyetti:

“Şayet beni zikredersen ben de seni zikrederim. Beni unutursan da seni kendi haline bırakırım. Ancak sakın sana nazar etmediğim bir anını görmeyeyim!"

Abdullah b. Ahmed, ez-Zühd'e zevâid olarak Muâviye b. Kurra'dan bildiriyor: Babam bana şöyle dedi:

“Oğulcuğum! Şayet Allah'ı zikreden bir mecliste oturuyorsan ve bir iş için kalkmak zorundaysan kalkacağın zaman onlara selam ver. Böyle yapman halinde oturdukları sürece alacakları sevaplara sen de ortak olursun."

İbn Ebî Şeybe, Ebû Câfer'den bildiriyor:

“Yüce Allah'ın katında zikir ve şükürden daha sevimli bir şey yoktur."

"...Bana şükredin, nankörlük etmeyin."

İbn Ebi'd-Dünya, Şükr'de, Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da,. Muhammed b. el- Münkedir'den bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dualarından biri de:

"Allahım! Seni zikretmede, sana şükretmede ve en güzel şekilde ibadet etmede bana yardımcı ol!" şeklindeydi.

Ahmed, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Ebi'd-Dünya, Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da Muâz'dan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana buyurdu ki:

“Seni severim! Her namazın ardından: «Allahım! Seni zikretmede, sana şükretmede ve en güzel şekilde ibadet etmede bana yardımcı ol!» diye dua etmeyi bırakma."

Ahmed, Zühd'de, İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî, Ebu'l-Celd'den bildiriyor: Mûsa'nın (aleyhisselam) Yüce Allah'tan dileği konusunda okuduğuma göre:

“Rabbim! Jüm amelim bana ihsan ettiğin en küçük nimeti dahi karşılayamazken sana hakkıyla nasıl şükredebilirim?" diye sorunca, kendisine:

“Ey Mûsa! İşte şimdi (bunu itiraf etmenle) bana şükrünü eda etmiş oldun!" diye vahiy geldi.

İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî, Süleyman et-Teymî'den bildiriyor:

“Yüce Allah kendi kudreti miktarınca kullarına nimetler ihsan etmiş, kendi güçleri nispetince de onları bunun şükründen sorumlu tutmuştur."

İbn Ebi'd-Dünya, Abdulmelik b. Mervân'dan bildiriyor:

“Allah katında, kulun:

“Bize nimetler veren ve hidayete erdirip Müslüman kılan Allah'a hamdolsun" demesinden daha güzel ve özlü bir şükür yoktur."

İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî, Asbağ b. Nubâte'den bildiriyor: Hazret-i Ali, helâya girdiği zaman:

“Koruyan ve helak edebilen Allah'ın ismiyle" diyerek girerdi. Çıkacağı zaman da elleriyle göbeğini sıvazlar ve:

“Ne büyük bir nimettir bu! İnsanlar bunun farkında olsalardı şükrederlerdi" derdi.

İbn Ebi'd-Dünya, Hasan'dan bildiriyor:

“Yüce Allah kullarını dilediği kadar nimetlerden faydalandırır. Kul bunlara şükretmezse Allah bu nimetleri azaba dönüştürür."

İbn Ebi'd-Dünya, Şükr'de, Harâitî, Şükr'de, Hâkim, Beyhakî, Şuabu'l- îmân'da, Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah bir kula nimet verdiği zaman kul bunun Allah'tan geldiğini ikrar ederse, buna henüz hamdetmeden önce şükretmiş gibi amel defterine yazılır. Yüce Allah kulunun bir günahtan dolayı pişman olduğunu gördüğü zaman kul bağışlanma dilemeden Allah kulun o günahını bağışlar. Kişi dinarla (parayla) aldığı bir giysiyi giyerken Allah'a hamdettiği zaman, giysi henüz dizlerine ulaşmadan (üzerine oturmadan) Allah o kulunun günahlarını bağışlar."

Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da Hazret-i Ali'den bildiriyor: Kişi sabahı bulduğunda:

“Gecemizi ve geceyi geçirmemizi güzel kılan Allah'a hamdolsun. Güzel bir sabaha kavuşmamızı da ihsan eden Allah'a hamdolsun" dediği zaman gecesinin ve gündüzünün şükrünü ifa etmiş olur.

İbn Ebî Şeybe, Ebi'd-Dünya ve Beyhakî, Abdullah b. Selâm'dan bildiriyor: Musa (aleyhisselam):

“Rabbim! Sana nasıl şükür etmemiz gerekiyor?" diye sorunca, Yüce Allah:

“Dilin her dem benim zikrimle ıslak kalsın" buyurdu. Musa (aleyhisselam):

“Ancak bazı durumlarda oluyoruz ki öylesi durumlarda seni, anmaktan tenzih ederiz" deyince, Yüce Allah:

“Hangi durumlar?" diye sordu. Mûsa (aleyhisselam):

“Helâda olduğumuz, cünub olduktan sonra yıkandığımız veya abdestli olmadığımız zamanlarda" deyince, Yüce Allah:

“Yine de zikrimden uzak durmayın!" buyurdu. Mûsa (aleyhisselam):

“Rabbim! Peki, böylesi durumlarda ne diyeyim?" diye sorunca, Yüce Allah:

“Böylesi durumlarda şöyle de:

“Allahım! Seni her türlü eksiklikten tenzih eder, sana hamdederim. Senden başka ilah yoktur. Eziyet verecek şeylerden beni uzak tut. Hamdin ile seni tesbih ederim. Senden başka ilah yoktur. Eziyet veren şeylerden beni koru!"

İbn Ebi'd-Dünya ile Beyhakî, İshâk b. Abdillah b. Ebî Talha'dan bildiriyor: Adamın biri Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip selam verirdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) adama:

“Nasılsın?" dîye sorduğu zaman adam:

“Allah'a hamdediyorum! Allah'a hamdederim" derdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de adama hayır duada bulunurdu. Yine bir defasında geldiğinde Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

“Nasılsın ey filan!" diye sordu. Adam:

“Şükredersem iyi olurum" karşılığını verince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) herhangi bir karşılık vermeyip sustu. Adam:

“Ey Allah'ın Peygamberi! Daha önceleri halimi sorduğunda bana hayır dualarda da bulunurdun. Oysa bugün halimi sormana rağmen bana duada bulunmadın" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Daha önce halini sorduğumda şükrederdin. Oysa bugün sorduğumda şükür konusunda tereddüt ettin" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünya'nın bildirdiğine göre Ebû Kılâbe:

“Şükretmeniz halinde dünya (nimetleri) size herhangi bir zarar veremez" demiştir.

İbn Ebi'd-Dünya'nın bildirdiğine göre Ebû Bekr es-Sıddîk dua ederken:

“Allahım! Her şeyde bana verecek nimetleri tamamlamanı, bunlara karşı razı olacağın şekilde şükretmemi, sonradan da benden razı olmanı diliyorum" derdi.

İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre adamın biri Ebû Hâzim'a:

“Gözlerin şükrü nedir?" diye sorunca, Ebû Hazım:

“Gördüğün hayırlı şeyleri açıklaman, gördüğün kötü şeyleri ise gizli tutmandır" dedi. Adam:

“Kulakların şükrü nedir?" diye sorunca, Ebû Hâzım:

“Duyduğun hayırlı şeyleri iyice anlaman, duyduğun kötü şeyleri de saklı tutmandır" dedi. Adam:

“Ellerin şükrü nedir?" diye sorunca, Ebû Hâzım:

“Hakları olmayan şeyleri onlarla almaman, Yüce Allah'ın onlar üzerindeki hakka da engel olmamandır" dedi. Adam:

“Gövdenin şükrü nedir?" diye sorunca, Ebû Hâzım:

“Altını (mideyi) yemeğe, üstünü (başını) da ilme ayırmandır" dedi.

Adam:

“Avret yerinin şükrü nedir?" diye sorunca, Ebû Hâzım şöyle karşılık verdi:

“Yüce Allah'ın buyurdu gibidir ki şöyledir:

“Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır." Adam:

“Ayakların şükrü nedir?" diye sorunca, Ebû Hâzım şu karşılığı verdi:

“Gıpta edilecek yaşayan birini gördüğün zaman onun peşinden gider ayaklarını onun amellerinin aynısını yapmakta kullanırsın. Öfke duyulacak ölü biriyle karşılaştığın zaman da onun yaptığı amellerin aynısını yapmamak için ayaklarını onun yolundan alıkoyarsın. Bu şekilde de şükrünü ifa etmiş olursun. Diliyle şükredip diğer azalarıyla şükretmeyen kişi de giysisini yanında taşıyan, ancak giymeyen kişi gibidir. Bu giysi de onu ne sıcaktan, ne soğuktan, ne kardan, ne de yağmurdan koruyabilir."

Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da, Ali b. el-Medînî'den bildiriyor: Süfyân b. Uyeyne'ye:

“Zühd'ün (alt) sınırı nedir?" diye sorulunca:

“Bolluk zamanında şükreden, sıkıntı anında sabreden biri olmaktır. Kişi bunu yaptığı zaman zâhid biri olur" dedi. Kehdisine:

“Şükür nedir?" diye sorulunca:

“Yüce Allah'ın yasakladığı şeylerden uzak durmaktır" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî, Ömer b. Abdilazîz'den bildiriyor:

“Yüce Allah'ın nimetlerini kendisine şükrederek sağlamlaştırıp daimi kılın. Yüce Allah'a şükür de günahlardan uzak durmaktır."

İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî, Muhammed b. Lût'tan bildiriyor:

“Şükür, günahlardan uzak durmaktır, denilirdi."

İbn Ebi'd-Dünya, Mahled b. Hüseyn'den bildiriyor:

“Şükür, günahlardan uzak durmaktır, denilirdi."

Beyhakî, Cüneyd'den bildiriyor: Bir gün es-Serî bana:

“Şükür nedir?" diye sordu. "Bana göre şükür, günah işlemekte Allah'ın verdiği hiçbir nimeti kullanmamaktır" karşılığını verdim.

İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî, Süfyân b. Uyeyne'den bildiriyor: Zührî'ye:

“Zâhid kimdir?" diye sorulunca:

“Sabrı taşıp günaha bulaşmayan, nimetler içine dalıp şükrü unutmayandır" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünya, Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'den bildiriyor:

“Şükür, hamdin hem bedenini, hem özünü, hem de parçalarını kapsar. Kişi; kulak, göz, el, ayak gibi Yüce Allah'ın bedeninde kıldığı nimetler üzerinde düşünmelidir. Bütün bunların kendisi için birer nimet olduğunu görecektir. O halde kul, bedeninde kılınan bu nimetleri kullanarak Yüce Allah'a itaatte bulunmalıdır. Diğer bir nimet çeşidi de rızıktaki nimetlerdir. Kul aynı şekilde rızık olarak kendisine verilen bu nimetleri kullanarak Yüce Allah'a itaat etmelidir. Verilen bu nimetleri bu şekilde kullanan kişi şükrün hem bedenini, hem özünü, hem de parçalarını elinde tutar."

İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî, Âmir'den bildiriyor:

“Şükür imanın yarısıdır. Sabır da imanın yarısıdır. Ancak yakîn imanın tamamıdır."

Beyhakî, Abdurrahman es-Sülemî'den bildiriyor: Üstad Ebû Sehl Muhammed b. Süleyman es-Su'lûkî'ye şükrün mü, yoksa sabrın mı daha üstün olduğu sorulduğunda:

“İkisi birbirine denktir; zira şükür rahat ve bollukta olanın vecibesi, sabır da sıkıntıda olanın farzıdır" karşılığını vermiştir.

Tirmizî, İbn Mâce ve Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yiyip de şükreden kişiye; oruç tutup sabreden kişinin sevabı kadar sevap vardır" buyurmuştur.

Beyhakî, Ebu'd-Derdâ'dan bildiriyor:

“Yüce Allah'ın nimetlerini sadece yiyecek ve içeceklerinde gören kişinin ilmi az, azabı da yakındır."

Beyhakî, Fudayl b. İyâd'dan bildiriyor:

“Şükretmekten geri durmayın! Zira Yüce Allah'ın nimetini ellerinden kaybettikten sonra geri kazanabilen topluluk pek nadirdir."

Beyhakî, Umâra b. Hamza'dan bildiriyor:

“Nimetin bir ucu size ulaştığı zaman şükür azlığıyla kalan kısmını kendinizden kaçırmayın!"

Beyhakî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Dindarlıkta kendisinden üstte olanlara, dünyalıklarda ise kendisinden aşağıdakilere bakan kişiyi Yüce Allah sabreden ve şükreden kullarından biri olarak yazar. Dindarlıkta kendisinden aşağılarda olanlara, dünyalık konusunda ise kendisinden üstte olanlara bakan kişiyi Yüce Allah sabreden ve şükreden biri olarak yazmaz."

İbn Ebi'd-Dünya'nın bildirdiğine göre Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesinden naklen der ki: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim:

“îki haslet var ki bunlara sahip olan bir kişiyi Yüce Allah sabreden ve şükreden biri olarak yazar. Bu iki hasleti üzerinde taşımayan kişiyi de sabreden ve şükreden biri olarak yazmaz. Her kim dindarlık konusunda kendisinden üstün olana bakar ve ona tabi olursa, dünyalıklar konusunda da kendisinden aşağıda olanlara bakar ve içinde bulunduğu ihsanlardan dolayı Allah'a hamdederse Yüce Allah da onu sabreden ve şükreden biri olarak yazar. Ancak dindarlık konusunda kendisinden daha aşağıda olanlara, dünyalıklar konusunda da kendisinden daha iyi durumda olanlara bakar ve sahip olamadığı mallar için üzülürse Yüce Allah onu sabreden ve şükreden biri olarak yazmaz. "

Müslim ile Beyhakî'nin Suheyb'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Müminin durumu hayret vericidir; zira her halükarda hayırdadır. Rahatlığa kavuşup da buna şükrettiği zaman kendisi için hayırlı olur. Dara düşüp de sabrettiği zaman da yine bu kendisi için hayırlı olur."

Nesâî ile Beyhakî'nin Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyrumuştur:

“Müminin durumuna hayret ediyorum. Kendisine bir nimet verildiği zaman:

“Elhamdülillah" deyip şükreder. Bir belaya maruz kaldığı zaman yine:

“Elhamdülillah" deyip sabreder. Mümin her hali için sevap alır, lokmasını ağzına götürürken bile. "

Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyrmuştur:

“Üç hasleti taşıyan kişiyi Yüce Allah rahmetiyle kuşatır, sevgisini gösterir ve himayesine alır. Bunlar; kişinin nimet verildiğinde şükretmesi hakkını almaya muktedir olduğu zaman karşıdakini bağışlaması ve öfkelendiği zaman öfkesine hakim olmasıdır,

Hâkim ile Beyhakî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Üç haslet vardır ki kişi bunları taşıdığı zaman Yüce Allah onu himayesine alır; rahmetiyle kusurlarını gizler ve sevgisine mazhar eder" buyurdu. Ashab:

Resûlallah! Bunlar nedir?" diye sorunca:

“Bunlar kişinin nimet verildiğinde şükretmesi hakkını almaya muktedir olduğu zaman karşıdakini bağışlaması ve öfkelendiği zaman öfkesine hakim olmasıdır" karşılığını verdi.

Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Ebi'd-Dünya, Şükrde, Firyâbî, Zikr'de, Ma'merî, Amelu'l-Yevm ve'l-Leyle'de, Taberânî, Dua'da, İbn Hibbân, Beyhakî, ed- Da'avât'ta ve el-Mustağfirî, ed-Da'avât' ta, Abdullah b. Ğannâm'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Her kim sabahladığı zaman: «Allahım! Benimle birlikte sabahı bulan bütün nimetler ve mahlûkatlar sadece ve bir tek sendendir ve senin ihsanınladır. Senin hiçbir ortağın yoktur. Hamd ve şükür ancak sanadır» derse, o günün şükrünü ifa etmiş olur. Akşam vakti aynı şeyi diyen kişi de gecesinin şükrünü ifa etmiş olur."

İbn Ebi'd-Dünya, Serî b. Abdillah'tan bildiriyor: Kendisi Tâif'te iken yağmur yağdı. Bunun üzerine şöyle hitap etti:

“Ey insanlar! Size verdiği rızıklardan dolayı Yüce Allah'a hamdedin. Zira bana ulaşana göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Kul, kendisine verdiği nimetten dolayı Allah'a hamdettiği zaman o nimetin şükrünü ifa etmiş olur» buyurmuştur."

İbn Ebi'd-Dünya, Şükr'de, Harâitî, Şükr'de ve Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kişi, belaya maruz kalan birini görüp de: «Sana verdiği beladan beni afiyette tutan ve hem senden hem de diğer kullarından bu konuda beni üstün kılan Allah'a hamdolsun» dediği zaman içinde bulunduğu nimetin (durumun):şükrünü ifa etmiş olur."

İbn Ebi'd-Dünya, Ka'b'dan bildiriyor:

“Yüce Allah dünyada iken bir kuluna nimet verdiğinde kul buna şükredip nimete karşı mütevazı olursa Allah dünyada kulunu o nimetten faydalandırır, kıyametteki derecesini de yükseltir. Ancak Allah dünyada iken bir kuluna nimet verdiği zaman kul buna şükretmez ve nimet karşısında tevazu göstermezse, Allah dünyada kulunu o nimetin faydasından mahrum bırakır. Ateşe doğru ona bir kapak açar. Artık dilerse onu cezalandırır, dilerse de affeder."

İbn Ebi'd-Dünya, Hazret-i Âişe'den bildiriyor:

“Kul temiz bir suyu içtiği zaman şayet rahat bir şekilde içiyor ve (idrar olarak) rahat bir şekilde çıkarıyorsa buna şükretmesi vacip olur."

Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Ebi'd-Dünya ve Hâkim, Ebû Bekre'den bildiriyor:

“Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini sevindiren bir haber geldiği zaman secdeye kapanır, Allah'a şükrederdi."

İbn Ebi'd-Dünya'nın Abdurrahman b. Avf'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Cebrâîl'le (aleyhisselam) buluştuğumda bana şöyle dedi:

“Yüce Allah:

“Sana salavât getirene ben de hayırlar ihsan ederim. Sana selâm edene ben de selamet veririm" buyuruyor." Bu haber üzerine ben de secdeye kapanıp Allah'a şükrettim."

Harâitî, Şükr'de, Câbir'den bildiriyor:

Hazret-i Peygamber, (sallallahü aleyhi ve sellem) belaya maruz kalmış birini gördüğü zaman kendi hali için (şükür olarak) secdeye kapanırdı."

İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe ve Harâitî, Şükr'de, Şeddâd b. Evs'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: 'İnsanlar altın ile gümüş biriktirmeye başladıkları zaman sizler de şu dört sözü çokça tekrar edip biriktirin:

“Allahım! Bana işlerimde sebatı, doğru yolda gitmede azimeti ver. Nimetlerine şükretmeyi ve sana en güzel şekilde ibadet etmeyi ihsan et. Kalbimi selim, dilimi doğru kıl Senden, bildiğin tüm şeylerin hayrım diler, bildiğin tüm şeylerin şerrinden sana sığınırım. Bildiğin tüm günahlarımı-bağışla. Sen ki kimselerin bilemeyeceği şeyleri bilensin. "

Harâitî'nin Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“En üstün zikir «Lâilâhe illallah», en üstün şükür de «Elhamdülillâh»tır" buyurmuştur.

Harâitî ve Beyhakî, ed-Da'avât'ta, Mansûr b. Safiyye'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Bana hidayet verip İslam'la şereflendiren ve Muhammed ümmetinden biri kılan Allah'a hamdolsun" diyen bir adamla karşılaşınca ona "Çok büyük bir şükürde bulundun" buyurdu.

Harâitî'nin bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî:

“Ey insanlar! İki şeyi hiçbir zaman elden bırakmayın. Biri, size nimet verene şükür, diğeri de ihlaslı bir imandır" demiştir.

Harâitî, Ebû Amr eş-Şeybânî'den bildiriyor: Mûsa (aleyhisselam) Tûr dağına çıktığında:

“Rabbim! Yaptığım ibadetler senin ihsanınladır. Verdiğim sadakalar senin ihsanınladır. Şayet risaleti hakkıyla tebliğ etmişsem yine senin ihsanınladır. Böylesi bir durumda sana ne ile şükür edebilirim?" deyince, Yüce Allah:

“İşte şimdi şükrünü ifa ettin" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünya, Harâitî ve Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da, ashaptan biri olan Abdullah b. Kurt el-Ezdî'nin:

“Nimet ancak onu verene şükür etmekle kalıcı ve daimi olabilir" dediğini bildirir.

Harâitî, Câfer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyn b. Ali b. Ebî Tâlib'den bildiriyor:

“Sana nimeti verene şükür et ki şükrü edilen bir nimet tükenmez.

Nankör davranıp şükredilmediği zaman da verilen nimet elde durmaz. Şükür nimeti arttırır, kıskançlıktan korun"

Harâitî, Hâlid er-Rabaî'den bildiriyor:

“Denilirdi ki, cezası en çabuk verilen ameller emanete ihanet etme, akrabayla ilişkileri kesme ve yapılan iyiliğe nankörce davranmadır."

Harâitî, Ka'bu'l-Ahbâr'ın:

“En kötü söz, küfür (tecdîf) ifade eden sözdür" dediğini bildirir.

152 ﴿